Gâvur Mehmedin Yeni Maceraları GİBALİ ZİNDANLARI Son Posta'nın zabıla romanı: 49 Fenerin yağı çoktan bitmiş; her ta-|Semada parlıyan yıldızlara bakıyorlar- raf zifiri bir karanlık kesilmişti. dı. Gâvur Mehmet; bu korkunç zül »| Budala Hırvat, âdeta homurdanır “ metler arasında, meçhul bir âkibete| gibi: /| karşı yürüyecek olan kafileyi idare et-| — Ehh.. Kalın sağlıcakla... mek vazifesini deruhde etmişti. Dedikten sonra, kayıkhanenin ya - — Hüsnü bey!.. Sen, belimdeki ku-İnındaki dar yoldan yürümeye başla - şağı sıkı sıkı tut. Sakın bırakma... Sa-|mıştı. lih!.. Sen de Kerim efendi ile beraber, şu kart domuzu kolla. Birbirimizden, mümkün olduğu kadar ayrılmıyalım. — Nereye, dostum?.. Kesilen demir çubukların arasından| — Nereye olacak?.. Arkadaşların el yordamile geçmişler; kafileyi düz -| yanına. müşlerdi. — İyi amma.. Artık sen bizimle ar- Mümkün olduğu kadar gürültü çı-|kadaş oldun. Senin o doksan dokuz a- karmadan yüzmeye başlamışlardı. Hiç 'ziz gelse de, seni bizden ayıramaz. bir şey görmeden, nereye gittiklerini| — Yok, be canım? bilmeden, ağır ağır ilerliyorlardı. Hırvat, fazla bir şey söylemiye mu- - Aradan dakikalar geçmişti. Fakat, | vaffak olamamıştı. Eşekçi Salihin de halâs ümidi verecek en küçük bir alâ-| yardımı ile belinden kuşağı çıkarılmış; met bile zuhur etmemişti. Hepsi de,|kolları sımsıkı arkasına bağlanmıştı. hhx:îiici bir şüphenin altında ezilmek-| — E.. Şimdi ne yapacağız?.. telerdi. Hüsnü Beyin bu suali üzerine, dört Birdenbire, Gâvur Mehmedin sesi, 'zabıta memurunun arasında bir mü - başlarının üstündeki kemerde akset -'zakere başlamıştı. miştı: Gâvur Mehmet, fikrini şöylece izah — Arkadaşlar!.. Dikkat ediyor mu-| etmişti. — sunuz. Hava değişti. Yüzüme bir se-| — Şimdiiüi.. Bu herifler bizi o su - Tinlik çarpıyor . yun içine atarak boğduklarını zanne- Ötekiler, yirmi dört saatten fazla bu | diyorlar... Biz, onların bu kanaatlerini Boğuk ve müteaffin su içinde bulun -| hiç bozmamalıyız. Onun için de müm- dukları halde; alhnları, sıkıntıdan bu«'kün olduğu kadar onların — gözlerine ram buram terlemekte idi. Onun için, |görünmemeye çalışmalıyız. Biğivur Mehmedii ” hissettiği sedinEği| Y'Nanl?.: farkedememişler; bu sözlere cevab da| — Bana kalırsa.. Derhal birbirimiz- ““wermemişlerdi . den ayrılalım. Siz doğruca evlerinize Bir müddet, yine süküt ile geçmiş -| gidin. Birer hastalık bahane ederek bir ti. Bu sefer Gâvur Mehmedin sesi, da-| müddet sokağa çıkmayın, hattâ arka- B kurveile yükselmişti. daşların gözlerine bile görünmeyin. — Arkadaşlâr.: müjdeli, Deli Kerim itifazî etti: & BĞ vağ Bdağğe — Bu kadar ihtiyata ne lüzum var, . Mehmet?.. — Bakın!.. Karşıda bir ışık parlı - - mleı derğöke İüzüne v 5 Kedln yor. B a B SN Efendi... Bu herifler, hinoğlu hindir. Bütün gözler ,ileri çevrilmişti... Bir-| ».. : gü İ ti Genbire; biç kimto'Bir yey göretüdliş İhtimalki ,şüphelenirler. Bizi suya yu- tüne atılmış; ensesinden yakalamıştı: /SON POSTA İ / L Son PFosta'nın siyasi tefrikası : Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı. Nasıl öldü? Yazan: Ziya Şakir Mizancı Murat Beyle İttihat ve Terakki Cemiyeti âzaları arasında Pinto hanında avukat Mustafa Beha Beyin yazıhanesinde bir toplantı yapılmış, uzun müzakere ve münakaşalardan sonra arada bir itilâf husule getirilmişti. Fakat ... Avam, (taassub) u seviyordu. Hat- Fakat Gâvur Mehmet, bir anda üs-|tâ.. taassubu himaye edenleri, daha çok seviyordu. Yarım münevverler, (hüriryet) ile beraber, bir anda asırların kökleşmiş âdet, ve an'anelerini yıkmak ve de - virmek istiyorlardı. İki zihniyet çarpışmaya başlamıştı. Fakat bu çarpışma, henüz aleniyete varmamıştı, (Lider) olmayı kuranlar, derhal bu cereyanlardan istifade etmek istemiş - lerdi. Cemiyet, yarım münevverlerin başlarına geçtiği gibi; diğer bazı (baş olmak) isteyenler de, diğer zümreleri paylaşıvermişlerdi. Bu meyanda; Murat beyin kısmeti- ne, ( ülemâ ) - denilen zümre i - |le, bu zümrenin izine basan bir kitle lisabet etmişti. (Mizan) gazetesi, bu kitlenin nabzına göre şerbet vermeye başlamış; bunda da çarçabuk mühim bir muvaffakiyet göstermişti. Murat beyin bu muvaffakiyeti, ta- bildir ki, cemiyete büyük bir telâş ver- mişti. Çünkü Murat beyin açtığı bay- rak altına toplananlar, ihmal edilecek bir kuvvet değildi. Nitekim, o aralık Murat beyin şeyhislâm Cemaleddin c- fendi aleyhine yürümesi üzerine der « bhal softa gürühu arasında bir hareket başgöstermiş; — şeyhislâmın — vaziyeti, nâzik bir şekle girmişti. Hattâ, o ecs - nada birdenbire sivrilen (Kara Kemal bey) in Beyazıt medresesinin avlusun- da sarıklılara karşı söylediği tehditkâr nutuk imdada yetişmeseydi, Cemaled- din efendinin mühim bir tehlike ge - . Ş a z varladıkları deliği açıp bakarak - ölüp ti. Fakat bir kaç söniye geçtikten son- İslmediğinizi tetkik ederler. Bizi orada rı..k ıaıane endinin sevinç dolu sesi göremeyince de, tetkikata girişler. E - yükselmişti: ğger sağ olduğumuzu anlarlarsa, çok — Evet.. evet... Karşıda.. ta, karşı-| fena olur. Derhal izlerini kaybederler.. da... Parlayıp, sönüyor... çirmesi muhtemeldi. Cemiyet; uzun uzadıya düşündük- ten sonra, Murat beyi mevkiinden dü- şürmek için kurnazca bir karar vermiş- ti. Bu karar mucibince, Murat beyle (Arkası var) * Hasan efendi, sözünü bitirmeden, | ——— Gâvur Mehmet ilâve etmişti: — Eh.. artık kurtulduk, demektir... — Ayaklarım yere değiyor. Gâvur Mehmedin bu sözlerini, Deli - Kerim ile Eşekci Salih de te'yid eyle « mişlerdi: — Bizim ayaklarımız da yere değ- di. — Artık yürüyelim. Gâvur Mehmet, şiddetle itiraz etti; — Hayir.. Hayır... Yüzmekte de - vam. — Niçin, canım. — Önümüzde, bir kuyu olmak ih - timali var. — Bu da doğru!.. Bu kadar gizli tertibat yapanlar, vaktile belki bunu da düşünmüşlerdir. Yüzmekte devam ediyorlardı. Kar- şılarında, âdeta bir kavis dahilinde bir takım ışıklar kıvılcımlanıyordu. Gâ - vur Mehmet: — İştel.. Deliğin ağzına geldik... Karşı sahilin aydınlıkları görünüyor. Galiba, Tersanenin karşısına çıkaca - Diye söyleniyordu. Eşekci Salih, birdenbire, yere bas - mış, ayağa kalkmıştı. — Göğsüm, yere dokunuyor. Artık, yüzmek mümkün değil, diye bağır - mıştı. Az kalsın, sevinçlerinden çıldıra - taklardı. Yol, daralmış ve alçalmıştı. Artık, iki büklüm yürüyorlardı. Önde giden Câvur Mehmet, birdenbire: “ — Ocohi.. Diye bağıtdı. Ve kendini, delikten dışarı attı. Bir dakika sonra, sahilde, bir kayıkhanenin harap - temellerinin — dibinde sıralanmışlardı. Sevinçl den hiç bir şey söylemiye muktedir e- İamıyarak, geniş geniş nefes alıyorlar. lerin « KUMBARA muvakkat bir itilâf aktedilecekti. Ve bu itilâf dolayisile de, (Mizan) ın neş- riyatında bir tehavvül vukua getirile- cekti... Murat bey neşriyatını cemiye- tin istediği şekle tehavvül eder etmez, tabitdir ki mevkünden sukut eyliye - cekti. Bu karar mucibince, Murat beye bir mektup gönderilmiş; (Pinto Hanı) n- da, avukat Mustafa Baha beyin yazı- hanesine davet edilmişti. Murat bey büyük bir hüsnü niyet göstermiş; kendisi de cemiyet'ile itilâ- fa mütemayil olduğu için bu davete icabet etmişti. Cemiyet erkânından on zâtin iştirâk ettiği bu mülâkatta uzun uzadıya bir takım müzakere ve münakaşalar geç- tikten sonra, bir çok noktalarda, ara- da bir itilâf husule gelmişti. Ancanaak, bahis (Mizan) ın neşriyatına gelince, burada mesele pürüzlenmişti. Murat beyin naklettiğine göre, Manyast zâde Refik bey merhum ile kendi arasında şöyle bir muhavere geçmişti: — Âynen — Manyasi zâde Refik bey — Beye - fendil.. Bir kelime, daha... Siz bun * dan sonra, (Mizan) in mündericatını biraz tâdil edeceksiniz, değil mi?... Murat bey — Tabit, değil mi ya?.. Cemiyet ile temasta bulunacağım için, Anın mükarreratma tevfiki münderi - cat edileceği derkârdır. — Ben, yalnız siyasi mesleğe has - ren bunu söylemiyorum... Bazı efkârı taassubkârâneyi tahrik yolunda olan mündericatın tâdili, demek istiyorum. — (Taaccüple) Ne gibi?.. — (İslâmiyet) ve (Hilâfet) keli « melerini, (Mizan) da çok kullanıyor- sunuz. Artık bu gibi köhne şeyler ile BİRE. 1ODO VEREN derhal yakalanmıştır. meşrutiyet binasının inşa olunamıyâ: cağını siz de bilirsiniz. Hem de siz, ta- rih muallimi #fatile bunu herkesten iyi bilirsiniz. Murat bey, sesini yükseltiyor; (bü- tün hâzirun) un işitebilecekleri suret- te şu uzun cevabı veriyor: — Nâzik bir meseledir. Can noktaç sıdır. Bütün dikkatinizi isterim.... Si - yast? nazariyelerim o rütbe ileri var « | mıştır ki.. eğer.. meselâ.. Belçikaya, İngiltereye, İsviçreye tatbik olunmak üzere bir kanunu esasi lâyihası kaleme alsam.. o lâyihayı sizde mütalca bu - yursanız.. nazariyelerin yeniliği ve cür'eti itibarile belki siz bile tevahhuş ederdiniz. Çok ifratkârâne ileriye var- dığıma hükmederdiniz... Çünkü ben, Sosyalist evolüsyonist) im. Burası - nı, bir kere belleyiniz... Memleketi « miz; Belçika ve İsviçre değildir. Tür - kiyedir. Kanunu esasimiz, başta Ar « navutluk olarak Rumeliye, Anadolu: ya, bilhaşsa Kürdistana ve Arabista - na tatbik olunacaktır... Şu tâdat etti. ğim kıt'alara tatbik olunacak kanunu esasiler olsun.. başta tedâbiri mülkiye bulunsun.. ancak bir şart ile müsmir o lur. O dahi, (İslâmiyet) ve (Hilâfet) cihetlerine ait olan hissiyatı milliyeyi okşamaktır. O hissiyatı okşamıyan Devâ yerine, milletin derdini teşdit e « decek yeni bir gâile halini alır... Bu halde, buyurduğunuz vechile -(Mi - zan) n lisanını tebdil etmeyi, vatana ihanet addederim. İhanet olacağı için, kat'iyyen yapamam... Bunun, itilâfı- mıza mâni olacağını me'mül edemem. Lâkin, mâni olacağını, farzedelim.. ih« tilâfta bulunalım.. birbirimize kurşun yağdıralım; böyle bir halde size nasi- hatim olsun, ki (Mizan) için lâyık görmediğiniz o okşayıcı İisandan sa- kın ayrılmayınız. Ayrılırsanız, mağ * yete mensup gazetelerde, (Kanunu ©* sasimiz, parlak süngülere müstenittir) gibi vahim cümleler görüyorum. Sün: gülere, ancak istibdat istinat edebilir. alde fikir ve cümlelerle devam ediyor- Ve Murat beyin bu sözleri, bazı mu * hatapları tarafından istihza ile karşı * lanıyor; ve bu istihzalar da, gazete su- tunlarına geçiyor. “Murat Beyin bizzat naklettiği l'l“ hâdise ve muhavereyi ret ve tekzip fikrinde değiliz. Ancak şu var ki; ha: kikati ararken bir de karşı tarafı dinle* mek mecbuüriyetindeyiz. O tarihte cemiyetin en mühim er * kânından olan - ve bilhassa bu hâdis& ve muhaverenin içinde bulunan - a * vukat Mustafa Baha Bey de bu me * sele, ve bilhassa bu muhavereyi başka türlü naklediyor. ( _)' Bir otomobil kazası Eminönü Şemseddin Molla caddesinde 57 sayılı evde oturan Habibir: — 2 yaşında küçük oğlu Remzi annesile bire her bir tedbir ve teşebbüs, akim kalır. — | | | | | lüp olacağınız muhakkaktır.... Cemir — ü ” t Diyor.. ve bu sözlere, yine ayni me* likte Vefa caddesinden — geçerken — toföf — Ahmedin idaresinde bulunan 2199 muma” — ralı otomobilin sademesine maruz kalara' mubtelif yerlerinden yaralanmıştır. Şoföf Ahmet derhal yakalanarak tahkikata bat” lanmıştır. Tiyatroda kavga Kısıklı Namazgâh sokak — 4 numart evde oturan 331 doğumlu Ahmet H: U'; ğ kadaşı Bulgurluda Melek Sima soka; G oturan 332 doğumlu Kemal Çamlıca yatrosunda kavgaya tutuşmuşlar, cebinden çıkardığı sastalı çakı ile pi Ahmedi kolundan yaralamıştır. arkudar remli