Mehmedin Yeni Maceraları GİBALI Son Posta'nın Mehmet ağa, mühim bir iş için İatan—. bula gitti. Bir kaç ay orada kalması lâ- zım geliyor. Seni de istiyar. Hemen hazırlan. Tren hazır. Beraber gidece - ğiz; diye kandırdım... Onu aldım, İs- tanbula getirdim. — İstanbulda, nerede kaldı?. — Bir kaç gece, benim evimde kal- dı. — Pekâlâ.. beni aramadı mı, sor - madı mı?.. — Aramaz olur mu, hiç?.. Geldiği dakikada, seni görmek istedi... Fa - kat; kendisi sarayda. Orada gizli bir tahkikat ile meşgul, Çıkar çıkmaz ge- lecek; dedim. — Sonra?... — Sonra.. bu müddet zarfında, ar - kadaşlar karar verdiler. Onu, senin e- vinde hapsetmek.. ve sonra sana bir mektub yazarak, seninle alay etmek İstediler. Bu kararı da, bana tatbik et- tirdiler... Bir gün; akşama doğru eve geldim.. hadi, hazırlan. Bu gece, Meh- Mmet ağa eve gelecek. Seninle orada görüşecek; dedim. Onu aldım. Sizin evinize geldim. Oraya, arkadaşlar da gelecek. Onun (Karayürek çetesi) ne yaptığı ihaneti yüzüne çarptıktan son- — ra, kolayca bulunmıyacak - bir yere hapsedecekler, sana da haber verecek- İboğaz lerdi... Fakat o akşam, Loncada çı - kan büyük bir kavga yüzünden gele - mediler... Biz, evde geç vakte kadar bekledik. Onlar gelmeyince, ben tek- rar bir yalan uydurdum.. Mehmet ağa, gelemedi. Demek ki, işlerini bitireme- — di. Hadi, gene bizim eve gidelim. Ya- — Tin gece gelelim; dedim. —— Güvur Mehmet, İbonun sözünü kes- ti. İnler gibi bir sesle: — Anlıyorum.. yavaş yavaş, her şe- yi anlıyorum... Yalnız, bir şey soraca- ğım. O kadın, orada bir şey — bıraktı ). — Haaa.. evet.. bir nişane birak - tı... Parmağının ucuna bir iğne batır- dı. Buradan çıkan kandan, elindeki — mendile üç damla damlattı. Mendili — yere attı.. şüâyet Mehmet bizden evvel — gelir de bu mendili görürse, benim bu- /— raya gelerek kendisini beklediğimi an- lar; diye mırıldandı. Gâvur Mehmedin gözleri bulutlan- — diı. Beyninin içinde sanki bir ateş do - açti — — Zavallı Hadiye.. başının üstünde dolaşan felâketi, bana açıktan açığa haber vermiş.. ah gaflet.. nihayet, in- — san değil miyiz. — — Diye, söylenirken; kirpiklerinin u - cunda birer damla yaş parladı. - — Sonm. —— — Sonrna.. o gün bizim eve gittik... Ertesi gece, tekrar - sizin eve — geldik. 'Tam, gece yarısına kadar bekledik... k Ben, k ben gideceğim» diye, söylenmiye baş- — ladı... Benim de içimde, bir pişmanlık —uyandı. Ona, hakikati söyliyecektim.. kaç, başının çaresine bak; diyecek - — tim... Fakat, o aralık, aramızdaki pa- gola mucibince kapı çalındı. Ben, ar- — kadaşların geldiğini anladım. Gittim, — kapıyı açtım. ÖO da; hah, Mehmet gel- “di; diye yerinden fırladı. Dışarı atıl - — dı. Karanlıkta, iki vücud birbirine sa- rildi... Boğuk bir ses işittim. Hemen, ptan Mihaloviç'in koluna sarılarak, yapıyorsun; dedim. Fakat, iş işden geçmişti. Kadın, yere serilm Hazin bir hıçkırık işitilmişti. Ağlı- — yan, Güvur Mehmetti. - Bir kaç dakika, böylece geçmişti, — Ve sonra, Câvur Mehmedin, boğazın- | “da düğümlenen aesi işitilmişti: — Sonra?.. N ; — Sonra.. Kaptan Mihaloviç kulağı- a eğildi.. bizim Faninin karısını yo - getirmek için böyle' yapımak lâzım geldi; diye cevab verdi. Tabitdir ki, “Kaptsn Mihaloviç'e itiraz edemez —l “dim Cünkü, beni de bir hamlede ba - verirdi. LİNDANLARI zabıta romanı: 94 — Anladım.. her şeyi anladım. Kısa kes artık. Yalnız sorduklarıma kısaca cevab ver... Onun başını kim kesti?. — Kaptan Mihalaviç... — Eve, kim ateş verdi? — Kaptan Mihaloviç... Gâvur Mehmet, dayanamadı. Yerin- den sıçradı. — Yalan, söylüyorsun, Şimdi, doğrusunu söylersin. Diye bağırdı. Ve hiddetle Defci İbo- Diye bağırdı. Ve o hiddetle defci İbo- nun sımsıkı sarılmış olduğu direk, a- teşin üstüne kaydı. İbonun, kulakları tırmalıyan feryadı, duvarlara çarptı. Tam o anda da, korkunun verdiği harikulâde bir kuvvetle, ellerini birbi- rine bağlıyan ipi koparmıya muvaffak olan Fani, kaçmıya başladı. GCâvur Mehmet, onu kaçırmamak i- çin arkasından fırladı. O karanlıkta, bir kaçma ve kovalama başladı. Zindanların taksimatını çok iyi bi- len Fani, kurnaz davrandı. Kaçarken, birdenbire koridordaki hücrelerden birine daldı. Artık, heyecandan gözle- ri ve beyni dönmüş olan Gâvur Meh- met, onu göremiyerek ileri doğru fır- ladı. O zaman, Fani arkasından onun üstüne atıldı. O derin karanlık içinde, boğaza bir mücadele başladı. Yorgunluktan, kaç gecedir devam e- den uykusuzluktan kuvvet ve tâkati kesilmiş olan Gâvur Mehmet, bir an- da omuzlarına yüklenen bu kuvvetin sikletine mukavemet edemiyerek yere yuvarlandı. Derhal Faninin pususuna düştüğünü anladı. Çok iyi konuştu - ğu hırvat lisanile bağırdı: — Vay alçak asilzade, vay... Za - vallı Prenses Şima gibi, beni de pusu- ya düşürdün, ha?.. kerata... (Arkası var) Tevfik Paşanın Son günleri (Baştarafı 7 inci sayfada) Alman milletinin Anadolu - Bağdat Demiryollarına sermaye dökmelerini temin etmeyi, siyast hayatının en bü- yük muvaffakıyeti sayan Sadrâzam Tev fik Paşanın, İstiklâl harbi esmasında Loyd Corca verdiği bir cevabı yazma- maya gönlüm varmıyacak. İngilterede, bilmem hangi muazzam binanın bilmem nelerle döşeli salonu - nun ortasında, Layd Corç, nice işler çe- virmiş olan tarihi parmağını bir Ana - dolu haritası üzerinde gezdirirken, Mus tafa Kemal kuvvetlerinden : — Haydutlar! diye buhsedecek ol - 'Tevfik Paşa muhatabının eline sarıl- mış, sun'i bir safiyetle, ârifane bir te- cahülle sormuş : — İngiliz lügatinde, vatan uğurunda kanlarını dökenlerini sıfatı «haydut» mudur Ekselans ? * — Venizelosun asıl adı Lefterdir. A- tinada Türk sefaretinin evrakı karıştı- rılsın: Orada Lefter imzalı bir müsved- de görülecektir. Lefter, namı diğer Ve- nizelos, müsveddesi orada bulunan o arizesinde Abdülhamide : :SON POSTA Son Posta'nın siyasi tefrikası * İttihatçılar Devrinde © MUHALEFET Nasıl doğdu, Nasıl y_aşadı. Nasıl ön B — Yazanı Ziya Şakir - Osmanlı hükümet ve saltanatının üç ay zarfındaki zâyiâtı, pek korkunç bir yekâün gösteriyordu. Ve bunun mes'ullerini tayin hususunda bir isabet gösterilemiyordu — Vâkıa, bu havadisin şüyü bulduğu g—ünkü sebebler de&ıldı. Bugünün dakikada derhal Konya ile telgraf mu- haberesine girişilerek hakikat anlaşıl- mıştı. Fakat ,bu kanlı havadisi müte- âkip efkârı umumiyede husule gelen sarsıntının önü, kolayca alınamamıştı. Gene bu aralık efkârı umumiyeyi gerek hükümet ve gerek ittihatcılar a- leyhine çeviren mühim bir hâdise daha vardı... (Krallık) ilân eden Bulgaris- tan gazeteleri, Türkler ve hükümet a- leyhinde atıp tutuyorlar; Bulgar ordu- sunu İstanbula doğru yürümeye teş - vik ediyorlar.. İstanbulun karşıyaka gazeteleri de, bütün bu neşriyatı - as- hına büyük bir sadakat göstererek - ay- nen gazetelerine geçirmekte; ve sonra da, efkârı umumiyeye korku verecek mübalâğalı mütalealar beyan etmekte kusur eylemiyorlardı. Her saat başında, yeni bir havadis işitiliyordu: — Bulgarlar, seferberlik ilân et - mişler. — Bulgarlar, ilânıharb etmişler. — Bulgarlar, geçmişler. üç yerden hududu — Edirneye girmişler. — Çatalcaya dayanmışlar. — Bu sabah Fatih camisinin müez- zinleri ezan okumaya çıktıkları zaman, top seslerini işitmişler. , canım.. hükümet uyuyor mu?.. — Hangi hükümet.. hükümet var mı?.. Koca memleket, beş on (tü - redi) nin elinde kaldı. Kimin kimden haberi var?.. Hükümet de, onlar.. mil- let de, onlar.. padişah da, onlar.. ordu da, onlar.. her şey, onlar... Eğer on- lar olmasaydı, başımıza bu haller ge - lir mi idi?.. Zorla meşrutiyet ilân etti- ler. Güya; irtikâbı, irtişayı, hafiyeliği ortadan kaldıracaklar; 24 saat zarfın- da bütün Osmanlı ülkesini güllük gü- lüstanlık yapacaklardı... Halbuki ken- dileri, (ianei milliye).. bilmem ne di- ye.. halkı zorla soyuyorlar.. (vay, sen idarei sâbıkaya mensubsun) diye, şu- nu bunu hapsederek gırtlaklarına ba - sıp zorla paralarını alıyorlar... Bun - ları, biz yutarız. Çünkü, yumruk ye - meye alışkınız. Fakat, Bulgarlar, A - vusturyalılar, Yunanlılar yutarlar mı?.. Bak!.. Onlara da zart zurt etimek iste- diler.. bir anda koca Rumeli şarki vi - lâyeti, Bosna, Hersek, Girid adası, gi- diverdi... Halbuki, şunun şurasında meşrutiyet ilân edileli ne kadar oldu?.. Üç ay zarfında elimizden bu kadar yer kaptırırsak, galiba sene başına kadar, seyyiâtını ve bunun sebeblerini araştı- rirken; maziye, hem de bir hayli u - zun bir maziye kadar uzanmak elzem- di... Millet, asırlarca zulüm ve istib - dada tahammül etmişti. Osmanlı tari- hinde görülen isyan ve ihtilâllerin hiç biri; milletin hürriyet ve hâkimiyetini, teceddüd ve terakkisini istihdaf etme- mişti. Hepsi post kavgası, hepsi ke * mik yalamak içindi. Evvelâ Anadolu dağlarını, ve sonra da kör kuyuları dol- duran (Celâli) lerden tutalım da, (Ka- | bakcı) hattâ, (Ali Suâvi) ye gelince- ye kadar hepsi de aynı (mevki ve men- faat) peşinde koşun (türedi) lerden i- baretti. (Arkası var) Bu da bir edebiyat (Baş tarafı 7 inci sayfada) — Bunların içinde her milletten var. — Öyle ise sen git te onları çarşı için- de bizim patikçi Maksut Dayı var, on- dan sor. Çünkim çarşıya seyyah gel « dikçe arasıra onun dükkânına uğrar - far, onların dilinden o anlar ancak... Balıkçı Haçikten sonra, biraz ileride kurukahvecilik yapan Bayburtlu Emim oğlu Bekire yanaştım ve kendisine güç halle meramımı anlatıp ondan da ede- biyata dâir şu cevabı aldım: — Bizim edebiyatta eskiden beri o, bu birşeyler söyler, dururlar, meselâ benim aklımda klan şöyle bir âşık tür- küsü vardır : Yol verin karlı dağlar Yol verin karlı dağlar Geçtiğim kuru çaylar Geçtiğim kuru çaylar Boy vermez derin olmuş Sevdiğim gelin olmuş — Hepsi bu kadar mı ? — Benim aklımda bu kadar kalmış... Buna da tekrar sordum : — Nüzim Hikmet, Necip Fazıla mis- tik şair diyormuş, sen ne dersin bu işe? — Necip Fazılın yerinde ben olsam mahkemeye gider bu adam bana mis- kin şalr diyor diye onu dava ederim. Bayburtlu Bekirden ayrıldım. Kadir- galı çamaşırcı Bayan Kevsere koştum. Hatuncağız, çamaşırdan yeni çıkmış, nin memedeki çocuğu için bundan elli yıl önce düzmüş olduğu şu beyitleri 0- du : Benim oğlum nerede Su başında derede İncili çevre boynunda Annesinin koynunda! Buna da Halide Edibi, Suat Dervişi, Şüküfe Nihali ve bunların arlarındaki farkları sordum. Gülümsiyerek : — Galiba, dedi, şu parça onlardan bi- rinin olacak ve okumaya başladı: Helvacı güzeli Handadır handa 'Tahta kale kurbünde Biz size geldik on günde 'Bayan Kevserden sonra eski Evkaf mütekaitlerinden Unnabi zade Bay Ah- met Tuluiyi buldum. O da suallerimi dinledikten sonra : — Evlâdım, buyurdu, edebiyat, şiir bunlar artık karaya vurdu, çoluk çocu- ğun elinde oyuncak bir hale geldi. Fa- kat ben bu çoluk çocuğun içinde şöyle hakimane, zarifane, kibarâne, ürifane ve bihakkin edibane bir beyile tesadüf e- demedim. — O beyit hangisi efendim ? — Okuyayım da can kulağiyle dinle: Sanma herkes âleme insan gelir, insan gider, Cahilü nâdan olan hayvan gelir, hay van gider! Unnabi zade Bay Ahmet Tulufyi de dinledikten sonra, henüz bizde ve bil - yorgun argın beni karşısına aldı ve olhassa kenar bucaktaki halk arsında e- da sorgularımı pek güç anladıktan sön- ra: — Eskiden dedi, bizim rahmetli bir Ayşe Teyze vardı. O, ne güzel beyitler düzerdi. Şimdi nerde öyle güzel beyit- ler düzecek içli kadınlar?, Ve biraz dü- şündükten sonra rahmetli Ayşe teyze- debiyatın ne halde olduğunu ve neden bir türlü revaç bulamdığını bir kere da- ha anladım ve içimden yeni ediplerimi- zin : — Kulakları çınlasın ! Diyip yürüdüm, Osman Cemal Kaygılı İstanbul İkinci İflâs memurluğundan: Müflis Tantavi Zade Halide ait olup tamamına 575 lira kıymet konan Bü — Hizmetime mukabil on Napolyon| yeryüzünde bir karış barınacak yerimiz azdır. Aylığımın on beş Napolyona çı- kalmıyacak. (Serseri yahudi) gibi, şu karılmasına ferman buyurun! der. )köhne dünyanın üstünde sürüm sü - Bence bir ayda on beş Napolyon m—!ıüm sürüneceğiz... — Aklınızı başınıza teyen Venizelos, Napolyonun Papucu toplayın. Sakın bu adamlara rey ver - olamazdı. Çünkü her zaman isbata ha- meyin. Alimallah, bastığınız dalı, ken- zırım ki Osmanlı İmparatorluğunun kendisine verdiği aylığı az gören Veni- zelos, Türk milleti aleyhine casusluk e- diyordu ! Para mânasına gelen «Napolyone la, meşhür kumandan «Napolvon» dan bu mükemme| kelime ayununu çıkaran da Tevfik Paşadır. Ve o, vaktile ifşa etti- ği bu sırla; bütün bir dünyanın alâka- sını eşelemişti. Belki dokuz buçuk satırdan çok fazla uzadı. Fakat doksan beş dakikası boş geçmemiş doksan beş yılı hülâsa etme- nin güçlüğünü düşünenler, bu uzatışı mazur görürler sanırız (di elinizle gesersiniz. Diyorlardı. — Söylenen — sözle - rin zabiri şekileri, hakikate tama - miyle temas ediyordu. Hakikaten (Osmanlı hükümet ve saltanatı) nın üç ay zarfındaki zâyiâtı, pek korkunç bir yekâün gösteriyordu. Fakat, bu ye- kün karşısında bir acı ve teessür his- sedilirken; bunun mes'ullerini -tayin hususunda cidden bir isabet gösterilmi- yordu, Vaziyeti bu hale getiren, dünkü ve bugünkü hâdisat değildi.. yalnız hükü- met ve yalnız cemiyet değildi.. ve ni Selim Tevfik |havet. bugünkü vak'aları yaratan, bu- yükadada Nizam caddesinde bir tarafı Hristodan mahlül arsa ve dükkân di- ğer tarafı Ahmet Nureddin bey hanesi ve iki tarafı Nizam caddesi ve yahşi bey sokağı ile mahdut eski 24 yeni 34 No:lu 230 metre murabbamdaki arsı açık arttırmaya konulmuştur. Şartname 22/10/936 tarihinden itibaren dairede herkese açık bulundu « rulmuştur. 9/11/936 Pazartesi günü saat 14 denl6 ya kadar İstanbul ikinci iflâs dai resinde açık arttırma ile satılacaktır. Arttırmaya iştirâk edecekler takdir edilen kıymetin 76 de yedi buçuk nis- betinde teminat parasını veya Millf bankâ mektubunu verecektir. Teraküm eden vergi ve icare ve tanzifat ve tenviriye resmi masaya ait olup diğer dellâliye ve ihaleden sonraki masarif ve yeni kanun mucibince verilmesi lâzımgelen icare ve bu seneye ait vergi müşteriye âittir. Arttırma neticesinde arsa takdir edilen kıymeti veya yüzde yetmiş beşini bulduğu takdirde müşteri üzerine kat'i bırakılması yapılacaktır. Aksi takdirde son arttıranın teahhüdü durmak üzere on beş gün daha uza- tılarak 24/11/936 Salı günü aynı saatte en çok arttırana ihalesi yapılacaktır Satılacak arsa hakkında fazla izahat almak istiyenler ve istekliler 934/76 No. ile“daireye müracaatları ilân olunur. 7/10/936 (2022) Bolu Orman Direktörlüğünden : 1 — Bolu İlinin merkez ilçesinde hudutları şartaamede — yazılı Kalınca ve Konuroğlu Devlet ormanından bir yıl içinde imâl ve ihraç olunmak üze- ve numaralarımış ve ölçülmüş gayri mâmul 1978 metre mikap ve 127 de- simetre mikaba denk 3653 adet devrik çam ve 1078 metre 221 doşimetre zarf usuliyle arttırmaya konulmuştur. 2 — Arttırma 15/10/1936 Perşembe günü saat 16 da dürlüğünde yapılacaktır. 3 — Beher gayri mamul metre mikap çamın muhammen bedeli 210 ku- ruş ve köknarın 170 Ş 4 — Muvakkat teminat 450 firadır. 5 — Şartname ve Mukavelename projesini görmek istiyenler bu müd - det içinde her gün Boluda ve orman müdürlüklerine ve Anka - Bolu Orman Mü- ! rada Orman Umum Müdürlüğüne müracaat edebilirler. (2014) ;