Unutmuyalım : Bugün “Nevruz!,, Yazan: Muhittin Birçen (Baştarafı 1 inci sayfada) masına —rağmen, küçük Asya — ile küçük Asyanın büyük Asyaya yapış- tığı sahada, yekpare — otuz milyonluk | bir kitle teşkil eden Türk kitlelerinin hiç unutmadıkları bir bayramdır. İstanbuldan çıkmamış, yahut İstan- bul kültürü içinde eriyip gitmiş olan bir sınıf insan, zanneder ki Nevruz| bir İran bayramıdır. Halbuki, Türkler; Ankaranın şarkından başlayıp Hazer denizinin öteki sal ü hudutlarına, Kafkasyanın rına varıncaya kadar yayılıp giden 'Türk kitleleri bunu bir Türk bayramı olarak tanırlar ve âöylece. kutlularlar, 'Türkün eski bir bayramı, tabiatın u yanış şenliği olan Nevruz — yeni gün yaklaşırken Türkler de harekete geli. ler. Tıpkı, bizim şeker bayramları gi bi: Evler baştan başa temizlenir; insan | lar kendilerine çeki ve düzen verirler; bayramda bayramlılara ikram için ha- zırlanırlar; şekerler, tatlılar, şekerle- meler yapılır, bütün Türk kitleleri 1 bir bahar rüzgârının titrete titrete u- yandırdığı tabiatın şenlik ve bayram dekoru içinde, serpilerek harekete ge. lir. Şif olsun, Sünni olsun; İranlı olsun, | Kafkaslı olsun ve hattâ — kısmen de— 'Türkiyeli olsun, bu bayram, Türkler i- çin, tek bir Türk bayramıdır. Vakıa, bizde sönmüştür. Fakat, daha benim çocukluğumda İstanbulda bile yaşarı dı. Sultan dalkâvukları ona Nevruzu Sultâni demişlerdi. Anadolunun şarkında, conubunda 'Türk ve Türkmen kitleleri arasına s0- kuldukça bugün bu bayramın izlerine ve hatlâ tezahürlerine, derete derece kesafetle, hâlâ tesadüf ederiz: Bizde sönmüş, gayri resmi bir halk bayramı halinde, İranda resmi bir devlet bayra- mı şeklinde, Kafkasyada resmi bir halk bayramı. Yalnız Tütkler arasında ve mezhep Hudutları haricinde müştere- ken kutlulanan bir bayramdır. Bugün bile, şark hudutlarımızın içinde bu bayram, Türklerin en büyük bayramıdır. N Anadolunun garbına doğru geldikçe bu bayramın tezahürleri de, hattâ iz- leri de kaybolmağa — başlıyor. Çünkü © bayramı, Şah İsmail resmileştirmiş di ye; biraz Osmanlı ezmiştir; biraz da za- man ezdi: Anadolu Türkü harp etmek- ten ve ıstırap çekip ezilmekten, bay- ram yapmaya, hattâ bayramı hatırla- maya vakit bulamadı ki... Tabiatın u- yanışını, güneşin ılık, toprağın yeşil o- luşunu büyük bir şevk ve neş'e ile kar- şılayan tabiat Türkü, göçebe Türk, gö- çebelikten yeni çıkan Türk, onu en iyi muhafaza etmiş olan Türktür. Bir çok | yerlerde, dağ aralarında, orman içerle. xgndı saklı duran Anadolu köylerinde | Nevruz; sönük de-olsa, hâlâ yaşıyor. Onu biraz da biz söndürdük: Bizl: salon Türkleri; fokstrot, rumba Türk- leri! * Gümüş bir zarf kâseden fışkırmış ye tülü masanın ortasına yerle! atın uyanışını temsil eder, Onun fına türlü türlü tatlılar dizilir. Bayram gelmiştir. İkram zamanı. Eski İstanbu- | lun şenlikli bayramlarında olduğu gi- bi, şehir veya kasaba halkı — harekete gelir. Dini merasim yoktur. Yalnız ta- | biat ve şevk ve neş'e namına evlerde, so kaklarda, sadece, herkes - birbirlerile bay_rımlaşır. Takdim veya takaddünı| Bibi şeyler de yoktur. Her Türk birbi- rini b_ıvıımlır. Çocuklar neş'e içinde, mendiller, paralar... Her tarafta kı laşmalar, musafahalar, e| öpmeleri Şeker bayramı? Kurban bayramı? | Onlar da vardir; Anadolunun garbına doğru gittikçe kuvvetlenirier, şarkın doğru gittikçe zayıflarlar. N—.ıeı.:le Nev ruz sönmüşse bu bayramlar ş miş, nerede Nevruz canlı k bayramlar sönük yaşamıştı içindeki fağfur kuvvetler- | almışsa bu ar, n geniş varlığı; Osmanlı sa-| r pencereleri: r len görmeğe alışmış olanlar zannederler ki Neveiy; bir Şik bayramıdır. Hayır, bu işde din! ve mezhep alâkası yoktur. Nevruz, ta. (Devamı 9 uncu sayfada) İyelerin kadınlara koca bulmaları icap| | SON POSTA Müart 22 Resimli makale: |i Kuvvetin önünde değil, mantığın önünde eğilmeli ei Dinn A BÜ Nİ Z ea lti di ea İN Zeti ll eeei gaa UA © ç # AĞağdi İnsan, tarihinin her devrinde kuv- vetin âşıkı, hürmetkârı ve esiri ol - muş, önünde daima hürmetle eğil. miş, sevmediği kuvveti dahi hazmet- meye çalışmıştır. SÖZ Düngyanın en Eski mumyası — Meydana çıkarıldı ! | Walter mMmüumyasını İngiliz arkeoloğlarından Smuy dünyanın en eski Hülünçtür. Ba:acmya: Sabu: isminde birisine aittir ve milâttan 3200 sene evveline tesadüf eden bir zamanda olmuştur. Mumyanın bulunduğu lâ - hidin içinde konserve haline - gelmiş| ve hiç bozulmamış olan:o zamanin ye| mekleri çıkmıştır.. Mumyanın kafası bulunamamıştır. — Kafanın bundan 2000 sene evvel hırsızlar - tarafından çalındığı tahmin edilmektedir. Belediye reisi mi, çöp çatan mı ? İngilterede Brizgater belediye reisi Rent, evlenmek istiyen İngiliz kadın- larına koca Bulmak vazifesile de mü- kellef olduğunu — ileri sürerek, beledi- ettiğini söylemiş ve bu prensibi evve: lâ kendisi tatbik etmeğe başlamıştır. Bir kaç ay evvel ” Brezilyada ika| met eden bir İngiliz kadını bu beledi- - (ye reisine bir mektup göndererek ken- disine bir koca bulmasını istemiş. Be- lediye reisi bu mektubu - belediyenin düvarına — yapıştırmış- ve kadına — on | tane talip çıkmış. İngiliz kadını da| bunlardan bir tanesini — seçmiş ve ev- lenmiş. Bunu gören bir çok zengin dullar, daktilolar, hizmetçiler hep belediye iniakes adsacad: elkevili boşuklilümişı| İlerdir. Bunların ekserisi zabit, #porcu ve daima kendilerinden küçük deli- kanlılar istemişler ve kendilerine bu- lunan kocaları da reddetmişlerdir. Kuvvetin önünde eğilmek bir geri- lik, bir karaktersizlik eseridi hın kendjsine itimadı olmadığını, en küçük mukavemet karşısında gerile- yeceğini gösterir. RARARAS ÜHER GÜN BİR FIKRA Roman beğeniliyor mu? Genç bir romancı yazdığı bir ro- manı nasılsa gazetelerden — birii kabul ettirebilmişti. Romanın dör - düncü tefrikası çıktığı gün, roman- cı da gazeteye gitti. Gazetenin sa « hibine sordu: — Romanım nasıl, acaba beğeni- liyor mu? — Bilinmez ki. — Romanım hakkında hiç bir mektup filân gelmedi mi? — Geldi; dört tanç mektup gel - di, Sizinle ayni isimde olan dört ki- şi bu romanı kendileri yazmadıkla- rını, isim benzerliğinin haklarında yanlış hüküm verdirmiye sebep ol- maması için bunun gazeteyle ilânı- nı istiyorlar. . | Penceresiz evler Birleşik Amerika hükümetlerinden Konsin eyaleteinin Rayâin şehitinde as- ri mimarinin son tekemmülüne göre | «penceresiz evlere yapılmağa başlan- | mıştır. Bu evler birer katlıdır. Bütün du- varlar camdandır. Evin içi sun'i suret- te havalandırılmakta ve sakinleri ma-| kineler vasıtasile daima temizlenen bir hava teneffüs etmektedir . Holandada sütten yün istihsal edilecekmiş Holandada büyük bir süt buhranı vardır. Fakat bu buhran- — sütün azlı- ğından değil, sütün çokluğundan ileri gelmektedir. Orada halk süte su de:| gil, banyoluk sularına süt karıştırmak-! tadırlar. Son zamanlarda bu sütlerin ziyan olduğunu gören — bir kimyager süften yün istihsaline teşebbüs etmiş- tir, | Holanda inekleri bilhassa sun'i , iinX imali için mükemmel Caseine'li süt verirlermiş, Bu işi ele alan fabrika günde 13000 kilo süt istiyormuş, Milletler Cemiyeti yeni takvim hazırlayormuş Milletler Cemiyeti yeni bir takvim için hazırliklar yapmış ve proje cemi- yet âzalarma dağıtılmıştır. Azalardan dört ay zarfında cevap — vermeleri is- tenmişlir. Takvimin ne şekilde olacağı; nasıl Bir taksimatı ihtiva edeceği malâim ol mamakla beraber, bu malümatı veren gazete şunları yazmaktadır: «Bu havadisi okuduktan sonra te- Mütekâmil insan, ilk asrın şüursuz- luklardan kurtularak son asrın ter- biyesini hazmetmiş insan, kuvvetin önünde değll, mantığın ve muhake- menin önünde eğilmesini bilendir. aa aaaanamaanaae aZ INDA |) Amerikada seyrü sefer Suçlularını Hapishaneler almıyor Amerikada yalnız seyrü sefer suç - lularma tahsis edilen -bir hapishana mahkümları istiap etmediği için ka - patılmıştır. Yeni hapişhane tevst — edilecektir. | Bu hapishane San Fransiskoda yüz el K metre yüksekte inşa edilmiştir. Buranın suçluları azamt 24 saat bkbell YA Ça ” Dapllanede büyük bir hareket mevcuttu. Suçlu - ların ekserisini kadınlar — teşkil edi- yordu. Hapishanede 32 koğuş vardı ve bun lardan 22 sini kadınlar dolduru - yordu. Bir mebus namzedinin programı Amnelada gerip' büdselerim ardı arkası kesileceğe benzemiyor, geçene lerde inhilâl eden bir meb'usluğa: üç, kişi namzedliklerini koymuşlar. Bun- İların içinden Coor ismindeki meb'us- luğu kazanmış beyannamesi - şu imiş: aBen yalnız meb'us olmak - değil, re'sikâra geçmek. istiyorum! Progra - mım gayet basittir, efkârı umumiye akkındaki kanaatim şudur: — Elkârı ümuümiye, sağa sola çekilen bir lâs - tiktir. Resikâra - geçince dostlarıma mevkiler vereceğim. Evvelâ kendim zengin olacağım. İktidar mevküinden düştükten sonra ölünceye kadar bana yarayacak servet temin edeceğim» Rakiplerini büyük bir mağlüp etmiş,.. ekseriyetle lâş etmeyiniz ve dört ay sonra ayınızı gününüzü şaşıracağınızı Zzannetmeyi- niz. Bu proje şimdiye kadar âzalara sunular ptojelerin yedincisidir.» İSTER İNAN İSs Bir arkadaş anlattı: <İstanbul şehrinde Türk unsurur naların çoğu ahşap ve sigortasızdı. görmemiş, anlamamış cektir, fakat 1 tehlikeli semtlerde un ücret o kadar ağır gelmektedir ki buna imkân bulama . İSTER maz. Binasımı TER İ anbul itfalyesinin lundukları zaman elinde bulunan bi [ Halk — tehlikeyi görta ettir 20 y Si bind bulan İNAN NANMA! kumpanyaları birer ticaret müessesesi- medikler i noktada tehlikeyi göze ala - erinin bugünkü seviyesi İs- bugünkü mükemimneliyetten uzak bu- orta tesbit edilmiş ve o vakittenberi üzerin- | de inceleme yapılmadığı için ayni vaziyette kalmıştır.> İSTER İNANMA! Sözün Kısası İlâç bahsı İsmet Hulüsi Adamın biri anlatmış: Hastalandım, demiş, hemen doktora koştum. Doktor beni soydu.. Öksürttü; dinledi. Nefes aldırdı; dinledi. Kırk, kırk bir saydırdı; dinledi. Ve nihayet masasına oturdu. Ben giyindim, O bir reçete yazdı. Ve vizitesinin üç lira ol- duğunu söyledi. Parayı çıkarıp ver « dim.. Tabil vereceğim. Çünkü adam yaşıyacak. Reçeteyi aldım, bir eczaneye gittim, eczacıya uzattım: — Biri hazır ilâç, dedi, öteki yapı * lacak. Pekâlâ! Bekledim. Hazır ilâç geldi. Yapıla cak ilâç yapıldı, sordum: — Ne kadar vereceğim, — Dört lira! Parayı çıkarıp verdim.. Tabil veri « rim.. Çünkü o da yaşıyacak. İlâçları eve getirdim. Eve getirir ge“ tirmez, kaldırdım çöp tenekesine at * tım. Tabif atarım.. Çünkü ben de ya * şıyacağım. * Fikra burada bitti. Fakat Mevzuunun bam teline basmak fıkrayı biraz uzatmam lâzım: Adamın yüzüne bakıp sormuşlar: — Senin yaşaman için ilâcı içmen lâ zım değil mi idi. Halbuki sen içmiyofı atıyorsun. : Adam, kendisine bu suali bir gazete göstermiş: — Şunüu okuyun! Okumuşlar: «Hazır ilâçların bir kısmı matlüp &v Ti yapılıyormuş.» te daha göstermiş: — Şunu da okuyun! ğ «Bazı eczanelerin ilâçları pahalı, Gi” ğerlerinin de ucuz yaptıkları görülmek* tedir. Pahalt ilâç yapanlar, ucuz ya * panların ilâçların lerkiplerinde bayat, yyahut ta fena maddeler kullandıklarıl? iddia etmektedirler.» günün için soranlara uzsa hak vermeniz lâzım- fa uymıyan — hazır ilâçl& bayat maddelerden yapılmış öteki (lââ kullanırsam mı yaşarım, kullanmazsâ İsmet Hulüsi a çeeraesaneeAE Bl!lı)or musuhnz ? | — Büyük Türk imparatoru Cen ' gizin asıl ismi nedir?.. Cengiz ne Mâ' naya gelir? 2 — Türkiyenin mesaha itibarile ©? büyük ve en küçük vilâyetleri hangi ” leridir? 3 — Polonya kaç yıl Rusyanın es98 * veti altında kalmıştır? (Cevapları Yarın) * Dünkü Suallerin Cevapları: ? — İtokua Avrupanm şimali şarf * kisinde yaşıyan kırmızı derili sekif grüp Avrupalıya verilen isimdir. Ş 2 — Octave Feuillet Fransız romalt cılarından biridir. 1821 de Saint-106? doğmuştur. Fakir bir delikanlının TÜ manı, Mösyö Camors, Julia de ecsur isimli romanlarile şöhret bül * muştur. 3 — Khiva şehri, Rus Türkistaniff dadır. Eski Khanat veya Khiva eyâ letinin şehirlerinden biridir. Bu eyâ lette oturanlara Kiviyeler ismi verili Sehrin nüfusu 8000, eyaletin nüfüs” 700,000 dir. Mahkeme mühürlerini taklit eden sahtekârlar Bizim adli tiıb müessesemizde akıl h bir suçlunun deli olduğu hakkıff' ir rapor verilmiş ve bu işten di adli tıb başkâtibi Zannaltına alınm!? tır. ğ Buna benzer bir vak'a da Yunanif tanda olmuştur: Singros hapishanesinde uzun İK İdet sahtekârlıktan: yatan iki sab'"_n deiumumilik — ile — mahkemeler” mühürlerini taklit ederek hapishantdit” ya yazdıklar “müzekkerelar'idö SŞ daşlarını tahliye ettirmişlerdir. — — 5 P Tahliye edilenlerin" miktarı 22 ? İbulduktan sonra işin farkına varil ve bu sahtekârlar hakkında tevkif © zekkeresi kesilmişse de izleri bulur mamıştır. müd