20 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

20 Mayıs 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Anadolu yakasında kullanılmak ü:- zere gümrükten muaf olarak- getiril- mesine müsaade edilen malzemeden bir kısmını, tahsis hilâfina Rumeli ya- kasında kullandıkları iddiasile, güm - rükteki 9 uncu ihtisasta, elektrik şir - keti erkân ve memurlarından bazıları- nın dürüuşmalarına, dün sabah ve ak- şam celselerinde devam olundu. Öğleden evvelki celsede, şebeke iş- letme mühendisi Serpiyeri sorguya çe 'kilerek kendisinin yalnız 1931 sene- sinde bazı âletleri Silâhtarağa fabri - kasının anbarına gönderdiğini, anbar - dan kendisinin doğrudan doğruya eşya almadığını söyliyerek, hâkim Atıfın «muaf eşyanın gümrüğü — verilmeden yanlış yerlerde kullanıldığından haber dar olmadınız mı?» yollu sualine karşı da, şu cevabı verdi: — Böyle yanlışlıklar belki olmuş - tur..Fakat, benim nazarı dikkatimi celbetmedi. Ancak, Nafia Vekâletinin tetkik komisyonu işe başladıktan son- ra öğrendim. Bu muaf eşyanın yanlış- lıkla anbardan alındığını zannederim. Bunları kimlerin kullandığını bilm: - yorum. Kaçakçılık vaziyeti, eski tesisala a- it bir şeydir. İhraç bonoları yakıldığı ve hiç bir kayıt bulunmadığı için, bu noktaları meydana çıkarâmadım. — Adalarda tesisat ne zaman yapıl- dı ve nakillerden levazım — dairesinin haberi var mıydı? Adalarda tesisat, 1931 senesinde yapıldı. Fenni noktainazardan bunların | Kadıköy anbarında muhafaza edilemiye- ceğini levazım bilemezdi. Ve esasen, A- dalarda yalnız gümrüğü verilmiş eşya kullanılmıştır! — Sizin vazifeten yalnız fenni işlerle meşgul olmanıza göre, eşyanın anbar va- ziyetlerine göre nakil işlerile de uğraş - manız, biraz garib görünüyor? — Malzeme, yapılması lâzım gelen te- sisattan sonra gelmiş olabilir. İşte, bu - nun için meşgul oluyorum. Her ihtimali göz önünde tutarak, ihtiyaten! Daha bir çok cihet araştırıldıktan son- ra, celse, kaştıldı ve öğleden sonra açı- lan celsede, şebeke dairesi haşmühendisi Haşim dinlenildi. Sorulan suallere, şu cevabları verdi: ! — Muaf melzemenin kullanıldığını tahkikattan sonra haber aldım. Bunlar, Anadolu cihetinde kullanılırdı. Nasıl olduğuna bendeniz de hayret ediyorum. Bendeniz. 1920 yılında şirkete intisab et- tm. 1933-1934 denberi başmühendisim. Muaf eşya bulunduğunu, yapılan bir ta- mim üzerine öğrendim. Tamimi muhase- heye ve mağazalara bildirdim, Muaf eş- yanın yanlışlıkla her hançgi bir surette Rumeli tarafımnda kullannacağını üm - mazdım, Başmühendis Haşim, Anadolu yakası için kullanılacak malzeme kalmadığı va- kit, gümrüğü verilmiş ve Rumeli ciheti Elektrik Şirketi hakkındaki kaçakçılık davasına dü Ce bakıldı için getirilmiş malzeme kullanıldığını de ne suretle kullanıldiği hakkındaki su- | ale karşı «evet, şebekeda baziı seyler ol - muş. Malzemeyi kimin aldığına dair bir evraka rastlamadım» dedi. — Şirket memuüurlarının vazifeleri hak- kında bir talimat yok mudur? — Hayır. — Siz vazifelerinizi kimden alıvorsu - nuz? — Vazifelerimiz muayyendir. Şirketin başmühendisi Gilleri âmirimizdir. Bu arada muhasebe müdürü Emil Fiş- lere bir cihet soruldu ve o öâ, bahsi ge- çen malzemenin nasıl kullanıldığı hak - gında hiç bir tetkikat yapmadığını söy- tiyerek, sustu. Bundan sonra levazım dairesi müdürü Sadi dinlenildi ve kendisinden şu cevab- lar alındı: — 1932 de muaf olan ve ımuaf olmıyan eşyaları ayırarak tesbit ettik. Bunu, mal- zemenin maliyet fiatlarırı hesab etmek için yapıyorduk. Sebebi de muaf eşya ile yapılacak yolların daha ucuza mal edile- ceği hakkındaki bir iddıaya karşı aksini iddia etmemdi. Anbarda muhafaza edilen bono suret - lerinin nereye götürü'düğü sorulunca, şu cevabla karşılaşıldı: — Bonoların bir çoğu anbarlardadır. Yalnız Kadıköyü anbarındaki bonoların bir kısmı bulunamadı. Zaten sene sö - nundan sonra bu bonoların saklanmasın- da bir fayda yoktur. Mevcud olanlar, Na- fia Vekâleti tetkik heyetine verildi. İsticvablar, bitmişti. Müddeiumumi Hakkı Şükrü, şirketin —müdürlerinden Jan Lâzyana verilen salâhivet hakkın - daki idare meclisi kararı ile kendisinin birinci derecede imzaya salâhivetli ol - duğuna dair sirkülerin ve kendi memur- larına yaptığı tamimlerin asıllarının ge- tirilmesini, dava edilenlerin şirketteki si- cil dosyaları ile Silâhtarağada yapılan havai hattın proje ve teferrüatının ge - Dava edilenler, tahkikatın genişletil - mesi hususunda bir isterleri olmadığın- dan bahsettiler. Müddeiumumiliğin tahkikatın tevsii yolundaki isteği yerine getirilmek üzere, duruşmanın devamı, 24 mayıs saat 11 e bırakıldı, Tevkifhaneden kaçanların evrak mahkemeye verildi “İstanbul tevkifhanesinden kaçış vak'a- sı tahkikatının bittiğini yazmıştık. Dava dosyası, dün müddeilumumilikce mahke - meye gönderilmiştir. Ürgüplü Abdullahla Antakyalı Tevfik, tevkifhaneden kâçmaktan ve gardiyan İs- mail Hakkı ile diğer iki memurun da, va- zifelerinde ihmal: ve terahi göstererek, bu kaçışa sebeb olmaktan pek yakında duruşmaları yapılacaktiır. — “GÖNÜL İŞLERİ! Üç kızı birden Seven genç İşte size Hayreboludan gelmiş bir mektup: Teyzeciğim, Benim derdim bambaşka, ilk bakış- ta lâtife sanırsınız, fakat yemin ede - rim ki doğru: Tam üç tane genç kızı ayni zaman- da ve ayni şiddetle seviyorum. 1 — Birincisinin vücudu ve yürü - yüşü, hani durgun göller olur, bir taş atıldı mı daire daire dalgalanır, işte tıpkı öyledir, endamına ve revşine doyum olmaz. 2 — İkincisinde en bayıldığım şey sesindeki billür çeşmeden akan suyun ahengidir. İsterim ki o mütlemadiyen söylesin, ben mütemadiyen dinliye - yim. 3 — Üçüncüsünde meftun olduğum şey gözleridir. Teyzeciğim, bana bir akıl! W 'Bu okuyucumun derdine çare bul - mak çok zor değil: — Allah elbette bu üç hasleti nef - sinde toplamış bir genç kız yaratmiş - tır. ; Derdinin lâtife olmadığını temin e - den okuyucum bir gece istihareye yat- malı, bu hayalinin genç kızını nerede bulacağını o sayede öğrenmeli, sonra gidip onu bulmalıdır. Yalnız bu mu - hayyel güzel onu nasıl karşılar, o baş- ka mesele, * Menemende Bayan C. C. ye: Büu meseleyi kocanıza sörünuüz, O daha iyi bilir. ' TEYZE söyledi ve mual eşyanın Rumeli cihetin- ğ lara sokulmuş. Adamın elinde bir pipo “SON POSTA Hâdiseler £3 Karşısınd * Yalnız kalınca İngilterede bir vak'a olmuş. Gazete- lerin birinde okuduğum bu vak'ayı kı- saca anlatayım: Genç bir kadın kocasile beraber bir bara gitmiş., Sabaha karşı bardan çıkı- yorlarmış. Şapkasının kenarları gözle- rinin üzerine kadar inik bir adam bun- varmiş. Pipoyu kadının bacağına doğ-! ru silkmiş.. Kadın bacağında bir yanik- lık hissetmiş. Meğer piponun içinde zaç yağı varmış. Zaç yağı kadının elbisesi- ni çorabını ve bacağını yakmış.. Bun- dan ötesi: Polis faaliyete geçmiş, ada- mı aramaya başlamışlar.. Fakat adam henüz bulunmamış. Kadın diyormuş ki: — Bulunursa evvelâ elbisemi ödete- ceğim. : Hakkıdır, ödetir ya.. Mal canın yon- gası niye ödetmesin. Bir şey daha diyormuş: — Bu adamla beş dakika yalnız kal- mak isterim. Adama bu hareketinin sebebini mi soracak? Hiç zannetmem.. Kendisinden evvel daha kaç kadını yaktığını mı Öğ- ; renecek? Nesine lâzım. — Peki beş dakika yalnız kalmasına sebep ne? Bunu ben de düşündüm. Yemedim, | içmedim, çalışmadım.. Saatlerce kafa yordum. Ve nihayet keşfettim.. Keşfe- der etmez de tüylerin ürperdi. Çok korktum.. Şimdi keşfimi buraya, bilhas- sa ileride doğacak faciaların onune geçmesi için, İngiliz polisinin — nazarı| dikkatini celbetmek maksadile yazaca- | ğim. Elbisesi, bacağı yanan genç ka- dın, kendisini yakan erkekle x:ıl—'uz kaldığı zaman muhakkak ona bir liste verecektir. Bu listede tanıdığı ve ken- dinden güzeel yahut ta daha cana ya- kin olduğunu zannettiği kadınların i- simleri bulunacaktır. — Beni yaktın, diyecektir, seni bir şartla affederim: Bu listede ısîmler?',% adresleri yazılı olanların da hepsinı yak malısın! İMSET Bigada karpuz gece'eri ekilirm ş Biga (Hususi) — İstanbulun yegâne karpuz kavun mahracı olan şehrimizde bu sene karpuz ve kavun ekimi çok faz- ladır. Ekilen karpuzlar hep Tekirdağ cin- si ve gülle karpuzu. Kavunlar ise çok da-l vanıklı ve lezzetli olan Biga altındip dö- veleğidir. Burada âdet olduğu üzere karpuz ve ka! vun ekimine ekseriya Salı günleri baş - Yanır ve gece karanlığında ekime devam | olunur. İhtiyar, tecrübeli bostancılardan rivayet edildiğine göre Salı günleri ekil- miye başlayan ve gece karanlığında ekil- mesine devam olunan kavun ve karpuz-| lar fazla miktarda döl dökmekte ve mah- sul de o nisbette bereketli olmakta imiş. Cins karpuz tohumunun kilosu 80 ve ka- vunun 100 kuruştur. Yağan feyizli yağ- murlar bostan ekimine çok yaramış, tar- laları fevkalâde tavlandırmıştır. izmitte bir eroinci yatalandı İzmit (Hususi) — İzmit zabıtası se - aelerdenberi aranan maruf bir eröinciyi yakalamağa muvaffak olmuştur. Altin- diş Sami namındaki bu adam 9 senedir aranmaktaydı. Kadınködeti Bluz modası Önü, yukarıda roba şeklini alan (Kup)- larla süslü. Ayni parça üzerine ilik düğ- me dikilmiştir. Aarkasının ortasında bir pli vardır. Kollar kisa, kabarık, Or b A ! ( b Ha ei BT y F * Ka Ah, bir vahşi olsaydım... Bir vahşi... «Setri avret» i bile düşünmiyecek kadar hemcinslerine hoş görünmek için yayvan kulağına kemik küpe takmıyacak, yassı burnuna demir halka gecirmiyecek, va bir şehir yosması gibi başına tüy dikmi- vecek kadar hâlis bir vahşi olsaydım! Bir vahşi... Yazılmamış bir kitaba benziyen bembeyaz yüreği kadar, ver - niklenmiş gibi pırıl pırıl parlıyan siyah| teni de çırılçıplak bir vahşi olsaydım!.. İçine ayak basmamış bir orman ka - dar bakir yürekli; ve ılık meltemlerine, medeniyetin zehirli dumanı, gazın ko - kusu karışmamış bir dağ havası kadar temiz bakışlı bir vahşi olsavdım! Ceylânın çalâklığını, yılanın kıvraklı- ğını, eşeğin sabrını, tevekkülünü, ta - hammülünü, köpeğin zekâsını ve sada - katini, keçinin inadını, sırilanın yırtı - cılığını, şebeğin şirinliğini, kaplanın ce- saretini, kurdun hassasiyetini, aslanın gururunu ve azametini olanca zengin - İ]ıklcrıle ve olanca hâlisliklerile etinde, | V “kanında, kalbinde, başında ve içinde top- lamış bir vahşi olsaydım' Bir vahşi... Beynine kitapların zehiri 1c.kmamış, yüreğine ihtirasların kiri bu - |laşmamış, ellerine, içinde aşk çorbaları kaynıyan, siyaset dolmaları pişen, şeh- vet tatlıları ve kin mayaları yapılan iğ- renç medeniyet mutfağının Aadına para | Genilen leş paçavrası bulaşmamış - bir vahşi olsaydım... : Bir vahşi olsaydım... Satmamış, satıl - mamış, yutmamış, yutulmamış, hasedin, kinin, ihanetin, riyanın, ruhi, ve fikri e- saretinin sefil zehirini, hayvani aşkın rezil sekrini tatmamış asil necip ve ilâhi 'bir vahşi olsaydım! Bana vahşi olmak arzusunu duyuran haleti ruhiye içinde, medeni insanlığın geniş lügatini karıştırıyorum: O lügatin sahifelerinde, «itibar» na - muslu insanlara gösterilen hürmet diye tarif olunmuş. O lügate bakarsanız, medeniyetin ma- nası, ilimde, san'atte, sanayide ilerle - mektir. O lüğate kanarsanız, sevgi, kadınla er- kek arasındaki rabıtalarırı en asilidir. Asalet, batınlardan batınlara miras ka- |lan manevi servetin adıdır Borç, alınıp ödenen paraya denir. Fa- kat kelimelerin manaları, insanların tıy- İnetlerile beraber değişip durmaktadır. Ve bugün, o battal olunmuş lügatin, sa - mimiyetle tashih edilerek asrileştirilmiş nüshasında, «itibar», namuskâr insanın göremediği rüya manasına gelir. Mede - |niyet, tek dişi kalmış canavar diye tarif olunur. Babalığını öldüren Brütüş, fazi- letin boş bir kelimeden ibaret olduğunu itiraf ederek ölmüştür. Şairler, sevgiyi bir sinir sar'ası diye taril ederler. Asalet artık; batınlardan batınlara mi- ras kalan manevi sefalet manasını al - maktadır. Ve boörç alınıp ta ödenmiyen paraya verilen isimdir. Gittikçe ilerliyen medenivetin bugün- kü lügatinde, tashihe muhtaç olan keli - melerin sayısı, manaları mefhumlarına uyan kelimelerden çoktur. Namusla, tababeti akliyede, adına De- mence Precoce (*) denilen illet arasında bir fark kalmamıştır. «Hürriyet» ismi, hayal mutfağında pi- şen zehirli bir tatlıya verilmiştir Ve ce- saret artık, çıplaklar diyarında tank sa- fasına çıkmak manasına geliyor! Gene o lügatin son sahifelerinden bur- nunuza kan kokuları gelir Ve o sahife- lerde, zehirli gaz, top, tüfek, tank, tay - vare, torpil, batarya, mavzer, süngü gi- bi tüyler ürpertici bir takım kelimelere rastlarsınız ki, onların bir araya getiri- lişi, medeni insanların müşterek arma - arını teşkil eder. Medeni kâinatta, hak denilen devlet kuşu, kuvvetlinin pazusuna konar. Ser- vet, «milyonlar çalan mürtekib» in uşa-| - ğıdır. Ve hırpani şuuru vahşsileşmiş olan medeni, bakir şuuru medeni kalmış vah- şiye imrenmektedir. Ah, beni vahşete cezbeden bu imre - nişi giderebilseydim, ve bir vahşi ola - bilseydim! Bir vahşit.. Fakat alabildiğine hür, a- (*) Erken bunama. Dört muharrir iş arıyor : HSI 0LSAYD İ zılmış şiirler okunmuş; ve merâsime * t î._ e DS labıldığme ilâhi, alabildiğine asil, ııea . Medeni bir vahşi olabilseydim! ıu!"# Magrur, bakir, geniş ormanların 0 saffa bir ruh kadar temiz havasi Clğgğm ' lerime, ağaçların, Hazreti Meryem ge *îı dağı kadar taze meyvalarını mideme, çi% biatin, yaldız ve bayat boya yerine rw'( çek ve taze toprak tablolarını gözle % sindire sindire, dogmanm, a: kâinatın medeni diyarlarda hiç bilinmi * ğ yen lezzetli manalarını' anlardım! Bir defa daha vahşi olmak isterdim urld yorum. Yüreğimi alabildiğine doldü n bu arzuyu, bir defa daha ifşa ederkt W sizi bir defa daha güldürdüğümü bili rum. Ve biliyorum ki: — Hele bir ol da gör... dıyeceksmw Hele «medeniyet» silindiri yassı b hun üstünden bir geçsir!.. Hele hayvanlarla beraber ıı:ıuısteîfnle kecinin arabasına bir koşul, Hele Ç sırtında ucü kurşunlu kamçının şakliâş ğını bir duy. Hele senin, ve senin gıbi iacakların, zehirli gazlar altında, n zerlarine flit sıkılmış sinekler gibi ranıp boğulduklarını bir gör!.. Hele bir Mısırda esir, Afrikada ol ve Amerikada linç edil!.. Ve m yetin sana ayırdığı kısmeti tat... Ondan sonra da bu sevdadan vaz mezsen, bizden günah gider Vahşi olur.. Ve medenilerden bul sun! ; Zarar yok dostlarım! Ben, hutun(;:; ları gördükten sonra dahi vahşi isterdim! " SARİ Çünkü medeniler, bu saydığınız H6 ketlerile, medeni kalan vahşilerden, *i banileşmelerinin öcünü çıkarmıya ça;ıi' lıyorlar. Ben, böyle bir intikam almanın 91 letine, böyle bir intikama kurban Bit menin asaletini tercih eder, bir “v şi... Nevyork sokaklarında linç edllir ken, medeniyetin ruhunu linc eden *” necip, medeni ve ilâhi bir vahşi 047 isterdim! F | 5 İ 7 l.'. g#a Naci Sudulı“h ’[' ŞA Toplanlılar : Fakir çocuklar menfaatine müSM$“' Beyoğlu 47 inci okulun yoksul yavr menfaatine 22 cumartesi günü n Beyoğlunda Fransız tiyatrosunda okul maye heyeti tarafından bir müsameret tip edilmiştir. Müsamere için çok zengit — proğram yanılmıştır. Konferans ve Konser Şişli Halkevinden: Mayısın 14 üncü € M « 1 günü akşamı saat 21 de Halkevimizde Ti nfe ıç harrir Peyami Safa tarafından bir K0 el ranş ve Kolonya konservatuvarından ş,j ! zun Celile Enis Oza tarafından da Hİf konseri verilecektir. Herkes gelebilir. D Halkevinde konferans (91 Eminönü Halkevinden: Bugün saat 5510. n de Evimizin Cağaloğlundaki merkez * .» ı nunda Dr. İhsan Şükrü tarafından ( Wa&; liğin yükselmesinde Sporun rolü) mwr* | üzerinde verilecektir. Davetiye yoktur: kes getlebilir. Halkevinde Yunus Emre gecesi yepıldı Dün akşam Eminönü Halkevinde rih ve edebiyat şubesi — tarafından Emre itin merasim yapilmıştıt. Halit Bayrı açmış, Sadettin Nüzhet Emrenin hayatını anlatmıştır. Naki tarafından — Yunustan okunmuş, Ziyaettin Fahri Yunusun sini yapmıştır. Bilâhare Yunus hakkı” w dll Mefi verilmiştir. G bmi

Bu sayıdan diğer sayfalar: