Ertuğrul Marmarisden hareket ettikten sonra, ıncesaz ahengi yapılmak istenmiş ve Suat ta bu fasla ıştırak için davet olunmuştu Mühendis zabitlerden mülâzim Ali| Etendi — Hanende, Suya batmaz imam Ali Efendi de bu gurupün etrafında dünüp dolaşı - yordu. Bazan sarıklı fesini çıkarıyor.. başına/bir Bursa ârakiyesi geçiriyor.. da, saz takımlarının fasıllarına işti- ediyordu. Bu fasılların en hararetli müştakla- ndan biri de, (şair Ali Ruht Bey)di. Gemide; alenen içki içmek memnu ol- Buğu için, Ali Ruhi Bey, kamarasında bir kaç kadeh rakı çekiştiriyor.. ve son- ta, dudaklarında tatlı bir tebessümle, kısa ve kıvırcık sakalını kaşıya kaşıya Zabitan salonuna geliyor.. saz takımı- Ha en yakın bir köşeye çekilerek, öyle Mmest vemahmur sazların — ve seslerin Şatlı ahengini dinliyordu. en ziyade genç mülâzim Ali gür ve davudi sesi coşturu- Bu hassas genç zabite, kendi ni veriyor; okutuyordu. Rakik kalbine tercüman olan bu gazeller, mü- n Ali Efendinin billür gibi tannan Pasinin oynak nağmelerile dalga dalga Yükselirken; genç şair derin bir vecde kapılıyor: — Nur ol.. nur ol, mirim... Diye inliyordu maris) di amazını müteakip, üst gü - (gece nöbetini) çalan bando, ten sonra; Hacı Şevki Be- r gelmişti (Ma ten hareketin, üçün- umandan bey selâm ediyor. Baz takımını toplasın da, buraya bu - yumun; diyor. Saz takımı, (salta barba) (1) daki zabitan salonunda toplanmak üzere 1 Şevki Bey arkadaşları tamam olur olmaz, hepsini toplamış; geminin kıçında bulunan süvari dairesi, — git - mişti Bu daire, bir salon, bir yazı odası, bir banyo ve iki yatak kamarasından ibaretti. Bu kamaranın biri, geminin süvarisinindi. Diğerini de, kumandan Osman Bey işgal etmişti. Salon, al kadife döşenmişti. köşe - lerdeki geniş koltuklardan başka; u- zun bir masanın etrafına mihverleri üzerinde dönen sandalyeler dizilmişti. Saz takımı salona girerken, kuman- danOsman Beyin neş'eli sesi yüksel - gişti —. Oh.. obı .D âla:; Mağer isker mizde Porta Bu lay Hüsnü Beyin yanında oturan ikin-| Bi t b kolağası Yasef Efendi cevap vermişti: - O da var; beyefendi.. bendeniz, buradayım onda, bir kahkaha tufanı sürük- o da var... tip Mustafa Bey, yanında ©- () Geminin, ikinci katı, r Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetçi olan sczaneler şunlar- İstanbul ölhetindekiler Axsarayda: (Pertev), Beyazltte: (Bel- kıs), Fenerde; (Bmilyadi), Şehreminin- de |Hamd), Karagümrükte: (Kemal) mda: (Ridvan), Şehradebaşında » Eyüple: (Arif Beşir), Emin- Aminasya), — Küçükpazarda 1 Ahmeti, Alemdarda ( Esat ) B: öyünde- (İstipani Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: — (Galatasaray) ve Galatada: (Hidayet), Kurtuluş- Kurtuluş), Maçkada; (Feyzi), Be - (AlL Rıza) l ve Adalarda darda: (İskele başı), Barıyerde; Büyükadada; (Halk), Heybeli- Tanaş). neler varmış., galiba, sadece bir| tuıduğıı süyasi Ali Beyin kulağına eğilerek: — Görüyor musunuz?. Kumanda- nından, dümen neferine kadar uygun arkadaşlar... İnsan böylece Japonyaya değil.. ahrete bile gitse, gam yemez. Demişti... Geminin en ağırbaşlı şah- siyeti olan süvari Ali Bey, başını sal- hyarak gülümsemekle iktifa etmişti. Şevki Bey, masanın ucuna oturmuş, arkadaşlarını etrafına yerleştirmişti. Kanununu akort ederken, başını bir - denbire kaldırarak: — Beyefendil. Müsaade ederseniz bir boşboğazlık edeceğim. Demişti. Osman Bey, dudaklarında sürükle- nen neş'eli bir tebessümle: — Buyrun Hacı bey. Diye cevap vermişti. O zaman, bir- birine karışan şöyle bir muhavere geç- mişti: Şevki Bey — Efendim, bugün bir iş için sintine (1) iniyordum. Fotoğraf kamarasının önünden geçerken bir şarkı sesi işittim. Durdum dinledim. O kadar hoşuma gitti ki, târif ede - mem... Nasıl arzedeyim; bilmem ki., hani şu, uzun Şam şekerleri — vardır. Parça parça kırılırken şöylece tatlı bir seda çıkarır. Kapıdan henüz giren şair Ruhi Bey; Şevki Beyin sözünü kesmişti: m şekerine benzeyen, ves... Vallahi güzel; billahi güzel... Belki Üç yüz şairin divanını altüst ettim. Bu kadar şairane bir teşbihe tesadüf et - medim, Yaşa, Hacı bey... Kumandan Osman Bey — Ruhi Bey!. Papuçlarınız dama atılacak; di- yeceğim ama burada, damımız da yok. Ruhi Bey — İcap ederse denize atar- sınız, beyefendi. Onun, ehemmiyeti yok... Şimdi, şu güzel sesliyi anlıya - hm, Osman Bey — Mutlaka, fotografçı mülâzim Haydar Bey olacak. Şevki Bey — Bendeniz de öyle zan- nettim, beyefendi... Derhal kapı tım, baktım. Kim olsa beğenirsiniz?. — Kim?.. — Hııy(lnı Beyın maiyetindeki o genç sübyan var ya. Bir kaç ses birden: — Hani şu, narin çocuk.. galiba, Mustafa Beyin akraba- # Şevki Bey: — Evet.. ta kendisi ... Kâtip Mustafa Bey, hafifçe öne doğ- ru eğilmişti. Yüzünden, ılık bir hararet dalgası geçmişti. Şevki Bey, büyük bir saflılıkla de- vam etmişti — Yani, efendim.. eğer müsaade buyrulursa.. o çocuğu da fasla alırsak. Kumandan Osman Beyin gözü, sü- vari Ali Beyin yüzüne ilişmişti. Her şeyde, son derecede ciddiyeti iltizam eden süvarinin yüzü, birdenbire ekşi- mişti, Fakat; vazife haricindeki masum eğlencelerde hürriyet ve müsavatı e- ven Osman Bey; gülerek cevap ver - mişti: — Vakia, süvari bey bu tekliften koşlanmadı arfa, kendisine rica ederiz. Müsaade ederler. Süvari Ali Bey — Hay, hay efen- * Zatıâliniz, müsaade buyurduk- tan sonra... Demek mecburiyetini hissetmişti. (Suat), çarçabuk salona — getirtil - Suat, niçin çağırtıklığını bil - dim mişti mediği için, büyük bir korku ve heye- can içinde salona girmiş.. kapının ya- vında dimdik durarak, kırk yıllık bir asker gibi sert bir selâm vermişti. Kanunun akordunu güç bitiren Şev- ki Bey, elile ona işaret ederek; — Gel bakalım, çömez. Şuraya, Ali Efendinin yanına iliş. Demi (Arkası var) l (D Gemitin ea ait kumu SÜMERYILDIZI TUNCANY Yazan : Celâl Cengiz Ur halkı Samanın Nipura gitmesini ıstemıyorlar, “ Gudea bu uğurlu insanı niçin koğdu? ,, dıyorlardı. — Onu karıncaların yuvasından çı-|Mısırda bir prensesin başından geçen|rasında öyle vicdansız mahlüklar var- karınız! Fakat, gözüm görmesin. Ur-|şu hazin hikâyeyi Samaya anlatmıştı: dan uzaklaşsın da nereye dilerse oraya gitsin. dedi. dır ki, bazen kendi evlâtlarını bile in- « — Bir tarihte eski hükümdarlar-|kâr etmekten çekinmezler... Hüküm- dan birinin maiyetinde genç ve yakı -|darın biraderi de böyle insafsız ve se- Samayı karıncaların yuvaşından çı-şıklı bir zabit varmış. Hükümdarın |fil ruhlu bir mahlükmuş; evlâdını ve kardılar.. sırtından hasssa zabiti elbise- sini ve belinden sırma püsküllü keme- rini aldılar. — Gudea seni azat etti, Sumer top- raklarında dilediğin yere gidebilirsin! Dediler. Sama altı saat karıncalarla arkadaş- lık yaptıktan sonra, soyundu.. kemeri- ni ve hançerini hassa muhafızlarına teslim ederek saraydan uzaklaştı. Sama, nereye gideceğini soranlara! — Nipur'a gidiyorum, Babam ça- dırcı idi. Ben de orada çadırcılık yapa- cağım, çadır yapıp geçineceğim... Diye cevap ı.eıdı . * Sama (Nipur) şehrine dönüyor.. Sumerde saraya mensup olmayanlar şehir içinde ata binemezlerdi. Sama bir deva satın aldı.. Nipur'a gidecek ka- fileye karışarak yola çıktı. Ur halkı Samayı (Uğurlu adam) di- ye tanımışlardı. Böyle birdenbire sa - raydan uzaklaştırılması herkesin gö - züne çarpacak kadar büyük bir hâdise olmuştu. Yerlilerden biri: « — Gudea bu ölümden yılmaz ve alnı ak delikanlıyı Urdan niçin kovu- yor? Saraydaki hassa zabitleri arasın- da kovulacak başka adam mı yoktu?» Diye söylenmişti. Halkın yaptığı dedikoduları Gudeaya yetiştirmekte gecikmiyorlardı. Fakat, Cudea susma- ğa mecburdu. Samanın Ur...'dan gi- dişinin hakikt sebeblerini halka söyle- İyemezdi. Ve söylemedi. Sama yolda giderken düşünüyordu: — Acaba ben, vaktile bana «bed - dua» eden bir kadın yüzünden mi bu felâkete uğradım?! Sama, Elâmda daha çok gençken dul bir kadınla sevişmiş, ondan bir ço- cuğu olmuştu. Fakat, Sama bu çocuğu inkâr ederek bir daha sevdiği kadının yanına uğramamış ve kadın başkasile evlendiği halde Samayı hâlâ sevdiğini söylemişti. Samanın hayatta bundan başka bir günahı yoktu. Sama deve üstünde bu macerayı düşünürken, aklına sihirbaz Katdmanın hikâyesi geldi. Katuma, Bir Doktorun Günlük Notlarından Yorgunluk Mes'elesi Bütün sporlarda dalma çok dikkat &- dilecek Ye ehemmiyet verilecek şey ta- abdır, yanl 4 — yorgunluk «Paligub... Bpor yapan şahısş yaptığı hareketler. den, koşulardan vesaireden gönra vü- cudunda bir hoş bal ebleu - direv hls- elidir. İştihaşı açılmalı ve umuml yetinde bir düşkünlük ve bitkinlik olmamalıdır. Bunların aksi olarak &por- dan sonra yorgunluk, ve umuml! ahvalde bir sukut ve iştihasızlık gibi şeyler his- sedildi mi iş fazlaya gitmiş demektir. Ya- ni taab başlamiştır. İşte 0 zaman spordan aslâ fayda ummamalıdır. Bilâ- kis ifrat derecede adalât yorulmuş, kalb yorulmuş ve vazaifi umumiyede durgun- luk hasıl olmuştur. Hiç bir sporu bu dereceye getirmeme- Hidir. (*) Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kollaksiyon yapımız, Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor Çarşamba Bi kardeşi, bu zabitin güzel ve sevimli|aşkını inkâr etmiş — Çocuğunun kâ- karısına göz koymuş.. ve kendisini se-|hinler tarafından yakılmasından ufak ver gibi görünmüş. Günün birinde hü-|bir teessür bile duymamış!» kümdar bu zabili ordu ile harbe gön-| Sama bu hikâyeyi hatırladıkça vücu- dermiş. Hükümdarın biraderi bundan |dünde bir ürperme duyuyordu. İçinde istifade ederek, ordu kumandanlarına |yanan garip bir ateşin evlât sevgisin- gizlice bir haber göndermiş ve zabiti|den başka bir şey olmadığını da anla- zayif bir müfreze ile kuvvetli bir düş-| mıştı. man cephesine sevketmiş, Şimdi onun, oğlunu inkâr eden Mı- .-.Bir müddet sonra zabitin ölüm ha -İsırlı prensten ne farkı vardı? beri gelmiş. Hükümdarın biraderi, za- bitin karısını alacağını vadederek gizli gizli evine gidip gelmeğe başlamış. Fakat, hükümdar hayatta biraderinden başka saltanat varisi olmadığı için, kendisine asılzadelerden birisile evlen- mesini tavsiye etmiş.. Müstakbel hü- kümdar, seviştiği kadıma bundan bah- setmiyerek, cinsi münasebetlerini ileri- letmiş. Çok namuslu bir kadın olan zabitin karısı, veliahtin meşru zevcesi olacağı ümidile kendisine teslimiyet göster - miş.. ve zavallı kadın bir müddet son-| Sama nereye gidiyordu? ra gebe kalmış — Hükümdarın birade-| Nipur şehrinde ne yapacaktı? ri genç ve masum kadıncağızı iğfalde| — Orada, ne gelene çadırcılık ya- devam ediyormuş. Günün birinde bir|pıp geçineci öylüyordu. Fakat, erkekçocuğu dünyaya gelmiş. Prens böyle tanınmış bir kahramanın çadır- bu çocuğu kendine benzediği için çok | cılık yapabilmesi mümkün olacak mıy- seviyormuş. di? Çocuk bir kaç aylık olunca, prens,| — Nipurda kendisini bekleyen son sev başka kadınlarla düşüp kalkmağa baş-| gilisini de düşündü: lamış ve saltanat hırsile asılzade kadın-| — Onunla olsun evlenmeliyim. ların peşine takılmış.. -Sevgilisini ve| Diye mirildandı. O genç ve günah:- çocuğunu ihmal etmiş.. Hattâ çocuğu | z kızın da başını yakmıştı. Şimdi Sa- yedi, sökiz aylık olduğu zaman hepsi-| manın vicdanı sızlıyordu. ni unutmuş. Memleketin âdet ve ka -| —— Bugün çocuğumun, * yarın, da nunları babasız - çocukları - yakmağı| (Mâra) nın sesi kulaklarımı tırmalaya» emrettiğinden, bu çocuğu da *İcak. Zavallı kızcağıza günahın ne ol » mışlar.. Ateş meydanına götürmüşler, | duğunu gösterdim.. onu mutlaka ah Zabitin zevcesi çocuğunun »|malıyım. diyordu. Bir an içinde Suz şehri gözünün 8- nüne geldi.. sevgilisinin, çocuğunun hayalini görür gibi oldu. İşte bir ses.. Samanın kulağına: « — Baba.. beni neden inkâr ediyon sun?» Diye haykıran bir ses geliyordu. Sama korkulu bir rüyadan uyanır gibi, birden silkindi.. deveden yere at- ladı. Kafile arasında yaya yürüyenler- le beraber yürümeğe başladı. (Arkası var) rılmasını emretmiş.. Fakat, insanlar a- Çünkü ASPİRİN seneler- denberi her türlü soğukal- gınlıklarına ve ağrılara karşi tesiri şaşmaz bir ilâç olduğunu isbal eimi'şür. İ ASPİRİ Nin tesirinden emin olmak için lütfen 059 mar- kasına dikkat ediniz. ka