TTT TTT T 15 Temmuz Tarihten ;;ıyfalar : Gece yarısı çığlıklarile çınlamıştı: gy saray kadın “Duvar üstünde koca var,, Haremığalannınşhareme girmğlğrinin men'i bunları da, cariyeleri de kızdırmış, iki taraf birleşip bu plânı kurmuş lardı. Plân günahsız bir delikanlının hayatına mal oldu Hicri 1102 senesinin yaz mevsimi idi. | rapları dinledi, masum olduğunu söyliyen İkinci Ahmet yeni cülüs etmişti. Topkapı sarayında «Haremi hümayun» daki cariyeler ve saraylı kadınlarla harem- 1 arasında bazı aşk maceraları gittik- çe göze batan bir şekil alıyordu. İkinci Ah- met, saraydaki hadımların «nöbeltçi na - mile içeride kaldıkça yaptıkları fezahat - lerin daha şehzadeliği zamanında iken işit- mişti. Padişah olur olmaz: — Hizmeti olmiyan arap içeri girme - sin ve nöbetçi olan da gece kalmasın! Diye şiddetli bir emir verdi. Hem ha - remdeki cariyelerle saraylılar, hem de ha- remağaları bu emirdan fevkalâde mütces sir oldular. Saray hadımları, böyle bir em- rin verilmesini hareme giremedi kendilerini kukanan Birün ha ratına hamlederek onlardan intikam al » mak için cariyeler ve saraylılarla beraber göyle bir vak'a tertip ettileri — Haremdeki kadınlar bir gece odaların- dan: «Duvarın üstünde koca vari..» Ya- hut edamım Üstünde koca gördük!e diye bağrışmağa başlıyacaklardı. Harem »tıla- hında «koca gördükt..» demek — «erkek gördük!» demekti. «Haremi hümayun» duvanmıa yanında Enderan gilmanlarının © daireleri vardı. Kadınlar bağrışınca ha - Temağaları bu gilmanlar dairesine: «Vayl — Duvarâ siz mi çıkarsınız!» diye hücum € - decekler ve sarayın içinde bir gürültü çı- karacaklardı. Cariyelerle araplar hazırladıkları bu in- tikam plânını derhal tathik ettiler. Şevval ayının ön dokuzuncu pazar gecesi haremi Hg-ıy-ıı kadınları ince ve çıngıraklı ses- lerile TTopkapı sarayının serviler, taflanlar we şimşirlikler içine gömülmüş — çatılarını gınlatmağa başladılar. * — Duvamn üstünde koca varl., — Duvarın tstünde koca varl.. Bu çığlıklar üzerine bütün taray ayak » llm_mm Haremağaları zaten bazırdı. Ki- müsi yalın kılıç elinde, kiminin elinde han- Çer ve pala, bir kara bulut gibi Enderun #ilmanları - odalarına, bühama Hosoda #emtine doğru koşmağa başladılar. Meş'um bir tesadüf: Hasoda köşkü bos tancılarından bir oğlan, bu sicak yaz ge - sesinde canı mayva istemiş, küçük bir e » Tik ağacına çıkmış, yemiş topluyordu. A » Vzaplar hemen biçare delikanlının Üstüne e- D tildiler, Kollarından, ayaklarından, sa - Sından, başından yakaladılar, ağaçtan in- Sürdiler, sürüklemeğe başladılar: En feci bir Sİnayetin kurbanı olmuğ olan haremağa - ti erkeklare ve bilhassa genç ve gürbüz “!(:lıleıe kargı zaten sönmez — bir kin ile Mücehhaz idiler, zavallı delikanlıyı: — Harema giren hain işte budur! Diye itham ettiler. Genç bostancı, &lle Ve yumruk ve tekme altında ezilerek kız- lar ağasının huzuruna çıkanldı. Delikanlı baygın ve bitkin bir halde çırpınıyor, avazı pskuğı kadar istimdat ediyordu. Fakat ya- a kılç cehennem zebanilerine kim mü- dahale edebilirdi. Bütün saray halkı vak'a Yerine birikmişti. Bize bu vak'ayı anlatan müvenik Fın- diklılı Mehmet ağa da o zamanlat Havo- da gilmanlarından idi. Dostu Dülbent Gü- lâmi, Çerkes Osman ağayı odasına davet etmiş, akşam kahvesi içiyorlardı. Feryat ve figan üzerine onlar da kahvelerini bırakıp bahçeye koşmuşlardı. Kızlar ağası doğru- BU vever, insaflı, dindar bir adamdı, A » delikanlıyı dinledi, vak'ayı yerinde tetkik etmek Üzere bahçeye indi: Bahçede bir bostuncının çıktığı erik a- ğacına baktı, bir de harem duvarına... Ev- velâ ağaç, duvardan (Ö-12 zira uzakta idi. İnsan kuş olmalıydı ki bu ağacın üstünden duvara atlıyabilsin! Sonra, duvarın yük - sekliği ağacın irtifamdan belki iki buçuk mizli fazla idi. «Ne mümkün çıkıp inmek, Fakat Kızlar ağası ağzını açamadı. «Baş korku- Sundan» ve cinsiyet gayretile haremağa - bin pare olması Muhakkak idir. rının haremi hümayuna girmek Btiyen ir bostancı neferini yakaladıklarını pa - | işitmez kan beynine fırladı. ü gün pazardı. Bostancıbaşı Süley- sabahleyin erkenden padişahin yanına çıktı. Arapların intikam kasti ile bir masum delikanlıyı ölüme doğru sürükle - diklerin? söyliyerek, padişaha, bostancı - Tarın namüsü ile aynantlmasını projesto ettir — Padişahım biz bu namı kabul itme- ziz, cümle nelerlerime kefilim, buyurun pa» dişahım, ağaç ile düvar arası ne kadar w zaktır gör, eğer bu ağaçlan haremi hüma: yuna girmenin imkânı var ise, ibret için be- ni ve cümle neferlerimi katlikm cti Dedi. Bostancı başı Süleyman ağa cop muştu. Genç bostancının haksız yere mah- volması onu çok müteessir etmişti. Sözle » Tini ikinci Ahmedin yüzüne bağıra bağıra lemişti. Padişah belki sözlerini —haklı bulur, zavallı gencin bir entrikaya kurban gitmesine müsaade etmezdi. İkinci Ahmet Bostancıbaşıyı - dinledi. Fakat vak'ayı bizzat tetkik etmek büyük- lüğünü gösteremedi. Zavallı - delikanlının Babıhümayun önünde boynu vuruldu. O- nun masum kanı evvelâ haremdeki arap - ların ve cariyelerin, sonra ikinci Ahmedin boynuna yazıldı. Haremi hümayun duvarı civarında ne kadar ağaç var jse kökünden kestirildi. Araplara da eskisi gibi haremi hümayuna girip çıkmak için izin verildi. Bu kara yüzlü adamlarla onların her şeye âlet olan cariyelerin de istedikleri olmuş « Reşad Ekrem Koçu Tarihi Tablo müsa_h_ajamız Reylerinizi göndermekte acele ediniz Tarihi tablo müsabakamızı kırk tab- lb neşrederek 5 temmuz tarihinde bi- trmiş bulunuyoruz. Müsabakaya baş- ladığımız zaman da yazdığımız gibi, o- kuyucularımız bu kırk tabloyu — kese- cekler, en ziyade beğendiklerinden başlamak üzere, numara sırasına — ko. yup bize göndereceklerdir. Neticede en çok beğenilen tabloya rey verenle- ve hoşlarına gidecek hediyeler takdim edilecektir. Hediye alabilmek için taş- ra karilerimiz de dahil olduğu halde müsabakaya 26 temmuz pazartesi ak- şamına kadar ylirak etmiş olmak |â. zımdır. Acele ediniz! tü SON POSTA Z Şükrü çavuşun cenazesi kalkarken Ter—bw yangınında vazife başında Blen itfaiye grup çavuşu Şükrü ile çephede ölen hemhangi bir Şükrü çavuş arasında hiç bir fark yoktur. Her ikisi de vatandaşın can ve mal emniyeti ve selâ - meti uğruna camını feda etmiş insanlar - dır. Cesedi enkaz arasından çıkanlarak ce- nazesi yangın yerinden merasimle kaldırılan ve namazı Yenicamide kılındıktan — sonra Şehitliğe defnedilen itfaiye —grup çavuşu Şükrüye Cenabı Hak gani gani tahmet ver- sin. Yangın, İstanbulu asırlarca kasıp ka- vurmuş bir Afettir, Büyük — İstanbul yan- gınlarının tarihi muazzam — bir cildi dol- durur. Bu facialar tarihine, kahraman ve vazifeperver efradile sıkı bir disipline sa- hip İstanbul itfaiyesi nihayet vermiştir. İşte size bir İstanbul yangını ki, okur » ken bile insanın tüyleri ürperir: Hicri 1070 temmuzunun dördüncü cu- martesi günü, saat alaturka beçe doğrü, sur haricinda, —Ayazmakapısındaki Ahi Çelebi camünin civarında bir esrarkeş tir- yakinin sigarasından bir yangın çıktı. He- Üznen iki kola ayrıldı. Bir kolu sur dışından Unkapanına doğru indi. Diğer bir kol sur İiçinde yayıldı. Ayazmakapıdan — Süleyma- İniyeye kadar geldi, buradan ayrılan üçün- cü bit kol da Bedestene — ve Hüsbahçeye doğru ilerlemeğe başladı. O gün akçam elurken Süleymaniye camlinin dört bir ya- İm, cehennem gibi harıl hanl — yanıyordu. Hakk, çıtılçıplak camün avlutuna dolmuş tü Dumandan ve ateşten taşlar üzerine serilip can veriyorlardı. Nihayet camiin av- Tusundaki ağaçlar da tutuşmuş. halkın bu- raya kaçırabildiği bir kaç parça eşyası da bu suretle mahvolmuşta. Bir kısım — halk minare merdivenlerine iltica etmişti. Ca- mün içi mahşer gibiydi. Minarelerin kü » lâhları da tutuşmuş, muazzam mumlar gibi yanmağa başlamıştı. Ateşin karşısına du - rulamıyordu. Bütün büyük camiler «evle- rinden Ümidin kesip kuşça canların halâ- sınay düşen İstanbul halkı ile — dolmuştu. Beyazmıtta Kebeciler hanı diye büyük ve metin bir han vardı. O civarda ne kadar yangın olmuşsa bu han kurtulmuştu. Ke » beciler hanı da ağzına kadar insan dol » müştu. Fakat bu sefer çatısını kavrıyan a- levler koca binayı lâhzada sarmiş, on Mi> v bazinesi mal ile ekserisi Bosnalı ve İran- h tüccarlar ve yüzlerce insan feryat ve fi- gan içinde cayır cayır yanmışlardı. Hulâsa cumartesi başlıyan yangın pazartesi günü #nat yediye kadar devam ettl! Hasbahçe » den Unkapanına, oradan Zeyrek yokuşu | yolile Fatihe, Fatihten Sankiraza, Molla Güraniye, Esekapım —ve Samatyaya, Sa- matyadan Ağahamamına, Kadirga limanı» na, Atmeydanına ve Ayasofyanın altın « dan ve Selâm köşkünden Demirkapıya va- rıncıya kadar İstanbul yanıp kavrulmuştu. Geceler ateşle gündüz, gündüzler duman ile gece olmuştu. Atmeydanına yüz bin kişi iltica etmiş, «boynunu döndürmeğe, belki nefes almağar imkân yoktu. İstanbullular «oğul babaya ve anaya, baba oğluna ve karındaş karındaşa bakmayıp atep teskin oluncıya kadar hayran ve sergerdan kal » dıları, ve üç gün aç ve susuz kaldılar, Yangından sonra bir kisım halk Boğaziçi- ne çekilerek çadır kurdu, oturdu. Bir kıs- mı da İstanbuldan Anadolu ve Rumeliye hicret etti. Yanan evleri müverrih Fın e| dıklılı Mehmet ağa 280,000 tahmin edi « yor. Yanan mescitler, tekkeler, hanlar da | sayısızdı, Müverrih yazdığına olmak — üzere hamam, Mehmet göre — meşhurların- 360 — cami, 40 100 den fazla mahzen, 120 sa- ray yanmış, enkaz arasında kaybolanlar müstesna, göz ile sayılabilmek üzere 2700 kişi telef olmuştu. Bu rakkamlardan sonra, —kahraman Şükrü çavuşun cesedi önünde eğilmeliyiz ve eski vali Haydar Beyin adını hürmetle yadetmeliyiz. Hali- fenin dan Reşad Ekrem Koçu Not: Bana imzasız bir mektup yollıyan Ankaralı okuyucumun iltifatlarına teşek- kür ederim. Yazdıkları fıkrayı fırsat elver- diği zaman neşretmek üzere sakladım. “REK.. Sayfa 7 Beyoğlu Akşam Kız San'at Mektebini ziyaret Kızı ile aynı sırada ders okuyan analar Mektebi ve sergisini gezdikten sonra kadın şapka- cılarının, terzilerin, çamaşırcıların ağızlarını niçin bıçak açmadığını anladım Yazan: Selim Tevfik Fevkalâde güzel el işlerile dolu bir masa — etrafında Bugün eğer kadın şapkacılarının, ka- dın terzilerinin, kadın ve erkek çamaşırcı- larının ağzını biçak açmıyorsa, bunün sir- yını, akşam kız san'at mekteplerinin açılı- gında aramak İâzımdır. Ben dün, Beyoğlu Akşam. Kiz San'at mektebinin açtığı sergiyi gezerken bu ha- kikatı bir defa daha anladım. Dün gezdiğim sergiyi, ayni mektebin geçen sene açlığı sergi ile mukayeseye di- lim varmıyacak. Çünkü böyle bir mukaye- seye kalkışmak, bu seneki sergi aleyhine ,büyük bir haksızlık sayılır. Ziyaretçilere sergiyi gezdiren, ve taşhir edilen eşyalar hakkında izahat veren genç kızlar, Habeş İmparatorunun bile yüzünü kızartacak kadar nazik. İçeri girer girmez kendinizi, Holivud. dan İstanbula gelmiş bir sinema aktörü sa- (miyorsunuz. Çünk etrafınız birdenbire, altıdan fazla || genç kızla sarılıyor. Kimisi yol gösteriyor, kimisi kapıyı açı- İyor, kimisi de izahat veriyör. Bu istikbal marasimini parlaklığıyla gözleriniz. kamaşınca, serginin an- kovamı Kibi işleyişindeki wm daha iyi anlıyorsu- puz. Serginin erkek ziyaretçileri en fazla o- İyalayan köşesi, cev kadınıs kiemmı, Orada, bir ev kadınının becerebi'mesi ikap eden marifetlerin pek azı eksik. Ve bir ev kadınının evinde bulunması lâzım Jgelen her şey var. Bembeyaz örtülü masalar ideal bir ev hanımının elinden gelmesi farz sayılan İş- Terin en mükemmel nümuneleriyle dolu: Erkek gömlekleri, erkek — pijamaları, bluzlar, kombinezonlar, çantalar, yi değiştirilmiş voblar, boyanarak, temiz- denerek yenisinden farksız hale sokulmuş İseki esvaplar, yerleri pertavsızla bile görü- lemiyecek kadar meharetle yapılmış yama: Jar... Bütün bu eşyalar hakkında izahat ve- ren genç kızlardan birisi; renkli, nefis bir İmasa örtüsünü göstererek: ı — Bu, diyor, eski çoraplardan — yapık İmaş bir masa örtüsüdür. Bütün bu gördüklerinizden anlıyorsu- İMüz ki, burada güdülen gaye, hiç bir şeyin İziyan olmaması, her geyin evde yapılması, hve mümkün mertebe ucuza mal edilmesi- |. dir. Beyaz bir dolabın önünde duruyoruz. Genç kız devam ediyor: — Bu dolapta, bir ev kadınına her za- man lâzim olmıyacak hiç bir şey bulamaz. dnızı Burada, her zaman lâzım olan (lâçlar. dan tutun da, döşeme boyasına, mobilya gilâsına, hah, mermer, musluk, kaşık, ça- tal, sahan temizleme tozuna varıncaya ka- dar her şey vardır. — Bu tozların arasına bir şey daha koy- mak lâzım! Muhatablarım, merakla yüzüme baktı- lar, ve hep birden sordular; — Ne? Güldüm; — Bakkalın, kasabın borcunu temizle- meğe yarayacak bir ilâç! x İnsan sergideki dekorların, tertibin, Jtasnifin mükemmeliyetine bakınca, — sergl- nin her köşesine alın teri döken rtessam Me- talebeler leğe, ressam Mazhar Nazıma, ve mektebliğ müdir muavini Hayriyeye karşı takdir düy« maktan gönlünü alamıyor. Yukarı katta yanıma katılan — değerli ressam Mazhar Nazım: — Şu, diyor, Akşam Kız San'at mek« teplerinin temelleri öpülse yeridir. En züps pe, hoppa görünüşlü kadınlarımızdaki —et kadınlığı istidadının — sonsuzluğunu — anlak mak için burada bir saat kalmak kâfi. Bu mektepler, kadınlarımızın bu gizlğ jstidatlarım zengin bir maden damari gibi işletiyor. Bu mektep açıldığı zaman, dershanğa lerde inler cinler top oynuyordu. Fakat bugün, öyle bir talebe tehacümll (var ki sormayın. Hem «talebe» diyişime bakıp ta gözlühk İmüzün önüne hep on altı ile yirmi yaş arça sındaki genç kızları getirmeyin, Burada okuyanlar arasında 11 - 12 yea şında çocuklar, ve 40 - 50 yaşında çoluk İçocuk sahibi kadınlar bile var. Bu mektebin dershanelerinde, kızıyla Jyanyana dera dinleyen « hattâ torunli âle numara, derece yarışına girişen ninelet görürsünüz. — © halde, dedim, bizim fotografçı ba gin mükemmel bir iş varı On birden kulğ beşe kadar her yaştan birer talebe ayıiı sak; ve yanyana birer resimlerini çekseli Mazhar Nazım; başını kaldırdı: — Grup yarım kalır! Merakla gordum: — Sebep? O ciddiyetini hiç bozmadan verdi: — Yirmi beşten yukarı çıkanı bulamıı yız da ondan! cevağı * Sergiyi gezerken kulağıma çalınana bi kılırsa, mektep müdiri ve muallimler, sergilerden bhiç de memnun değilmişler, , Bu memnuniyetsizlik bu sergilerden sorle ra mektep talebelerinin birdenbire — azalik gından doğuyormuş. Bu azalışın sebebi de, bu sergiye yapjı İan ziyaret intibalarının bir çok erkeklefi İbekârlığa 1övbe ettirişindenmiş. Müdir muavini Bayan Hayriyenin söye Jediğine göre, talebelerimiz bilhassa şaplâğ ilşerinde fevkalâde muvaffak — oluyorlata miş. Allah vere de erkekler şapka ile külğk han benzerliğini düşünüp te bunu — geriğ yormasalarI x Şapkayı bartaraf edince, sevinçle söye liyeyim ki sergiye yapılacak — bir ziyarti; en müşkülpesent İnsan göğüslerini bile ll Hiharla kabartabilir. Bu gidişle, İstanbullur ların sineklerden kurtulmak için ecza paraa sı vermekten kurtulacakları günler hiç dğ uzak değildir. Çünkü san'at mekteplerinden — mı olanlar biraz daha çoğalırsa, profesyöı terzilere, şapkacılara, ve gömlekçilere atı cılıktan başka iş kalmıyacak demektir. Selim Tevfik Bu hafta yapılacak toplantılar 18 temmuz cumartesi saat 14 ü Müstakil Ressamlar Birliği, 19 pazağ saat 10 da da Darüşşafakn Mezuntür! Kurumu, Eminönü Halkevi konferant salonunda toplanarak yıllık kongrele- rini aktedeceklerdir.”