Fenni bahisler: Soğuk algınlığına karşı serom bulundu! Amerikalı bir doktor uyku ihtiyacını. ortadan kaldıran haplar yaptığını iddia ed Ze'zeleler uzxkında ma en ileri götüreh millet Japonlardır. ponyadaki bütün rasathaneler mesai - erini, zelzeleler üzerinde teksif et - mişlerdir. Japonya, dünyada zelzeles en bol olan bir mıntakadır. Zelzeleleri tetkik etmekte en ileri giden âlimler den biri diye tanınan profesör Suyeki- ro diyor k — Zelzeleler şimdiye kadar m if şekillerde izah ediliyordu. Bun hiç biri doğru değildir. Size bir hakikat hem de ilmi ğimi ister yeceğim şudur: Biz daha zel »sinde çok geriyi Evet top ve barut infilâk ediyor, Toplar patlarken bir tetik çekilir, ba - rut tut ur, Fakat zelzel n toplarının i kim çeker, barutu - mu kim ateşler, bunu kimse bilmez. Bununla beraber, volkan yer sarsıntıları arasındaki münasebet lerin nu biliyoruz, ba- rometrelerdeki ani düşüş ve çıkışlarla sıcak ve sıkıntılı havalar zelzele alâ - metleridirler Japon rasat istasyonları elli beş se- nedenberi en ufak sarsıntıyı bile kayıt ve Japonyada senede vasati olarak 4000 Zzelzelenin vukua geldiğini tes . bit etmişlerdir. Bundan başka Japonyada en ziyade sarsılan mıntakalar da tesbit edilmiş - tir. Bunların miktarı altıdır. Ve son 340 yılı zarfında binlerce insanın ha - yatına malolan bu sarsıntıların ekse- risi bu yuvalardan çıkmıştır. Tavuk seromu Doktorlar uzun yıllardanberi' düşü- Okuyucularıma Cevaplarım.. Ankarada Bay (M. F.) a: Madem ki küçük yaşta yetim kaldımz, üvey annenin eline düş - tünüz. Yabanc: bir kadınm elinde büyümenin bütün acılarını tattınız, vaz daha iyi muhakeme edebi- lirsiniz. Hayatın cilvesi çocuklarınızın ta * )ihini babalarınınkine benzetmiş, ne yapalım kaderdir, diyeceğim. Fakat duyacakları âcıyı hafifletmek müm- kündür. ! — Eğer yaşlıca olsaydınız $i evlenmemeyi tavsiye ederdim, fa - kat gençsiniz. Ömrünüzün sonuna kadar bekâr kalamazsınız, bulduğu- nuzla veya bir diğerile evleneceksi- niz, bu, çaresizdir. 2 — Üvey anneler arasında, ço - cuk hesabına hakiki anneyi aratmı. yanlar bulunduğunu bilirim, fakat binde birdir, çocukları bu binde bir talihin size isabet edebileceğini dü- şünerek yabancı br kadına teslim et- menizi tavsiye edemem. İyi düşün- , her ne pahasına olursa uvku kâfi gelecektir. diyor indifnatile, P -) Doktor Bürnet bir kuluçka e Nİ GONUL İŞLERİ! erek “Artık ayda 24 saat Ah diyorlardı, şu nezlenin, gri « bin, velhasıl soğukalgınlığının önüne göçöcek bir aşı, bir serom bulsak, be şeriyeti bir çok hastalıklardan kurtar. mağa muvaffak olacağız. Ve bu uğurda gece gündüz ç sırada, bazı serom kkında ortaya şayiz at bu şayial Ara fedildiği b kıyordu. man sonra dg tceyyüt et İlüyordu Nihayet çare bü dokt . Bu doktor tuhaf bir usul sayes seromu elde etmeğe muvaffak olm tur Bu usulün kâ net'nin bir bir şrip ve ne karşı fini Avustralyalı de ifi doktor F: M, Bur - ettiği yol basittir sine yüzlerce yumurta koyuy |tam civcivlerin çıkacağına yakın, yı murtaların bir tarafını azıcık kırıyor, ve iğine grip basilleri dolduruyor, de liğide balmumu ile siviyor. Bir iki gün sonra çıkan civcivlerde grip ârüi örülüyor. Bunlar tedavi e- diliyor, ta yüyüp yumurtluyorlar ve civeivlerine ayni usul tekrar edili - yor, Dokto Burnet büyük bir sabırla bu ameliy tam 76 kere tatbik ediyor, ve yetmiş altıncı nesilden gelen girip- Ji tavuklar, hastalığa karşı tamamile muafiyet kazanıyorlar, ve kendilerine, ne kadar kuvvetli grip basilleri veri - ( Devamı 9 uncu sayfada ) n yanında , daima ası bin olsun şimdilik annelerin kalmaları müreccahtır. Al annedir, çocuğuna karşı fel de birdir 3 — Kadın size karşı fena etmiş olabilir. Fakat bu fenalığ latmaktan' çekininiz. Yapacağınız şey zehiri şer gös « termek, anneleri hakkında çocukla ra hürmet hissi telkin etmektir, 4 — Mali yaziyetiniz) iyi görüyo: Yapacağınız şey sene sonunda ları bir yatı mektebine ver « mek, kendi hesabınıza yeni bir ha - kurmaktır. * Çerkesköyünde Bay (A. EM) ye: Kanun mânidir, kız bu yaşta ev- Jenemez, çaresiz bekliyeceksiniz, Ö- nünüzde epeyce zaman vâr, eleye lüzum yok. Şimdiden müracaatta bulunmayınız. Sonra sıkı aile mü - nasebetini idameye imkân kalmıya- bilir. Yalnız kıza başka talip çıkıp çıkmadığını yakından takip ediniz. ve Kanuni yaş zamanı gelince, bir dost vasıtasile müracaatta bulunu - nuz TEYZE SON POSTA | Hâd Ga arşısın Azrailin son sözü Hasta, döşeğinde gazeteleri getirdile Ne havadis var Hastanın baş Ucunda oturanlardan iri gazetelere göz gezdird İstanbulun ya yatıyordu. Hasta sordu: i sene sonra asfalt olacakmı Güzel bi ba ben görebi- çekti. Bu anda Azrail a- ucunda göründü. Hasta doğruldu: Sen mi geldin, canımı mı âlacak- vet o niyetle geldim — Azrail! bana acı, Görmek istedi- ğim bir şey var. Onu görünceye ka dar olsun yun! — Görmek istediğin şey nec — İstanbul sokakları mış. Görebilmem iç ki daha ya şamam | 1, Ne olur ik daha ca nımı alma! Pekâlâ iki sene beklerim. Azrail kayboldu. Hasta iyileşti. Dö-| şeğinden kalktı. İki sene geçti. İyile ş olan hasta yeniden ha: rail yeniden ayak ucunc ta doğruldu. Konuşmaları kavgaya benziyen eg soğuk suyu bulunan otel odaları - İngilizlere göre sabah kahve altısının manası nedir ? - Kömürün yemiş gibi satıldığı memleket - Bağdatlının ayakkabı “ z İstanbuldan Ta insanlar - Çöl ortasında sıcak ve kı boyasına me: fazan: İbrahim Hoyi PEŞ vee Bağdattan bir manzara Yukarıda da anlattığım gibi, Musu- lun on şsenedenberi görmediği, şiddet- li yağmur dolayısile Musul . Kerkük Sen mi geldin? Can:mı mı alacak sn? — Evet! o niyetle geldim, & yâna acı! Gözmek istediğim bir şey var. Hani iki sene evvel senden rica etmiştim ya, şu İstunbulun sokak- ları asfalt on dan sonra canı — Evet hatırlıyorum. İ — Henüz asfalt olmadı. Asfalt oldu-| u görebilmem için biraz daha y mam lâzım, — Pekâlâ! Biraz daha beklerim! zrail yeniden kayboldu. Has'a ye-| olaca sun göreyim; yileşti. Seneler geçti, İyileşen| hasta, her hastalanışında Azraili ayak | ucunda görüyordu. Ve hep i söylüyor. Bir müddet daha müsaadesini ğ Seneler geçiyor. Ada Yaşı Zaro Ağanın ya daha da yaşlanacaktı, Günün birinde bir kere daha hastalanınca Azrail ge ne ayak ucunda göründü. Hasta gene âyni sözü tekrarladı. Bu Azrail: — İmkân yok, dedi. Arlık canını a- acağım, — Neye ? — İnsanların ebediyen yaşamaları- na müsaade edilmez! yaşlanıyordu. geçmişti. Ve Kadifeden «öğleden sonra» elbisesi. Etek kısmı düzdür, Kollar dar, Külot yakanın kenarına beyaz saten geçiril. miştir. Belindeki kemerle çiçekleri de satendendir. Arkası tamamile düzdür. Yaka arkada sivri bir şekilde biroz a - çıktır. ren penceresinden çıkaracak yolile Haikine gelememiş, uzun bir iimelif çizerek, otomobillerle beş sa - stte Beici istasyonuna varmış, oradan da gene evvelce tarifini yaptığım binerek, sabahleyin Bağdada ulaşmıştık. Bundan ötesi bir destandır. Yıkanıp, pakfandıktan O sdmra başımı oldum. nan Allahım, ben diyeyim ön, &$iz deyiniz yüz ârâkiyeli, poturlu, enla rili, kavun dilimini andırır şapkalı, bir sürü insan, sanki esinde imişim gibi, bağıra rile itişerek, el trene Babil ki kâğıtları, kartları göstererek üzerime hk ettiler, Birbirlerine yan yan bakışlarından, yekdiğerine gözlerini devirişlerinden anladım ki ne redeyse kavgaya tutuşacaklar, Meğerse bunlar otel tellâllar; imiş Her birisi avı kendisi yakalıyarak, öz «İnn» (9) e götürmek gayretile ve ta- bii?.. hallerile konuşuyarlarmış. Or. tada, kavga, filân yokmuş.. Bunu anla dım amma, pek geç anladım. Bana te. mizdir, ucuzdur ve kazıkçı değildir. diyerek meşhur Maude RBridge'in ağ - zındaki bir oteli sağlık vermişlerdi. Di- ğe rarkadaşlar, kapan tellâlın elinde kalarak otomobillere doğru koşturu - lurken, yol arkadaşımla ben, bu öte - lin ismini söyledik. Üç fellâh birden üzerimize çullandılar.. Ben, ben, ben. dediler. Kaldık mı ortada?.. Hangisine inanalım?.. İşi bir türlü halledemedik ve nihayet başka bir otelik otomobili- me atıldık. Yanlış okumuyorsunuz... E- vet. çuval gibi; çocukların azat buzat Oyununu oynar gibi, arabaya atıldık. Gözü trahomlu fellâh hamala da mı - rın kırın etmesine rağmen 10 flis ver- dik, ki bizim paramızla 6 kuruş eder, Burada Türk lirası pek ucuza gidiyor. Bir Türk lirasını yüz otuz flise bozu- yorlar, ki aşağı yukarı her Jirada yir- Mi kuruş kadar bir kayboluyor de - mektir, Bağdadın belli başlı otelleri, Klâ - riç oteli, Tigres oteli ve Sityandır. Bu- rada odalar, sabah kahvaltısı, öğle, ak şam yemeği, yatmak dahil olmak üze- -İyüksek yerlerde gene İng yahut pastayı midenize indireceksi » niz. Reçel ve tereyağı ile sütlü kahve nizi veya çayımızı içeceksiniz. Daha iştihanız var mı?.. Biraz da keyk ala» bilirsin Canım bunları bastırâcak bir muz, bir elma, bir portakal icap İ mez mi?.. Nasıl hakkım var mı?. İşte bu otellerde yemek meselesi bu şekib dedir. Soğuk nedir bilmiyen Ba; si, birdenbire eni konu soğul şılaşınca ne yapacağını şaşırmış. E: Bağdat evlerinde «soba deliği» nesneye ve soba denilen «ıs'tmaks» â- letine rastlıyamazsınız. Yalnız pik «şöminesi» vardır, Bu da nihay İngiliz «Home» ni hatırlatan bir köşe- den başka bir şey değildir. Onun için, burada var kuvveti elektrik sobalarına vermişler. Hani şu bildiğiniz, - hiç bis işe yaramıyan - yelpaze gibi, ortasında fırdolayı teller bulunan, fişi prize s0 kulunca, o tellerin kızışmasile güya ısınan sobalar... Yemekte bu ısıtma ö Jetirti ayağınızın dibine geti yerine göre sağ ve yahut sol bacağınız ısınırken, omuzlarınız bacaklarınızdan biri çivi kesiyor.. Bu soba için de, otels ciler mükannen olarak günde yüz İlis (80 kuruş) alıyorlar. Hele bir şey daha söyliyeyim de şaşıhiz.. Kö - mür burada nadirattan.. Yemiş gibi. Kese kâğıdına koyup ta satıyorlar, Va kilosu aşağı yukarı 12-14 kuruşa geli- yor. Peki, ahali ne mi yakiyor. Çalı çırpı... Yeni yapılan, asfalt caddenin iki ta- rafını kaplıyan dükkânlar âdeta kars ma karışık rafları andırıyor. Gayef mükellef ve lüks bir mağazanın yanın- da, sefil manzaralı bir kebapçı dükkâ- nına, onun bitişiğinde de eşiği en aşağı altmış santim yüksekliğinde bir &cza * neye rastlarsınız. Her iki adımda bir, tütüncü ve fotoğrafç: var, Caddeden a» kan, otomobil, a let ve toz kasırgası ve bütü çıkardığı o gulgüle, ilk defs geleni şaşırt tücüdür. En uf: lü türlü el hareketleri, ve yüksek sesle ifade eder. İstanbula gürütülü şehir, buraya gelsinler de gürültü Te, bir banyolu oda altı yüzden. yedi Süz elli flise kadardır. Ki bizim pa - ramızla üç buçuk, dört buçuk Hra ara- sındadır, Bittabi daha pahalı, lüks odalar da yok değil. Her otelde imekler aşağı yukarı ayni tertip üzeri- nedir, Her yerde olduğu gibi, burada da İngilizlerin ruhu sinmiştir. “Temiz: liğini arıyan İngiliz, her otelde gürül gürül akan, sıcak ve soğuk suyile ban. yosunu koydurmuştur. Çölün ortasın- da bile ayni konforu bulacağınıza ina- Bıniz, Ben bir şey daha keşfettim. İn - gilizler boğazlarına da düşkün... Biz sabah kahvaltılarında çay ekmek, ni. hayet biraz zeytin, peynir, bileme - diniz reçel ve tereyağı ile iktifa ede - yiz. Halbuki onlar öyle mi?.. Sabah kahvaltılarına mükellef bir ö yeme- ği desem caiz.. Evvelâ, merasimi mah- Susas yumurtalı domuz sucuğu ve (*) İngilizcede handır, otel manası- na da gelir, ler.. Uzun entarili, kavun dilimi külâblı, ârâkiyeli ve daha ne bileyim, türlü türlü serpuşlu, elbiseler giyen Iraklı ya kışıklı, güzel, lâkin ekserisinin gözleri hastalıklı... ellerinde tesbih veya bas ton, ya alafranga gazinoda oturup keyif çatiyor oOve yahut ta, . pey- keleri sokak kenarina atılmış kakve lerde bağdaş kurarak, acı kahvelerini bir yudumda içip günün dedikodusunu yapıyorlar. Gözüme bir şey daha ilişti Bağdadlı burjuva, Bağdadh münev * ver, Bağdadlı"tâlebe, Bağdadlı aris * tokrat ayakkabılarına pek merakli. Muhakkak surette ve âyna gibi boyab olacak.. İkide, birde eğilerek, sevgili * sinin yüzünü okşarmiış gibi, uzun en * tarisinin ve yahut ta panla'onunun. İÇ cebinden çıkardığı «hususi mendil» İle ayakkabısının tozlarını alan adam'ari pek çok rastladım. Burada kadın, bir muammadır. (Devamı 9 uncu sayfada )