2 Sayfa r—- Herg Dunyamn ilerleme Temposunda Türkiyenin vaziyeti — Yazan: Muhittin Birgen MM ine, motör, icat ve keşif asrın- dayız. Bu bir kaç kelime, maki- ne, motör, icat, keşif kelimeleri, beşe- rin _)ı_rx_ıunuckı hayatında bizi her adımda yeni bir n.urrlc düşüren bir faaliyetin ifadesini taşıyan mefhum - lardır. Eskiden hayat pek az değişir, ilerlemenin temposu pek yavaş hare - ket ederdi. Makine, teknik, motör, kim- ya sahalarında insanların yaptlıkları fü- tuhat bu ilerleme temposuna akılları hayrete düşüren bir hız verdi Bugün © haldeyiz ki dün gördüğümüz bir icat, bugün eskimiş bulunuyor, bize bugün büyük görünen bir şey, yarın ayni ma- biyette bir yenisinin icadı üzerine bir- denbire küçülüveriyor. O kadar ki ne zaman Avrupaya çıksam, orada haya- tımızın en ufak şeylerinden en büyük- lerine kadar yeni yeni şeyler görüyo- rum ve bunların bazıları bizim memle- kete kadar gelmeğe bile vakit bulma- dan ortadan kalkıp yerine daha bir ye- nisinin geldiği bile vâki oluyor. Eskiden Avrupaya yetişmek bugün- küne nisbetle çok kolaydı. Çünkü on - ların ilerleme tempoları yavaştı. Bu- gün bize gayret gelmiş, mütemadiyen ileri uz, fakat, görüyorum ki biz ilerledikçe Avrupada da tempo hızını arttırıyor ve bize koşmak lâzım geli - yor. Koşa koşa nefes darlığına uğra » mak tehlikesi var! * Avrupanın gittikçe hızını arttıran bu ilerleme temposu, makinenin, motörün ve kimyanın müşterek kuvvetlerinin önünde gidiyor. Şu halde Türkiyede de bu kuvyetlerin yürüyüşü iten, tem- poyu hızlandıran kuvvetlerini hayata tatbik etmek lâzım. Bu fikrimi iyi an- latmak için bir misal göstereyim: Me- selâ, İstanbulda nakil vasitası bir za- man insanlar, katırlar ve eşeklerdi. Benim çocukluğumda, hattâ ilk genç - liğimde İstanbul nakliyatını katır ve eşek sürülerile şangır, şungur ses çı - rarak yaparlardı. Sonraları yollar biraz düzeldi, bunun yerine arabalar getiril- di. Bügün Avrupada araba ancak köy- lerde görülen bir nakil vasıtası olmuş, şehirlerde bunun nesli münkariz o1 - muştur. Şehirlerde tek tük görülen a- Tabaların da tekerlekleri mutlaka kau- çukludur. Bizim arabalarla bu asırda ne nakil yapılabilir, ne de şehrin yol- ları muhafaza olunabilir. Biz ise bun- ları kaldıramıyoruz. Kaldırmamıza mâ- ni olan sebep milli müdafaa endişesi, seferberlik halinde Türkiyenin daya - nacağı nakil kuyvetinin hayvan ve adi tekerlek olacağı fikridir. Fakat, şunu düşünmeliyiz ki eğer Türkiye günün birinde bir harp yapmıya mecbur olur ve bu harpte hayvana ve adi arabaya dayanaraâk nakliyat yapmıya mecbur kalırsa düşman karşısında vaziyetimiz müşkül olacaktır. Çünkü, bugünkü dünya teknik kuvveti bu sahada bi - zim karşımıza çok mükemmel vasıta- lar koymıya, hattâ bu vasıtaları taşı- yacak yollar yapmıya bile muktedir - dir. * Türkiyeyi motörleştirmek, Türkiye- ye makine vermek, Türkiyenin hare- ket temposunu Avrupanın temposuna uydurmak lâzımdır. Onu Avrupanın derecesine kadâr yükseltmek şüphesiz kabil değildir; fakat, hiç olmazsa ara- daki mesafeyi muhafazaya çalışmak lâzımdır. Halbuki aradaki mesafe ha- len artmak tehlikesi göstermektedir. Meselâ, bugün milli hayatın arterleri olan yollarda kuvvet ve hayat nakla - den kürrecikler kadar ehemmiyet ka - zanmış olan kamyon ve otomabil ala - hm. Otomobil sanayiinin ilerley rupada ve Amerikada yolların ( mesi ile ahenktar olarak yürürken öy- le otomobil tipleri vücuda* geliyor ki bunları Türkiyenin ancak bir kaç şeh- tinde kullanabiliriz. Halbuki beş altı sene evvelki modellerle biz dağlara tırmanır, bayırlardan yuvarlanabilir- dik. Şimdi bunların da nesli kesiliyör. Biz mutlaka bu hale karşı da bir çare bulmalıyız ve otomobil ile kamyonu ikiye ayırıp Türkiyeye girmesi lâzım bir iki tip kabul ederek bunlara bir gümrük imtiyazı vermeliyiz ve bunlar için memlekette bir yedek parçası sto- l Yalan söyleme itiyadı evvelâ lâ- tife yapmak, oyun yapmak, eğlen - mek ve eğlendirmek arzusile başlar. 32 Sene uyuyan Matmazel 75 ci Yaşına girdi Stokholmda küçük yaşında uyku hastalığına tutulup tam 32 sene uyü- |* duktan sonra uyanan madmazel Karl- son'un ahvali bir müddet bütün dünya tıb âlemini işgal etmişti. Danimarka gazetelerinin verdikleri haberlere gö- te Karlson bu sene 75 yaşını ikmal et- miş ve hastalığından hiç bir iz kalma- mıştır. Alman ricali et yemiyorlarmış Fransız gazetelerinin Berlin muha- birleri bildiriyorlar: «General Göring geçen akşam rad- yoda bir nutuk verdi. Bu nutukta et ve yağ buhranından bahsediyor. Ve kendisinin et yiyemediğinden dolayı on kilo düştüğünü söylüyordu. Gö- ring sözlerini şöyle bitirdi; — Ben gene şişmanım. Et yeme- İsem de olur. Fakat Her Hitler #on za- manlarda ağzına bir damla yağ koy- mamiştir. Şefler, yağsız — ve etsiz ye. mek yerlerken halkın şikâyet etmesi doğru değildir» ku bulundurmalıyız. Bunun gibi, va - purlara rekabet ediyorlar diye deniz motörlerinin Türkiyeye — girmelerini menettik. Bu da yanlış bir fikirdir: İyi idare edilsin de vapur motöre rekabet etsin ve nakliyat ucuzlasın, Gün ola - bilir ki bir kaç deniz motörü bizim milli müdafaa hayalımızda büyük bir kıy - met kazanabilir. Zaten, iktisadi hayatı- mızda vücuda gelecek inkişaf motöre bağlı değil midir? Her şey bu inkişafa bağlı değil midir? Başvekilimiz de böy- le istemiyor mu? Türkiyeye motör vermek, Avrupa - nın her yeni icadını Türkiyeye bol bol sokmak ıçın her şey yapmak lâzım. Yoksa geri kalacağız. Muhittin Birgen İSTER SON POSTA Yalar söyleme itiyadının teessü - sünde ikinci safha insanın şahit ol - duğu bir şeyi anlatırken mübalâğa yapması: “HERGÜN BİR FIKRA Karşılıklı Meşhur Muhsinin, 6 devrin kibar sarrafı olan kuyumcubaşı Harona - çiye 50 lira borcu vardı. Haronaçi, hiç te çürük tahtaya basmazken, Muhsin gibi bir derbe- dere nasılsa kapılmış, bu parayı vermiş ve pek tabil olarak bir türlü alamıyordu. Bir kaç defa müracaattan sonra, nihayet ümidini kesince, Haronaçi Muhsine dedi ki: — Muhsin Bey! Ben âlicenap a - damım, Seni sıkmak istemem. Şu elli Hranm yarısını ver, üst tarafı- nı affedeyim! Muhsin gücenik bir tavır takındı: — Bana bak, Haronaçi BEfendi! dedi, Ben de âlicenap adamım, Hem kimsenin minneti altında da kal - mak istemem. Sen bana elli Hiranın yarısını mı bağışladın?, — Evet, — Peki. Öbür yarısını ben sana bağışlıyorum. Bu suretle fit olduk, gitti! — Hıtler "Viyanada Yukarıdaki resimde Hitler Viyana. da, meşhur hayvanat bahçesinin par- maklıkları önünde — görülüyor, değil mi? Halbuki Hitler Viyanaya gitmemiş- tir. Resimde gördüğünüz adam da Hit. ler değildir. İnsanlar çift olurmuş diye bir söz vardır. Bu sözün sıhhat ve isabetini is- pat etmek üzere yukardaki delilden daha iyisi herhalde bulunamaz. İSTER İNAN İSTER İNANMA! Bir meslekdaşımızın anlattığına bakılırsa bira fiyatları üzerinde bir ineeleme yapılmış, bu fiyatların pek fazla olduğu görülmüş, ucuzlatılması düşünülmüş... Fena de- ğine inanmıyoruz, İNAN İSTER İNANMA! sanın yalan söylemeden konuşama - dığı zamandır ki ancak ölüm ile ni - bayet bulur.. *| Ameliyatta ölüm Adedini azaltmak İçin yeni bir çare Resmini gördüğünüz etrafı perde- lerle çevrili olan araba, bir imdadı e«ıh- hi otomobili değildir. Londra hastane- lerinden birinin içi, yüzde yetmiş ok- sijenle dolu olan çadırıdır. İçeride gö- rünen hasta suratlı genç de, mühim bir ameliyat geçirmiştir. Şimdi — nekahat devresindedir. Ve mutaddan fazla ok- sijen tenzffüs ederek — şifa bulmakta- dir. Hastaya kalbinden bir ameliyat ya- pılmış, ve kalbin sathında toplanmış o- lan kireç tabakaları alınmıştır. Yeni bir kuyruklu yıldız 20 Eylül tarihinde, Cenubi Afrika- da Johannesburg şehri rasathanesinde hey'etşinas Jakson, «Aguarius» bure cunda on ikinci dereceden yeni bir kyruklu yıldız keşfetmişti. Gözle gö- rülmiyen bu kuyruklu yıldız cenuba doğru seyretmektedir. Ertesi günü yani 21 Eyüll tarihin- de Jakson'un bu keşfinden haberdar olmaksızın, Kırımdaki Pulkovo rasat- hanesinde hey'etşinas Neuimin de ay- nt kuyruklu yıldızı görmüştür. Pulkovo rasathanesi, son günlerde Almanyada Kiel şehrinde — bulunan beynelmilel Heyet istihbaratı komitesi reisi profesör Kobold'dan bir mektup almıştır, Profesör Kobold bu mektu- bunda, Jakson'un bu yeni kuyrukluyu bir gün daha evvel keşfetmiş olmasına rağmen, bu yeni yıldıza «Jakson - Ne- vimin kuyruklu yıldızm isminin veril- mesini teklif eylemektedir. Mahkemeyi durduran diş Nevyorklu avukat Carrico, ateşli bir hatiptir. Üzerine aldığı herhangi bir davayı, öyle parlak cümleler, inan- dırıcı sözlerle teşrih eder ki, şimdiye kadar bir tanesini bile kaybettiği he- nüz görülmemiş, Geçenlerde, gene böyle bir muha- keme esnasında, müvekkilini müdafaa ederken, o kadar coşmuş, ateşlenmiş ki, heyecanından, ağzını açıp kapar- ken bir dişi kırılmış ve hâkim de mu- hakemeyi bir hafta sonraya talik et- mek mecburiyetinde kalmış. ği, fakat aşağı yukarı on, on beş yıldan beri biz bu ri- İl vayeti o kadar çok işittik ki nihayet tahakkuk edebilece- fakat ey okuyucu sen : kın:nqrııı 5 Sözün Kısası Mülkiyeyi uğurlarken E. Talu K arbiyeden sonra, Mülkiye mek- tebi de bugün Ankaraya gidi « yor. Kırk bu kadar yı|! memleket: kin kafalarını kültür nurile aydır tan, memlekete idareciler ve maliye « ciler yetiştiren bu yüksek irfan kay « nağı da, sosyal ve kültürel vaz!fesine, bundan Türklük camlasının kal- binde, yeni ve canlı Ankaraâda devam edecek. Mülkiye mektebi, bu milletin göğ « sünü iftiharla kabartacak, mazisi te miz, randımanı yüksek, mefahiri bol bir müessesedir. Yurdun her tarafı da imar namına ne varsa, ne görülü yorsa, yüzde doksanı mülkiyelilerin e- seridir. Dolgun ve olgun bir kafa iM€ buradan hız alıp çıkan her vatan ev « Vâdı, gittiği yerde, ferağatin müşehhas bir timsali olarak, canla başla çalış « mış, mektebin temiz ve kıymetli şöh « retini bir alem gibi elinde ve yükselâ te tutmuştur. Ve bu müsabakada tek tük sürçen olmuş ise, bunların nisbeti © derecede azdır ki, mektebin, altın kâ« dar sâf ve parlak sıytına en ufak bit gölge dahi yağamamışlır. Dört yıl, rahmetli babam, bir o ka « 'ar da ben, kendim, bu feyizli irfan ) rdunda birer kürsü İşgal etmek şe« fini ihraz eyledik. Babam, ölüm dö« şeğinde bile adım sayıklıyacak kadaz mülkiyeye bağlı idi. Ben, ömrümün en büyük manevi hâzlarından birini mülk kiyedeki hocalığıma borçluyum. Mülkiye Ankaraya gidiyor. Bu in « tikal ona kutlu olsun! Eminim ki, büke tün Türk varlığına maddi ve manevf itilâsında rehberlik eden yüce Atatüre kün nurlu muhitinde, onun, bu aziz vatana ifa edeceği hizmetler daha yük- sek, daha kıymetli olacaktır. Vatan birdir! Onun için düne kadar İstanbulun sinesinde iftiharla barın < dırdığı Mülkiyenin hükümet merkezi« ne taşınmasından teessür düuymuyı Yıllarca, onun, buradan yay fan nurunun bugün yalnız mihrakı de- ğişiyor. O nurun aydınlatıcı ve sitici, şualarından nasibimiz kesilmiş değil- dir; onlar bize kadar gene irişecek; bu- nu bildiğimiz içindir ki, bu akşamki trenle hareket edecek olan sevgili va « tan evlâtlarına: — Uğunlar olsun! Güle güle gidiniz!. Bugün de, istikbalde de yolunuz da'ma açık olsun! diyoruz. o —a Biliyor musunuz? | — Bugün Belçikada faşist fırkast liderliğini yapan adam kimdir ve kng yaşındadır? 2 — Büyük harpte Fransanın cenug nuntakalari 9 uncu firka kumandanilı: ğını kim yapmıştır? 3 — Rif mücahidi Abdülkerim: kaç yıl evvel Fransa tatafından esir edi'!e- rek bir menfaya konmuştur? (Cevapları Yarın) * Dünkü Suallerin Cevapları: | — Babilin son kralının oğlu Balt « hazardır. 2 — 1924 de Fransız relsicunburu Doumergue'di. 3 — Tarihte Kam, Babil hükümdarı Noğnin ikinci oğludur. Babasına isyan etmiştir. 4 — Türkiyede bugünkü komünizm esaslarına benzer bir şekilde İştirakiyon mezhebini kuran Simavneli kadı Bed- reddindir. Fakat kendisi bu hareketi arkadan idare etmiş, isyan hareketine Börklüce Mustafa ismindeki kethü « dasını sürmüştür. Londrayadilenci hücumu ! Kralın taç giyme merasimi yaklaşa tıkça, İngilterenin muhtelif cihetlerin. den binlerce dilenci Londra yolunu tutmuştur. O gün dilenciler serbestçea şehrin sokaklarında dilenerek, para 'kazanacakları için sevinç îçindediıleı': İEJyevııı Londrada 60 bin dilenci top- lanmış, taç giyme gününü bekliyorları mış