15 i' numaraiı (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) A R Yazan : Bu sırada torpido memurunun gözüne birşey ilişmişti. Parmağının ucunu bir kamaranın kapısına uzatarak: - Bu ne?... diye bağırdı Ertuğruldakiler, bu filoyu doğruca (Singapur)a — gidiyor €ehemmiyet bile vermemişlerdi. Fakat, filo, sekiz on mil uzaklaşır uzaklaş - maz, vaziyeti değişmişti. Filo, bir ta- Fakat bu manevralar o şekilde idi ki; bu fi- lonun (Ertuğrul)u takip için emir al- dığı hissedilmişti. Ertuğruldakiler; bu lüzumsuz ih - tiyata, katıla katıla gülmüşler; — Yazık.. boş yere kömür yakıyor lar. Keşki o canım kardif kömürünü zannetmişler, kım manevralara girişmişti bize verseler. Diye hasret çekmişlerdi. Gün, böylece geçmiş.. gecenin sa- atleri de epeyce ilerlemişti. Vardiyada bulunanlardan başka, herkes kamara- sına çekilmişti. Her tarafı, gene derin bir sükün istilâ etmişti. Güverteden, dört kampana sesi işi- tilmişti. Vardiya değişecekti... İşte a zaman tavlundan, zabit kamaralarının bulun ıdugu taraftan korkunç — bir ses » destur, yâ mübarek.. Diye bııınnıyı müteakip, bir ta -| kım dua sesleri işitilmişti. Kamaralarından fırlayan — zabitler, gördükleri manzara karşısında — birer adım geri - çekili ğ imam Ali efendi, sırtında beyaz hilâli gömleğini topuklarına kadar inen uç- kurluklu patiska donu.. — ayaklarında gpşıp terliklerile, koridorların kena- rına dayanmış, baygınlıklar geçiriyor.. parmağının ucu ile, koridorun nihaye- tindeki kapıyı gösteriyordu. Zabitlerin hepsinden evvel kendini toplayan Tevfik kaptan, hemen Ali efendinin yanına koşmuş: — Kendine gel hâ>. Diye sormuştu. Ali efendinin çene- leri birbirine çarpıyor.. . ne oluyorsun, ya- heyecandan hiç bir şey söyleyemiyordu. Bölük kumandanlarından Nuri e - fendi, bir bardak su koşturmuştu. Ali|" efendi, bu sudan bir kaç yudum içtik- ten sonra, artık kendine gelir gibi ol « muştu. O zaman, korka korka anlat- mıya başlamış: — Helâdan geliyordum. Tam bura- ya gelir gelmez, ne görsem beğenir - siniz?.. Deniz kızı, değil mi?.. Müba- rek, şöylece kapının önüne gerilmiş.. bir elile göğsüne dökülmüş saçlarını tarıyor.. öteki elile de, «Gel.. — gel...» diye işaret ediyordu... Hasna mı, has- na, müstesna mı, müstesna... Fakat korkudan mübareği tamaşa edeme « dim ki... Ben çığlığı basar basmaz, bir anda sırra kadem bastı. Diye mırıldanmıştı. Neferlerin sözlerine, kimse inanma- mak istemişti. Fakat; Ali efendi gibi, aklı başında, sözünü sohbetini bili: şimdiye kadar lâtife şeklinde bile hiç bir yalanı işitilmemiş olan bir adamın bu sözlerine karşı ne denilecekti?. Bu sırada, torpido memuru Kemal şey ilişmişti. ayırıyor Yarınki nushamızda : Bazı kadınlar | Yazan: Peride Celâl l şehi't parmağının ucunu bir kamaranın ka- pısına uzatarak : — Bu hne?.. Büyük bir hayret ve taaccüp içinde: — Bu, ne?.. Demişti çevrilmişti. » Herkesin gözleri, oraya '€ çevrilen gözler, mavun tenkli kamara kapısına, ucu sivri nın şeyle çizilmiş olan bir deniz kızı resmi üzerinde birleşmişti. Bu kamarada yatanlar; mülâzim Asaf ve mülâzim Ali de dahil olmak Üüzere altı genç zabitten ibaretti. Şimdi; karma karışık bir muhavere ve müna- kaşa başgöstermişti: — Azizim!.. Bu, miş, — Al bundan da, on paralık... Re-| sim, elbet el ile çizilir. Ayakla çizile- cek değil a... — E, deniz kızının eli mi var.. | — Eli var yal.. Kulaklarını kiraya mı verdin.. Baksana, ( diyor.. omuzlarına dökülmüş saçları- nı fil dişi bir tarakla tarıyordu, diyor — Ayol, fil dişini de nerden çıkar- dın? | — Canım; bırakın alayı.. şimdi şu işi halledelim... Bu resim, deniz kızı- nın değil.. senin, benim gibi elli ayaklı bir insan oğlunun elinden çıkmıştır. — Ne malüm canım?.. Altında, res- samın ismi mi var?.. kamara kapısının - önünde, resim el ile çizi- m efendi ne — Canım, imzaya ne bacet?.. İnsan oğlundan başka, hangi mahlük resim yapabilir?. — Bu da, doğruya... — O halde?.. — © haldesi, şu... Eğer bu ış, bir arkadaşın muzipliği değilse... Hesap memur mülâzinı Necip efendi, söyleyenin sözünü kes- mişti. Daha hâlâ, yudum yudum su i- çerek heyecanını teskine çalışan imam muavini Ali efendiye seslenmişti: (Arkası var) SON POSTA « San Posta ven Tarihi Tefrikas (© Aİİİ KİNŞ Yazan : Celâl Cengiz Muharipler: -Hepimiz ölmeğe hazırız. Ölümden korkanlar, geride, karılarının koynunda ngldılar! diye bağırdılar Sihirbazlardan en — yaşlısı göğsünün üstünde kavuşturarak — bir şeyler okumağa başladı. Nâraşın yıl- dızile konuştu. Tanzer, Gudeanın yanında “ayakta duruyordu İhtiyar sihirbaz başını önüne eğdi: — Sordum, mellâ! dedi. Ni saatte Akat kralının esiri imi, kendisini serbest bırakmak için yirmi talan altın istiyormuş. Gudeanın canı sıkıldı: — Nâraş bu altınları nerden bula- cak? Demek ki Akad kralı bu suretle beni de tehdit ediyor?! Altınları gön- dermezsem, ne olacak?.. Sor bakalım.. Sihirbaz bir kaç dakika konuştuk- tan sonra: — Sordum, dedi, yirmi talan altın bu '|üç ay içinde Akad hazinesine teşlim edilmezse, Nâraşın boynu vurulacak- mış.. Gudea olduğu yerde titredi.. — Peki.. yeter artık Diye mırıldandı. Tanzer bu konuşmalara dudak bü- kerek geriye çekilmişti. Tanzerin si- hirbazlardan yılgınlığı, onun sihi bazlara karşı inanış kuvvetini zayıflat mıştı. Fakat, Güdeaya bir şey sezdir« *|mek istemiyordu. Gudea o geceyi ıztırap ve uykusuz- luk içinde geçirdi.. *A Tanzer (Akad) y lunda Gudea ertesi günü Tanzere hemen yola çıkmasını ve her şeyden önce Nâraşı esaretten kurtarmasını emret- Ü. Tanzer hazırlanmıştı.. ellerini | Güneş yükselmeden ordusile bera- beryola Şti At üstünde giderken kendi kendine söyleniyordu: — Akad kralı Nâraşı serbest bırak- mük için, yirmi talan allın istemiş, Sumerlilere hem bu altınları kazandı- ğım.. hem de saray — muhafızile bahse tutuştuğumuz altın kemeri ben kazanacağım. Benim altımdaki bu (Uğurlu at)ı elimden kimse alamı - yacak. raca 'Tanzer yolda giderken bir deveciye rastladı. Devecinin Akadtan geldiği belliydi.. develerin üzerinde Akad eşyası var- dı. 'Tanzer devecinin yolunu kesti: — Nerden geliyorsun, baba? İbtiyar deveci nerden geldiğini sak- lama; — Akadtan geliyorum, dedi, biraz kumaş aldım Ur'da satmağa gidiyo - rum. Tanzer devecinin sözlerini hayretle karşıladı: — Akadlılar seni nasıl serbest b« raktılar. Kral, Sumer kahramanı Nâ- raşı esir almış.. sınırlarda develerle dolaşmağa nasıl müsaade ediyorlar? Deveci birdenbire şaşaladı: — Nâraş Akadlılara esir mi düş- müş?.. Fakat, ben orada böyle bir şey duymadım. Tanzer zaten Ur'dan ayrilirken de, |Nâraşın esir düştüğüne inanmamıştı. Eğer Akad kralından gelen sahte değilse, zımdı mektup bu habere inanmak lâ. gelgelelim, amma.. Tanzer, TAkadtan Gudeaya gelen bu mektuba da inanmıyordu. Deveci ile konuşmağa başladı: — Çoktanberi Akadta mıydın? — Evet, mellâ! iki aydır (Kalde)de bulunuyordum. — Nâraşı oraya esir olarak getir- mediler mi? — Hayır. Ne ben gördüm onu. ne de birinden işittim. — Harp nasıl gidiyor2 — Kalde de harp yok. Batı cihetin- de (Sama) büyük yararlıklar göster- miş diyorlar. Akadlılar bütün kuvvet- lerini o tarafa gönderdiler. — Demek Sama oralarda bir varlık göstermeğe başlamış?.. — Evet. Hattâ Akad kralının amca. sını da esir almış diyorlar. — Ne diyorsun? Böyle haberler de duydun demek?.. — Kral çok merak ve heyecan i « çinde bağırıp çağırıyormuş. «ÂAmca - mı kurtarana bir talan altın verece « ğgiml» diye ilân etmiş, — Kralın amcasını kurtarmak isti: yenler meydana çıktı mı? — Herkes Samadan korkuyordu. İri boylu bir köylü geçenlerde Kalde- ye geldi.. kral ile görüştü. Kendisine bir at verdiler.. yola çıktı. — Bir kişi Samayı öldürmeğe mi gitti? — Bu adamin vücudüne ok değmez ve etini kılıç kesmezmiş. Atını sürdü. yola çıktı — Bir haber gelmedi mi hâlâ? — Onun arkasından ben yola çık İmıştım. Samayı öldürüp öldürmediği: ni bilmiyorum. Tanzer başını sallıyarak mırıldandı' — Zavallı Sama.. çok acırım, Deveciye başka bir şey sormadı. — Haydi yoluna git! Diyerek atını sürdü., Tanzer ordusunun başında gidiyor du. Deveci bir hayli korku geçirdiktei sonra yoluna devam etti. sana kıyarlarsa, Tanzer harpte gözile görmediği hiç bir şeye inanmazdı. Devecinin verdiği malümata da inanmamıştı. Acaba bu adam Akad kralının hafi: yesi olmasın?-. Tanzerin içini kemiren bu şüphe pek de yersiz ve mânasız değildi. De vecinin sözleri birbirini tutmuyordu. Yalnız şurası muhakkâktı - ki, Samö Akadlıları cpeyce saramış ve titretmiş" Ü. Mademki Sama batıda — Akadlarl? çarpışıyordu.. Tanzer de, kuvvet itibarile çok zayıf olduğu anlaşılar merkez üzerine yani Kaldeye doğrü yürümeğe karar vermişti. kası var) Nöbetçi Eczaneler Bu geceki nöbetçi sozaneler şunlardır! İstanbul cihetindekller: Aksarayda: (Sârtm), Beyazıtta: (Cemih Fenerde: (Vitali), Şehremininde: (Nâ - zım). Karagümrükle: (Fuat). Samalyü” da: (Erofilas). Şebradebaşında: (İ. Hü> . Eyüpte: (Hikmet Atlamaz). Bminö- ). , Küçükpazarl? lemdarda; (Rgref N cihetindekiler: T (Matkoviç). Yüksekkal ” pulo), Galatada: (MEf” (Kemal - Rebul). Şl—î_l Beşiktaşta: — (Süleyma? Recep) Boğariçi ve ndalarda: Üsküdarda: (Ömer Kenan). (Nuri). Büyükadada: (Halk). de: (Halk). Barıyerde: Heybeli *