“ B_on Posto ,, nın tefrik 151 numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) Yazan : AR. İkinci Kaptan Binbaşı Nur i Bey, Kumandan Osman Beye müracaat ederek: - Efendim, bu gemi Japonyaya gidemez! demişti ı Hattâ, son zamanlarda da, bu maksadını izhar etmek için Av- rupaya firar etmek fikrinde bu - lunduğu —mevsukan - rivayet — edil - mektedir . Buna binaen — hududu şabaneleri haricine — çıkacak — olan Faik Paşa, Mısıra gider gitmez, kendi- âine tevdi edilen vazifeyi ifactmek şöy le dursun; bilâkis zatişahaneleri aley- hinde bir takım harekâta teşebbüs ede- tektir. Bu jurnali, diğer bir jurnal takip et mişti (Ertugrul fırkateyni hümayünunun Japonyaya gönderilmesi; mahza Ce - nabıhak tarafından, zatişahanelerine vuku bulan bir ilham neticesidir. Hal- buki; zatişahanelerine karşı ötedenberi gizlice maksadı hainane besleyen bah- riye nazırı Hasan paşa kulları; mah - za zatışahanelerini gerek Avrupa hü- kümetleri ve gerek islâm âlemi karşı- sında küçük düşürmek için - bunca se- faini şahane - arasından en çürük bir gemiyi veçmiş.. ve gene bu maksada binaen, damadı Osman beyi de gemiye kumandan tayin ettirmiştir... Eğer, işbu gemiye bir suikast — vaki olur ise, bu hareket gemiyi o sırada sevk ve idare eden klavuz tarafından değil; bizzat Osman bey tarafından vukua getirilmiştir Bahriye erkânı hatbiye reisi . Faik Paşanın riyasetinde Bir heyet tarafın- dan yapılacak olan tahkikat, hem İn- giltere hükümetini ve hem de kanal i-| daresini gücendirecektir. Ve bu sebeb- le de, sık sık kanaldan geçen Osmanlı sancağını hâmil gemilerle, her sene (Cidde)ye gidip gelen hacı gem'lerine bir çok müşkülât ika edilecektir. Buna binaen böyle hâdisata meydan verilmemek, ve bir takım siyasi dedi- koduların önüne geçilmek için; bu bapta tahkikat icrasından — sarfınazar buyrulmakla berayer; Japonyaya ka- daâr gitmesine imkân olmayan Ertug- rul gemisinin bu büyük seyahatinden men'ile şimdilik Bahrıahmer suların- da şöylece bir cevelüâindan sonra İstan. bula aldırılması çok muvafık olacağı (hasbelsadaka) maruzdur, feımın.__] Bahriye erkânından ve (Bozcaada- N) nın en büyük rakip ve düşmanla - rından bit (paşa) tarafından verilen, üçüncü jurnal ( Çanakkale boğazından bile çık - masına imkân ve İhtimal olmayan Ertugrul gemisinin, Akdenizi geçerek kanala kadar gidebilmesi; hiç şüphe - sizdir ki bir mucizedir. Mahaza dama- dı Osman bey kullarını ifna etmek için, İşbu gemiyi seçen ve damadı Osman beyi de bu çürük gemiye kasten ku - mandan tayin eden Bozcaadalı Hasan Paşa kullarının bu maksadı mahsusu uğruna, yüzlerce evlâdı vatan, kurban gidecektir... Geminin karaya oturma» si, ve dümeninin kırılması; işbu Ja - ponya seferine ikrah ile çıkmış olan kumandan Osman bey ile salr zabita- nın tertipleri eseri olduğuna zerre ka- dar iştibah edilmemelidir. Şimdi de, geminin Süveyşte havuza konularak dümeni yapıldıktan — sonra yoluna devam edeceğine dair bir riva- yet deveran — etmektedir Halbuki bu iş için havuza girecek olan Ertug- rul, ancak iki ay sonra havuzdan çı -| kabilecektir. O zaman ise, Hint deniz z makinesi çürük « ni parçalayacak >lan kenlerile bu sefere devam mek imkân ve ihtimal haricindedir Mahaza k ecanip ve gerek âle- da, nüfüuzu haneleri- | Paşa tara-| bu çü- gönderilmi. yerek derhal İstanbula avdetinin te . dile Hasa ntihap mini; ve bu suretle de yüzlerce evlâdı | vatanın bir felâkete kurban gitmeleri-| nin önüne geçilmesi; (en küçük şek| ve şaibeden masun olan sadakat Ve a-| | t , n budiyeti çakiranem- hasebile arz ve is-| Sama bu sözleri dinlerken, gözünü | tirham olunur, fermaaan...| Mesele; yalnız bu jurnallerin çer -| çevesine münhasir kalmamıştı. Artık, | en iğrenç dedikodu mahiyetini alan bir takım jurnâller de yağmmağa başlamıştı. | Herhangi bir işin muhitte velveleli | surette aksşetmesinden hiç hoşlanmı - yan Abdülhamit; bu meselenin böyle | ce dallanıp budaklanmasından endişe | etmiş.. bu jurnalcilerin, yabancı eller | targfından gizlice tahrik edildiğini his- söder etmez: — Ortada, mes'ul olan bir bahriye nezareti makamı var. Bundan sonra, hiç kimse bu işe meşgul olmasın. Diye emir vermişti. Ve ayni zaman- da, bahriye erkânı harbiye reisi Faik Paşayı (Süveyş-e göndermekten de sarfınazar etmişti. Fakât; “asıl mühim hüdise, (Sü - veyş- de başgöstermişti. (Ertugrul- havuza çekilir çekilmez; gemideki ü mera ve zabitan arasında bir ihtilğE zuhur etmişti İkinci kaptan binbaşı Nuri bey, ku- mandan Osman beye müracaat ederek — Efendim!.. Bu gemi, Japonyaya kadar gidemez Demişti Osman bey, bu itirazı hayretle kar- şılamış; izahat istemişti... Nuri beyin verdiği izahatı büyük bir soğukkalnlı- lıkla dinledikten sonra; —onun dizip döktüğü sebebleri, birer birer reddet - mişti. Fakat; Nuri beyi ikna edememiş- Hi. 1 Gemide, derhal iki parti husule gel mişti. Nuri beyin fikrini terviç eden - ler, şunlardan mürekkepti: Üçüncü kaptan; binbaşı bey, * Mehmet (Arkası var) SON POSTA ae Teriki Telrikas : 78 Yazan : Celâl Cengiz Sama belinden hançerini çıkardı ve perdeyi yırtarak içeriye atladı perdenin arasına iliştirmiş, odanın i- çinde olup bitenleri seyrediyordu. titremeğe, yüreği Samanın dizleri koparcasına çarpmağa başlamıştı O ne?l Odanın içinde bir gürültü kopmuş- tu. Sihirbaz Katuma genç kızı kucakla- mak istiyor.. Mâra ihitiyar sihirbaz - dan kaçıyordu İşte bir feryat — Bana dokunma, Katuma! Kocası toprağa düşen bir kimsesiz kadına * yardım edecek yerde - neden el uza- tıyorsun? Katuma dişleri dökülmüş ihtiyar bir kurt gibi, ağzını genç kızın boynuna uzatara: — Ne diyorsun.. Sama senin kocan mı?, .- diye bağırdı - demek şimdi dul kaldın? O halde benimle evlenebilir- sin! Yoksa seni mabet rahiplerine tes- lim ederim Sama kendini zor tutuyordu Demek ki Mâra sihirbaza Nipur şeh- rine niçin geldiğini söylemişti!. Öyle ya.. Katuma bu sırrı bilmesey- di, onu bu suretle tehdide kalkışır mıy- di? Mâra — Mademki o öldü raziyim.. Zaten o beni büyük mabede kurban olarak getirmişti. Haydi- koş rahiplere haber ver! Diyerek haykırmağa başlamıştı. Katuma seyrek telli sakalını kaşı - yarak gülüyordu. Samanın sabrı tükenmişti. Birdenbire belinden hançerini çı - kardı ve perdeyi yırtarak içeriye atla- dı: ben de ölmeğe — Katuma! Katuma şaşaladı. . Mâra korkudan yere yuvarlandı. Sama —- Korkma, Mâra! Ben ölmedim. bu yalancı sihirbaz seni aldatıyordu Dedi ve sihirbaza dönerek — Katuma! Ben sana sevgilimi, al- datman için mi bıraktım?.. Deminden- beri sizi dinltyordum. Zavallı Mâracı- ğımı kandırmak ve avucunun içine al- mak için, söylemediğin yalan kalmadı. Diye bağırdı. Katuma yere sinmişti.. Samaya söyliyecek söz bulamıyor- du. Mâra başını yerden kaldırdı.. dik - katle Samanın yüzüne baktı: — Sen Samanın kendi mi? — Elbette yavrum, şüphe mi edi - yorsun benden? Ben sana yakında Nipura döneceğimi — söylemedim mi? İşte geldim. — Fakat, geçenlerde buraya tıpkı bu kılıkla, bu kıyafetle senin kardeşin İgelmiş. O da sana benziyormuş. Katuma gözlerini açarak homurdan- di: — Seni seven hassa zabiti Sama ö müştür, yavrum! O artık toprak al - tından çıkıp gelemez buraya Mâra hayretle sordu : — Ya bu adam?.. — Bu adam, Samanın kardeşidir. onlar birbirlerine çok benzerler Sama bir an içinde he yapacağını şa- şırmış, hiddetinden döşlerini gıcırdat- mağa başlamıştı. Mâra tekrar sordu: — Bu adamın sesi, Samanın sesine çok benziyor, Katuma! n, değil — Dedimya.. onlar birbirine o ka: dar benzerler ki.. yanyana geldikleri zaman onları birbirinden ayırdetmek kabil olmaz. — Ya boyu bosu?... Katuma bir daha ağzını açamadı. O güne kadar hiç bir yerde insan kanı dökmemiş olan Sama, - elindeki hançerini bir hamlede Katumanın göğ- süne sapladı Mâra, Samanın bu dehşetli hamlesi karşısında gözlerini kapayarak: — Onu öldüremezsin sen! Katuma-« yı hiç bir kuvvet öldüremez. Diye söylendi. Katuma hançeri yer yemez, ihtiyar bir boğa gibi bağırarak yere yuvarlan- mıştı. Sama, Mârayı kucakladı: — Onun bir köpek gibi nasıl can verdiğini göreceksin, Mâral o seni ak datıyordu.. böylelikle seni benim elim” den almağa çalışıyordu. Ulu tanrı bo« ni sana gönderdi. Seni kurtarmağa gel dim, Mârat Mâra çok saf bir kızdı.. Katumanın ölümüne inanmıyor ve onun gazebine uğrayacağından korkuyordu. — Bekliyelim, Sama! O can verin: ceye kadar bekliyelim.. ben ondan kor« karım, — Ölen insandan korkulur. mu? Bak, son nefesini de aldı.. ciğerleri sön- dü.. artık göğsü hareket etmiyor.. ve kolları kımıldamıyor. Mâra hayretle gözlerini Katumamın cesedine dikti. — O artık yaşamıyor, değil mi? — İnanmıyor musun hâlâ, Mâra? Ayağile Katumanın karnına bastı: < ÇArkası var) Bir Doktorun Günlük Notlarından Yorğunluk, Baş ağrıları ve Göz za'fı Gerek orta mektepler ve liseler ve ge - rekse üniversite talebesinin - görlerinde dera çalışırken - hissettikleri — yongunluk ve baş ağrıları mutlaka göz zaafı ile alâ- kadardır. Görme küvvetinde mevcut olan bu zaaf sebebiledir Ki yukarıda söyledi - #imiz ârızalar meydana gelir. Bu cihetle bu gibilerin derhal gözlerini muayene ettirmeleri ve zaafı giderecek, daha doğrusu telâfi edecek gözlükleci kullanmaları icap eder. 'Netekim iyi bir muayene neticesi ken- disine verilen gözlüklerle çalışmağa baş- Uyan talebe derhal gözlerinde rahatlık hisseder, Ve baş ağrısı zalil olur, Ve bu sayede gözlerde İleride artacak olan zaaf- tan vikaye edilmiş olur. Pasartasi () (*) Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir dektor gibi imdadınıza yetişebilir. Nöbetçi Eczaneler Bugece nöbetçi olan ecrzaneler şunlar- dır: Istanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Ziya Nurü), Beyazitte: (Haydar), Şehremininde: (Naxım), Fe- : (VEalh, Karagümrükte: (Arifh, (Brofilos), Şehzadebaşında: Byübte: (Hikmet Atlamaz), ma), Küçük- (Abdül - Samatyada (. Hakkır Yüksekikal- latada: (Moer- sbul), Şişlide, ÇA Rıza), Üsküdarda Büşüka; (Halki üye ). Sarıyerde 1 Rem), Hey belide