SON POSTA | 10 Sayfa Gâvur Mohmedin Yeni Maceraları İttihatçılar Devrinde ) MUHALEFET ©T Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı,Nasıl öldü? Bi 3 Yazan: Ziya Şakir | Neşredilen bir makale ile Ahmet Rıza Beye reklâm yapılmak istenmiş ve bu GİBALI ZİNDANLARI Ş Son Posta'nın zabıta romanı: 23 5 — — Size, hak veriyorum.. sizin yeri-|heyocan istilâ etmişti... Titriyen elle- — hizde olsam; ben de böyle düşünece -İrini zembile uzatmış.. koyu renkli bir ğimi itiraf ediyorum... Hattâ, şu anda |bohça çıkarmış.. göğsü, titreye titreye “nasıl olup da beni tevkif etmediğinize | kabarırken, bohçayı açmıştı... Ve o za- Son Posta'nın siyasi tefrikası : —Şaşıyorum. * — Mehmet.. oğluml... — Hüsnü bey!.. Rica ederim, birbi- rimizi aldatmıyalım. Açık kalbli dav« ranalım... Siz, man, çömeldiği yerde düşecek gibi sal- lanmış.. bitkin bir sesle: — Evet.. o.. ta, kendisi. Diye mırıldanmış... Ağır ağır yerin- benim hocamsınız... |den kalkarak düşmemek için duvara Bana; evvelâ, Galatanın insan kanı ve dayanmıştı. #arhoş kusmuklarile dolu olan müleves — sokaklarında, bir batakhane kavgasın- — ginde.. karakolda. — tırnağa kadar titredi. Birkaç saniye sü- — yen kısa bir süküt geçti. Gâvur Meh » — met, Hüsnü beye eğildi: — Kerim efendiye verdi: sın. Müşir paşaya takdim etmeyin. — başile işaret etti. — yetisebilmişti, Üçü birden, nefes nefese da restgeldiniz. Beni, takdir ettiniz. Zaptiye alayına kaydettirdiniz. Yani, bir sürü it içinden çıkararak faydalı in- /-sanlar arasında bana bir yer verdiniz... Sonra da, beni maiyyetinize alarak ye- tiştirdiniz. Bir çok işler gösterdiniz. Defalarca tecrübelerden geçirdiniz. Ve nihayet, bana karşı sarsılmaz bir emni- yet hâsıl ettiniz; değil mi?,.. — Evet.. şüphesiz!.. — E.. şu halde nasıl oluyor ki, beni bir anda silkip atıverdiniz?.. Orada; yangın yerinde benden ayrıldığınız za- man iki şey düşündüm. Biri, ölüm. Diğeri de, geldiğim yere dönmek.. ya- ni, benim gibi şüphe altında bulunan adamların serbestce gezebilecekleri, Galata sokaklarına... Fakat, bunun i- kisini de yapamadım. Uzun uzun dü- şündükten sonra; kalkıp buraya gele- rek size bir teklifte bulunmaya mecbur kaldım... İşte, ©o teklifi yapıyo - yum: — Arkadaşlar!.. Beni tevkif e- diniz. Ve, derhal müstantik'in huzu - funa gönderiniz. Hüsnü bey, bir şey söylemeye dav- tandı. Fakat, daha: — Oğlum.. Mehmet!.. " Derken, kapı gürültü ile açıldı. İçe- tiye, (Karakaş Mehmet bey ) denilen :zım boylu, zayıf bir tabur ağası dal- — Teftiş beyler!.. Vukuat var, Diye bağırdı. Odadakiler, şaşırmışlar; yüzüne bakakalmışlardı. Tabur ağası izahat verdi : Hüsnü bey; hareketlerinden hiç birini kaçırmamıştı, Bu sabahtanberi GCâvur Mehmedi bu kadar değiştiren, onun aleyhinde bir çok şüphelere meydan veren sırrın, her tarafına kan pıhtıları bulaşan şu sapsarı renkli kesik başta toplandığını anlamıştı. Derin bir merak ile o da eğilmiş.. parmağını © kesik başın alnına daya - mış.. uzun uzun bakımıştı. O zaman bu baş, onun dimağında, müphem bir ha- yal uyandırmıştı. Fakat, bu hayalin üş. tüne gerilen perdeyi bir türlü yırtama- mişti. Gâvur Mehmedin yanına gelmiş, gözlerini tekrar onun yüzüne dikmiş- ti. — Tanıdın mı, Mehmet. Gâvur Mehmet; dudaklarının üs - tünde sönen bir sesle cevap vermişti. — Tanıdım. gözünden — Ben de, tanıyacağım, fakat.. ta- mamile kestiremiyorum. — Mehmet!i.. Çok ıztırap çekiyor - sun. — Çok.. hem de, pek çok Hüsnü bey. — Bunun #ebebini bana söylemez misin?.. 'ap versene, Mehmet!.. — Hüsnü bey.. rica ederim.. Allah Karakaşın | aşkına bana şimdi hiç bir şey sorma... Bi rkaç gün, beni kendi halime bırak. Şu işi temizliyeyim. Ondan sonra, her — Bir adamın elindeki zembilin i-'şeyi söylerim. tinde, kesik bir kadın başı yakalandı. - Gâvur Mehmet, derhal yerinden fır- ladı. Ellerile masaya dayandı. Evvelâ, İşittiklerine inanmadı. Karakaşa bir ler soracaktı. Fakat, Hüsnü bey, on- lan daha evvel davrandı. Tabur ağası- hi isticvaba başladı : | — Bu adam, nerede yakalandı?, — — Ayvansaray iskelesinde, Bi — Kim yakaladı?. | — Bir kayıkcı. — Herif nerede?.. — Ayvansaray kolluğundan şimdi bizim merkeze getirdiler. Burada.. Bahçekapı karakolunda, Gâvur Mehmet dayanamadı: — Ya, kesik baş?.. Diye bağırdı. — Kesik baş mı?.. O da zembilin i- Gâvur Mehmedin vücudü, tepeden — Çabuk.. karakola gidelim. Dedi. Hüsnü bey de o fikirdeydi. Tabur ağası Karakaş Mehmet beyin bizzat getirdiği vukuat raporunu, Deli — Ben gelinceye kadar, tapor kal. Gâvur Mehmede Dedikten sonra, * Tabur ağası Karakaş Mehmet bey; Gâvur Mehmetle Hüsnü beye, pek güç karakola gelmişler; Mehmet beyin o- dasına girmişlerdi. Güâvur Mehmet: — Evvelâ şu kesik başı görelim. Demişti. Mehmet beyin verdiği emir üzerine; getirmişti. - Gâvur Mehmedi, boğulacak gibi bir — Pek iyi.. şimdi ne yapacaksın?.. Bu sual, Câvur Mehmede vazifesi- ni hatırlatmıştı. Uykudan uyanır gibi silkinmiş, der- hal kendisini toparlamıştı. — Evet.. şimdi yapılacak şey... |- zin verirsen, vaziyeti ben idare ede - yim, — Hay, hay... Gâvur Mehmet, başını tabur ağası Karakaş Mehmet beye çevirdi. Arala- rında şu konuşma geçti: — AÂziziml!.. Siz, bu adamı isticvap ettiniz mi?.. — Şöylece, bir iki şey soruştur. - dum. — Evvelâ.. bu adam kim?.. — Bir çingene, — Âla... Bu başı nerede bulduğunu söylüyor?.. — Keratanın bir sözü bir sözünü tutmuyor ki... Güya, kendisi hamal- mış,, tanımadığı bir adam bu zembili vermiş.. al bunu, Ayvansarayda bil - mem nereye götür, demiş... O da, A- zapkapısından bir kayığa binmiş. Ay- vansaraya geçmiş. Orada kayıklan Çi karken zembili unutmuş. Kayıkçı zem- bili alıp ona verirken içine bir şüphe girmiş. Hele dur, şunun içine bir ba- kalım; demiş. Herif açtırmamak iste- miş. Mesele, bu süretle patlak vermiş. Herif, nerede?.. — Kovuşta.. nezaret altında, — Çok iyi... Şimdi, karakolun ha- pishanesinde kaç kişi var?.. — Kimse yok... Gece yakalananla. rın hepsini bu sabah zaptiye kapısına sevkettim. — Şu halde, şimdi emir veriniz. Be- ni hapsettiriniz. Gâvur Mehmet, bu sefer de başını — möbetçi çavuşu, ortaya kirli bir zembil| çevirdi. Hüsnü beyin kulağına eğile - rek: (Arkası var) Gâvur Mehmedin bu | maksatla muhalifleri aradan atarak, yeni bir teşekküle zemin ihzar eylenmişti (Cemiyetin — muyaffakiyetsizliğine başlıca sebep; efradının ilim, ahlâk, fazilet, sebat, metanet gibi secayayi â-' kâtip önünde sefir Mahmud Nedim be- liye ashabından olmadığını... Yazmış ve hattâ, cemiyet müessisleri bugün cemiyette mevcut değildir; demiştik. IBugün bizim ,İcabı maslahat) diye ketmetmek istediğimiz hamiyet nika - bi altındaki menfaatperestlerden, za - manın meydana çıkardığı eşhâs, bâlâ» da görüleceği üzere ...... efendilerdir ki, bunlardan birincisi ve en mukte - diri olan Abdullah Cevdet efendi, ilim ve kalemile millete bihakkın hizmeti cemilede bulunmuş ise de, sâfiyeti kal- biyesinden diğer rüfekasının teşvikat ve tevilâtı desisekârânelerile iğfal o - lunmuş, ve cihana değişilmeyen şeref ve namusu, rütbe ve nişana ve bir kaç kuruş ihsana ve memuriyete feda ile enzarı hamiyetperverandan külliyen iskat edilmiş olması, ağlebi ihtimalden bulunmuştur. (İshak Süküti ve hattiye sahibi Hilmi gibiler ise, meziyeti şahsiyeden külli- yen muarra, evâili lekeli oldukların - dan, burada onlardan bahsetmeyi zâit gördük. (Şurada, maattecessüf bir vak'ayı i- lâve etmek isteriz ki; yedi - sekiz se - nedenberi meydani mücahedede bezli vücut eden, ve her türlü evsaf ve feza- ili hâiz bulunan Ahmet Rıza beyefen- diye; bazılarının (Mabeyni Şâhâne) ile itilâf hâsıl ettikten sonra efendileri rine yaranmak maksadile bir münazaa çıkarmak, ve o mücahidi şehir Ahmet Rıza beyi tahkir etmiş olmak için mü- gayiri şer'i islâm olan düello teklifle . rini kabul etmediğinden dolayı yazdık- ları bir makaleyi imza eden dokuz ne- fer efradı cemiyet meyanında, Abdul- lah Cevdet efendi de maatteessüf mev- cut idi. İşte bugün bizim, söylemeye dili - mizin varmadığı ve fakat zamanın is - bat ettiği hakayik şudur ki; bir takım- larının, millet mahvoluyor.. vatan el- den gidiyor.. Sultan Hamid, zâlimdir.. öldüreceğiz, keseceğiz, biçeceğiz; diye feryadü figanları; öteye beriye koşma- ları; Hamid'den dem vurmaları; hep mabeyin (1) nazarında şahıslarının e- hemmiyetini — arttırmak; ve bilâhare hazırladıkları yüksek maaşlı memuri - yetleri kapmak imiş. (Gariptir ki, bu adamlar; kendileri- le beraber cemiyetin ıslaha şiddetle ih- tiyacı var iken, kendileri ıslaha çalış- madıktan başka; aman cemiyeti yeni baştan tanzim, ve kaybolan şerefini i- ade edelim; diyenlere, bizi tahkir edi- yor diye, buğuz ve adavet ediyorlardı. (Teessüf bu hale, sadhezar tees - süfli...) Bu makaleden maksat; Ahmet Rıza beyi reklâm etmek.. ve muhalifleri a« radan atmak için, Ahmet Rıza beyin bayrağı altında yeni bir teşekküle ze - min ihzar eylemekten ibaretti. Nitekim, bu maksadın tahakkuku, gecikmemişti. Ahmet Rıza bey, mu - haliflerini cemiyetten uzaklaştırdı.. Ve kendisi de daha sadık (havari) leri tarafından ihata edilmişti. * Fakat Ahmet Rıza bey, muhalifleri- ne olan kinlerini bununla teskin ede - memişti. Günün birinde, - Ahmet Rı- za beyin riyaseti tahririyesi altında in- tişar eden — (Şuarâyi Ümmet) gazete- sinde; şöyle bir makale görülüvermiş- tiz — Aynen — Şundan, Bundan (Paris) matbuatı, Avusturyâ gâze- telerinden naklen TViyana) sefareti seniyesinde vukua gelen şayanı tecssüf bir hâdiseyi şu surette bildiriyor: (1) Yani, Abdülbamit) demek istiyor. «Sefareti Osmaniye doktoru Abdul- lah Cevdet bey, sefarethanede ve iki terecek bundan başka bir meziyet kalı madı. Halbuki bir çok mahalde, sefa * ret halkı fezaili milliyeyi ilâ değil, bi yi dövmüştür. Sefirin, Avusturya ha -|lâkis payimal ediyor. Sefarethaneler; riciye nezaretine müracaatı üzerine,|ayyaşlar, kumarbazlar, hovardalar yas Cevdet bey huduttan dışarı çıkarılmış- | tağı oluyor. tır. Cemil Tosun paşa rezaleti daha ge. Sebebi münazaa, şudurtı çenlerde Viyana sefaretini, erbabı na« Cülüsü hümayun günü, sefaretha -|Mus ve haysiyet nazarında lekedar et. UCdı: mükEHImCı ve mutantan bl' zi » Mİ“R' xlınta'“mlıın hl"' ve memati yafet verildiğine dair (Sabah) gazete- | demek olan Rumeli meselesinin hallin: sine bir bend yazılmış... Cevdet bey; |de en ziyade alâkadar bulunan bir hü: © günü sefarethanede ziyafet verilme-| kümet nezdindeki sefirimizin derbel diğini, ve o bendin, mahza ziyafet ma-| tahkire uğraması, Viyana gazetelerine sarifi namile bir para koparmak için| Mmaskara olması, itibarı siyaelmize ne Mahmud Nedim bey tarafından mah-| büyük bir nakisedir.) susen yazdırılmış olduğunu, Viyana| Filhakika, o sıralarda sefarethane « W gazetelerinden birine haber verir...|lerde bu gibi vak'alar eksik - değildi, Sefir bunu duyunca doktoru çağırır, | Meselâ; bu hâdiseden beş on gün evi tekdir eder. Doktor, mukabelede bu - vel, Paris'deki Osmanlı sefarethane « 1 lunur. Sefirin üzerine atıdır. Kulağını | sinde de buna benzer bir dayak vak'asi çeker. Yüzüne dört tokat vurur. He - geçmişti. Fakat onun sebebi bülebütün men telgrafhaneye azimetle, zâti şâ » başka idi... Sefaret ataşemiliteri Ce « hâneye keyfiyeti bildirir. Arzı ubudi-İmil bey, Aziz bey isminde bir xt ila yet eder, Viyanadan tardedildiği için|kumar oynamış.. fakat oyunda — kayi sefirden tazminatı nakdiye dava et -|beden Aziz bey, kumara hile karıştı « mek maksadile Londraya gider. gını iddiaya başlamış.. Cemll bay de bu — Bu vak'ayı Şuarâyi Ümmete der -|ithama dayanamamış.. Aziz beye, mu: cetmeden maksadımız; ne Abdullah | fassal surette bir dayak atmış.. dı. Cevdet efendiyi Avusturyadan kovul.| - Sonra.. (Vaşington( sefareti başkâk | duğu için; ve ne de Mahmud Nedimİtibi (Alfred Rüstem) bey ile (Kardif) — beyi, yediği dayaktan dolayı taziye ey-|şehbenderi Hakkı efendi arasında da lemektir. Bizim bu hâdisede kemali te-| yine böyle silleli, tokatlı bir hüdiee vu: ) essüfle gördüğümüz şey; bu kavganın | kua gelmiş.. bu da, gerek Amerika ve Viyana gibi kaidei edeb ve merasime| gerek (Londra) ve (Brüksel) slyas! ! fevkalâde riayet edilen bir yerde vu -| mehafilinde gü"l_"“ '!M A kua gelmesidir. Osmanlılar ıleyhındn. bir takımı müs Edeb ve iffet, Türkün en büyük fa-|tehzi tefsirata sebebiyet vermiliş.. di. ziletidir. Bizde, zaten ecnebilere gös- Da (Arkası ver) 4| Ulukışla İlbaylığından: — 1 — Ulukışla kasaba ve köylerinde yapılacak (28860) lira (68) kuruş bedeli keşfi olan (28) tek (32) çift göçmen evinin kapalı zarf usulü ile eksiltmesinde talip ğ ihalesi on gün müddetle uzatılmıştır. 5 2 — İlk teminat akçesi (2164) lira (70) kuruştur, ) 3 — İhale 27/7/936 günü saat 14 de Ulukışla İskân komisyonunda yar pılacağından taliplerin müracaatları. (31) | Müsabaka imtihanı Türkiye Ziraat Bankasından: Bankamızın muhtelif servislerinde çalıştırılmak üzere müsaba- ka ile yüzer liraya kadar aylıkla lüzumu kadar memur alınacak- tır. Müsabakaya girmek için liseleri veya Ticaret liselerini ve yahut Galatasaray İlisesi ticaret kısmını bitirmiş olmak ve 18 den aşağı, yirmi besşten yukarı yaşta bulunmamak lâzımdır. Müsabakaya gireceklerden ne gibi belgeler arandığı, ve ne - lerden imtihan yapılacağı, Ankara, İstanbul ve İzmir Ziraat Bankalarımızdan elde edilebilecek şartnamelerde yazılıdır. Mü « sabaka 6/8/936, 7/8/936 Perşembe ve Cuma günleri sabahı saat 9 da Ankara ve İstanbul Ziraat Bankalarında yapılacaktır. İstekliler aranılan belgeleri bir mektubla birlikte en son 28/7/936 Salı günü akşamına kadar Ankarada Ziraat Bankası M Memurin Müdürlüğüne göndermek veya vermek suretile müracaat etmiş bulunmalıdırlar. Bu mekteplerin son sınıfında olup ikmale kalmış olanlar müsabaka imtihanı neticesinde muvaffakiyetleri halinde ikmal imtihanım verdikten sonra tayin muameleleri yapı- mak üzere imtihana kabul edileceklerdir. «4145, Kültür Bakanlığından : : 915 numaralı kanun hükümlerine göre orta okul ve liselere ıhıdt' parasız yatı talebesinin müsabaka sınavları 1/Eylül/936 Salı günü ryacaktır. a bqbliüııhıkı sınavları hakkında fazla malümat almak ımy-“'i" ” Kültür, Lise, Öğretmen okulu veya orta okul Direktörlüklerine mür#” — caat etmeleri «1758n « IGİİ__ PROTEjJİN Merhemini kullanan frengi ve belsoğukluğuna tutulmaz. Her — eczanede bulunu |