3 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

3 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Karikatür sergisinde bir gece * * » Karikatürler canlanırlarsa neler konuşur, nasıl konuşur ve kimler hakkında konuşurlar ? Taksimdeki- kum- — Baralı saat gece ya - Tısını gösteriyor. Ka- Tikatür — sergisinin işıkları — söndürül - Mmüş, pencereleri, ka- > pıları sımsıkı kapa - 4 tılmış. Dparıdan ba- j — Fanlar içeride hiç bir şey olmadığını Zannederler. Fakat - İçeride çok şeyler o- luyor. Serginin ka- Pıisında bekliyen Ha- . Üvât; birdenbire €anlanmış, — karton — Hop! Diye aşağı atla - Pinm önünde bağıran! Hacivat — Vay Karagözüm, sesini duydum sevindim.. Karagöz — Ben de senin gürültün - /— den küplere bindim. Hacivat—Karagöz beni dinle, aklıma bir şey geldi.. Şu sergideki bütün hal- kaı uyandırıp bir eğlence tertip etsek... (ıîıımınzıi karikatürlerinin asılı o) - duğu köşeden bir ses çıkar; — Eylenelim kuzum Hokkabaz Yis- ferseniz yetiririm. Ama. Paralari peşin Vermeli.. Karagöz — Bu da kim?. — Kim olacak, bilmiyorsun.. Benim ben, Yasefin oğlu, seninle az sünnet dü- Yünlerine yittik.. Aktör Vasfinin karikatürü Sözünü duyar duymaz bağırır: - — Ânneciğim ben sünnet olmam, korkarım.. İstanbul valisinin karikatürü Vas - İiyi sesinden tanımıştır: — Vasfi gene sesin çıkıyor. " — Vallahi, billâhi, tallahi, iki gözü- |mün hayrini görmiyeyim, şuradan şu- Taya selâmetlel gitmiyeyim, beledi - < yeden yediğim ekmek gözüme izime dursun, başıma rejisör kadar taş düş- Sün ki kimseye mülâkat vermiyorum, Muhsinin karikatürü — Çok söy « lendin Vasfi gene. — Vasfi — Sustum işte... Hötl. Hâcivat — Karagöz, baktımı etrafa, Şürânı safa hep burada toplanmışlar.. Karagöz — Dur böyle olmaz Haci - Vat seninle elele verip etrafı erbaayı bir — dalaşalım.. Kimler var, kimler yok gö- Telim! Hacivat — Peki Karagöz! Karagöz — Ayol bu eşeğe ters bin - “—fMmiş adam da kim, kah kah kah kah.. Nâsreddin Hoca eşeğile beraber yere Atlar: —Ben ezeldenberidir söylerim... - Hocam bana seni gören, sözünü - işiten / Rülsün! diye inkisar etmişti. İşte Kara- — Böz sen de görür görmez beni tanıma- ; Sin amma.. Güldün.. Hacivat — Ayol Hoca Nasreddin sen Misin? sünnet Hoca — Benim ya, — Hacivat — Kah, kali, kah, kah!. Pazarola Hasan Beyin karikatürü de İÇlerine karışır: — Pazarola güldürücübaşılar, ayol burası da neresi, Beyazıt eamii mi? Hal- buki ben yatsıyı Fatihte kılacaklım, * Amca Bey — Burası cami değil, ka- Takikatür sergisi.. Ramizin yaptığı bir güzel resmi — ederim, baylar karikatür, deme - — Yiniz; bir kere bana bakın da karika - für sergisi öyle deyin.. Benim gibi bir Yazan: İMSET Venüsün karikatür olur ? Hacivat o tarafa döner — Vay ba- iyan; yapmış, yakıştırmış, Lakmış ta - sergisinde ne içi kıştırmış, iki dirhem bir çekindek bu -| rada ne ararsınız?.. Hazımın karikatürü. — Ne arıyacak koca, hani benim de gözüm tuttu amma, hani kendim için değil, bizim Miıstık var ya onun için! Nesimaçinin karikatürü — Fıstık mı”? dedin.. Fıstık istemem! Varsa kapak çe- kirdeyi, viresin yüz parabık yiyeyim.. — GA VRAL. Cemal Nadir — Bu ne hal, ben bu - rayı böyle mi bırakmıştım. Bütün ka - rikatürler yerlerini değiştirmişler.. Ramiz — Düşmanlarımızdan biri bu- raya gelmiş olacak Münif — Nizama, yok, intizam kal - mamış, sergi sergilikten çıkmış, Cemal Nadir — Bir polis çağırsak! Cemal Nadirin yaptığı bir yankesici karikatürü: *— Ne öluyoruz ağabevciğim polislik. ne işimiz var.. Amma sakin bak, terazide hile yolma-| . Cemal Nadir bu sesi duyar duymaz sin, çekirdekleri yişi dolu olsun! «Elmalüm» gazetesinin başlığı Nas - reddin Hocanın eşeğine bakmiş, bak - miş düramamış, bağırmaya başlamış - — AL, Ai, Al! Münifin karikatüründeki Nedimvari giyinmiş delikanlı bu sesi duyar duy- maz söyler: — Bizim Saidâbadda himarsüyar o - larak gelen nazenin acep kimdir ki ken- disi bin naz eder, himarı âvâz eder, Geveze gazetesindeki geveze tipi — Malümu âlileridir ki bu şehir Stanbul içre bir çok zevat himar süvar olarak keştü güzar eylemektedirler. Diyarı e- renç içre taammüm etmiş, velospit de - dikleri gerdunel iblis burüde bulun - madığındari naşf... h Ramizin karikatüründeki erkek tip - lerinden biri — Rica ederim monşer, bu ne ensüportabl şey... Demindenberi bavarde ediyar. ; Dizkurutdan bir tek mobile anlıyamadım. Hacivat — Demem o deme değil, ben bendenize, ben hâkisare; elfazı düz - gün, eli gözü yunmuş, hoşsolbet, mü - sahabeti tatlı bir yarı vefadar olsa.. Geliverse şu dört köşe beyaz meyda - na; o söylese, bendeniz dinlesem, ben- deniz söylesem o dinlese.. Hay hak! Hacivat bunu söyler söylemez sergi- ginin kapıları ardına kadar açılır.. Ç Münif Fehim, Cemal Nadir, Rüâmiz, içeri girerler: Karagöz — Ayol bunlar da kim, Ha- civat sen acayip acayip bazlı İâflar söy- ledin, bu üç kişi kapıdan girdiler. Amca Bey göbeğini kımıldata kımıl- data Zzıplar: — < — Çocuklar: bay babarmı geldi. Ramizin zir katikatürü — — Monşer benim papam da geldi. Münifin bir karikatürü: «Münifa meclise gel cismime gelsin canım,» «Ahitler, tövbeler © sazere - kurban bağırır: meciğim, anneciğim bu ses te nereden geliyor? Amca Bey — Korkma bay baba ya - bancı değil Cemal Nadir — Münif nerdesin? Ra- miz ne oldun? Ramiz — Dizlerime kara su indi, Şu- rada yıkılıp kaldım. Münif — Şimdi sana cevap veremem Cemal, meşgulüm! Cemal Nadir — Ne meşguliyeti.. Münif — Karikatürlerin nasıl - dile geldikleri hakkında bir etüt hazırlıyo- rum. Cemal Nadir — Şimdi karikatürler dile mi geldiler?.. Münif — Öyle ya! Cemal Nadir — Buldum, buldum. Yasefaçinin karikatürü — Ne bul - dun, yerde para buldunsa yarısı be - nim! Ramiz — Ben de yere düştüm am - ma ne para buldum, ne de pul., Cemal Nadir — Canım ne parası, ha- rikulâde bir buluş bu! Amca Bey — Gene bana bir mevzu olacak! Cemal Nadir — Kimse bilemez; mev- zü filân da değil, serginin üstündeki yazıyı değiştireceğim! «Karikatür ser- gisir Tevhasının başına bir de «sesli» kelimesini ilâve edip «Sesli Karikatür- ler sergisi» yapacağım! Münif — Mükemmel bir fikir. Râmiz — Korktuğum yanıma kâr kaldi amma bu fikri ben de beğendim. Üç karikatürcü otururlar, «Sesli Ka- rikatürler sergisi» yazısını büyük - bir kartona yazıp serginin balkonuma a - sarlar. Fakat ertesi gün levhayı gene değiş- tirmek ve sesli kelimesini silmek icap eder, çünkü o gece üç karikatürcü se - vine sevine sergiden çıktıkları zaman karikatürler aralarında anlaşmışlar. Ve tek karikatürcülerin sevinçleri karın - farında kalsın diye bir daha konuşma- Tuzlada | İçmelerde Kral bolluğundan geçilmiyor; tütün kralı orada, * bir gün... İtriyat kralı orada, otelciler kralı orada! « * Doktorun ilk gün 15, ikinci gün 16, üçüncü gün 17 bardak su içmesini tavsiye ettiği bir hasta arkadaşına “Daha sekiz bardak kaldı, diyordu. 48 bardak tamam olacak. Buraya iki gün daha taşınacağıma hepsini birden içerim, olur biter!,, Yazan: İçmelerden Bir tütün kralı, bir ıtriyat kralı, bir ötelciler kralı, bir otomobil kralı gö - rebilmek için tâ Amerikaya kadar git- miye lüzum yok, Meğer bizde de tıpkı Amerikadaki E'RITHLLŞ_ Tuzla içmelerinin gedikli müdavim- lerinden birisi, benim muhite karşı ya- bancılığımı gidermek için izahat veri - yor, Dört koyun ağırlığındaki göbeğini, bir refah ve seryet sembolü gibi ifti- |harla taşıyan güler yüzlü bir zatı gös- |tererek: — İşte, diyor, tütün kralı Bay Kâ - |zım... Şu göbeğe bak... Şu göbekle in- san hangi bankaya gitse kredi açtır - maz, Bence iri bir göbeğin kırk bin im- zalı bir kelfalet senedinden- hiç farkı yoktur, gayri ihtiyari hesap ediyor: — Bu kadar semizliyebilmek için, e- tin en tazesini, yağın en âlâsını, balı - | ğ en nefisini, hardalın en enfesini ye- mek, suyun en temizini, şarabın en es- kisini içmek lâzım: Bu bir. Bu kadar semizliyebilmek için, zi - faf yatağı gibi rahat, Tibet sahrası ka- dar geniş bir de yürek lâzım. Bu iki, Nefis yiyebilmek, enfes içebilmek ve Bgamsız, tasasız olabilmek için de, Ab- dürrahman Naciyi solâma durduracak kadar hadsiz, hesapsız dünyalık sahibi olmak lâzim: Bu da üç. Bir göbeğin hacmine çizilen bu üç malümlu basit muadeleyi çözebilmek için de bir Fatin Hoca, bir Salih Mu - rat olmıya ihtiyaç yok. Kendi buluşlarına benden fazla ka- tılan dostum, siğarasını tazeliyerek ilâ- ve etti: Fakat tuhaf değil mi? Memleket gibi tütün tarlalarına, dağlar gibi tü - tün balyelerine sahip olan tütün kralı, ömründe bir tek sigara içmemiş. Hat- tâ yakınında sigara içildiği zaman, tü- tün piyasasının düştüğünü duymuş gi- bi yüzünü buruşturmuş. Sonra şişman- hğından hiç te memnun değilmiş.. O iri göbek, kendisine hayli pahalıya malloluyormuş, Çünkü, bindiği ötomo- bilinin stlindirini üç ayda bir yenile - mek mecburiyetinde kalıyornuş. 'Tütün kralına bakarken, aklım dün- ya şampiyonu Cim Londosa gitti. Ba- na kalırsa, ben onun karşısına Dinarlı Mehmedin yerine, bizim tü'ün kralını gıkarırdım, Çünkü, !20 kiloluk kuş sik- Jet pehlivanları tayyare oyununa kal - dırıp fırıldak gibi döndüren yerden bit- me Cim Lordos koca tütün kralını tramvay oyununa bile getiremez! Sevimli tütün kralınım, neşesiz, hat - tâ tasalı hali beni hayli meraklandırdı: Acaba bir parmağı şakağında, bir eli göbeğinde, ne düşünüyor? İçmelerden içtiği tuzlu su bardak - larının hesabıni mi? - Arkadaşım — Yok canım, diyor, o suyu kimse- nin ölçüyle, sayile içtiği yok... Sen dok- turun öğüdüne , bakma... Bizim kralm başka derdi olsa gerek. Ve biraz daha sokularak soruyor: Selim Tevfik bir manzara Ç — BHayrola Bay Kâzım?.. Tasalı gö — rünüyorsunuz? 4 Kral, parmağını karşısındaki —çar dağın ortasına uzattı ve: S — Şu, dedi, havuzun kenarındaki kol- “İgibi tütün, ıtriyat, otamobil kralları|tukta biraz dinlenmek istiyordum da.. — Ben: «Bunda tasalanacak, düşünüle- cek ne var?» diye düşünürken, kral i- — lüve etti: Fakat, fiskiyeyi fazla açmışlar... Su oturmak istediğim koltuğa kadar — serpiliyor. Koltuğu daha geri çekmi « ye de imkân yok. Çünkü çardağın pare — maklığı mâni. | Arkadaşım, kralım akledemediğini zannettiği basit çareyi öğütledi. p — O halde fiskiyenin suyunu kısın! — Bay Kâzım, gözlerini ayağının di - binde dikerek boynunu büktü: — İşte ondan tasalıyım ya* Çünkü tavsiyenizi yerine getirmeye de göbe-, —| ğim müâni!., Meğer kralm büyük tasası, ayağının — İdibindeki fiskiye musluğuna eğile * Arkadaşım eğilip, göbeğin engel ol- duğu bu kolay işi görürken, böyle ba -, sit tasalarla bedbaht olabilecek kadar — bahtiyar olan koca krala imrendim, Maamafih yalan söylemiyeyim. Sade-, çe imrendim: Biraz acıdım, ve bir çok — ta güldüm! ”) * ) İçmelerin deniz kenarındaki lokan - tasında iki kral daha var: İtriyat krah — Evliyazade Nureddin.. Ve otelciler İkralı Vahap.. Evliyazade, kendisine ihtiyarı hari « cinde takılan bu ünvandan mahçup o- lacak kadar mütevazi. Fakat Bay Vabap hakiki bir kral gi- — bi. $ Profeayonel bir meddahı Lestıracak İkadar da mukallit. Evliyazadeyo: — Seni, diyor, şü «zadelik» kurta « unutsaydın «Evliya Nureddin: olacak- — tın... Bak o zaman, nezri olan cahil so- — fulardan yakayı Kkurtarabilir miydin? Alimallah: «— Sen ahirzaman türbesisin!» di « — ye, parmaklarına paçavra b:ğlımıy;ı_ kalkışırlardı!.. ; Arkadaşım: « — Sen, diyor, buraya Bay Veyabın. ilk geldiği günü görmeliydin .. 5 Evvelâ: — Kral geliyor!. diye bir haber yıldı ve ahali arasında şayialar çıktı: — Efgân kralı mı gelmiş? — * — Hayır... İngiliz kralıymış...” — © daha gelmedi yahu? — Dün gece ansızın gelmiş! 3 Fakat gelenin «Otelciler kralı» ol - duğu anlaşılınca, krallık ta — ucuzladı. Ondan sanra nice kralar ğeldi. Yüzle - rine bile bakmadılar. .< Şimdi hakiki bir kral geise, herkes gene yerli krallardan zannedecek — ve kimse kılım kıpırdatmıyacak! * Tuzla içmelerinde, programsız festival var ki, belediyenin ki gibi k) rıyor. Yoksa soyadı alırken «zade, yi —

Bu sayıdan diğer sayfalar: