Hüsamettinle o - Tun arasında hiç bir. F SY kalmadığını ken l gözile — görecek, "F'îfz bu — sevinçle, iç kimseye görün - Teden çekilip ken - Ü evine gidecek, o - Hüsamettini bekliyecekti. En kıs S1 Bir İL Bütün Öylece düşünmüş « l€r, böylece hazırlı Tuşlardı. Nasıl ol « TMuştu da genç kızın kendilerine böyle İf tuzak kuracağı D_kıllınna gelmemiş- ;'7 Ona kalsaydı, €İki bu kadar ka - Tahlık bir yola gir « Miyecekti. — Fakat H"lamı:lnn, Sühey- YA © kadar güve - Diyordu ki: ÇA k *_Bir kere gelmem dedi mi; mutla- ü Sözünü tular, kabil değil gelmez!. b Diye diye onu bile inandırmıştı. Hal- Uki işte onun bu kadar güvendiği h'*— hepsini aldatmış, hepsinden kur - 9Z çıkmıştı. Bunun böyle olacağını nasıl düşüne- Memişlerdi?.. Şimdi bile kalabalığın or- isında gelinin soluk yüzünü, dalgın ğ'nlvrını görenler onun böyle bir oyun h’llamış olabileceğine, kabil değil, i- lanmazlardı; o kadar suçsuz, o kadar Saf görünüyordu... Sakın bunu yapan, son - dakikada "Öy!e dolambaçlı yollara sapan Hüsa- Tettin olmasın?. Fehamet birdenbire Oüdan da şüphelendi. Kendisini aldat- Mak için yoksa onlar, Süheylâ ile ikisi birliği mi yapmışlardı?.. Ne olmuşsa d_iğ Bgenci, başka bir kadına — vermiş; medim bile.. merak etmeyiniz, sizinle evlenmeyi artık ben de istemiyorum. Hattâ giz, dünkü söylediklerinizi ge“ riye alsanız, benimle barışmak istese- niz de ben bundan sonra size varmak- tan ise ölmeye razi olurum!. Hüsamettin ona inanmadığını anlat- mak için acı acı güldü: — Peki sonra?.. Sizi sanki buraya zorla getinen mi oldu? — Olmadı ama, ben de gelmemezlik edemezdim.!, — Allah Allah!. Neden acaba?.. *— Halamı kendi elimle öldüremez- dim de onun » Bu sabah kendisine açmak istedim; sizinle konuştuklarımı- zi ona da anlatmıya başladım. Kadın- cağız birdenbire fena oldu, öyle kor- kunç bir baygınlık geçirdi ki yüreğine düş, işte evlenme memuru, onun sev- iniyor sandım. — İnmedi ya,.. Yavaş yavaş âyılır; lide gözünün önünde onlar, yan -| *İbet kendine gelirdi!. Yana, kalabalığın arasından Beçip gidi "lardı... Kendisi de bunu görüyar, Sesini bile çıkaramıyordu!.. Süheylâ, Hüsamettinin birdenbire —'îlldığını. duürur gibi olduğunu, gö- etrafına bakındı. Fehameti o da Bördü. Eğer bit bakışla birisini öldür- Mek kabil olsaydı Fehametin gözleri Onu oracıkta söndürecek kadar hmçla kendisine çevrilmişti!, Başını çevirdi, görmemezliğe geldi. îı—ü' ağır merdivenlerden aşağıya indi- Otomobilde yalnız kalır kalmaz, Hü- Samettinin ilk sözür — Yaptığınızı beğeniyor musunuz?. k oldu. İnadınıza mı yaptınız?... rla bir adama varmak, dünyanın ne- Tesinde görülmüş bir iş?.. Ne istiyorsu- Tuz, benden?.. Süheylâ bu kadar acı sözleri duymâ- Bibi sustu. ” Kimbilir daha neler işidecekti?. Hep- 'İ_"! hazırlanmıştı. Yalnız şoförden çe- indi, Bereketversin ki otomobilin or- camla bölünmüş, şoför yeri ayrıl- — TMişti. Camın biraz aralık duran parça: Sımı da itti, kapattı. Hüsamettin, hep öyle öfkeden titrc- ye titreye söyleniyordu: — Ne bekliyorsunuz?.. Benden ne 'orsunuz?.. Madamki 'bugün bu- Taya gelecektiniz, neden yalanı söyledi- Diz, neden beni aldattınız?.. Kabahat :1 ettim?.. Sidi düşündüm; herkesin K ünde küçük düşmeyesiniz, diye böy- bir çare buldum. Keşki bulmasay - bie” keşki sizi düşünmeseydim... Me- 'T, sİZ böyle bir iyiliğe lâyik değil - :"sılnıı.v. Kimbilir, dün bana söz ve - "ken belki de içinizden bunları dü- m""Yoraunuı; © kadar çabuk razı ol- m"! Bibi görünmeniz, anlaşılan, Feha- "îşl'le ikimize bi tuzak kurmak Için - Süheylâ artık dayanamadı: — Size tuzak kurmayı falan düşün- BC — Ayıltmak içim uzun uzun uğraş - tık. Sonra gözlerini açar açmaz, yüzü- me öyle bir baktı : «Sahih mi söylüyor- sun Süheylâ?..» diye öyle bir inledi kL.. Evet, diyecek olsam mutlaka yeniden düşüp ölecekti. Korktum; yalan söy- lemekten başka çare bulamadım. — Neden sanki ölecekmiş?, Nişan- lanması bozulan, evlenmesi geri kalan her kızın halası ölmez ya?... — Orasını bilmem... Bu karlın, baş: kalarının halasına benzemez.. ben kü- çüklüğümden beri ne annemi tanıdım, ne babamı... Bana onları aratmıyan, onların eksikliğini belli etmiyen halam oldu. Ben de onu hem ana gibi, hem de baba gibi severim benim yüzümden o- na en ufak bir fenalığın gelmesini bile istemem, — Fakat başkalarına ettiğiniz fenalı- ee ı İnhisarlar U. Müdürlüğünden SON FPOSTA BÜYÜK AŞK ğt da düşünmeyorsunuz!. Hiç olmazsa bana da 'telefon edebilirdiniz!, Verdiği- nhiz sözden caydığınızı olsun söyleye- mez miydiniz?, — Siz de kendi başınızın çaresine bakardınız, değil mi?, Merak etmeyi- niz, bunu da düşündüm. Evinize tele- fon ettirh, çıktığınızı söylediler. İnan- marzsanız, gider gitmez sorar anlarsı- nızl. — Ne olursa olsun, bunun önüne ge- çecektiniz!. Bize bu oyunu oynamıya- caktınız!. Halanız üzülmesin, diye baş- kalarının hayatını zehirlemeğe, Feha- metle ikimize böyle bir tuzak kurmıya hakkınız yoktu!. — Sade sizin hayatınız mı zehirleni- yor?.. Benim hayatım da altüst olmu- yor mu?.. Ben sanki böyle sizin aıa- nizda yaşayabilir miyim, sanıyorsu - nuz?. Merak buyurmayınız!. Dünkü k hülâ Hikâyenin muharriresi pederinin me- mur bulunması dolayısle — Anadolunun Şark taraflarında bir kazadadır. Kaza - larında iamlle anılmıyan fakat (Hozatlı kadın) dentlen yaşlı bir kimse vardır. ki muharrirenin merakını celbediyor ve bir gün evine giderek: — Kendisine niçin Hozatlı kadın de - diklerini soruyor. Hozatlı kadın içini çe- kiyor ve başından geçen maceraları an- latıyor: «Ön yaşında iken babasını kaybedi - yor. Annesi de hayata gözlerini yummak üzere olduğu bir sırada, onu Akkoyun - Tuların Aliye veriyorlar, tam mes'ut ola- cakları bir zamanda harp çıkıyor, Ali as- kere gidiyöz. Hozatlı kâdın bir gün çeş « me başında su alırken, herktsin çekin « diği Kara Yusuf onu dağa kaçırıyor. Ho- zatlı kadın tam bir yıl dağdan dağa heri- fin peşinde zorla geziyor. Nihayet Alinin muharebede şehit olduğu haber alını yor, Yusuf da onu nikâh ediyor. Pa t bir müddet sonra Yusufu da bir kavgada | puya çıkmıştı. Gaç gocadan sonra aldım vuruyorlar, Hozatlı kadın iki çocuğile or- | seni, bin ye de bin şükret» diye, bana tada kalıyor. İtibarı da katlmamıştır, dağa kaçtığı için herkes onu kabahatli bul - maktadır, kendisini kimse evine kabul etmiyor. Çalışmak için kimin — tarlasına Nasıl | gitti isem <suysuz garı gocası siperde vu- olta birbirimizden ayrılacağız... Fakat! ruşurken dağlarda gönül eğlendirdi. di- bugün için size yalvarıyorum; bu ka-| ye, bana yüz çevirdiler. Bir gün damda dıncağıza şimdilik hiç bir şey belli et-| derdime yanar, gucağımda gızanım ağlar miyelim, Sonra düşünür, taşınırız;| dururdum. Çobanların Nuri geldi. Nuri elbet sizi benden, beni de sizden kur- taracak bir çare bulünur. Bir iki dakika kadar sustular. Hüsa- mettin biraz yatışmış gibiydi. Sonra birdenbire gene sinirlendi: — 'Ya ben Fehametin yüzüne nasıl bakacağım?.. Belki de bunu benden bi- lecek!. köyde sarhoşluğu, soysuzluğu 'le tanın- mış, iki garısımı bu yüzden ince hastalığa düşürüp öldürmüştü. Huyu gibi yüzü de çirkindi. Saçlarının dibine gadar çiçek bozuğundan galbur gibi idi suratı.. Ba- na: «Giz garim olur müsün, dedi?. Sü - rTünmekten gurtulursun böylelikle, yok- sam halin fena olur». Öyle bunalmıştım, öyle bunalmıştım ki.. Garşı goyacak hal Süheylâ, dudaklarını kanatacak gibi| yüreğimde yoktu. Hem de iki gündür gı- ısırıyordu: — Merak buyurmayınız, ona da an- latırız. Mademki © da sizi seviyor, el- bet, sözünüze inanır!. (Arkası var) e T — 10000 kilo bel ipi pazarlıkla satın alınacaktır. n H — Pazarlık, 21/VI/937 tarihine rastlıyan Pazartesi günü saat 16 da Kaba - taşta Levazım ve Mübayaat şubesindeki alım komisyonunda yapılacaktır. Mi — Şartnameler parasız olarak her gün sözü geçen şubeden alınabilir. IV — İsteklilerin pazarlık için tayin edilen gün ve saatte 9b 7,5 güvenme para- larile birlikte adı geçen komisyona gelmeleri ilân olunur. ö iylr 34,956 adet muhtelif cins teneke kutu 30,000 kilo tahta parçaları 3/000 » — iskerta kınnap 3,000 » — ıskarta ip 4,025 » eski ıskarta kanaviçe #ABÜ Bi B 48 l 2259 » » » çul 684 » » » — kınnap 856 » » » — etiket bezi 7625 » » yamalık kanaviçe «8275» Kabataş Kırtasiye ambarında Likâr Fabrikasında —» Cibali Fabrikasında Kutu » Ahırkapı Bakım evinde Ahırkapı deposunda Ahırkapı Bakım evinde , deposunda 'Yukarıda cins ve mikdarları yazılı ıskarta malzeme 22/VI/937 tarihine rastlı- yan salı günü saat (15) de pazarlıkla satılacaktır. İsteklilerin malları görmek üze- re hergüön hizalarında gösterilen mahallere, pazarlık için de tayin olunan gün ve saatte *6 15 güvenme paralariyle birlikte Kabataşta İnhisarlar Levazım ve Mubayaat Şubesi Müdürlüğündeki Satış Komisyonuna müracaatları ilân olunur. 43276> zanıma ekmek bulamamıştım. <Peki» de- dim. Şimdi hatırlarım da yüreğim titrer hatunum. Tam dört yıl Nuriye garılık ettim. Sanki bir cehennemde gavruldum, bittim amma. Gece demez, gündüz de - mez içer, sonrâ saldırır üstüme beni dö- ver, döverdi. İlk zamanlar zulmü yalnız bana idi. Sonraları başladı oğlanıma da el uzatmıya. Baktım gızanım herifin yum ruklarının altında can verecek. Yüre - ğime taş bastım, oğlanı getirdim Alinin anasına bıraktım. Köylüler ne dediler, bilir misin hatunum? «.. Ne yüreksiz ga- rı, evlâdı da yokmuş gözünde, ativedi ba- şaından bakıddı hele'» diye, küfür etti - ler arkamdan. Hem oğlanın hasreti, hem Nurinin yumrukları altında bir deri bir kemik galmıştım. Bir gün Nuri beni ge- ne fena hırpaladı. Canım boğazıma da - yanmıştı. Galdırdım toprak testilerden birini üzerine fırlatıvedim. Yıkıldı yere. Ben de gorkumdan gaçtım. Nuri sonra - dan kendine gelince «boş olsun» demiş. 'Tam dört yıl kahrını çektikten sonra ön- dan da böylece ayrıhvedim. Ne idecem gşimdi diye, kaygulanırken, imdadıma kö- yün hatırı sayılır zengin ağalarından Murat ağa yetişti. Beni garısına bak - mak için damına aldı. Tarlasında iş vedi. Yatıp kalkıp dua ederdim adama. Amma gene gara bahlim arkamdan yetişti ha - tunum. Tarlada çalışırken bir gün Mu - rat ağa üstüme hücum etti. Zor gurtul - dum, titrek parmaklarından ihtiyarın. Ağlıya ağlıya gaçtım. Ertesi gün gapımı Hozatlı Kadın.. Yazan: Peride Celâl İÜyıs diyorlardı. Gocam suratımı biraz asık hiç çalmıyan gomşular Öödama — doldu. Hepsi Murat ağanın iyiliğinden söz açtı Sonram içlerinden biri ihtiyarın bana a- cıdığından garısının üstüne almıya razı olduğunu diyivedi. Ben o zamanlar yir » mi beşini doldurmamış tazecik garı idim batunum. Murat ağa yetmişini aşkındı, baktım olacak gibi değil. Eğer sözlerine gitmez Murat ağaya varmazsam köylü ler bunu yanıma gomiyacaklar, onların gönlü olsun dedim. Sonumun kötüye varmasından görktum. Yetmişlik ihtiya- ra, altmışlık garısmın üzerine ikinci ge rı oldum. Gene de köylülerin sesi gısılmadı, Şur- da burda gulama gelirdi. «Gaç göca ar - tığı garı, dağlarda süründü, sürüklendi bizamanlar, nasıl da buldu zengin goca- görse sakalını titrete titrete <adın oroş- hiddetleniyordu. Hattâ gızanım bile bir- gez görem diye, gapısından geçerken taş- ladı beni, Kim bilir kim öğretti bunu o- na. Masumun ne günahı var ki., Amma gayri içime bir tiksinme gelmişti hatu « num. Köy bana dar geliyordu. Rüyaları- ma gara gara köpekler giriyor, hep üze- rime havlıyorlardı. Bunlar bazan deği » şiverir, yüzleri kâh gocam, kâh arkam - dan demediklerini bırakmıyan gömşula - rımın yüzleri gibi olurdu. Hepsi üzerime gelir beni paralamak isterlerdi. Ne uy - kum, ne iştiham galmıştı.. Dünyayı gap- gara görüyodum. Biyıl geçti böylece. Önce ortağım öldü, sonra gocam, Galbi çatlamış. Gene de kimseler ihtiyardı, di« ye söylemedi. «Garı Yusuf gibi bunun da başını yedi» dediler, Yusul iyi adam ol du, ben fena. Param pulum vardı gayri. Amma ağulanmıştım, bir kere derinden. Gönül rahatım yoklu. Gızanımı yanıma alayım dedim., Oğlan beni istemedi. O si- ralarda idi. Bir gün köyde bir havadis yayıldı. Ali gelmiş. Meğersem ölmemiş, yesir düşmüş harpte.. Onun sağ oldu » ğunu duyunca yüreğimi sevinç örttü. O benim ilk erkeğimdi, eğer o gitmese idi. Ben bu hallere düşer miydim? Üzerime gül atmamışlı ki dikeni batar diye, hey hatunum.. Aradan bir bafta geçti, bir gün gapım çalındı. Açtım, yüreğim boğazı- ma tıkandı. Alim garşımda durup durur- du. Sonra içeri girdi, karşılıklı oturdum. «Hastayım, ondan daha evvel gelmedim» dedi. Yüzü solmuş, gözlerinin altı göğer- miş, öyle çökmüş, öyle fena olmuş ki A « lim. Amma gene üzerime değen bakışları okşardı sanki beni.. Benim hep önüme baktığımı, söz etmediğimi görünce «gız dedi, her şeyleri anlattılar bana, bir de sen de bakayım». Başladım ağlamıya, ne geçmişse başımndan işte sana dediğim gibi dedim ona.. Sözüm bitti. Ben galkıp gi- decek sandım onu. Halbukim ne yaptı biliyon mu? «Giz ağlama işler düzelirs dedi. O gece bende galdı Alim, Amma ha- Hi pek yamandı. Yesirlikte ince hastalığa tutulmuş. Ertesi gün gızanımızı anasından alıp getirdi. Oğlan ikimize de surat ederdi, benden gaçardı. Bucak bucak. Ali egiz merak goma yüreğine, o da düzelir» der- di. Amma ne oğlan düzeldi, ne de kendi iyi oldu. İki ay sonra ellerimle gapadım (Devamı 11 inci sayfada) *