28 Şubat 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 4

28 Şubat 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sayfa Tarihten Sayfalar: Iİki mum ——— * * » Ziyaretçi Basra valisinden şikâyet edivordu. Şikâyetleri bittikten sonra halife Aliye hususi şeylerden bahsetmiye başladı. O zaman halife ona cevap vermeden önce ve diğerini yaktı. Merkezini Bizanstla kurmuş olan Şarki Roma İmparatorluğu he izin şarkındaki - bi hib olmuştu. Bal ar, Küçük nus bile ldi. Bu, öyle rünüşte bütün * ç ırtlar yemiş çürütmüş ve hemen hemen Büsbütün yıkılması — için iyle sertçe bir rüzgür yetecekti. İşte bu rüzgür Arab çöllerinden es-| let denilen Ç in en esaslı 1 olan bu karakterler tarihe karışmıştı. O kadar ki Bizans idare - sindeki şehirler ahalisi islâm kuman- danlarına haberler gönderiyorlar: — Geliniz, burayı da âlınız. Biz si - zi dört gözle bekliyoruz. <| devinin derdine derman arıyor, yahud hikâyesi yanmakta olan mumu söndürdü ketlerinden biri vardır ki çok yüksek bir adalet nümunesidi: reti Ali hergün ahtan akşa - dar bazan da geceleri halkın iş- lerine bakmaklar geri kalmazdı. Şim di bir v şikâyet eden kumandanı dinliyor; onra pabuçsuz bir be- zın deve- devesi kaybolan bir adi betmiyen bu dilmemesini rica ediyordu. Bir gün gene sabahtan akşama ka - ârdı kesilmediği için gece de çalışmak lâzım gelmişti. Diyorlardı. Çünkü adalet, müsavat ve fazilet ü- zerine kurulmuş olan islâm dini on - ların ne dinlerine, ne de mallarına ve canlarına — ilişiyordu. Sadece onları düşman akınlarına karşı müdafaa kat- şılığı olarak Cizye denilen vergiyi a - kuürup oturmuştu. Yanıbaşında küçük dar bu işlerle uğraşmış, yüzlerce derd-|, liyi dinlemiş, hemen hemen hepsınin|, Çaresini bulmuştu. Fakat şikâyetlerin|, Küçük bir odada bir hasıra bağdaş|, SON POSTA * HEES Havale ve mesuliyet la sin? dir, bir nevi hastalıkmış. den duydun? — Bir doktordan! — Nafile., — Niye? mazlar.. rükçüler anlarlar? Dairelerde işi olanlar anlarlar, mahsustur. nusab mıdırlar? robu da vardır. — Mikrobunun adı nedir? — Mes'uliyet. — Vallahi hiç bir şey anlamadım. — Anlarsın.. Şimdi bak, Memurun eline kâğıdın gitti değil mi? — Gitti. — Memur bu kâğıda bakar, okur; bir peyke vardı. Onun üstünde de iki| bir daha okur. mum bulunuyordu. Karanlık basınca bu mumlardan bi-|, —E sonra! — Sonrası kâğıdın çınden bir mik - risini yaktı ve titrek bir ışık altında parlak gözlerini ve aydınlık yüzünü Töp sıçrayıverir. — Ne mikrobu? dairede bir işi olan dostum gn - — Sen, dedi, havale nedir bilir mi- — Düuydum amma pek bilmem, de - — Evet hastalıktır. Fakat sen kim - Doktorlar bu hastalıktan anla - — Doktorlar, anlamazlar da ütü - — Hayır; ne anlar, ne de ötekiler.. — Ya bu hasfalık demek oralara alışanlar bu hüağ- — Bazı bazı evet. Bu hastalığın mik- Şubat 28 Viyana mektupları : ——— a a ee Şen Viyana eski günlerine tekrar kavuşuyor * & * İngilizlerin Viyana hakkında söyledikleri bir fıkra - Viyanalıların eğlenceye düşkünlükleri - Yahudilerin korkuları - Viyana aşçılarının içtimat - Güzellik hapı yutan Viyana dilberleri S a— —— Şubat 23 (Viyana husust muhabiri-| le İngilizlerin hava ve yarış konuşma: , hayatını hiç değiştirmemiş, lıyorlardı. Hatta Yermük müuhârebesi | serbestçe karşısındakilere — göstererek sırasında islâmlar Hama şehri ahalisi-|işine devam etti ni himaye edemiyeceklerini anladılar onların hemen gelmeleri ve şehri iş -| ve tanınmış adamlardan birisi girdi. gal etmeleri için yalvardılar. Lâkin is-| Bu adam çoktanberi Basrada bulunu - lâm kumandanı şu tevabı verdi: — Biz şimdi başka işlerle uğraşıyo-| Aliye selâm verdi. Hazreti Ali onun ruz. Sizi himaye edemiyeceğiz. Bunun | selâmını aldıktan sonra elini sıktı ve: için vergi de kabul etmeyiz. Şimdilik| — Hoş geldin! başınızın çaresine bakınız. Dedi, Hama ahalisi, Bizans kumandanla -| — Ziyaretçi biraz sinirliydi. Basradan Tının, halkâ karşı hiçbir hizmet ve va- ansızın yola çıktığını söylüyordu. Va- zife hissi duymaksızın vergi topladık-|linin orada yaplığı haksızlıkları sayı - larını, adeta şehri yağma edip gittik -| yor: halkın acıklı halini anlatıyor; ha- lerini görmüşlerdi. İslâmların bu doğ-| lifeden yardım istiyordu. rulukları karşısında hayran kaldılar.| Halife hem üzülüyor, hem de bu ha- Yalvardılar: berleri verdiği için teşekkür etmekle — Bize yalnız bir vali gönderin: Biz| beraber icab edenleri yapmakta gecik- onun kumandası altında ve onunla| miyeceğini temin ediyordu. birlikte Bizans ordusuna karşı şehri| Ziyaretçinin sinirleri yatışmıştı. Ge- Neden sonrg ziyaretçilerin ardı ke-|, ve onlardan vergi Ystemediler. Halk, | silmişti. İçeriye pek iyi dostlarından|, yordu ve Hazreti Ali ile görüşmemişti. |, — Havale hastalığının mikrobu: Yani mes'uliyet korkusu, — E sonra, — Bu mikrop kâğıddan memura sıç- radı mı memur demin söylediğim has- talığa tutuluverir. — Yani havale hastalığına, , — Evet. — E sonra. , — Sonrası kâğıdın havale edilir, ha- vale edilir, havale edilir. — Ve nihayet. — Nihayeti yok artık bir kere ha - vale hastalığıma tutulanın eline geçen kâğıddan hayır gelmez. — Desene bu havale hastalığının ö- nüne geçmek için mes'uliyet korkusu mikrobile mücadele etmekten — başka Çare yok, İMSET #ereeeeeerseReeeaNLeSsRaRAeReReRERKeREERLANAARAPASELEMA çocuğundan haber bekliyordu. Fakat müdafaa ederiz, niş bir nefes aldı. Ve artık sözü değiş- İslâmlığın ilk zamanlarda ve Arab-| tirerek halifeye: lar arasında çıkan en büyük adalet a-| — Nasıksın? İyi misin? Çoluk çocuk damlarından birisi şüphesiz Hazreti| iyidirler ya?.. diye sordu. Ömerdir. Fakat Hazreti Ali de öndan| Hazreti Ali ona cevab vereceği hal - hiç aşağı değildir. — de yerinden kalktı ve kapıdan dışarı Ebu Süfyan gönülden Mmüslüman | baktı. olmamıştı. İslâmlığa karşı duramadığı| — Misafir sordu: için gene eskisi gibi Mekkeye hâkim| — Ne var? Ne oldu? olmak maksadile müslüman olmuştu.| — Dışarıda başka iş sahibi var mı İşte bu yüzden Hazreti Muhammesin diye baktım. Arlık hususi şeyler ko - #lümünün kırkıncı yılına basmadan nuşmağa başladın da... Kimse kalma - Gört halifeden üçü, öldürülmüştü. mış. Görüşebiliriz, Hazreti Ali halife olduğu zaman da| Ziyaretçi anun nekadar âdil olduğu- saltanat | nu biliyordu, Fakat bu derecesine he- sürmek hevesine kapılmamıştı. Bu çok | nuz şahid olmamıştı. cesur, açık kalbli, âlim adamın hare -| Şimdi halifeni halinden, çoluk ve — —— ——— —— — lan el ea GÖNÜL İSLERİ ? Okuyucularıma Cevaplarım (Bahtsız) imzasile mektup yolla- yan kadın okuyucuma : Yazınızın aynen dercine müsaade etseydiniz, bir de adres verseydiniz, eminim ki yüzlerce, belki de binler- ce «talip> mektubu alırdınız, içlerin- de ihtima! muvafık: da çıkardı: Hak kınızı teslim ederim. 35 yaşında dul bir kadın zengin de olsa, ümrünün sonuna kadar mücbir sebepler olma- dıkça yalnız yaşayamaz. Esasen siz karar verdiğinizi de söylüyorsunuz, Fakat benden beklediğiniz tavsiye Nne ? Anlayamadım. Müstakbel zev- cin ne gibi şartları haiz olması icap edeceği ve muhitsiz bir genç kadın tarafından nasil bulunacağı noktası mı? Tasrih ediniz, gene konuşalım. f retinizi düzeltecek, aşk buhsine son- Ta başlayacaktınız. Fakat olan olmüş şimdi yapılacak şey, kızı unutmak- tan ibarettir. Esasen mademki bura- da değil, aranızda uzun mesafeler var, güç olmasa gerektir. Maddi va- ıx'_veıuıiım. nasıl düul(ikbi)müm gelince, hüsusiyetiniz hakkında mü- lümatım yok ki, söyliyeyim. * (Mecnün) imzalı mektup sahibi- 14 sayfa tutan yazınızı hiç üşen- meden okudum, Ne istediğinizi anla dım dersem yalan söylemiş olurum. Müsaadenize güvenerek, esasen 1m- zasız oluşundan da cesaret alarak bir dostuma okuttum, o da anlama- dı, bir daha gözden geçirdim. Ve ni- :ıye( size şunu söylemeye karar ver im: | — Kuzüm beni de kendinize mi Küçükpazarda Bay (A.B.) ye : benzetmek istiyorsunuz? Kabahat sizin, evvelâ maddti vazi- halife hâlâ birşey söylemiyordu. Baş- ka işle meşguldü: Peykenin üstünde yanan Muüm'a © sırada Yanmıyan İmumu yakiyor ve bi- rincisini söndürüyordu. Ziyaretçi bu işi hayretle seyrediyor. du. Durup durürken ve henüz bitme: mişken birinci mumu söndürmekte ne mana vardı? Niçin diğer mumu yak . mıştı. Hele niçin orada ikisi de kısmen yanmış olan iki mum yanyana duru - yordu. Halife işini bitirmişti. Birinci mumu dikkatle bir kenara koyduktan sonra ziyaretçiye dönmüş: — Çok şükür, iyiyiz. Sen nasılsın? Demişti, Ziyaretçi bir türlü hayretini gide - remiyordu. Nihayet sabredemedi ve sordu: konuşurken niçin öndürdün de diğerini yaktın? Buna mana veremedim. Halife gülümsedi: — İlk bakışta buna mana veremi - yenler oluyor. Lüzumsuz buluyorlar. Fakat böyle yapmak için çok büyük bir sebeb var. — Nedir? — Birinci mum yanarken içeri gir - din. Bana millet ve memleket işlerin- den bahsetmeğe başladın. Dinledim. Fakaj bu bahis bitince hususi bir ko - nuşmaya başladın. Birinci mum dev - let parasile alınmıştır ve ancak devlet işleri görülürken ve konuşulurken ya- kılabilir. Hususf konuşmalarımıza baş- lar başlamaz kendi paramla alınmış o- lan ikinci mumu yakmak |âzım geldi. Zira devlet parasile alınmış olan bir - şeyi hususi işlerimiz. için harcamağa hakkımız yoktur. Ziyaretçinin hayreti şimdi hayranlık baline gelmişti. İki muma son defa ba- kıyor; bu âdil ve dürüst adamın yük - sek faziletini candan alkışlıyordu. (Devamı 11 inci sayfada) mizden) — Viyanada Enzesfeld ci- varında — oturan Vindsor Düküne dair eğlenceli fikralar anlatılmaktadır: «İki İngiliz, Avrupa treninde birbirle- rine tesadüf ederler, Biri sorar. Nere- ye gidiyorsunuz?» Öteki cevab verir: «Viyanaya...» «Bu şehir nerededir?» «Enzesfeld civarında...» * Dükün hergünkü harekâtı hakkında gösterilen alâka gitgide azalmaktadır. Enzesfeld eskisi kadar meşhur bir yer olmaktan çıkmıştır. Eskiden günde 4 İngiliz Jirası kazandığı halde, dünyanın her köşesinden gelen yüzlerce gazeteci yüzünden varidatı 40 Jiraya çıkan köy oteli yavaş yavaş eski normal haline avdet etmektedir. Garib kıyafetli yabancıları seyret - mekle vakit geçirerek haylazlık eden çocuklar mekteblerine dönmüşlerdir. Dükün daha 'birkaç zaman Viyanada kalacağı umulmaktadır. Nisandan son- ra Avusturyada bir yerde bir ev satın almak ihtimali vardır. İngiltereden mütemadiyen dostları gelip gitmek'e- dir. Günlük meşgüliyeti kayakla kay- mak, golf oynamaktır. Dük arasıra Viyanayı ziyaret edi - yor, Hakkındaki tecessüs biraz daha a- zaldığı için bu arâlık bu ziyaretler de sıklaşmıştır. Kendisinin sıhhati yerin- de olduğu ve bütün sporların en gücü olan kayakçılıkta ük terakki gös- termekte olduğu müşahede edilmekte- Geçen günü kendisini güzel Siyle ile bir bayırdan aşağıya kayarken gör- düm, kayışın sonunu bir Christiania (*) ile bitirdi ki bu hareket biraz ma- rifet istiyen bir dönüştür. Kendisinin güze) mavi gözlü antrenörü Valter, Dü kün bu kadar süratle terakki gimesini sporculuktaki kabiliyetinin fazlalığına atfetmektedir. Antrenör: «Dük en yi talebemdir» demiştir. Viyanalılarla İngilizler Viyanalılarla İngilizlerin müşterek bir halleri vardır. Eğlencelerini hiç kaçırmazlar. Meselâ Viyananın karna- val mevsimi olan «Fasching» i alınız. Hemen hemen her gece büyük bir u - mumi balo vardır. Bütün şehii baîı zevk içindedir. di zamanlarda pek sakin ve makul bir şehir olan Viyana böyle bir zaman- da kelimenin Holivuddaki manasınca tam Viyanalı oluyor, Bir Viyanalı 'ne kadar fazla dans e- derse bunu kendisi için o kadar büyük şeref bilir. Bazan sabahlara kadar dans eder, Balo ve danstan zevk almak me- selesi ikinci derecede gelir. Her balo eski an'aneye uygun ola * tak açılır. İlk defa gene bayanlar ve baylar komitesi anaların ve babaların gözleri önünde Yohan Şiraws beste- sinde bir valsle pisti dolaşırlar, Bun- dan sonra arlık herkes serbesttir, Viyanalı politikayı sever Viyanalıları hiçbir şey politika mü- bahaselerinden ayıramaz. Merkez! Av- rupanın göbeğinde bulunması itibari- iredlyütlan (*) Kayak sporu tabiri. ları kadar siyasetten de bahsedilir. Viyananın sayısız politika lâtifele » rinden biri şöyledir; İki kişi sessiz ve meyus bir halde btr kahvede otururlar, Nihayet biri sükü- tu ihlâl eder. «Vay canına!..» filân gibi bir kısa cümle sarfeder, Ve susaralt gene meyus vaziyete gelir. On dakika sonra ötekisi ağzını aça- rak.. gene «vay canına'» gibi bir cüm« le ile mukabele eder, Bunun üzerine Öteki ters bir surtte şunu: söyler: tık hep politika meselelerinden bah - setmekten vazgeçsek.e Şuşnig ve diktatörlük Başvekil doktar Kurt Von Şuşniy, Cihan Harbinde topçu zabitiymiş, bir zamanlar vilâyet avukatı iken bug'in günün en mühim adamı olmuştur, Kendisinin mekteb muallimini andı « ran tavırlarından kinaye olarak bazı kimseler işini kitabdan öğrenmiş biti diktatör diyorlar, Az yemesini ve gece musikisini sever. Zeki bir insandır. Diktatör kelimesin? sevmemekle beraber Avrupanın en kuvvetli diktatörüdür. Avusturya - Almanya münasebetleri Birçokları Avusturya ile Almanya! arasında sulhperverane bir birleşme -« nin esasen vukua gelmekte olduğunu zannetmektedirler. Alman Hariciye Nazırı Baron Fon Nöyratın pek fazla alkışlarla karşılanan Viyana ziyareti »| nin çok manidar olduğu da görülmek- tedir. Birçok Yahudiler bu ziyaretten çok kuşkulanmaktadırlar ve muktedir o - lanlar da Viyanayı terketmektedirler İşlerin eğlenceli taraflarına gelelimi Viyana ahçıları, Viyanalıların yaptık- ları 70 küsur cins yemek sosu isim- lerinin tayin ve tesbiti için seneli denberi münakaşalarına deyam edi « yorlar. Bugün, içlerinde biri diğerine benze- memek şartile 180 sos ismi vardır. Bun ların içerisinde pek — garible gelinmektedir. Bu anarşiyi ortadan nak için Viyana ahçıları sos li - inin normal bir hâle getirilmesi maksadile bir komisyon teşkil elmiş- «|lerdir. Komisyon en nihayet mese'eyi halletmiş sosların isimlerini ve terkib- lerini tesbit etmiştir. Kızlar güzellik hapı yutuyorlarmış Birçok Viyana kızlarının güzelle; mek için öğle yemeğinden evvel gi zellik hapları yuttuklarını görürsünüz, İki kız tanıyorum ki birisi zayıflamak, diğeri semirmek için çabalayıp duru - yorlar, Titayro âleminden bahse lüzum yok: Viyananın liyatrolarını herkes - tanır. Bütün diğer Avrupa devle! gibi Viyana da grip salgınına uğramıştır. Vefiyat listesinin pek- aşağı olma dan Viyanalılar haklı bir gürür düy * maktadırlar. Viyanayı eğlence âlemine Holivud- dan ziyade tanıtan «Mavi Tuna» val * sinin yetmişinci senesi Yohan Straws heykelinin önünde kutlul. Bu vals, Viyana gibi hâlâ kuvvet İeta: fetini muhafaza etmektedir. —İ. E. H BPERSE EELPBPEFEY POESETESSESERE yGÇEAGEYSEŞCERE P -K z v g>r v —Fo y .x v —e

Bu sayıdan diğer sayfalar: