* Son Posta ,, nın tefrikası: 31 — Seni Tum, dedi, yorum deli olaca - rüm, bu kadına bı - rakmam; o kadar seviyorum!.. — Ben de seni viyorum, Fehamet Kıskanacak, darı - lacak, ne var ki or - tada?. — Kiz kardeşin olsaydı, ondan bile kıskanacaktım; öy delicesine — sevi: rum, Söyle, yemin et, inandir — beni!.. Bu kadınla barışma- dın deği nızda gene bir şey yok, değil mi?.. Be- ni eskisi kadar se - viyor musun, söyle - Hüsamettin de bir saniye için ken - dini unutur gibi oldu. Yeşil satenlerin tatlı hışırtisi içinde boynuna doğru sa- mılan asılan, göğsünün “üstünde kıvra - nân, eriyip kendinden geçiverecekmiş gibi oraya yaslanan bü altin başlı, bil- Türdan kadın onu da çileden — çıkardı. Dudakları o altın dalgah saçların ara - sında, dolaşıyordu... Birdenbire, kalın perdelerin arasın- Gan gözüne, içeriki odada, sandalyenin üstüne atılmış ipekli bir kimono, tuva- let masasının bir kenarında duran gül- let ilişti... Kendini toplamaya çalıştı: — Kuzum Fehamet, — dedi, — inan ki seni çok seviyorum; senin istediğin- den, hattâ senin beni sevdiğinden da- ha çok!. Git artık, şimdi... Yarın geli - rim. Bütün günü beraber, başbaşa ge- çiririz; hepsini sana anlatırım. Fehamet, bir türlü kollarını Onun boynundan çözmüyordu. İçeriki odanın kapısı birdenbire tı- kırdadı... Süheylâ Hüsameddinin — getirdiği güllerden bir tanesini göğsüne takmayı düşünmüş, onları almak için odasına gelmişti... Fakat kapının açılması ile kapanması bir oldu. İki odayı birbi - yindenayıran kalın perdelerin arasın - dan Fehametle Hüsamettinin başb:ışl gölgelerini gördü; hemen ters yi döndü. Bu o kadar kısa sür. vede olduklarımı unutan, sıyrılmak için bile vakit bulamadıl: Fakat Sühey - Jâ, bir şimşek gibi gözünün önünde çı- kan bu levhayı, en küçük çizgisine va- rıncaya kadar gözünün önünde yeniden canlandırabilirdi. Salona gelir gelmez, pencerenin ö - nündeki koltuklardan birine yıkıldı. Kendini tutamaz da gözlerinden yaş ba şanırsa, kimse görmesin diye baş; sokağa dağru çevirdi, Nasıl olmuştu da orada, kapının önünde bir çığlık ko- parmamış, nasıl olmuştu da onların üs- tüne atılmamıştı?.. Ne yaparlarsa yap- sınlar, nerede isterlerse orada buluş - sunlar, buna ses çıkarmıyacağını söy - lemişti; fakat burası kendi odasıydı; bâlâ bir genç kız kokusu taşıyan kendi yatak odasıydı... Nasıl olur da başka bir kadın oraya sokulacak kadar saygı- sızlık gösterebilirdi?.. Böyle bir kadı- nn gözü ne kadar dönmüş olmalıydı!.. “Kendisi de kadındı, Fehametin apartı- manına gidecek olsa, böyle kimseye gö- ,Tünmeden onun yaltak odasına girmeği aklına bile getirmezdi. Yoksa onu Hü- sameddin mi çağırmıştı? Dün kendisi- ne verdiği sözü unutup geriye dönmek için çırpınan bu adam, bugün de bunu mu yapmıştı?. Bu kadın, yarın öbür nasıl olsa bu apartımana gelip büsbütün yerleşe- eekti; bunu biliyordu... Fakat bügün, bu oda kendisinindi... Dolaplarında © - nun eşyası, onun giyip çık. gırlar vardı. Bir başkas; gelip te bun- Jarı nasil » karıştırırdı?.. — Sevişecek, başka yer Bulumamışlar mı ki bu- bet olsun, diye Düşündükçe, Suhoqunm öfkesi ar - tıyordu. Salonun bir köşesinde ipekli bir hışırtı, nazlı bir ayak sesi duyuldu. Başını çevirdi, yerinden kımıldamadan baktı. Fehamet, hep öyle dudakların - da melekleri kıskandıracak kadar tatlı, lekesiz bir gülüşle ona doğru geliyor - du. Süheylâ ile göz göze gelir gelmez titredi; içinden gelen bir ses: — Gördü, demin bir aralık kapı tı- kırdamıştı ya, mutlaka o il Diye fısıldıyordu. Faka: hiç al etmedi. Hüsameddinle barışmış, anlaş- miş olacaktı ki neşesi pek yerinde idi. Kıvrak, çapkın bir gülüşle: — Ay, siz burada mıydınız, dedi, de-| mindenberi sizi arıyorum. Odanıza kadar gittim. Esvabımı soracaktım. İlk defa giyiyorum, nasıl olmuş! Süheylâ, gözlerini onun gözünden a- yarmıyordu: — Çok güzel, dedi güle güle giyini- niz!, Odamda beni mi arıyordunuz?.. — Başka kimi olacak, elbet sizi... — Birdenbire anlıyamadım da onun için sordum. Önü açıklık, deniz görü - ——— ——— ——— BÜYÜK | AŞK ROMANI nüyor, demiştim; belki onu görmeğe gitmişsinizdir sandım!.. Fehametin artık hiç şüphesi kalmadı; Süheylâ onl: yice görmüştü! Kâçamak bir sesle: — Sahi, dedi, yatak odanızın çok güzel... — Günün birinde sizin olacak, de - ğil mi?.. Güle güle oturunuz!. — Niçin böyle söylüyorsunuz?, Bu - nu düşünmedim bile ben!.. — Düşünmediniz mi?.. Sahi mi?, — Rica ederim, beni arlık bu kadar |bayağı bir kadın mı sanıyorsunuz?.. E- vinize, eşyanıza göz koyacak kadar kü- yeri çülür üm, diyorsunuz?.. Süheylâ, demin — onları — başbaşa görmemiş — olsaydı, ' şimdi — Fe - |hametin biraz öfkeli, biraz üzüntülü, fa ,kat pek suçsuz, pek zavallı duruşuna »bclkı © bile inanacaktı. Genç kadınım bu kadar becerikli olduğunu bilmiyor- du. Beğendi; hattâ biraz da kıskandı. Ne de olsa bundan böyle, bu kadıma hiç güvenmiye gelmezdi. Sık sık buraya gidip gelecek olursa üçünü da günün birinde hizmetçilerin önünde 1maskara edecektir. (Arkası var) 4 | PERLODENNLE U HASİS ŞÖVALYE Yazan: Mih, Zöşçenko Bundan bir sene evvel, bir gazete .da-[ rehanesindeki alacağımı — koparabilmek için üç ay gidip gelmek mecburiyetinde kalmıştım Gazetenin idare memuru çok tatlı, çok metli sıhhı alümat al türlü ödeme kat içinde bulunduğum köti tTak ettiğini anlatacak sözler gönlümü almaktan geri kal.'r.ıl,dı İşin tuhafı sürdüğü sebebler y makul görünürdü. lâ ayın onunda para istemeğe gittiğim zaman cellerini yukarı doğru kaldırır, hazin hazin gülüm- semeğe başlardı. — Rica ederim siz söyleyin, derdi, b le hesaba kitaba sığmaz günlerde para istenir mi?. Ayır onu, halbuki ben ayın on beşinde mürettiplere, klişecilere, müstahdemlere para vermek mecburiye- #ndeyim. benim yerimde siz ulsanız ne yapardınız?. Nazik idare memurunun bu makul sözlerini işitince ben de ona hak verme- ğe başların:. Ayın onu para istemek için hiç de uygun bir tarih değile 'Tabil boş elle matbaadan çıkardım. Fa- ya damlardım. Beni görünce — sem idare memuru gene ellerini sallamağa mahzun mahzun gülümsemeğe başlardı: — Canwe, derdi, para istemek için öyle zamanlar seçiyorsunuz ki... Daha beş gün evvel para dağıttım. Ben şimdi nerden bulup size para verebilirim?. Ken benim yerime koyun ve düşünün!. İki ay, hiç sesimi? çıkarmadan ayın mu- ayyen günlerinde matbaanın beşi Una tırmandım. Ü vaş yavaş sesimi yacağınız, dayatınağa başladım. İdare memurü ellerile tuhaf tuhaf işa- retler yapar, başını sallar fakat bir türi parayı vermezdi. Pura ödemenin hiç de hoş olmadığını, gayet sıkıcı bir iş olduğunu ben de bili - yorum. Hattâ üstelik bunun ticari bir ta- kım hesaplarla bağlı olduğunu da anlı - yordum. Fakat bundan bana ne? ben hak- kımı istiyorum. Bunun için tuttuğum ha- Teket hattını bırakmamağa, bu işde sebat etmeğe karar verdim. , Sıklaşaı ziyaretlerimden idare memu- runun rahatsız olmağa başladığını hisse- diyordum. Adarmmcağız benimle güzgöze gelmemeğe çalışıyordu. Başını üönüne eğiyor, kâğıtları arasında kayboluyordu. Ayın, bilmem, kaçı idi. Ona gene miştim. Yanında tanımadığım birisi otu- ruyordu. Ben orada kxmse yokmuş gibi hareket ettim. İdare memurunu tehdide başladım. Ona dedim ki: “ırunda adanı olduğuna ehemmi: |kundu. Ken, Rusçadan çeviren: H. Alaz — Azizim artık yeteri. Ya bugün şu parayı verirsin, yahut yapacağımı beni bilirim. Bayağı kızmıştım. Hiddetten sesim tit- reyordu. Birdenbire bir hıçkırık sesi duyuldu. Korku ile idare mmuruna baktım. A « damcağız e yüzünü kapamış, ya « yet ver « meksizin, bir çocuk gibi ağlıyordu. İdare memurunun bu hali bana pek dü- kendime lânet ederek oda- don dişarı fırladım Kendi kendimden nefret etmeğe baş - ladım, Mütemadi ısrarlarımla adamcağızı ne hale lamdım. İnsan bu gibi 1 hareket etmelidir. ksa, ner- dön para bulup bi Elbet- te o da bu Yaptığım bu kaba hat meğe ka- rar verdir te kendisine: Z Hiç kadar | me srkadaş, diyecektim, ne kat bu defa tam ayın yirmisinde matbaa- | , hci ka- | çüncü aya girince ya- | lan kimseler.. B Ükseltmeğe, sizin anlı- | sa ben beklerim.. İşte bunları söylemek için tekrar oda- ya girdirn. Fakat içeri girince hayretimden dona kaldım. İdzre memuru, oturmakta oldu- arkalığına başını atmış kah- ordu. Göbeği, gerdanı, bı- yıkları kahkahadan titreşip duruyorlardı. Karşısında oturan adama şunları söyle- diğini işittim: — Ne yaparsın, birader?. Görüyörsun ya herifler kene 1 yapışıyorlar.. Gelen. ler bir kişi değil ki.. Hangi birine dert anlatırsın!. Ben de bu zararsız tedbire baş vuruyorurm.. Bunların ekserişi yazıcı kimseler.. Senin anlıyacağın hassas a < damlar.. Her şeyden çabuk müteessir O0- * bu halde görünce, bu- raya geldiklerine, geleceklerine bile plşe man oluyorlar.. Ben de bir kaç gün rahat ediyorum.. Böyle küçük bir kurnazlığı buna çok görme.. Maamafih hepsi bu gime di gelen giki enayi olmuyor... Sözün aşağısını dinlemeğe tahammü - Kim kalmadı. Yumruğumu şiddetle ma - saya vurdum ve derhal, şimdi parâyı ver- mesini ona söyledim. İdare memuru yüzüme — bakmaksızın kâğıdımın üstüne «yarın ödeyiniz!. der- kenarını yazdı. Ertesi günü gittim ve parayı aldım. Bu anlattığım vak'a bir hakikattir. E - pey zamandır hikâyelerim için seçtiğim mevzuları hep hayattan alıyorum. Yarınki nushamızda : Doktorsuz kasaba Yazan: Peride Celâl İnhisarlar Umum İdaremiz teşkil zet memur ahnacak dr. 1 — Yaşı 35 den aşağı olmak. Müdürlüğünden : unda çalıştırılmak üzeze aşağıdak! şartlar dahilinde iki nam- . Ben cidden fera ve — 2 — Askerlik vazifesini yapmış olma k, vazife görmeğe mâni hastalığı ve sui halleri olmamak. 3 — Alımnacak iki memurdan biri mühendis mektebinden veya üniversite fen Takültesinden veya bu mekteplerin muadili olup idarece kabul edilecek ecnebi mekteplerinden mezun bulunacaktır. Diğeri de Ziraat mektebi âlisinden veya idarece kabu! edilecek muadil bir ecnebi ziraat müktebinden neş'et etmiş ola- caktır. Bunların her ikisi de kendi meslekleri dahilirde iyi teknik — malümata sahip olacaklar ve mükemmel türkçe ve bilhassa türkçe kitabete vukufdan maa- da Fransızca ve İngilizce veya Fransızca ve Almanca lisanlarına lâyıkile vâkıf bulunacaklardır. 4 — Bu iki memurun âylık ücretleri 100 liradan aşağı olmıyacaktır. - Namzetler tafsilâtı aşağıda yazılı imtihanları geçireceklerdir. A — Namzetler kendi mesleklerile alâkadar olarak İdarece tayin edilecek ikişer teknik mevzudan birini seçerek bunun hakkında Türkçe bir mü- taleaname yazacaklardır. «Müddet iki saat». « B — Kendilerine verilecek Pransızca teknik bir makaleyi yarım sahifeye sığ- dırmak suretile Fransızca ve Türaçe olarak telhis edeceklerdir. «Müddet iki saat.» € — Almanca ve İngilizce birer makaleyi ayni veçhile hülâsa edeceklerdir. «Müddet iki saat». D — Mühendis namzet verilecek bir rasyanel mihanik meselesini halledecek. Zirastçi namzet ise idare lâboratwarında bir duzaj yapacaktır. 6 — İmtilan 6 temmuz 937 Sahı günü saat sekiz buçukta Umum Müdürlük merkezinde yapılacaktır. ? — Taliplerin bu tarihden evvel evrakı müsbitelerile ve bir dilekçe ile bir « likte memurin şubesine müracaat etmeleri lâzımdır. — «3686> gi 3, DİŞLERİNİ A KORUMA V VAKTIN G:ımşnn' &