22 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

22 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sayfı Londrada çok garip bir hırsızlık vak'ası Şehrin en güzel kadını evine giren hırsızı tekbaşına, hiç bir silâh kullanmadan nasıl yakaladı ve çalınan mücevherlerini nasıl geri aldı? kadının, hem de Mis Rozmari gibi gü- zel ve zarif bir kadının korku ifade &- den ince ve mühtez sesile tehdit insa- nın yüzünde korku çizgilerinden ziya- de dudaklarında gülümseme kıvrımla- Mis Rozmari Londra kibar mu- hitinin en cazip yve etrafında en $ çok hürmet top: böelik hd dül, r hasıl eder. Blte ği be Misin yatak odasına girecek kadar küstah ve cür'etkâr olan hırsızda da ayni tesiri yapmış olacak —“ki adam müstehzi bir lisanla: Bendeniz pek çıkmak niyetinde ©| |değilim, lütfen siz teşrif buyurursanız bir iki satır konuşturuz demiştir. kat güzeldir. Te vazuu nisbetinda zerafet ve inceliği ile temayüz et miş, takdirkârları arasında kendisi Bu kadar lâübâlilik Mis Rozmariyi | ne ayrı bir muhit gazaplandırmaya kâfi gelmiş: yapmıştır. — Seni kâfir seni demiştir. Hem Bir gece dans ür'etkârlık, hem de küstahlık ha, göz- teririni ben sana, Evli bir adam olduğuna şüphe edil- miyen hırsız, kadın hiddetinin neticesi- ni pek iyi bilenlerden olmalı ki bu son tehditten korkmuş: — Rica ederim Mis demiştir. Hid- detlenmeyiniz. Ben sandığınız gibi fe- na bir adam'değilim. Buraya hirsizlık maksadile de girmedim, Zaten bu bi- nada çalışıyordum. Aşağı inerken ka- pinızin açık olduğunu gördüm. Eh... Merak bu ya.., Acaba diye düşündüm? Şu Londranın en kibar kadını Mis Rozmarinin apartımanı ne - haldedir? Kör olası tecessüs merakı birden ayak- larımı buradan içeri soktu. Zerafetini- zin, hüsnü intihabınızın, zevkinizin hayranı olarak etrafı seyredip durur- ken de siz geliverdiniz. İşte, benim bü- tün kabahatim gizlice ve habersizce i- çeri girmekten ibaret, Yoksa hüsnü ni- yetim şüphe götürmez. Fakat siz ba- na inanmaz da beni polise verecek o- lursanız mahvolurum vallahi. Hem i- nanın beni en azdan beş yıl hapse atar- lar. Çoluğum, çocuğum, nur topu gibi kızım sefil olurlar sonra. Sizin gibi şefkat ve merhameti ile tanınmış -bir ve kokteyl parti. sinden sabaha kar şı evine döndüğü gaman tuhaf bir maceranın — kah- ramanı olmuştur. Mis Rozmari Mis Rozmari apartımanına girip te kapısını açacağı zâman kilidin açık ol- duğunu görmüş, bir an duralamıştır. İlkönce korkmuş, geri dönüp yanı- na bir arkadaş almayı düşünmüş, fakat bu düşünceler arasında da parmakları gayrişuuri elektrik düğmesine — uzan- mıştır. Düğme dönüp te elektrik ya- nınca Mis Rozmari Holde duran masa- nin bütün çekmecelerinin dışarıda ve pek dağınık bir hâlde olduğunu gör- müştür. Bu arada da gözleri yatak e- dasında bir gölgeye ilişmiş: — Kim var orada diye haykırmış- tır. Yatak odasındaki gölge dillenmiş, kalın, fakat yumuşak, uysal bir ses ce- vap vermiştir; — Yabancı değil Mis, memuru. Mis Rozmarinin — apartımanında havagazı — kullanılmamaktadır. Hem | Mis.... kullanılsa bile daha horozlar bile u- Bu ağzı kalabalık, fakat sevimli, yanmadan bir apartımana hava gazı | genç, esmer güzeli gözlüklü delikanlı- memurunun gelmesinin manâsı yok- | nın lâkırdı tufanı altında biraz sersem- tur. Farzımubhal böyle de olsa memu-|İliyen Mis Rozmari sormuş: run yatak odasında işi ne? Bir memur| — — İyi amma demiş, bu masaların sahipsiz bir apartımana babasının evi- gözlerini neye karıştırdınız? ne giriyormuş gibi sellemüsselâm gire- Herif cevap vermiş: bilir mi? — Dedim ya Mis. Sadece tecessüs Bütün bu mülâhazaları şimşek | merakı, sür'atile zihninden geçiren Mis Ruz-| —— Bir şey almadınız mı? mariye nedense birdenbire bir cesaret Bir hatıra olsun diye zarif min- gelivermiş, ikinci haykırışda dudakla- | yatörlü bir resminizi almıştım. Fotoğ- rından : rafçı ne de san'atkâr adammış. Sizi bü- — Çiık dığarı, defol, yoksa seni ber- | tün taravetinizle canlandırmış. bat ederim. tehdidi çıkıvermiştir. — Başka, başka, Tehdit korkunç şeydir. Fakat — Başka bir şey alımadım Mis, Sa- havagazı bir ——— ı GOÖNÜL İŞLERİ! Okuyucularımın sra yi tabii bir başlangıçın Yapacağınız en iyi hareket bir müddet için bulunduğunuz yerden Sorgularına lmak ! lış - Cevaplarım müktş NS A S? K * Ankarada H. Yener: Burua C GRüÜĞ — Anlattığınız hareketleri çılgın- ca ve çocukça buluyorum. Bu genç kızın da size gösterdiği uysallık, ru- hi bir tedenniden başka bir şey de - ğildir. Bilhassa siz, hiç bir hüsnü ni- yet taşımıyorsunuz. Bütün iddiala - rınızı, hep menfi vasıtalarla techiz — İki şıktan biri, ya gönlünüzle hareket ederek fakir olanı tercih e- deceksiniz, yahut ta maddi düşün- celerinize istinat ederek zengin kı- Zzı seçeceksiniz. Madem ki galebe fa- kir olanlardır, anu tercih ediniz, bed- etmişsiniz. Bir hayatı sgöndürmek — Paht olmazsınız. hakkı size nereden verilmiştir? An- * hyamıyorum, Ankara K, Gönül: Sorgularınıza sırasile cevap veri- — Çocukluk aşkı, ekseriya çabuk yorum: geçer ve çok çabuk unutulur, Te - | — Bu hareketiniz mütekâmil bir insana yakışmıyacak bir harekettir. 2 — ki, münevver bir insan ol- duğunuzu iddia ediyorsunuz, bu vasıta ancak şuursuzların aczini ifa- de eder. 3 — Kurmak istediğiniz aile yu - kâmül etmemiş bir insanın, ilk an- da tek başına yapacağı her hareket hatah olur. Binaenaleyh bir nevi ço- cuük kaprisi sayılan bu hâdiseden sıyrılıp iradenizin gösterdiği — yolda yürümeğe çalışınız. TEYZE SON POSTA —e “ Bıçağı saplarlarken benden ruhsatname istiyorlar mı ki ? , Üç kişiydiler: Biri: Simsiyah kaşlı, karışık yüz- lü bir külhanbeyi. İkinci: ir ra- mazan davulu kadar büyük karninı güçlükle taşıyan alyanaklı aşçı tipi. İçüncüsü: Polisten korktuğu için karakolda hüviyetini saklayan, fa - kat söylediği yalanı burada sorul - madan kendi kendine itiraf eden, psikoloji âlimlerinin aptal dedikle- ri tip. Suçları; ruhsatnamesiz silâh ve bıçak taşımak. Hâkim; - Neden; dedi. Üzerinizde silâh ve bıçak taşıyorsunuz?.. Üçüncüsü; gene korkan bir tavır- la cevap verdi : — Ben, silâh kullanmasını bil - mem, — Süs olsun diye taşıyordun, öy- le mi?.. — Yok. Bazı geceler kahvede ma- raza çıkarıyorlar, kimin bıçağı, si - lâhı olursa ona sataşmıyorlar da o « Yazan: GĞ Üre nun için. Zağrebin faal bir valisi var: Dr. Vik- İkincisine sordu: tor Ruziç. Bu zat gençtir. Başvekil M. — Yasen?. Stöyadinoviç, kendisini yakından ta- — Ben, o bıçağı köydeki kardeşi- me gönderecektim. Kendim ne ede- ceğim ki.. Sıra birinciye gelmişti: — Sen ne yapacaktın, delikanlı, söyle, bakalım?.. Omuzlarını kaldırdı: — Hiç erkek olur da silâhsız, bı- çaksız gezer mi?.. — Peki ama ruhsatnamen yok muş?.. Yüzüne bir derece daha ters mâ- na veren bir hareketle kaşlarını çat- ı ; — Nelüzum var bayım. Herif kızıp ta — biçağı sallarken benden ruhsatname istiyorlar mı?.. Muazzez FAİK a maamnmmannna AAA dıecıbuıumiumıkiçinı&ıqh bir altın ağraf bulmuştum, onu aldım. Ve adam bu iki parça eşyayı çıka- | Zağrebe heyet halinde ilk defa gelen rıp masanın üzerine koymuştur. Mis | Türk gazetecilerini ne türlü izaz ede - Rozmari o esnada görmüştür ki ada- ceğini bilemiyordu. Bize, en nezih, en mın sırtında bir gamsele vardır ve bu | yüksek, en kibar misafirperverliği gös- gamselenin cepleri bir hayli şişkindir. Mal canın yongası olduğu için ka- dıncağız her türlü tehlikeyi bir kenara bırakmış, bir hamlede herifin üzerine atılmış, ellerini gamselenin cebine sok- muş ve hakikaten herifin çaldığı bütün mücevhberleri — bir iki parça müstes- na — çıkarmıştır. Daha herif neye uğ- radığını farkedemeden de tekrar geri- ye fırlamış, kapıyı kapamış, herifi içe- ri kilitlemiş: — Yangın var, hırsız var, yetişin di- ye haykırmağa başlamıştır. Bazı komşular kadının çıldırdığına hükmetmiş, bazıları da rahat uykula- yını birakiıp - hirsiz kovalamayı muva- fik bulmamış, bu lâkaydi karşısında da hırsız odanın penceresinde yangından kaçma borusuna sarılıp kaçmağa mu- vaffak olmuştur. Mis Rozmari hırsız kaçarken gör- müş, fakat takip imkânını bulamamış, polisler geldiği zaman da hırsız çoktan inine girmiş bulunmuştur. Şimdi hırsız aranmaktadır. Mis Roz- mariye gelince artık bırsızlarla taban- casız konuşmamaya karar vermiştir. İngiltereye ihracat başladı Yeni imzalanan Türk - İngiliz tica- ret anlaşması gerek hükümetimiz ve gerekse İngiltere hükümeti tarafından tasdik edilmiş ve keyfiyet alâkadarlara bildirilmiştir. Bunun üzerine İngiltereye — satışlar başlamış ve ilk parti fındık, incir, üzüm ve tiftik satılmıştır. Bu mallar yakında Londraya sevkedilecektir. Makasla yaralanan kadın Dün Haseki hastanesine müteaddit yerlerinden makasla yaralanmış bir ka- din götürülmüştür. Yaralan ağır olan bu kadımın ismi Fatma Ahmettir. nıdığı ve meziyetlerini bildiği için, ara- larındaki ufak tefek fikir ve kanaat ay- rılıklarına rağmen bütün Hırvatistana vali, (Ban) nasbetmiş. » Dr. Ruziç'in yüzüne, bilhassa gözle- rine dikkatle bakan; onunla yarım saat oturup konuşan, şehrin ve vilâyetin günden güne nasıl mamuriyet kesbet- tiğini, Zağreb'in «Küçük Viyana> şöh- retini nasıl muhafaza eylediğini anla - makta güçlük çekmez. « Orada bizim bir de fahri konsolasu - Eskiden zadegân ve avam mahallelerini ayıran kapı termek suretile hepimizin minnetimizi kazandı. Kendisini burada şükranla yâdetmeyi borç bilirim. ... Vali konağınım karşısında, ufak ve tenha bir meydancıkta on dördüncü a- sırdan kalma orijinal bir klise duruyor. Bunun renkleri kiremitlerle yapılmış, Hırvatistan armasını gösteren garip damını seyrettikten sonra biraz aşağı doğru yürüdük. Sağda, tıpkı bizim — Misırçarşısının methalini andıran bir kapı... Yanımda- ki Zağrebliye: Nedir? diye sordum. — Eskiden, zadegân mahallesile halk mahallesini biribirinden ayıran kapı - dır; dedi Ve bana, hazin bir masal anlattı: «Bir tarihte, zadegân mahallesinden Zağrebli Leylâ ile Mecnun Sağda tıpkı bizim Mısırçarşısının medhalini andıran bir kapı... Sordum. Eskiden zadegân mahallelerile halk mahallelerini bu kapı ayırırmış. İki taraf ta bulhududu aşamazmış. Bir gün genç bir kont avamdan bir kıza gönül vermiş, iki sevgili hergün bu sımra kadar gelir, uzaktan birbirlerine bakar ve yine dönerlermiş Eylâl 22 Yugoslavya mektupları: l E. Talu nekşe) adında bir kıza gönül vermiş. Evlenmek, murada ermek, bittabi mu«s hal.. Fakat, herhangi birinin öte larar fa geçmesi de yasak olduğundan bus luşup görüşmek te imkânsız. a Onun için, her iki genç, her gün bu gınıra kadar gelir, uzaktan biribirlerk ne bakar, içlerini çeker ve gene dö * nerlermiş. Senelerce süren bu nasipsiz ve neti- cesiz aşk nihayet kızı da, âşıkını da ö? lüme sürüklemiş. Kız daha önce öldü- ğü için, delikanlı asilzade onun hâuras sına hürmeten, oracığa, 0 kapının ya « mına, siması ayniyle kendi sevgilisinin simasına benzeyen bir Meryemana hey; keli yaptırıp koydurmuş ki hâlâ durue » Bu heykeli, temsil ettiği yanık aşlk macerasından — dolayı — selâmladıktan sonra, 6 akşam, gün kavuşurken şehre, otele indiğimizde, gönlüm oldukçu- hü« zün dolu idi... Ve bu Zağrebli Leylâ ila Mecnun, gece rüyama girdiler. “.. da, asfalt cadde tertemiz, pir:) pırıl par« hyordu, Belediye ile çöpçüler uyuşmuş, şeh- rin hergünkü manzarası avdet etmişti. Mihmandarımız M. Lukaşeviç evvelâ bizi, sonra da eşyamızı - Asımın şemsi- yesi de dahil olmak üzere - bir araya topladı. Bilmem kaçıncı defa, parçalar sayıldı, istasyona sevkedildi. Yediye beş kala, Belgrattan gelen trene bindik. Emin Yalman istasyondan yemiş, kuru ceviz, çikolata filân satın almıştı. Ötelde ettiği mükemmel kahvaltının üzerine, oturup, bir âlâ onları yedi, biz de hayretle kendisini seyrettik. Seyahatin iştiha açtığı meşhurdur. Lâkin Emin kadar, maşallah, iştihalı kimseyi görmedim. Ufacık çapı ile bu kadar abur cuburu neresine sığdırdığı Falihle ikimize merak oldu. Öyle bir.merak ki dönüşte Sirkeciye geldiğimiz zaman dahi bizim için bal - Jedilmiş dağildi, E. TALU

Bu sayıdan diğer sayfalar: