Çocuğun ilk dişlerinin çıkma zama- uf hem kendisi, hem de annesi için mü- bir geçittir. Ekseriya dişin eti yar- Uzün sürer, ve yavruya büyük ız- P verir. Bu dişlerin kolayca süre - l için ona şu şekilde yardım et - mehhmîu ŞU Şi y Bir tabağa ince toz şekerinden biraz h“!N—mn_ Parmağınızı iyice temizle - Yip biraz su ile ıslatınız. Bu şekere ba- » Çocuğun ön veya köpek dişle - Tİnden hangisi sürüyorsa onun bulun- duğu yere parmağınızı hafif hafif sü - —.m'lü_l. İnce toz halindeki şeker dişin indeki derinin üzerinde biç bir za- Tarı olmıyan ve hiç acıtmıyan bir rende i yapar. Deriyi, çocuğa ıztırap ver- , İnceltir, dişin kolayca yarma - S1 temin eder. Şeker, tamamile zararsız bir ol- duğu için çocuk için en ufak tehlikesi de yoktur. Çocukta ilk dişler tamamlandığı za- Man hepsi (20) tanedir. En önce alttan İki ön diş sürer. Altıncı, yedinci aylar da. Dokuzuncu aya doğru y Gört tane ön diş çı lekrariki alt ön dişle beraber dört tane Azı diş sürer, On sekiz ayında (4) kö - Gişi, iki He üç yaş arasında da son &zı l çıkar. Böylece hepsi ta - “"lîllamıîh.l : ş BU m“hmıth bu umumi bir. kaidedir. T Çok istismaları vardır. Diş sürmesi ti her çocuğun kendi büny Ve gıda alışındak; hususiyı Örgüsü pek ko - Ajur &1 Bir sıra dümdüz ö- laydır. rülecek, İkmci sıra- |da bir tane düz ör- gü, bir jur, gene bir tane düz bir jur, A - sıranın sonra örgü, jur örülen üzerine düz bir sı- ra örülecek. Sonra gene iki tane de bir tane jur. Jur yapmak pek kolaydır. Şişin Üü * zerine bir 1p atınız. Sonra iki ilmiği bir- den ürünüz. Orada bir delik olur. Her rada delikler üst- üste gelmelidi Bu modelin örgü- sü gibi biçimi de ko- lay ve sadedir. Kor- saja eklenen etek kistri ayrıca örül - müştür. Kolların ağ- zına da ayni tarzda bir patça konul - muştur. Yaka (3-4) santimetre genişli- ğinde bir lâstik örgüden yapılmıştır. Tabil bu da ayrı olarak örülecektir. Düğmelerin dikildiği (band) da ayni dır. Bazılarında vaktinden evvel, bazı- larında da vaktinden sonra sürebilir. Emzikle büyütülen çocuklarda dişlerin sürmesi hemen her zaman gecikir. 1 devri olan (6) ncı ayla & annenin en büyük vazi: yargunluk — ve rdan korumaktır, Aşı, yolcu- UMsUzZ da. Çünkü: Diş sürmesi ço- cuk için pek mühimdir. Bu sırada yav rü zayıfl. mukavemetini her zama lanır, Bu sarsıntıyı savmadan yeni bir maruz kalırsa dayanamaz, Güzellik bahisleri Kullanacağınız pudra ne cinsten olmalıdır? saçlarınızı Bazı bayanlar pudranın yüzlerini kâ- fi derecede kadife gibi yümuşak — ve 2 ve yerinde bir şikâyet halini al- 'î’! bulunuyor. Çünkü pembe ve renk- bir cilt bir çok pürüzleri gizler. Fa - 'at saz beniz mutlaka çok düzgün bir Cilt ister. Töz pudra, cildinize lâzım olduğu T düzgünlük veremeyince bunun Yerine sulu püudra, kremli pudra, ya - Ut süt halinde pudra kullanmalısınız. Sap ederse bunlardan birini makya - iniza bir zemin olmak üzere kullanır, Üstüne pembe toz pudra sürersiniz. "_ângı:mm daha uygun olduğunu cil - hizin üzerinde yapacağınız tecrübe $İ2e her şeyden daha iyi gösterebilir. _Mlkyıjın zeminini sürmeden evvel Yüzü bu zemini içmiye hazırlamalıdır. Unun için evvelâ cildinizi temizleyi- Si bir kremle iyice oğmalısınız. Bilhas- a Yüzünüz çizgili ise çizgilerin arası- hi, bütün mesamelerini kremle iyice İs&mizlemelisiniz. Sonra ya (gül suyu), Yühut ta (bademyağı) sürünüz. Bu, cil- ::n Makyaj zemininden en ufak şekil- hırpalanmaması içindir. yajınıza zemin olarak eğer sulu Püdra kullanıyorsanız buna bir parça hmuk batırıp önce göz kapaklarınıza, Mra burun kanatlarının yanlarına, t€nize, ve yüzün bher tarafına sürer- wîı Eğer krem, yahut süt kullanı - Sanız bundan önce yüzünüzün her Si yi nasıl korumalısınız? yanına birer parça dokundurur, sonra acele acele ve bütün yüzünüze sürer ve yatıştırırsınız. Bu türlü mâkyaj zemininden göz ka- paklarına sürmek doğru değildir, Çün- kü en ufak çizgileri meydana verir. Bilâkis ağzın kenarlarına ve burun ü- zerine çokça sürmelidir. Eğer lüzumundan fazla sürülmüş yerler varsa oralara ince bir tülbentle, yahut ipek kâğıtla bastırmalıdır. Fakat hiç bit zaman silmemelidir. Yanak ve düdak boyaların: daha son- ra sürersiniz. Önce sürerseniz yayılma- ları tehlikesi vardır. Saçlarının güzelliğini korumak isti- yen bayanlar da, şu losyonu kul'lan - SON POSTA Ajur örüe bluz genişlikte bir lâstik örgüdür. Önüne konulan (jabo) kendi örgüsündendir. Hem jabonun, hem de kolların ve e - teklerin kenarlarına dar bir (oya) ge- çirilmiştir. Şık bir tayyör Bu tayyör beyaz, siyah kareli ku - maştan yapılmıştır. Belindeki kırmı - zıli - mavili geniş sentürle tam bir genç bayan elbisesidir. I_ %îlfîhsl—ı b Mücmer —— — Yağlı kıymaya bir veya iki soğanın süyunu kaltıştırınız.. Biraz pirinci et suyunda haşlayıp bu kıymaya katınız. Macun gibi iyice yoğurup yazsı köfte - ler yapınız. Bir süzgecin içine diziniz. Büyük bir tencerenin üstüne yerleşti - riniz - tenceredeki su köftelere dokun- mamalıdır - bu şekilde üstünü örtüp a- teşe koyunuz. Tenceredeki su kayna - dıkça çıkan buhar köfteleri haşlar. Haş- lanmış köfteleri çÇıkarıp çalkalanmış yumurtaya bular, kızgın yağda kızar - tırsınız. H malıdırlar. Yapılması pek kolay olduğu için evde hazırlanabilir. (500) gram (90) derece (alkol) la (500) gram su katınız. Buna (30) gram (güingüna rouye), yani (kır - mızi kınakına) kariştirimiz. Ağzını si- kıca kapayıp (15) gün bir tarafta bı - rakınız. Sonra inte bir tülbentten süz- zünüz, Her gün saçlarınızı bu (losyon) la ıslatınız. Hem beslenir, hem güzel - irler. a Sayfa 9 Tarihten Sayfalar: 500 sene evvel İstanbuldan Hicaza birgünde gidip gelen adam! Yazanı Turan Can Bundan bâş yüz yıü kadar önce Bur- sada Hisar mahalle- sinde pek sofu ve | temiz yürekli bir a- damcağız vardı, Ha- yatının en büyük ar (l zusu bir defa HHca- M za gitmek, Kübeye yüz sürmek ve hacı olmaktı. Karısı da o- |nun bu arzusunu kâ rüklüyor; (hiacı kar rısı) olmak sevdası- nın günden güne arttığını hissediyor- du. Adamcağız her yük — Artık bu sefer &öderim, Diyerek niyet & diyor; fakat bazan işlerini bırakacak a dam bulamıyor; ba- zan para toplıyamı- yor ve bir türlü muradına eremiyordu. Bu hal onun yüreğinde süzekli bir üzüntü yaratıyordu. Hele karısı artık kızmağa başlamıştı. Neredeyse bir gün sabahleyin evden çı- karken: — Hacı olmadıkça bir daha bu kapı- ya uğrama! Seni içeri almam, diyecek- . Dediğini de yapacaktı. Son defa gene hacca niyet etti, Karısı onu tehdit etti: — Eğer bu sefer de dediğini yap - mazsan sana darılacağım. Darıldı ve konuşmamağa başladı. Adamcağız karısile iki lâf edemiyor; ona elini bile süremiyordu. Neredeyse böş düşeceklerdi. Halbuki kadını çok seviyordu. En sonra o sırada Bursada oluran ve erenlerden olan Şeyh Üftâdeye gitti. Şeyh Ülftâdenin büyük bir şöhreti |vardı: Mehmet Muhiddin adında bi - risinin oğluydu ve Manyasta doğmuş- tu. Hocasından Nahv okuyorsu. Henüz 'bu ilmi bitirmeden birdenbire ermiş ve #rtık hocaya hacet kalmudan her şe- yin üstadı olmuştu. O kadar ki camide vaiz ediyor; her bahis üzerinde muvaffakiyet gösteri - yordu. Hattâ bir gece rüyasında Mev - lâna Celâleddini Rumiyi görmüş ve Mevlâna, hocaya: — Mesneviden de bahset! Demiş. Üftâde o zamana kadar bir kelime bile farisi okumadığı halde ertesi gün farsçayı bir İranlı gibi öğrenmiş ola « rak uyanmış, mükemmel bir surette konuşmağa ve okumağa başlamış. Şeyh Üftâde onun derdini sükünetle di i. Hak verdi. Sonra gözlerinin içine bakarak gayet tereddütsüz bir sesle ve pek tabii bir şey söyler gibi şunları söyledi: zim eskici Mehmet De- den selâm söyle. Seni Hi- caza götürsün'.. Adamcağız manyatize edilmiş gibi kalktı. Şeyhin elini öptü ve dışarı çıktı. Bürsada tanınmiş olan eskici Meh - met Dedeye gitti. Onu bir eski pabucu dizlerinin üstüne dayıyarak. dikerken buldu. — Merhaba eskici Dede? — Merhaba evlât... — Şeyh Ürtâde hazretleri kölenizi size yolladı. Çok selâmlar söyledi. Beni Hicaza götüresin, dedi. Eskici Mehmet tığ, sicim ve iğnele - rini topladı. Önlüğünü çıkardı: Mademki dedemiz istedi, elbet gi- Diyerek dükkânın kapısını kapadı. Sonra: pa gözlerini, gidiyoruz! Dedi. Güya tayyi mekân suretile yani yol- lar dürülerek kısaldı ve Hıcaza var - dılar. Eskici Mehmet adamcağızı Mekkede kendilerinden bir iki ay önce gitmiş ©- Hacılar yolda lan Bursalı hacılarla tanıştırdı. Ara « fatta tavaf ettirdi ve hattâ Menneye de götürdü. Akşamüstü gözünü açan haç meraklısı, kendisini eskici Mehmedin dükkânmda buldu. Büyük bir sevinçle hemen evine koştu. Kapıyı çaldı ve karşısına çıkan ka » rısına — Kadın, ben hacı oldum! Diye müjdeledi. — Hacı mı oldun? ici Mehmet ben! Hicaza Kadın büsbütün kızdı. Onu! ğinde şüphesi yoktu. Kapıyı kapadı v yüzüne hane değil! Ne zaman hacı olursa zarmnan gel! Diye kavdu. Adamcağız yalvardı, yeminler € — Gidelim Şeyh Üftâde haz soralım, Eskici Mehmet te şuracıkta... Dedi. Fakat artık ona cevap bile verilmi * yordu. Eskici Mehmede gitti ve başı: lenleri anlattı. O da Şeyh Üf! | derdi. Şeyh Üftüde ona si sihat etti: — Acele etme! Bende misalir ol! Ha cılar döndüğü zaman yüzleştiririz. ve karınla barışırsın, Kadınları uzun aklı kısadır. Üstelik te — inatçıdırlar. Sabreden derviş müradına ermiş. Adamcağız bekledi. Gözleri yollarda kalmıştı. Nihayet hacılar alayla Bursaya dön- düler. Eskici Mehmetle arkadaşını ora: da görünce: — Vay, siz ne zaman döndünüz? Bir göründünüz, sonra kayboldunuz? diye hayretle sordular. K Adamcağızın evine gittller ve hepsi de onun karısına kocasını eskici Meh- metle birlikte Mekkede gördüklerini, orada beraber haccettiklerin; söyledi ler, Kadın bu vaziyet karşısında inan - maktan başka çıkar yol göremedi. Ko casımı eve aldı ve hattâ ondan sonra Pek itibar etmeğe başlad. Şeyh Üftâde ile eskici Mehmedin ev- liyalıkları diHere destan olmuş, Bur sadan başka diğer memleketlere de ya- yılmıştı. Bu masal hâlâ halk arasında 5 ır. Bu şiirer onun yaşamış una, Bursada şöhret kazandığı ne tren, ne ©- tomobi| ve ne de tayyarenin bulun « madığı bir zamanda Bursadan Hicaza bir günde gidip gelineblieceğine - bi zim gazetenin bir sülununda yazıldığı gibi - ister inan, ister inanma!.. Turan Can