ŞU MAZON MEYVA TUZU | Çalışan kollar Sümer Bank idare meclisi endüstrimiz hakkında mühim bir rapor hazırladı TBaştafafı 1 önci sayfada) Fihlerde toplanmaya davet edilecektir. | an 1936 iş ve hesab yılına aid ida- — Meclisi raporu, bilânço, kâr ve zarar| €ndüstri hamleleri ve milli erdüs - Mi bünyesi hakkında dikkate değer ma - Ve tafsilât vardır. Raporun geniş bildiriyorum: ırda 1936 iş yılında, ankanın faa- vo bu lnliyelkrdcn ı.lıııın ne- *r fi E t ğ î ! 3 v g f * endüstri sektörünün geçirmekte istihale etrafındaki müşahedeler tesbit edilmektedir. i endüstri bünyesi ve yeni oluş», ıpbdalu tafsilâtla izah edil - ğ;fâ ğ! endıınnnuı bünyesini ifade e- Yakamlardan görülüyor ki, 1935 ziraat mahsulleri endüstrisi, en- Şubeleri içjnde henüz 95 45,22, endüstrisi © 22,91 gibi büyük bir #lmaktadır. Hı.übukı gayri uzvi en- llıbelmııden kimya cendüstrisinin & umum yekündaki hissesi | ’»'D.n—au. işleme endüstrisinin b 490 ym istihsal kıymeti üzerinden Wl takdirde de aynı netice clde e- hı_,_ £ !ğ, ŞAf ! . Umum endüstri imalâtının unu zirant, 96 13,32 sini tekstil Sl'llünuhmyave% 1,58 ni ııleme endüstrisi vermekte - "'-mu Sanayiden istifade: ""W son yıllarda teşvikı sana - —_ İstifade eden müesseselerin ade - tedricen azaldığı raporda tasrih e- şu tafsilât yerilmektedir: h—ıen adedi endeksi bu hareketi İfada etmektedir: 'HE ı:ıîuı Fakat mücssese adedi a - —h alınakla beraber müesseselerin ser N €Envestismanları, beygir kuvvetleri, —uh Madde sarfiyati, işçi mikdarı, i- w"kılml;ılr Bu vaziyet, sermaye z olan müesseselerin faallyetten İ N sermaye ve teknik kudreti A olan müesseselerin tevessü etti- leri iktedir. Endüstri mücssese- k Nl.tüm azalmasına mukabil mües- b hlk vaki olan tevessülere misal ©- "l! olan sermaye envestismanları- | nin "'Hın."""“““ bir kaç rakamla ifade ı—n._ldüewlem makine alât ve .—ı tahmini kıymetlerinin hare - lu'h""' endeks (1932-100) - 1932 İ u“*ı. 1934 de 121,16 ya, 1935 de e Ya çıkmıştır. Müesssese binaları - k q:eü de aynı tezayüdü göster - Müesseselerin kendi malı o - tahmini kıymeti 1932 yılına 5.44 artmıştır. “adedinin tenâkusuna muka - Mdn beygir kuvveti, ve i « N“m anasırında şu benişleme ol - (1932-100) : ;?,»' uiuneu Beygir — İmalât Maz adedi kuvveti — 9484 118,97 11188 Kİ — 08,93 139,03 ABLAT 78,82 163,26 MWTA "hın.lır merhleketin endüstriyel temerküz — şeklinde — bir tahavvülüne doğru aşikâr bir Mevcudiyetini göstermektedir. Temerküz hâdisesi: tüdüstride daha geniş mikyasta hâdisesi bilhassa beş yıllık en- Brogramının - tatbikından — sonra edilmiş olacaktır. Beş yıllık uclhınce. Bankamız tarafın - ilıhı olan fabrikalar, memle- | pek mühim bir kısmını kırşılıyabılec(—k mahiyette ı;[i *ğ;*;ş';ı;kı ! ':ıî"“ programdaki bazı endüstri N 'im uıdhstrl istihsalinin bün- değiştirecek mahiyettedir. Nı.h_'”-hı olan Demir ve Çelik fab- ğ "—ıuü'" ve Sun'i İpek fabrikata- ' W olan diğer Kimya fabrike- uıd(ııtn:inde anorganik Şubelerinin hissesini de bugünkü- Çalışan kollar artıyor: Endüstriyel inkişafın zarurt bir neti - cesi olarak memlekette sanayide çalışan kolların mikdarı da artmaktadır. Teşviki ü | Sanayi müesseselerinde meşgul eşhas en- deksi (1932—100) 1933 de 117,48, 1934 de 125,00 olmuştur. Beş yıllık program mu- cibince fi'len hmılmuş veya hali WE ıye etmiş olacaktır. Kalarda çalışan veya çalışacak amele ınık— darı da mevcuda ilâve edilince Türkiye- do endüstride çalışan işçi mikdarı 1938 sonunda 1932 senesine nazaran 4 4642 artacaktır. Amele mikdarının artışma müvazi olarak iş ücretleri şu dikkate şa- 'yan seyri kaydetmiştir. Bütün amele ve Vustabaşıların ücretleri endeksi (1932- '100) 1933 de 105,64, 1934 de 127,19 ve 1935 de 124,60 olmuştur. Beher amcle ve , | ustabaşıya düşen ücret mikdarı 1932 den sonra amele mikdarının artışile mütena- siben tezayüd etmemiştir. Bunun sebebi yeni iltihak etmiş olan- Jarın öğrenmiş işçi ve usta olmaktan zi - yade kalifiye olmıyan düşkün ücretli iş- çilerden terekküb etmesile izah etmek icab edör..» Ham madde istihlâki: Raparda endüstri müesseselerinin ham ,madde istihlâkinin şu hareketi kaydet - tiği tebarüz ettirilmekte, (1932>100): Yerli Ecnebi , 1933 101,66 89,05 1934 118441 102,03 1935 140,27 106,16 Ve aynı mevzu etrafında şu malümat ilâve edilmektedir: «Umum ham madde Istihlâkinde yerli ham maddelerin artışı, yabancı ham mad- Buna mukabil yabancı ham bir tenakus müşahode olunmaktadır. İs- tihlâk edilen ham maddenin kıymet ye - 'ıunım.ı. 1932 de yerli ham maddeler 96 81,26, ecnebi ham maddeler “h 18, T4, ım de yerli ©6 89,19, ecnebi ©i 16,81, 1934 de yerli 96 83,42, cenebi b 18.5€ ve 1935 de yerli * 85, 14, ecnebi 5. 14,86 nisbetinde bir hisse almıştır. Bu nisbet - ler yerli ham madde lehine bir inkişaf ydetm!şhl' Yerli ham madde istihlâki- artışı bir taraftarı köy istihsalile mil- W endüstri arasındaki emtea mübadele- I.mm inkişafını diğer bir tabirle iç piya- ganın ittisamın diğer taraftan memleket endüstrisi'nin tedricen yabancı ham madde tâbiüyetinden kurtulmağa doğru | , ilerlediğini ifade etmektedir. Endüstri köylüye, köylü endüstriye pazar oldukça ve bu karşılıklı münasebetler inkişaf ct- tikçe bir taraftan köylünün medeni &e- viyesi yükselecek, refahı artacak, diğer taraftan milli sanayide sermaye terakü- ü kolaylaşacaktır.> Gayrisafi istihsal kıymetleri: Gayri safi istihsal kıymetleri ve sây müsmeriyeti hakkında ise raporda şu izu- hata tesadüf olunmaktadır: <Endüstri müesseselerinin gayri safi istihsal kıymetleri son 4 sene zarfında ehemmiyetli nisbetlerde artmıştır. İs - tihsal kıymeti endeksi (1932-100) 1982 de 11186 ya, 1934 de 13247 ye, 1955 de 14754 e çıkmıştır. Gayri safi istihsal ra- kamlarını ham madde, iş ücreti ve işlet- me malzemesi kıymetlerini tarhetmek su- retile safi istihsal kıymetlerine tahvil e- dersek milli endüstrinin safi istihsa! kıy- meti endeksi (1932-100) 1933 de 142,15, 1934 de 177,98, 1935 de 18404 olmuştur. 1985 yılında safi istihsal kıymetinin az bir artış kaydedebilmesinin sebebi, kıs- men 1935 de ham müdde fiatlarile işlet - me malzemesindeki kıymet tereffülle ka- bili izahtır. Sây Müsmeriyeti Son senclerde endüstri müessesele - Tinde sây müsmeriyetinin de arttığı gö- |di rülmektedir. Net istihsalin beher amele ve ustabaşıya nisbetle bulduğumuz pro- düktivitesi (1932-100) 1933 de 127,08, 1934 de 140,18, 1935 de 144,94 dür. Bina- enaleyh milli işin müsmeriyeti, 1935 de | bir artış kaydetmiştir..» MİDE ve BARSAKLARI kolaylıkla boşaltır. ve DAHA KAT'İ tesir eder. Yemöklerden sonra alınırsa HAZIMSIZLIĞI, MİDE EKŞİLİK ve YANMALARINI giderir. 1932 yılına kiyasen 9 44,94 gibi ehemmi- iNKIBAZI ve BARSAKLARI ALIŞTIRMAZ. Ağızdaki kokuya ve tadsızlığı defeder. BİR TERZİ OYUNU Mektep müsamereleri Hakkında bir teklif İstanbul Kız Ortamektebinde verilen *müsamereden bir intıiba (Baştarafı 1 inci sayfada) Ve... «Hazirunun sürekli alkışları ara- sında nihayet buldu'» Söylev verenler, iddialı birer hatip, konser verenler, meşhur birer — san'at profesyoneli, temsil verenler maruf bi- rer san'atkâr değildiler. Bu itibarla, müsamahasız bir tenki- de hedef tutulamıyacak olan bu müsa - merenin numarasını, orta mektebin son sınıfında okuyan, ve baçardıkları işlerin antak amatör birer heveskârı sayılan talebelerin; çok mahdut bir in- kişaf sahası bulabilmiş kabiliyetlerini, istidatlarını ölçerek vermek lâzımdır. Bu makul ölçüye sadık kalanların dünkü müsamereye tam numarı verme meleri, çok insafsızca bir müşkülpe - “100), 1933 de 94,64, 1934 de 84,97, | delerin artışından daha seri olmuştur. | Glur, Hele bu müsamereyi verenlerin çar- |pıştıkları sayısız eyokluk» ları göz ö - nünde biriktirince, bu tam numaranın yanı başında üç de yıldız kondurmak, çok yerine masruf bir takdiy cömertli- ği sayılır. 'Dün ben, müsamerelerinin haysiye tini kurtarmak için cansıparane bir gayret gösteren talebelerin yarattıkları sevimli telâş havası içinde, zihnime ta- kılan bir suali cevaplamaya çalışıyo - Tum: — Müsamere verenlerin gayeleri ne- dir? O anda, Üniversitenin fe'sefe ve e- debiyat şubelerinden diploma almış 0- lan değerli öğretmen Saime — Askerin karşıma Çıkışını, kaçırılmaz bir fırsat ! saydım ve cevabının en münasip iza- bını bir türlü bulamadiğım bu suali ö- na da tevcih ettim: — Müsamere mi? dedi. Ve ilâve etti: ğ — Halka, mektep sevgisini aşılamak için, bu müsamerelerden daha müessir prupagındı hareketi olamaz... Eskiler, çocuklarını, medrese hoca - lınle : T- Bibsenin, Kemiği benim! kabilin - den cümlelerle yapılan şifahi mukave- lelerle, âdeta koyun, keçi, tavuk, hindi gibi paylaşmışlar. Bugün bence, çotuğun, eti, kemiği anasına, maneviyatı hocasına aittir, Ve hoca, maneviyatına mürebbilik ettiği talebeyi anası, babası kadar he - pimsemek hakkına sahiptir. Geri zihniyetli kimseleri, mektebi, 'bguyı hör görmekten kurtarmak, ve manevi evlâlarımızı. çoğaltmak için, 'müsamerelerden daha yerinde çareler bulmak hemen hemen imkânsızdır. — Fakat müsamerelere gelenler, sah neye çıkan, nutuk söyliyen, keman, pi- yano çalan, şarkı, marş okuyan, temsil veren, zeybek oynıyan talebelerin ana- lın, babaları, kardeşleri, halazadeleri, ayıları, amcaları, hülâsa — uzak yakın akrabaları, ahbaplarıdırlar, — Doğru... Fakat, davetlilerimiz, bu- ya gelirlerken, yanlarında, bu müsa- öüa ü ” " ondan mütevellid baş ağrılarını defeder. Son dorece toksif <edilmiş bir tuz olup MÜMASİL MÜSTAHZARLARDAN DAHA ÇABUK, DAHA KOLAY (Baştarafı 6 ıncı savfada) — İlk pantalon nasilsa aksiliğe uğra- | di. Fakat kostümü yöreceksin, arkanda kiz yibi duracak! Bekle, durdu! Gene akşam vakti ter « zinin aynası karşısında biz bu yeni, kos- tüm denilen nesneyi sırtımıza geçirince ne olsa beğenirsiniz. Pantalon eeeh, şöy- le böyle! Yelek arkamdan kaçıyor ve ce- bütün yardımcılarının el, kol, kaş, güz ızuetlerne müşterek olarak söze başla- — Biırakiniz, jaketi burada, yarun ak - şam yelup aliniz, yareceksiniz ki âdeta mostralik bir jaket olacak! İstersen bırakma, isteraen al gölür, et- 'tesi sabah öylece sırtına geçir, yollarda herkes, seni vakitsiz festival numarası yapmıya çıkmış bir heveskâr sansın! — * Ertesi gün, daha ertesi gün, daha da- ha ertesi gün, sıra ile üç gün terziye git- fik, geldik. Fakat bizim ceket bir türlü İcekete benzetilemedi. Nihayet beşinci gün akşamı gene ayna karşısında ve ge- ne bir sürü ustanın, kalfanın, çırağın, ti- yelci kızın karşısında tıpkı kalantar bir yere içgüveyisi giren yeni damadın giy- dirilmesi gibi bin bir itina ile ceketi sır- tımıza geçirdik... Ve ben daha ağzımı aç- madan onlar hep br ağızdan tutturdu - lar: — Ooh maşallahtir, maşallah! Maşal - Tahtir maşallah! Ne de y-ucl olmuş, ne de biçimli kaçmiş, ne de yaraşmiş... Şu yakalara bakiniz, şu eteklere bakiniz, şu bele bakiniz, şu eteklere bakiniz' Zavalli ben de bu şatafatlı hokkahazlı- ğm karşısında alık gibi durmuş da bu bakıyordum. Derken bir kolumdan ter - zi, bir kolumdan dükkân çığırtkanı tu - tarak: — Haydi yule yule yiy! Diye ceketi çıkarttılar ve mağaza sa- hibi de:; — Birdaha sene başka arkadaşlarinizi da yetirirsiniz! Deyip sırtımı sıvadı. * Evde üç gün askıda duran bu ceketi üç gün sonra bir de arkama giyip so - kağa çıktıktan sonra başıma nc gelse be- genirsiniz? Tramvaya binerken, tokalaşmak için bir arkadaşa elimi uzatmıştım. Fakat eli- mi tekrar geriye çektiğim zaman bizim ceketin sağ kolunu kendiliğinden ta dir- 8C gıme kadar ı,ıvaıv'ı'ış bulmiyayım miı? merede yapılacak telkinlerden istifade- ye muhtaç kimseleri de getiriyorlar. — Fakat onlar, müsamcre seyircile - 'mun dörtte birini bile teşkil edemez- İYer sanırım! Bayan Saime Asker: — Doğru... diyor. Ve çaresi meçhul bir acizle ellerini açarak soruyor: — Ne yapalım? Başka ne yapabili « riz? orum: — Maarif, sade mektep müsamerele- rinin verilmesine tahsis olunabilecek bir salon yaptıramaz mı? — Yaptırabilir! — Bu salon, içine mekteplerimizdeki gibi bir kaç yüz değil, bir kaç bin kişi alabilecek genişlikte olamaz mı? — Olabilir! — Mekteplerimiz, — müsamerelerini, bu salonlarda münavebe ile veremez- ler mi? — Verebilirler!.. — Mekteplerdeki talebelerin, mekte- binizin haysiyetinden sizin kadar mes- ül olan akrabaları, bu müsamerelerin seyircisi vaziyetinden çıkıp da, yardım- cısı vaziyetine giremezleç mi? Girme- meli midirler? — Girebilirler... Girmelidirler! — O halde... Onların da yardımlarile, daha mükemmelleştirilebilecek — olan bu müsamereleri, şimdilik hayalen kur duğumuz ©o muazzam <mektepliler sa- lonunda», sade talebelerin akraba ve taallükatına değil, halka seyrettirmek çok daha faydalı olmaz mı? — Olur! ket... Aah, ille o ceket, ille o ceker, 1lle| paraya! ğ ibi keti o ceket!.. orada bir duha giydirip yeniden mayval - Terzibaşı, gene tâbiyede alesta duran | lar okumaya kalkacakken ben: saydıkları yerlere birer birer ve afal afal l—vhş dövüş yok, icra emri yok... Mah « MİDE MAZON isim ve HOROS marfasına dikkat, |'Tramvaya binmekten cayarak orada bir kenara çekilip sol kolumu da şöyle ön€e doğru uzatınca o da aynı manzarayı gös- termesin mi? Haydi, ben ters yüzüne, doğru eve. kostümü arkamdan ç karıp onları bir paket yaptırdıktan sonra tek « rar sokağa ve son filispit bir hızla bizim İstanbuldaki terziye. E artık, bende söylenmenin bini bir Mağaza sahibi aynı ceketi bana — Yok dedim, kalk, başka bir terziye gidelim, eğer o bu ceket giyilebilirt”der. se ben derhal bunları alır ve sana: — Affedersin bezirgânım! Deyip giderim. Bunun üzerine adam apıştı. Üst kattan makasdarını çağıtıp ö- nu bir hayli haşladı. Sonra çıraklardan birini göndererek. dikişcisini oraya ge « tirtti, onu bir hayli hırpaladı ve arkasın« dan tekrar benim gırtımı sıvayıp çene- mi okşıyârak: — Kusura bakma, dedi, bir hesapsiz « Tiktir olmuş, fakat, bu ceketi sen bize bie rak, üç gün sonra gel, o zaman sen bu ceketi tanıyamıyasaksiın vo eğer o za « ıman da kusurlu bulursan sana ayni kü- maştan yeni bir ceket keseceğim! Hey gidi martavalcı hey! Üç gün sön- Ta gittiğim zaman ceketin kollarını es e kisinden daha acaib buldum. Lâkin tere zibaşı: — Hayir, bu bu kadar olur, fazla ola- 'mız! Diye hafiften bana dayatmıya başladı. Parasını benden tamamile almış olduğu Açin ben şimdi ona ne yapabilirdim. Böy« le vaziyetlerde müşterilerin başvuracak- ları bir yer var mıydı, bilmiyorum! Po« lise git, polis ne yapsın, ortada kavga yok; kemeye koş, istida ver, şahid, ehlivukut ara! Fakat herif, ya aldığı parayı inkân ederse! Etmese bile bu vaziyet karşısın- da ben bu ceketin biçimsiz olduğunu mah- kemede kimlerle isbat edeceğim? Uzun Terziler cemiyetine başvur, bilmem ki orası da böyle tatsız manzaralar kar - şısında ne yapar? Bu, ap açık bir esnaf yolsuzluğu, esnafın müşteriye külüh giy- dirmesi olduğu için belediyeye yanaş; fa- kat bu hileli yağ, boyalı şerbet, zaharinli bhelva, eksik terazi, sulu süt değil ki' Be- lediye memuru buna karşı nasıl davra « nacak? Bu daha uzun ve çapraşık bir iş! Şimdi bizim için ellerimizi havaya kalde rıp: Yandık dostlar, bir su verin armaktan! - Türküsünü çağırmaktan başka yapı e Tacak bir iş kalmamıştı. — Sonu yarın — mış olmaz mı? — Olur! — Matlüp olan müsamere salonları- nı, çocuklarının muvaffakiyetierini ak kışlayacak müncvverlerle değil de, çö- cuklarının alkışlanamadığına yanacak r? gafillerle doldurmak değil mi — Öyledir! Bu sualimi, yanımızda bulunan pos bıyıklı, sevimli ve yaşlı bir erkek de taşdik ediyor: - Öyledir! Ve bu suali can ve lden tasdik edişinin hikmetini anlalıyor: — Ben bu mahallenin bekçisiyim. Adım Mustafa. Soyadım da «Büyük oğ- lu>.. Yedi sene evvel bir gün, tesadü- ien bu müsamerelerden birinde bulun- dum. Ertesi günü ilk işim, iki çocuğu- mu mektebe yerleştirmek oldu, Birisi 12, diğeri 13 yaşında iki kızım var... Bi rinin adı Nefise, ötekinin Güldane! Şimdi ikisi de, bu mektebin altıncı sınıfındalar!.. Bayan Saime Asker tasdik ediyor : — Ve ikisi de, mektebin en çalışkan talebeleri arasındadırlar! Değerli öğretmene soruyorum: — © halde? * — Baklısınız! Fakat ükr.md onu tatbik edebilecek bir makama bildir « meniz |âzım! Ben, orada, Bayan Saime Askere et- tiğim vüdi yerine getiriyorum, ve fik - rimi «onu tatbik edebilecek makama» açıkça bildiriyorum! Eğer bu naçiz ebildirişimle», mek - tep müsamerelerinin, bekçi Mustafa - Ben soruyorum, ve bayan Saime As-|ları çoğaltabilecek bir mahiyet kazan - ker, ümitsiz ümitsiz tasdik ediyor: — Müşamere yermekten güdülen gas (öpüp b—ıımı koyacağım! yqı.buıundıüı ryıHıııl—— M malarına hâdim olabilirsem Naci