j Yazan: Muhittin Birgen' ucüz müdür, pahah Ucuzlak, pahalılık, vunran H mıdir? Pahalı ise ne kadar? Se- bebi nedir? İşte, Son Posta, okuyucu - tarına bu tarada bir takım sualler so - rüyor ve bunun cevaplarını istiyor. Maksadı, milli iklisat sistemimizin muhtelif köşelerini görüp göstermeğe yardım etmektir. “Bu maksadım güzel olduğu muhak - kak, fakat, ayni zamanda bahsin de « rin olduğunda da şüphe yoktur. Hakikaten hayatımızda ucuz ve pa- hah dediğimiz şeyler çok nisbi bir ta- kım hükümlerdir. Bence pahalı olan sizce ucuz, sizce ucuz olan bence pahalı plabilir. Meselenin bütün ehemmiyeti şu pahalı veya ucuz hükmü için elde muayyen bir ölçü bulunmasındadır. Böyle bir ölçü var mıdır? Olabilir mi? Bu suale kat'i bir cevap vermek müş- küldür. Daha doğrusu, bu işleri ölç - mek için arşın gibi, terazi gibi Ti zi bir sıhhatle ölçer ölçüler bulmıya kân yoktur. Fakat, iş büsbütün ölçü - süz de değildir. Meselü, Konjonktür - cülerin ellerinde hendese ve cebir ü- zerine İstinat eden ve bir takım çizgi - lerle HKade eğilen riyazi ölçüler var « dır. Bunlar bize bir takım temayüller gösterebilir. Fakat, bu hesapların sıh - hati nihayet bir takım yüzdelerle ifa- de olunabilir. Yüzde yüz doğru bir he- şap yapmıya imkân yoktur. Daha baş- ka bir ölçü de halkın hissi ölçüsüdür: Halk, ekseriyet ve kitle itibarile, «pa- halı» dedi mi, demek ki pahalılık var- dır; «ucuz> dedi mi, o zaman da ucuz- luk var demek olur. Ne kadar ucuz, ne kadar pahalı, halk bunların sebepleri- ni bilmer, fakat, sadece kendi üzerin- de hissettiği hayat ağırlığı veya yaşa- ma hafifliği —duygularını — «pahalı'> veya «ucüz!» kelimelerile ifade edip geçer, Bence en doğru budur. Yahut, bu, ölçünün en doğrusu değilse bile her halde en canlısıdır. Öteki, Kon - jonktürcülerin riyazi ölçüleri daha zi - yade nazari kaliır. * Madem ki halk bugün umumiyetle «Pahalı!» diye şikâyet ediyor, şu hal- de orta yerde bir pahalilik: var demek- tir. Acaba bunun sebebi nedir? Neden ileri geliyor? Bunu anlamak için ge - ne halkın «hissi» ne müracaat etmek en münasip usuldür. Halk, hayatın pa- halılığından şikâyet ederken «buhran var!» der ki bu, «hayat pahalıdir!'» ma- nasına gelir. Halbuki 'buhran, pahalılı - ğın kendisi değil, onun — «sebebir dir. Şu halde pahalılığın sebebini - bilmek için de evvelâ, «buhran>» ın ne oldu - ğunu bilmek lâzım gelir. Buhranı muh- telif tarzda tarif etmek kabil olmakla beraber ben bunu daima, e«mevcut bir | muvazenenin bozulması» diye tarif e- | derim. Üzviyette olduğu gibi, içtimai | ve iktisadi bir hâdise olmak bakımuı—'. dan da daima buhran böyle bir müva- zenenin bozulmasından başka bir şey-| değildir. Şu halde hayatı bizim için | bazan pahalı, bazan da ucuz yapan şey, | işte bu müvazenenin bozuluşu, bu. buhrandır. Bu, öyle bir şeydir ki mü- vazene bozulduğu zaman bazan bir ta- | rafta çok ucuzluk, bir tarafta da çok pahalılık yapar. Bazan da bunun tersi vaki olur: Dün etrafını ucuz hisseden, bugün kendisini ateş bir gömlek gibi yükan bir pahalılığın içine düşmüş gö- rür ve ilh. Şu izahata göre, ucuzluk ve pahalı - bk davasını hâlletmek demek, orta yer. de mevcut bir müvazenesizliği kaldır- mak, müvazene içifide bir nizam kur- mak demektir. Bu, öyle bir nizam ol - mak lâzımdır ki onun içinde görülen her hangi bir işin ücreti veya semeresi ile bu işi gören insanım hayat ihtiyaç- ları arasında bir tekabül ve bir mü - vazene bulunsun. İşte bü müvazene teesssüs ettiği gün buhran ortadan kalkmış, hayat tabif olmüş ve nihayet «pahali» ve «ucüz>» kelimeleri de zi - hinlerden silinmiş bulunur. * Fakat, bu hal, bu derece tabiflik, bir idealdir, meselesiz bir dünya, yani bir «cennete demektir ki medeni bir dün- Resimli Makale: Bir aile meclisinde konuşulurken çocuk tesadüfen bir kelime söyles derhal sustururuz, küçük büyüğün sözüne karışmaz deriz. Felç ve damar Sertliğinin Çaresi bulundu Felce uğrayanlar veya damar sert- Iği yüzünden hastalananlar hiç dü- şünmesinler. Amerikada — yapılan ve Kolombia üniversitesinde tatbik saha- sına konulan bu yeni usul masaj ve banyo makinesi sayesinde hasta, ga- 'yet kısa bir zamanda hastalıktan kur- tulmakta ve bu musibetlere hiç uğra- mamış gibi olmaktadır. Ş İpnotize edilen Şempanzeler Viyanalı Doktor Le'opold Toma Berlin hayvanat müzesinde yaptığı bir çok tecrübelerden sonra, tavukları, fok balıklarını, tavşanları uyutmağa mu- vaffak olmuştur. Doktor ayni tecrübeleri Şempan- zeler üzerinde de yapmış ve koca koca maymunlar uyuyarak, doktorun verdi- ği emirleri ifaya başlamışlardır. Doktor «Maymunlarla — insanların arasında çok büyük müşabehet nokta- ları mevcut — olduğunu ve insanların maymunlardan geldiklerini bu suretle de ispat ediyorum» demiştir. Mükemmel insan olmak için on şart Bir Fransız mecmuası bugün iyi terbiye görmüş olduklarını göstermek isteyen insanların şu meziyeti haiz ol- maları icap ettiğini yazmaktadır: 1 — Kibir sayılmıyacak vakar, 2 — Jirata varmıyacak nezaket, 3 — Cosa- Tet sayılmıyacak — itimad, 4 — Göste- riş sayılmıyacak — iyilik. 5 — İtimat- sızlık — sayılmıyacak. — ihtiyat, 6 — Mübalâgasiz — neş'e, 7 Malü- nat — füruşluk — sayılmıyacak — tah- sil, 8 — Başkasını küçültmeden ze- âvet, 9 — Şuh meşrep görünmeden kendisini sevdirmek.. yada bu dereceye varmak imkânsız dır. Medeni bir hayatta daima ufak te- fek müvazenesizlikler olacak, — daima şikâyetçiler bulunacaktır. Elverir kt biz, mütemadiyen sarfedeceğimiz gay- retlerle bu müvazenesizliği ve bu şi - SÖZ A SON POSTA H Zorla yerleştirdiğimiz itiyatlar... Çocukken bu suretle içimizde yer- leşen susma itiyadı büyüdüğümüz zaman da devam eder ve bizi —her söyleneni dinliyen fikirsiz bir a - dam yapar. f HERGÜN BİR FIKRA | ' Dalgınlık Kiymetli şairimiz H.. F.. dalgın - lığı ile meşhurdur, Bu yüzden ba « zan müşkül mevkilere düştüğü de olmuştur. Geçenlerde, bir gün, üstat, so - (| kakta, çoktanberidir görmediği bir || Ssinaya rastgelmişti. Derhal, hal ve hatır sormağa baş- ladı: — Maşallah, sizi iyi görüyorum.. Çoluk çocuk ta âfiyeitedirler, in - şallah?. Ya, merhume valideniz.. Derken, aklını başına — toplıyan şair, güya kırmak üzere olduğu po- — Evet, merhume valideniz de.. Hâlâ —merhumedirler, değil mi? dedi. Ölüden Ceza alınır mı? Belgradda çıkan Politika gazetesi şu tuhaf ilândan bahsetmektedir: Avusturyada ufak bir köyde elek- trik tesisatı yapılıyormuş, yüksek te- vettürlü elektrik telleri açıkta duruyor- muş: o tellerin üzerine belediye şöyle bir ilân astırmış: «Tellere el sürmek kat'iyen mem- yudur, cereyan küvvetli — olduğu için ölüm tehlikesi muhakkaktır. Nizama- ta riayet etmeyip de tellere dokunan- Yardan 100 şilinden 500 şiline kadar cezayı nakti alınacaktır.» Japonyada filimler ne kadar sürüyor? Japonyadaki sinemalar tam altı bu- çuk saat sürermiş. Saat birde içeri gi- rilir, opereti, faciayı ve komiği bir a- rada seyredilerek dışarı yedi buçukta çıkılırmış. Japon maarif nezareti bu usulün halkı tenbelliğe teşvik — ett esbabı mucibesile, filmlerin saatlerinin indi- rilmesini ve temsillerin azami üç bu- çuk saali tecavüz etmemesini emret- miştir. Şimdi filmler üç buçuk saat sü- Tüyormuş. Siyasi bir viski meselesi Habeşliler bir taraftan İngiliz taraf- darı oldukları ve diğer taraftan da kendi içkilerinin tadı viskiye az bu - ö “İçuk benzediği için fevkalâde çok viski içiyorlarmış. B İtalyanlar bu viski istihlâkini azalt- İmak, Habes paralarının İngiltereye ak- :mnıını mâni olmak, İtalyan şarabının ASINDA Mühim bahisler konuşulurken ço- cuğu aile meclisine almayınız, aldı « ğınız zaman da söylemesine müsaa - de ediniz, çocuk «kendisinin de bir kıymet olduğunu bilmelidir. Alman aşçıları Zayıflamak için dJimnastik yapıyorlar Münih Valisi, ahçıların şekil ve kıyafetlerini beğenmiyerek, biraz in- celmelerini emretmiş ve bütün ahçıla.» rın jimnastik yapmasını mecburi kıl- mıştır. Şimdi bütün ahçılar, lokantaların damına çıkıyorlar ve orada beden ha- reketleri yapıyorlarmış, Sürçü lisanı İnsan, nutuk irad ederken ve bil- Köönz Brazilisküemş” Di bi bazan garip sözler sarfeder. Bazı in- sanlar bu hatalarını açıkça izhar et- mezler, Bazıları da açık kalbli olduk- ları için başlarına gelen işi birer hoş fıkra şeklinde anlatırlar. Geçenlerde ölen Fransızların meş- hur avukatı Henri - Robert başından geçen garip bir hâdiseyi şöyle anlat- miaştir: — Bir gün mahkemede idim. Bir maznunu müdafaa ediyordum. Onun fevkalâde tesirler altında kalarak bu cinayeti işlediğini ispat için nihayet şu cümleyi bukldum, (o evvelâ kendini #urmak, sonra da karısını öldürmek is- tiyordu!...) Jüri de samiin de sözlerimin ve se- simin tesirine kapıldıkları için hiç ses çıkarmadılar ve kırdığım potu anlama- dılar, yalnız samiin arasında oturan ye- di yaşında bir çocuk gülümsedi, kuca-| ğında oturduğu annesine: — Avukat ters söyledi, dedi. Amne bu ikazı bir gevezelik zannet- ti ve ne dersiniz gene işin farkına va- ramadı. Milletler Cemiyetinin yeni binasında 1700 kapı varmış Cemiyeti Akvam müessesesinin es- ki binasından çıkarak yeni yaptırdığı binaya taşındığı malümdur. Bu bina- yı yakından tetkik eden Almanlar: i- çerde 900 oda ve yazıhanenin, 950 te- efonun ve 1650 pencerenin ve 1700 kapının mevcut — olduğunu tesbit et kâyetleri asgariye indirmeğe muvaf - viskinin yerini tutması için bir kanun | nişlerdir. | ipda — ğrimemi, fak olalım. lç!kamrnklnrmış, (şarab z) diye propaganda yapı- Muhittin Birgen Mareşal Grazyani her gittiği yerde'yormuş. G ——— ——— — 5©— obap L AA İSTER İNAN İSTER Biga muhabirimiz yazıyor : Herkes camiye namaz kılmak için giderken burada töreyen çok mâhir bir hırsız, çarşı camisi mihrabırdan güpegündüz kıymetli bir kilim çalarak kimseye görün- Di nihan olmuştur. İSTER İNANMA! R İNAN İNANMA! meden savuşup gitmişi Hirsiz camie namaz kolayını bulup mihrapteki halıyı aşırdığı gibi gözden ak üzere girmiş, sonra bir ği ——— ——— ——————————— —————— ——— —— ——— E. Talu B izim türkçede bir darbı mes€k yahut ki bir tabir - ne dersenti deyiniz - vardır: — Atladı, gitti genç Osman! deritf Bunun her halde tarihi bir vak'a İf münasebeti olacaksa da, ben bilmiyd * rum; ve izahını da değerli tarihçil Turan Can'a bırakacağım. O, elbt meseleyi aydınlatır. Yalnız, bildiğim birişey yar ki, o d lehçemizde kökleşmiş olan atlama vi atlatma tabirlerinin bugün için de bif çoğumuzu genç Osmanın mevkiine dü* şürmekten hâli kalmadığıdır. Atlamadan hiç kimse hoşlanmaz. Fef kat atlatmağa bepimiz bayılır, mühim bir marifet, büyük bir mesi * yet sayarız. İttihatçıların Talât Paşası, ilk deli Osmanlı kabinesinde mevki' aldığı 2f man, kalemi mahsus müdürlüğümf tavsiye edilen bir genç hakkında, tav” siye eden zata sormuştu: — Müstait olduğunu anladık ammlkı atlatmasını biliyor mu? Onun gibi, adam atlatmayı hikmetl idare ve siyasetten sayanlar pek çok * tur. Diğer taraftan, biz gazeteciler d€ birbirimizi havadis hususunda atlat * mıya bayılırız. Meslekdaşlık samimı * yeti dahi buna mâni değildir. Ne ya * palım? Biz de, umumi gidişe ayak uy *| duran insanlarız. Zira atlatma, zamanımızda yeyip i$* me ve giyinme kadar tabil olmuş'tuf müektep çocuklarının bile, birbirlerint -— Bu akşam pederi atlat ta sine * maya gidelim, Yakut ki — Bugün; kimya muallimini öyle bif atlattım ki sorma! Gibi sözlerle hitap ettiklerini işitire SİNİZ. İ Büyüklerimiz için de: Ay başınd$ meselâ terziyi atlatmak, gelen misafi- ri atlatmak, yeni elbise İstiyen bavani atlatmak, bir lütüf, bir yardım bekle mek gafletinde bulunan her hangi bif zavallıyı atlatmak, hastalık atlatmalı tehlike atlatmak, ramazanı, bayrami atlatmak, işten bile değildir. Öyle ki, ortalığa şöyle sathi bir na * zarla bakacak olursanız, bir atlatma V€ bir atlamadır gidiyor alduğunu görür* sünüz. İstanbuldaki (Atlamataşı) bü kötü itiyadın sanki önceden dikilmiş bir âbidesidir. ee —Bi'îi;;r_zıııunuz ? 1 — Meşhur Floransalı tarihci vt feylesof Makyavel kaç yaşında ölmüş* tür? 2 — Gavroş kimdir? 3 —. Meşhur Türk âlimi Kâtib Çe * lebi İstanbulun neresinde yatar? Cevabları yarın y ... Dünkü sunallerin cevabları : | — Madam Mont&gut 18 inci asır « da İstanbula gelmiş Lord Mentögut' - nun karısıdır. İstanbul ve Osmanlı ha- yatı hakkında yazdığı şark mektublarir le şöhret bulmuştur. 2 — Harkaf Sayyet Rusyadadır. Uk* ranya Sovyet cumhuriyetinin -paytah- tıdır. Şehirde 400 bin insan yaşar.. 3 — Falkland adaları Atlantik deni- zindedir. İngilizlerin idaresi altındadı€. 1914 kânunuevvelinin 3 ünde burada İngiliz ve Alman filoları karşılaşmığı !Alm:n filoları İngilizlere mağlüb ol |muştur. Bu daların diğer bir ismi de Malvin adalarıdır. Ç öi Ne şekilde uyumalı imişiz ? Alman doktorlarından — mütehassıs bir grep üyka böklünde yaptklürr bi İçok tetkiklerden sonra bugünkü insan- larım uyumak bilmedikleri neticesine varmışlardır. Bu Alman doktorlarının fikirlerine göre uyku devamlı olmamalı ve iki sar atten fazla sürmemeli imiş. Bunun için her altı saatte iki saat uyumak lâzımüt olduğunu ve bu suretle insanın kendir sini daha iyi. hissedeceğini iddia et *