. 24 Haziran “ Son Posta ,, nın tefrikası : Onunla aramızda her şey bitmiştir; bugün için de, yâ - Tın için de..: Yalnız, şunu söyliyeyim ki dün böyle değildiş eskiden onu çok se- verdin. Siz belki bu- na inanmazsınız; Hü samettinin zengin « liğine tamah odip o- na varmak istediği- mi zannetmişsiniz « dir. Hayır, nikâhtan bir gün evveline ge- Hnceye kadar ben nnettiğiniz gi- bi olsaydı, bugün Hüsamettin beni se- viyormüuş, sevmiyormuş, umurumnda bi- le değil, derdim. Herkese karşı onun ka- Tısıyım ya... Zengin bir hayat.. Nem ek- sik?.. Benim de istediğim bu değil miy- di, diyip geçerdim; üst yanını düşün - mezdim. Kocamın gönlü kimde olursa olsun, zenginliği bana elverir, derdim. Fakat hiç de böyle değil.. Bu gürdüğü- nüz hayat bana batıyor!. Bir an evvel, buradan çıkıp kurtulmak, benim asıl saadet işte bu olacak!.. Sonra, içi - nize düşen daha başka şüpheler de var. Onları da biliyorum. Fakat hiç üzülmer yiniz!; Hüsameddinin eli elime değme- di!, Hizmetçilerin yanında belli sın diye şuradan buradan kon Tuz. Beraber oturuyoruz, — bir sofrada yemek yiyoruz. İşte hepsi bu kad. Sonra ikimiz de ayrı ayrı adalara çeki- liyoruz; yalnız kaldığımız zaman, iki - miz de birbirimize ne kadar yabancı ol duğumuzu bir saniye için bile unutmu- yoruz!. Fehamet birdenbire başını kaldırdı. Artık dayanamıyacakmış gil ütün &* çindekileri ortaya vurdu: — Fakat, dedi, Hüsamettin o kadar değişti ki... — Değişti mi?. — Evet, hem de pek çok!, — Olabilir. Eğer sizi eskisi kadar sık sık görmüyorsa, geldiği zaman ya- nınızda uzun uzun kalamıyorsa bun - dan yana zavallının hiç kabahati yok. Bugünlerde yazıhanedeki — işleri pek çok!.. Belki duymuşsunuzdur, yeni bir iş aldılar, büyük bir yol yapmay| taah- hüt ettiler. Babası, bu işten yüz akile çıkabilmek için Hüsamettini çok sıkış- turıyor. Bundan olacak... Hayır, bundan değil... Büsbütün başka bir değişiklik!, — Ne olursa olsun erkeklerin pek a kadar üstüne düşmeye gelmez. — Maşallah sevgi işlerinde re kadar tecrübeli görünüyorsunuz!. — Hayır, size ders vermeğe kalka- cak kadar değil... Hele eskiden pek toy- Fakat zaman insana neler öğre- Sonra Hüsamettinin — ahlâkını — Onu herkesten iyi ben tanırım!.. Hele bana karşı beslediği sevginin ne kadar büyük olduğunu da bilirim!.. — Bundan yana benim de şüphem yok!.. Sizi, ne kadar sevdiğini, daha on beş gün evvel kendi gözümle ben de gördüm. Bunu inkâr etmiyorum!. — Hüsamettindeki değişiklik - bana karşı sevgisifin — eksikliğinden değil.. fakat açıkçasını söyliyeyim. Sevgi iş - Jerinde ortaklığa hiç gelemem. Sevdi - ğim adamın yalnız benim olmasını is- terim. Süheylâ gülmemek — için kendisini güç zaptediyormuş gibi göründü. De- mek ki Fehamet hâlâ onu kıskanıyor - du. — Bundan yana hiç merak etmeyi -| niz, diyorum size... İçiniz rahat olsun. Hüsamettin yalnız sizindir. Onda gözi Olmıyan birisi varsa o da benim, Birdenbire durdu, Sokak kapısı ça- mı hiç ummuyordum. Bu akşam yazı - haneden biraz erkence kurtulabildim de.. kapıya doğru yan duruyordu. Hüsa - Mettin, ancak salonun orlasına kadar «İgeldikten sonra onu görebildi. met'de onün sesini duyunca Başkalaşı- çizgilerini kırıştıran gerginlik, kaşla - Gözlerine bir parıllı geldi. tin oldu: mıydın' burada görmeği hiç ummuyordum da.. kadaş gibi konuştuk, kararlar verdikse, onunla da şimdi öyle dostça anlaştık!. SON POSTA 27 hnıyordu. Bir kaç saniye sonra da kapı/lığa katlanan insanlar gibi sesine ya açıldı. Süheylâ, dışarıdaki ayak ıeslı—l . ESRİ rini tanıdı: macıklı bir tevekkül karıştırmış: — Nasıl olsa, diyordu, günün birin- de yüzyüze gelecek değil miydik; ne kadar erken olursa o kadar iyi olaca - ğinı düşündüm. Hüsamettin: — İyi ettin, dedi, fakat bugün bura- ya geleceğini bana söylememiştin de onun için birdenbire seni görünce şa- şırdim. — Düne kadar benim de hiç aklım- da yoktu. Bugün kendi kendime, hay- di gidip bir kere konuşayım, — dedim. İlk adım benden olsun, diye düşün - düm, Yoksa, sana danışmadan- geldi - ğim için bana darıldın mı?.. — Neden darılayım?. Bundan böyle ikiniz de birbirinize gidip — gelmenizi ben de isterim. Hüsamettinin elinde bir gül deme- ti vardı. Demindenberi onu nereye ko yacağını bilmiyormuş gibi, biraz bece- riksiz bir tavırla, hep elinde tutuyor - du. Fehametin buraya geleceğini bil - mediğine göre bu çiçekler elbet, Sü - heylâ içindi. Bir aralık iki kadın bir - den bu demete baktılar, Hüsamettin sı kıldı; Fehameti incitmekten, darıltmak- tan korktu: — İşte, dedi, kendisi de geldi!. Hüsamettin: — Süheylâ!,, diye sesleniyordu. Evde Ben de seni burada bulacağı - Fehametin oturduğu ' geniş koltuk, Feha- büsbütün kadınlaştı. Deminden üheylâ ile konuşurken yüzünün daki çatıklık birdenbire — gevşedi. İlgönce kendini toplayan Hüsamet- — Vay Fehamet, dedi, sen burada Safa geldin, nasılsın?.. Seni Süheylâ dedi ki; — Geçen akşam nasıl sizinle iki ar- Fehamet, sanki büyük bir fedakâr- (Arkası var) Bina işleri İlânı Nafia Vekâletinden: L — Eksiltmeye konulan iş: Ankara Müstakil Jandarma taburu mutfak, er- zak anbarı, hekçi kulübesi, fosseptik ve kuyu inşaatıdır. Keşif bedeli: 29 666.97 liradır. 2. — Eksiltme 2/7/1937 tarihinde cuma günü saat 15 de Nafıa Vekâleti yapı işleri Umum Müdürlüğü eksiltme komisyonu odasında kapalı zarf usuliyle yapı- lacaktır. 8. — Eksiltme şartnamesi ve buna müteferri evrak 148 kuruş bedel mukabi- linde Yapı İşleri Umum Müdürlüğünden alınabilir. 4. — Eksiltmeye girebilmek için taliplerin 2225 lira 3 kuruşluk muvakkat temi- nat vermesi ve Nafıa Vekâletinden alınmış yapı müteahhitlik vesikasını haliz olması ve en aşağı on bin liralık bir işi yapmış bulunması lâzımdır. İsteklilerin teklif mektuplarını ikinci maddede yazılı sasatten bir saat evveline kadar komisyon resiliğine makbuz mukabilinde vermesi muktazidir. Postada olacak gecikmeler kabul edilmez. * (1572) (3489) Türk Hava Kurumu BÜYÜK PiYANGOSU 3.cü keşide 11/Temmuz/1937 dedir. Büyük ikramiye: 45_000 liradır... Bundan başka: 15.000, 12.000, 10.000 Liralık ikramiyelerle (20.000 ve 10.000) liy<lık iki adet mükâfat vardır.. DİKKAT: Bilet alan herkes 7 Temmuz 937 günü akşamına kadar biletini değiştirmiş bulunmalıdır. Bu tarihten sonra bilet üzerindeki hakkı sakıt olur. KOLACININ KIZI Nakleden: Nimef Mustafa Kıvır kıvır saçları, eevimli yüzu, mun- tazam vücudile o mahallenin en güzel kızıydı. Yaşlılar gördükleri zaman: — Nasılsın bakalım güzel kız? Diye hatırını sorarlar. Gençler pek yü- züne bakmaya cesaret edemezler, Ve ma- ballenin çocukları onu görür görmez kö- şar: — Güzel şbla! Der, ve kendilerini okşasın diye bek- Terlerdi. Sabahtan akşama kadar babasının ko- lacı dükkânında babasile birlikte çalışır- dı Akşam oldu mu? Arkasından siyah göğüslüğünü çıkarır. Tertemiz, ütülü bir entari giyer ve dükkânın üstündeki oda- nın penceresinden sokağı seyrederdi. Ba- zan babasile birlikte gezmiye de gider- İerdi. Fakat bu çok enderdi. Babası biraz ihtyardı. Yürümek onu yoruyordu. Ve kızı yalnız başına uzaklara gitmediği gi- bi, yanına öteki kızlar gibi bir delikanlı alıp dolaşmaktan da hiç hazzetmiyordu. Bir akşam gene işini bitirmiş, dükkâ- nın üzerindeki odasına çıkmış, pencere- den sökağı seyrediyordu. Bir aralık göz- leri karşıdaki evin balkonuna ilişti. Genç bir erkek kendisine bakıyordu. — Karşıki ev tutulmuş. Genç erkek gözlerini hiç ayırmıyordu. Kolacının kızı âdelta buna üzüldü. Ve biraz daha oturduktan sonra pencereden çekildi. * Ertesi gün babasile dükkânda - çalışı- yordu. Dükkânın kapısı açıldı. İçeri genç bir erkek girdi. Kolacının kızı erkeği ta- nıdı. Bu, bir gün evvel karşıki evin bal- konunda ğü gençti. Sevimli yüzlü, yakışıklı idi. çok terbiyeli konuşuyordu. Koltuğunun aitında bir paket vardı. Genç kıza göz ucile baktıktan sanra paketi babasına uzattı: — İki tane gömlek var, Bunlar, yıka- nacak, ütülerecek. — Hay hay bayım. — Evime gönderirsiniz değil mi? — Evinizi bilmiyorum ki. — Karşıki ev, yeni taşındım. — Hay hay gönderirim.. O gün gömlekler yıkandı, ütülendi. Ak- şama doğru; kolacı, kızına: — Kızım sen bunları karşıki eve bıra- kır mısın? — Biırakayım baba! Bırakayım demişti. Fakat hem gitmek götürmek, hem de gitmemek istiyordu. Acaba neden? Bunu bir türlü anlıyamı- yordu, — Haydi götürsene kızım. — Şimdi baba, Karşı evin kapısını çalarken yüreği çarpıyordu. Kapıyı açan hizmetçi: — İçeri gelin, dedi, haber vereyim! Pa- rasını alırsınız. Mütereddid bir adım attı. Hizmetçi gömlekleri aldı. Yukarı çıktı. Biraz son- ya genç erkek merdivenden indi: — Size zahmet oldu küçük? Ne vere- ceğim, — Yirmi kuruş! — Ne kadar da ucuz. — Böyledir bayım. Bir lira uzattı: — Paranın üstile kendinize bir şey alın sınız. — Olmaz bayım. Seksen kuruş bahşiş olmaz. Bana yirmi kuruş verseydiniz. — Peki küçük öyle olsun! Yirmi kuruşu uzatirken, kolacı kız gen- €in yüzüne baktı. Göz göze idiler; — Bana küçük diyorsunuz. Halbuki ben o kadar çocuk değilim, hem siz de banâ küçük diyecek kadar yaşlarda de- Bilsiniz. Bunu söylerken boynu biraz bükülmüş, yüzüne bir mahzunluk çökmüştü. — Peki amma adını bilmiyorum ki,; — Adım Annadır. — Güzel Anna! — Ben güzel değilim.. — Güzel değil misin, sen hiç aynay? da bakmadın mı? Kız gülümsedi, genç erkek güldü. — Teşekkür ederim. Dükkâna gideyim. Kapıdan çıkarken yüzü bir kat daha kırmızılaşmıştı. * Gece karanlıktı. Kolacının dükkâmı Ö- nünde bir ıslık sesi duyuldu: — Anna! — Jan! — Haydi! — Geliyorum. Kolacı kızı Anna kapıdan çıktı. Jan bekliyordu. — Jan sen bir tuhafsın.. — Yok Anna sana öyle geliyor. — Jan, insan nişanlısını böyle mi kar- plar? — Canım sana öyle geliyor. Ben her wakittekinden daha neşeliyim. Baksana şu halime. Hem iki gün sonra evlenecek bir erkeğin değişmesine imkân var mı dır? — Ben anlıyorum. Sen saklıyorsun. — Peki öyleyse saklamıyacağım. Bize el görecekesin. İ'ı Eve girdiler, Bir odaya çıktılar: — Şu mektubu oku Mektubu — Janın — teyzesi — yazmıştı; Yeğeninin bir kolacı kızile evlenmesini muvafık bulmuyordu. Kendisine başka bir nişanlı hazırlamıştı. Eğer kolacının kızile evlenmekte ısrar ederse bütün ser vetini başkalarına verecek, yeğenine bit şey bırakmıyacaktı. — Bilirsin bana teyzem bakar, — Evet! — Fakat ne zararı var teyzemden, tey- zemin servetinden daha çok, gönlümün sözünü dinliyeceğim. Gönlüm seni İstle yor. İşte hepsi bu kadar Anna!. Biraz evvel gözleri yaşlı olan Annanır da bir anda yüzü güldü: — Jan sen çok iyisin, seni çok seviyo rum. — Ben de Jan! Senden kuvvet ayıramaz. — Çok seviyorum. Çok pek çok Jan, Göz göze yüz yüze idiler, Ve bir zamar böyle kaldılar. beni hiçbir * Yaşlı kadın sert sert, genç kıza baktı: — Beni niçin aradımz? — Siz Janın teyzesi misiniz? — Evet. — Sizden bir şey rica edecektim. (Devamı 15 inci sahifede)