"e LO ) —T TT O y Hergün Suriye parlâmentosundak Nümayiş Yazan: Muhittin Birzsen — S uriye Parlâmentorunda, geçen gün bir açılma merasimi yapı'- dı. Buna dair gelen haberlere ve Şam gazetelerinde okuduklarıma mazaran, bütün açılma merasimi, Sancak mesele Bi etrafında yapılmış fırlınalı bir nü- mayiş! ibarettir. Birtakırm mebuslar ar, Türkiye aleyhinde bir hay H şeyler söylemişler, Sancağın iki me- busu da, Sancağın «Arap; Ermeni ve 'Türk» «halisi namına Suriyeye sada: kat ve bağlılık hislerini ifade eden bir dır, Bu beyan- rap, Ermeni ve ahalisi» tarzındaki ifadenin eliği gözümüze çarpmaktan hali kal- madı. Sancak mebusları evvelâ Arap ları, sonra Ermenileri, sonra da Türk- leri sayıyorlar. Temsil etmek iddiasın da bulundukları bir intihap dairesinde 'Türkleri üçüncü mert zikreden ve Türk ile Arap arasına «Ezmeni» yi sok- maya itina gösteren bu beyanname, Su- riyede hüküm süren ruhur. çok dikka- te değer bir vesikası ve Sancak bah- sinde Türkiyeyi harekete getirmiş olan zaruretlerin en mükemmel bir delili- dir. Hama mebusu Şaşaklı'nın Türkiye hakkındaki iltifatları da gözümüzden kaçmadı. Her şey gösteriyor ki, kürsü- sünde bir taraftan Türkiyeye hücum edilirken öte taraflan da Fransa için kasideler söylenen — bu parlâmento, bilhassa bu nümayişi yapmek için açıl- mıştır. * Nümayiş esnasında Suriye hüküme- ti, Türkiye hakkında dostâne sözler söylemeği de ihmal etmemiştir. Bun- lar, ince diplomasi oyu idır, Devlet #damlarının ağızlarile büyle söyleyen hükümet, gayri mes'ul parlâmento ' zile büsbütün bu dostluğa ##kırı sözler söylenirse bünun mânasını anlamak bi #im için hiç te güç değildir. Hele; Şam idi. Bugün ise Pariste beş yüzden faz-! hükümetinin gazeteleri taralından Tü: kiye aleyhinde yapılan neşriyatı göz önüne getirecek olursak Şom hüküme- ti tarafından verilmekte olan dostluk teminatının ne kadar ağızdan döküle döküle söylenmiş sözler olduğunu pek iyâ anlarız. Yüzde doksan dokuzu 'ya- lana, masa başında uydurulmuş masal- lara istinat eden bu neşrivat bu tarzda devam edip gittikçe Şemdan gelecek dostluk sözlerinin bir kemesine bile | inanacak kadar safdil değiliz. g | Halen Ankarada bulunan İrak Hari- ciye Nazırı muhterem Bay Neci Asilin, Ankarada devlet adamlarımızla konuş- tuğu sırada Suriye ile Türkiye arasın- daki dostluk Mmünaesebetierinin teyidi meselesine de lâkayıt kalmıyacağı hak- kında gazetelerde birtakım neşriyata tesadüf ediyoruz. Türkierle Araplar a- rasında döstlüktan ve kardeşlik düygu- sundan başka bir hissin hüküm sürme- mesi icap ettiğine tamamen kani bir 'Türk sıfatile şunu sö: im ki, böyle bir devrin açılması için biğinci şart, bir taraftan şu Suriye gazetelerinin yalan ve tezvirle dolu olan neşriyatına bir ni- hayet verilmesidir. Türkiye, Irakla olduğu tarzdaki dost luk Ve kardeşlik münasebetlerini, sa- »de Suriyeye değil, bütün Arap memle- ketlerine kadar uzatmak ve yaymak fikrinin en hararetli taraftarıdır. Bizim siyasetimiz, Şark milletlerinin biribir- lerile ancak dost olmaları prensibi üze- rine kurulmuştur. Fakat, Şam hüküme- tinin matbuatı Türkiyede mevcut olan bu temayülü bu suretle baltalamakta devam ettikçe, hizim bu prensibimizi Suriye ile olan münassbetlerimize ar- Zu ettiğimiz genişlikle tatbik edebilme- miz€ imkân yoklur. Dostluk ancak mü- tekabil olur. Hele Bay Cabirinin Suri- ye Meclisinde bir taraftan dostluktan bahsedip te öbür taraftan ; — Bu sözlerimiz herhangi bir zaa- fiın veyahut korkunun eseri değildir! Diye falsolu bir dil kuliandığını gör- dükçe, esefle söylemeğe mecburuz ki, Şam ile Ankarayı tam bir dostluk bağı Üe bağlamak cok müşkü! olacaktır. Muhittin Birgen Dostlarımız bizi daima iyi görmek isterler. için daima iyi taraflarımızı ararlar, men söylerler. Dünyada gurura kapılmıyan insan nü- dirdir. Lehimizde söylenenleri işitince ekseriya çalış - mayı bırakır, hatayaâ düşeriz. . Bir asırda 500 Heykel yaptıran şehir On sekizinci asrın sonunda Pariste ki heykellerin sayısı ancak beşi b u- | .| yordu. Bunlar da dördüncü Hanrinin, ü Lür: nin, ve on beşinci Luinin heykelleri on üçüncü Luinin, on dördünı ia heykel vardır. Heykell Kiç sevnlyen, oüsrla d ma eğlenen Volterin bile üç tane hey- keli vardır. Almanyada erkek dansörler kaldırılmış Almanyada da, Amerikada ve bir çok başka memleketlerde olduğu Çibi dakğikler Vahi Vali veya Ka | valyesiz kadınlar bunlara müracaat ederek dans edip kendilerine bir aş bu- luyorlar ve bu ihtiyaçlarını telâfi edi - yorlardı. Bu dansörler de her dans için bunlardan muayyen bir şeyler alıyor - lardı, Hitler geçenlerde verdiği bir ka - arla: — Dansörlük erkeğin şerefile mü- tenasip değildir diyerek Almanyada erkek dansörlük mesleğini ilga etmiş- Ay da niçin oturulmazmış ? Ayda oturulur mu, oturulmaz mi mevzuu kozmoğrafya âlimlerini son zamanlarda iyiden iyiye mesgul etmek te iken Avusturyanın lişelerinde coğ- rafya hocalığı eden bir zat mektupla | şu mütalcada bulunmuş: Ayın kabili sükna olduğunu far - zetsek ve yeryüzündeki insanların o- ralarda müstemleke tesis etmeleri müm kün olsa bile hiç kimsenin düşünme - diği bir müşkül bu işin husul bulma- sına manidir, Hadi aya milyonlarca halk gitti di yelim. Fakat acaba ay ufalıp da hilâ şekline girdiği zaman milyonlarca in- r $m terz'hane sönmek üzereydi. şünürken aklıma basit bir tedbir geldi. Derhai gayı &lmanca konuşan bir makastar buldum, Alman olduğu- nu söylemesi ve almancadan başka dil ile konuşmaması eşe doslü iğimi söyle - İNAN İSTER İNANMA! şartile mağazaya gelirdim ve hemen bütün Berlinden fevkâlâde iyi bir makastar İSTE Bunun buldular mi he- B Düşman sözü faydalıdır W Düşmanlarımız bizi daima fena görmek isterler. Fe- na taraflarımızı azayıp bulurlar, ya yüzümüze vurur- lar, yahut arkamızdan söylerler, bu düşman sözünden faydalı bir tavsiye olamaz, ona ba Kendini bilen için ö (| HER GON BİR FIKRA Gat üstüne gef İkide bir dağılıp yeniden teşekkül eden Üyatroların birinde bir piyes oynanıyordu. Ön sırada oturan orla | İyaşlı bir adam; yanındaki koltukta oturan kendinden daha yuslı adama | |döndü: — Bu sahnedeki aktör de çok ber- | |bat oynuyor. || Öteki cevap verdi: KRler Oğlumdur. Kölime Oğlunuz mu?.. Ben de şey de- mek istiyordum. Bir akt'ir ne kadar |Piyi olursa olsun; rejisör kötü olun- ||ea vazifesini yapamaz, — Rejisör de büyük oğlum! — Ya, demek büyük oğlunuz.. Maksadımı anlatamadım galiba, De mek istediğim: bir eser fena yazıl- mışsa; ne oynayan aktör, ne de sah- neye koyan rejisör muvaffak olabi- lirler.. Bu eserde de bütün kusur, eserin fena yazılmış olmasmdan ile- ri geliyor. — Eseri yazan da bizzal benim! ö — Şarkı tans/yonu Azallıyormuş Almanyada bir hastahane — vardır. |Bu hastahanedeki hastaların hepsi ih- tiyardır. Ve hastahanenin önünden ge çenler, içeride günün her saatinde şen- lik görmektedirler. Çöünkü hastanenin sertabibi, ihtiyar hastalarına — hergün bol bol şarkı söyletmektedir. |— Doktor Erbert Bile bu münösebet. le şu sözleri söylemiştir: — Yaptığım tetkikat neticesinde şu neticeye vasıl oldum: Şarkı tansiyonu azaltmaktadır. Ses ile deveranın arasın Vdnlıi münasebet ihtiyar tansiyonlu has- İtanın lehindedir. Şarkı şöyliyen insan- ü k yere sığabilecekler mi? Ve müstemlekeler, milletler ayın 'on beş gününde istifade etmek ve di- ğer on beş gününde kullanamamak İşartile kabul edecekler mi?» Muallim bu mektubu yazdıktan on beş gün sonra timarhanede ölmüş, fa- İkat gider ayak hiç de soğuk olmıyan çeir fıkranın anlatılmasına vesile ver. miş. Ne yapa: deki memleketi: getir R kar, hattı hareketimizin çürük taraflarını tashih ederiz. | Japonyada kanla | Boyanan tablolar KÜ VeDEN - NZ Adı İto olan Japonyalı bir ressam Hasbiye nazırının resminin kırmızı yerlerini kendi kolundan ve omuzun" dan aldığı kanla boyamıştır. Bundan sonra İmparatorunm ayakta bir resmini yapmış, onun için de gene kendi ka- nıni kullanmış, ve çok kana lüzum ol- duğu için zayıflamıştır. Ressam *İto'nun kanını boya yerin- de kullanması Japonyada bu tarzda re- sim yapmak için bir çığır açmıştır. Tokiolu kızlar da bir alaya yaptık- ları bir beyaz bayrağın üzerindeki gü- neşi gene kendi kanlarile boyamışlar Mahkemelerde şahitliğe itibar etmeli mi? Mahkemeler şahadete çak büyük kıymet izafe ederler, hâdiselerin subut delillerinin belli başlısı şahittir. Şahitlere de fazla itimadın caiz ol- madığını ispat etmek isteyen Cenevre Hukuk fakültesi profesörlerinden biri bir tecrübe yepmıştır: Acaip bir adamı 300 kişilik dersha- neye sokmuş, bu adam tuhaf tavırlar takınmış, komiklikler yapmış, nihayet adam dışarı çıkarılmış ve profesör bu sefer de teker teker talebelerini çağıra- rak gördüklerini anlatmalarını rica et- miştir. Vakraya gebik'olanlardan 05 Yinyü dinlemiş ve bu 2 5kişiden ancak üç ta- nesi birbirine uygun şahadette buluna- bilmiştir. Diğerlerinin hepsi başka baş- ka şeyler söylemişlerdir. Bunun üzerine profesör: — Herkesin gözü önünde cereyan eden bir vak'ayı siz hukük — talebeleri böyle çeşitli surette izah ederseniz, ar- tık cahil halkım sözüne hâkimlerin i- İnanmaları lâzım gelip gelmediğine ka- İyar verin?! demiştir. İSTER İNAN İSTER İNANMA! Dün akşam Büyükadaya giden son vapurda İransızca konuşan bir genç, yabancı kulağa gitmiyeceğlin sana - rak yanındaki arkadaşına şu fıkrayı anlat dim. Bir taraflan da ilân yaptım, Ayni zamanda da mu- tat fiatlarımı yükseltmek mecburiyetinde kaldığımı #lân ettim. Netice şu oldu: «Bir yıl içinde müşterimin miktarı bir mi: Jarım da yüzde elli yükseldi.» Bunu anlatan genç o kadar samimi görünüyordu ki, i arttı, fiat- bir kısım halkın zihniyetini düşüne - rek biz bu hikâyeye inandık, Fakat ey okuyucu sen: r .. .. I ı Sözün Kısası Türk hekimliği E. Talu 2 lti yaşındaki sevgili yıv!" Esin'in geçirdiği mühlik # hastalık sebebi ile dört gecedir has '; teyim, El ayak çekildikten sonra, eV dımı muztarip gö duyduğu elemle başbaşa, düşünceye dalıyorulk Zihnimi ve muhakememi en fazla gel eden şey bittabi önce bu haâw'_ ; sonra da bu altı yıllık varlığı ölü pençesinden kurtatmağa çalışan (l lar oluyor. Bizim hekimlerin lek ve ale)hif# şimdiye kadar çök söz söylenmişti Vakit vakit, kazandıkları paranın fâ lığ: m, aparlıman yaplıklarındaf hodgüm ve gümüş göz olduklarınd dem vurup kendilerine hücum edenlef vardır, Hekimlerimiz olsun; irat ediniyorlarsa hayrını 1 sünler! Hu elince buliü | bütün mevcudiyetimle reddedecek kideyim. Gecenin en geç bir saatinde, öndi * şeden çılğına dönmüş zavallı bir af | nın istimdadına koşan, fennin bütül icabatını da gözeterek, hastanın t İ keli vaziyetine sür'atle müdahale edeh | sonra bir an bile çocuğun yanından ; rılmıyan, bizleri teselli için en müi”' İ en makul, en müsekkin sözleri bulâf Türk hekimlerinin karşısında,, başki” larının o tenkitlerinden ve o (l rından ben hicap duydum. T Hekimlerimizin feragat'ni, civan mertliğini, vazife aşkını, iıınııiy!m_ıl ve yüksek bilgilerini ilk defa dene! değildim. Onları iş başında, dertliler? derman bulmağa çabalarken kaç defâ gördüm.. Hem de ne müşkül şartlaf içerisinde!. Bu defa, kendilerini, her türlü meti” yetlerile birlikte teerübe etmiş ol! lığım, sevgili yurdumun her şeyine ok duğu gibi, hekimliğine de hem hayrafı hem de minnettar kıldı. Şifa aramak için yabanm diyırlıı_f’ can atmak snobluğuna düşenlere B bile baykırıyorum: — Gitmeyiniz! Aradığınız ilim, İhu: mam, ikildar, feraget burada da VAf dır. Türk tababetine hürmet ve iti ediniz. Sizi temin ederim Kâ pi olmiyacaksınız. Ve şayet, derdiniz, nüz ilmin aydınlığı ile aydınlanma! nev'inden değilse, - ki bunun dev. - başka yerlerde de aramak boşunadı? Türk hekiminin bilgin ve şefakatli dv’. sizi en candan bir fhtimam ile ted? edecektir! 2:7;4* ——i Biliyor musunuz ? İ — Türkler Altay topraklarındaf Çine İsanın doğuşundan kaç yıl evvdk girdiler? bi 2 — Meşhur Navarin deniz hâ kimler arasında, hangi yılda yapıl tar? 3 — Patrona Halil meşhur Lâle dev rini hangi tarihte yıkmıştır? (Cevapları Yarın) kazaniyoriarsa M”.l | he* * | Dünkü Suallerin Cevapları: ü 1 — Meşhur İngiliz şairi Şektl'i"' ! Macbeht dramı şöyle başlar: «Macbt” ismindeki İskoçya kralı bir gün arkâ * — daşı Banco ile bir çölü geçerken KaffT larına üç ihtiyar kadın çıkar ve , lece dram devam eder. | 2 — Yer yüzünde Slâv ırkına Mtf — sup 160 milyon insan yaşar. l 3 — Osmanlıları uzun yıllar isY Ü larile uğraştıran meşhur Arnavut j İskender Bey 53 yışındığ_b—nğ'îî/ ) mremeremmenu İngiliz ve Viski bardağı v Bir şnqıhx bir bara gitmiş, Viik.', Z İtemiş, kendisine ufak bir bardak î; de viski getirmişler. İngiliz müteva&' | — İtabakadan ve içki seven bir insan |Bir yudumda viskiyi; son: damleltRR İkadar içtikten sonra, herkesin .h" ğ retle açılan gözleri önünde, bardak kapının önüne koymuş ve bir tet” vurarak dışarı fırlatmış. K ; O arada da şu sözleri ıöy[em";l[ f — Bir bardak bu kadar küçük XS sa bardan tekme ile kovulmağa — kazanır. '