Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Sayfa * SON FPOSTA : Hergün Hkmektepler- » Gündüz çocukların Gece büyüklerin Olmalıdır D sergisini gezdim. Gördüğüm eserler, mektebin aile haya- tımızda yapmakta olduğu büyük inkılâbın tam bir ifadesi olduğu için beni çok sevin- dirdi, E Tahkik ettim. Mektep yalnız Kadıköy içinde değil, bütün o havalide büyük - bir alâka uyandırmış. Kız, kadın bütün semt kadınları mektebe gidip yemeği, dikiş, ev idaresi, çiçekçilik vesaire öğreniyorlarmış. Yüzlerce talebesi varmış. Talebeler — ara- bekâr kızlar » ün Kadıköy Kız San'at mektebinin sında evli kadınlar, analar, bulunuyormuş. Kız San'at mektepleri yalnız Kadıkoy- de değil, Üsküdar, Beyoğlu ve İstanbulda da ayni derecede rağbet gören, büyük bir ihtiyaca cevap veren, kızlarımıza — ve ka- dınlarımıza evde ve hayatta muvaffak ol- masını öğreten kuüvvetli birer müessese ol- müuş. x Büyüklerin mektebe gitmesi bizde alı- şılmamış bir şeydir. Mektep deyince bizim aklımıza çocuk gelir. Kız San'at mekteplerinin muvaffak ol- ması bu bakımdan büyük bir hâdisedir. Bizde büyüklerin de bir çok şeyler öğren- mek ihtiyacında bulunduklarını ispat — et- miştir. Şimdiye kadar mektebe gitmeyi a- kıllarına bile getirmeyen — ev hanımlarını muntazam ders almağa alıştırmıştır. x Kız San'at mekteplerinin çabuk ve çok muvaffak oluşu büyük bir ihtiyaca cevap vermelerinin neticesidir Hayat değişiyor. Her iş bilgiye ihtiyaç gösteriyor. Tenbellik ve işsizlik artık karın doyur- muyor. Kadın boş vaktini faydalı geçirmek lü- zum ve ihtiyacını duymağa başlamış bulu- nuyor, Ev hayatımız baştanbaşa ıslâha muh- taç. Ne yemek pişirmesini, ne ev temizle- mesini, ne çocuk bakmasını biliyoruz. kapayınca kadınlarımız derhal sokak ortasında kalı- veriyorlar. Bütün bu zaruretler kadını ve kızı o- kumağa ve öğrenmeğe sevkediyor. Bu sayede de kız San'at mekteplerinin her sınıf kadınla dolduğunu görüyoruz. x Büyüklerin okuma ve öğrenme ihtiyacı yalnız kadınlara münhasır değildir. Erkeklerimiz de ayni derecede, hattâ belki onlardan fazla noksanlarını tamam- lamak ihtiyacındadırlar. Memlekette yeni yeni işler çıkıyor, fa- kat bu işlerde çalışacak adam bulunamı- yor. Eyi bir boyacı ararsınız, size bir ecne- biyi tavsiye ederler. Eyi bir marangoz istersiniz, size bir ya- bancıyı gösterirler. Eyi bir döşemeciye ihtiyaç — hisseder- siniz, bir Yunanlı ile karşılaşırsınız. Eyi bir dokumacı aradığınız zaman bunu ancak Türk olmayanlar arasında bu- habilirsiniz. İlk mektebi bitirip hayata atılan genç- leri, yahut gündüz çalışıp ta gecesini kah- vehanelerde geçiren büyüklere bu yeni san'atleri öğretecek gece mekteplerine ih- tiyaç vardır. Bütün medeni memleketler bu ihtiyacı duymuş ve bu ihtiyaca cevap vermek üze- re gece mektepleri açılmıştır. Gece mek- teplerinin en mütekâmil şekli Amerikada- dır. Orada bütün ilk mektepler gündüzleri çocuklara, geceleri büyüklere açık — bulu- nur, gündüz çocukların oturduğu sıraları geceleri babaları işgal eder. Ayni işi biz de yapabiliriz ve yapmalı- yız. Kız San'at mektepleri bizim — için bir becrübe olmuştur. Bu tecrübe gece mek- tepleri açmakta bize rehber olabilir. Erkekler gözlerini hayata On yedi çeşit meyvası olan ağaç Filoridada Orlando şehrinde, dün - yada eşi emsali olmıyan tek bir ağaç varmış, bu ağaç Ard isminde bir mey- va meraklısının imiş. Adamcağız, uzun seneler bu ağaçla meşgul olarak 16 çe- git meyvayı aşılamış, bu gün her da - lımnda çeşit çeşit meyvalarile ağaçın “üzerinde İ7 nevi mevva varmıs k:—îs::_—...—.:—:._ d CE5 ürüe : iu ik A B |tir. Senelerden - çei Resımlı Makale W İki tarafından yanan mum l 0 Hıyılııoeveıi'ıüıeıynlır.lmıılır yaşıyanlar olmak üzere iki kısımdır. Bu bakımdan hayat iki ucundan yanan bir mum gibidir. Bir tarafından hayatı çalı- şarak, kazanarak, faydalı işler yapark öldürürüz, öteki ucun- dan eğlence ve sefahat yerlerinde içki içerek, kumar oynıyarak yok ederiz. Bu suretle hayat mumu iki ucundan yana yana kı- — da gündüz ve gece hayatı kısaltmaktan salır ve bir gün gelir biter. O vakâit gözümüzü kapar gideriz. Hayatı uzatmak için onu bir tarafından yakmak lâzımdır. İçki, kumar ve kadın peşinde hayatım bir kısmımı öldürmek, başka bir netice vermez. Hepimiz bu resmi dikkatle tetkik etmeli ve hayatımızı na- sıl israâaf ettiğimizi görerek mütenebbih olmalıyız. —— Bir ayı kendisine İhanet eden Dişisini cezalandırdı Zürih hayva - nat — bahçesinde (fq garip bir hâdise | cereyan — etmiş- beri akıllı uslu ©- turan bir ayıyı e- şinden, ayırmış - kalar, ve dişi a- yıyı başka erkek bir ayının kafesine koymuşlar Dişi ayı orada gayri meşru surette (1) bir iki yavru edinince, sabık, koca çok mün- fa'il olmuş, iki kafesi ayıran kapıyı a- yıran kapıyı hayli zorlamış, nihayet bir gün açmağa muvaffak olmuş, ev- velâ yavruları boğazladıktan sonra sa- bık karısına hücum ettiği anda gardi-| * yanlar gelip hâdisenin daha büyük bir aile faciası halini almasına mâni olmuş- lardır. ... Puldan mamul tablo Meksikada Luis Billot isminde bir ressam yalnız muhtelif pulları bir ara- ya getirmek suretile mükemmael bir tablo vücuda getirmiştir. Bunu gören pul meraklıları fena halde kızmışlar, ressamı, kırymet bilmemekle itham ede- rek dünyanın pullarını ziyan ettiğini elinde fırça dururken böyle saçma şey- lere haves etmiş olduğunu söylemişler, halbuki bir gün gelmiş tablo dehşetli bir fiyatla satılmış. Pulcuların tenki - dinden bizar olan ressam Billot pulcü- lardan bir hey'et seçmiş ve tablonun kıymetini pul olarak tahmin ettirmiş, sonra da elde ettiği kıymetle, kendi sa- tış kıymetini karşılaştırınca leyhine büyük bir fark görmüş, ve pulculara: — Bir daha san'at işlerine karışma- yınız! Demiştir. * * $ Dünyanın en mükemmel düğme kolleksiyonu Londrada madam Marchont isminde bir kadın 16 yaşından beri düğmelere merak sarmış, bir kolleksiyon yapmış ve polis itfaiye düğmelerinden baş - lıyarak, dünyadaki bütün çeşitleri top- lamış. Bufun için seyahatlar yapmış; Amerikaya balkanlara geçmiş. Avustu- ralyada bir tek düğmeye 1200 frank vermiş, kendisini, bundan başka hiç bir şey alâkadar etmemiş. Fakat zavallı kadın ölünce, onun o güzel kolleksiyonunu bir müzeye ve- receklerine hizmetçileri yağma etmiş- ler. HEHGUN BİR FIKRA Leyla ile Mecnun Şair Yahya Kemal meşhur «Leylâ» sını yazmış, eşine, dostuna okuyordu. Bir gün, Celâl Nurinin o vakit çı - karmakta olduğu (İleri) gazetesi ida- rehanesine gelmiş ve orada bulunan - ların ısrarı üzerine manzumesini tekrar etmişti. Tam inşadın bittiği «rada kapıdan içeriye Süleyman Nazif girdi. Hazırundan biri: — Yazık, üstad! -Leylâyı dinliye- |, mediniz! , yi işaretle: — Zararı yok; biz de Mecnunu din- leriz! Ğ Cevabını verdi. 2139 da dünyada Akıllı kalmıyacakmış Bir İngiliz doktoru, tıbbi istatisk - lere dayanarak ortaya dünya efkârı umumiyesini tehyiç edecek bir mesele atmıştır. Bu adam akıl hastalıklarının dünya yüzündeki artış nisbetini göz önünde tutmuş ve elde ettiği rakamlara naza- ran 2139 senesinde bütün insanların çıldıracağı neticesine varmıştır. Doktorun elde ettiği rakamlar şun- lardır. 1859 senesinde her 539 kişiye bir deli isabet ediyormuş. 1897 de bu rakam akıllıların aleyhine artmış ve 312 kişiye bir deli isabet etmiş, 1926 da ise 150 kişiye bir kaçık düşüyor - muş 1977 da her yüz kişiye bir tane deli isabet edecek ve nihayet bu hesap üzerinde 2139 da dünyada akıllı kal - mıyacakmış. & * * Bin bir gece masallarına benzeyen bir hâdise Bir Fransız mecmuasında okudu - ğumuza nazaran Bağdatda seksen ya- şında olduğu halde vefat eden âyan azasından Nur İassri'nin cenazesi daha kapıdan çıkmadan evlatları arasında bir miras kavgası başlamış, işin garibi, mütevaffanın, 22 oğlu ve 25 kızı var- mış. Kavga bir müddet sonra büyü - müş, evlatlar birbirlerine girmiş, bir az sonra biçaklar havada parlamış, hiz - metkârlar efendilerine yardıma koş - muşlar, herkesin tarafdarı işe karış - mış, cenaze yüz üstü bırakılmış ve po- lis işe müdahale ettiği zaman şu man- Kamburl&r kadınlar Arasında mı, erkekler Arasında mı fazla? Almanyada has - tanelerde — kan - burluk hakkında yapılan istatistik- lere nazaran ka- dınlar arasında er- keklerden — sekiz defa daha fazla kambur varmış . Bunu yazan Al- man gazetesi, dünyada en az rasge- linen sakatlıklardan birinin kambur - luk olduğunu ayrıca ilâve etmekte - dır # & $& Altı ay yiyeceksiz kalan köv. Kanadanın şimalinde fakir bir ba - lhkçı köyü varmış. Bu sene oralarda fazla kış olduğu cihetle,"köyün dünya ile alâkası kesilmiş. Yemek, içmek için balık avından başka çare kalmamış, karanlıkta yağ kandilleriyle oturduk - lari için balık etinden başka çare kal - mamış. Yağ kandilleriyle oturdukları için yağları da bitince, karanlıkta kal- mışlar. O sırada balıkçılardan biri, körfezde bir nevi köpek balığına benziyen ba - lıklardan müteşekkil bir kafile görmüş. Tekrar denize çıkmalarıan mâni ol - mak için geçidi tutmuş, bağırıp çağır - mış, ve bu canavarlardan 40 tanesini de arkadaşlariyle beraber avlamağa muvaffak olmuştur. Bu balıkların her birinden birer kilo yağ istihsal ederek buzların çözüldüğü zamana kadar, ay- dınlığa kavuşmuşlar, etlerini de yiye - rek karınlarını doyurmuşlar. * * * Amerikada kaç tane ıııllyoıııı- var? Senede bir milyonu mütecaviz va - ridat sahipleri Amerikada 1933 sene- sinde 4Ö tane imiş. Milyonerler diyarı denilen Amerikada 46 milyonerin bu- lunması fazla görülmiyormuş. Fakat buhran gelip te kara kanatlarını Ameri- kanın üzerine gerince, meselenin rengi değişmiş ve üç sene zarfında milyo - nerlerin adedi 46 dan 32 ye dönmüş - tür. zara ile karşılaşmış: 7 ölü ve 17 yaralı, ölüler meyanında, merhumun üç oğlu da varmış. Derhal onları da babalarile beraber gömmüş- ler. r İSTER dı alacağım. pul bile satılmaz yahu... — Bilmem bana öyle söylediler. —Alay etmiş olacaklar seninle., Buram buram ter dökerek öğle güneşi altında yokuşunu tırmanan bir arkadaş anlattı: ... ... — Defterdarlığa gidiyorum birader dedi konturat kâğı — Ne münasebet, Defterdarlık ılılıı'dııkkam mi? ÜOrada İSTER Babiâli — Hayır canım, ııııııııı INAN'ISTER İSTER İNANMA! pulcuya gittim, akonturat kâğıdı vermiyorlar, biz de satmıyoruz.» Beyazıttan Fatihe ve Fatihten Aksaraya kadar bütün pulcu dükkânlarını dolaştım, ıyııı cevabı aldım. — Nihayet bir hayır sahibi pulcu: — Git Defterdarlığa, orada satıyorlar dedi, ben de şimdi oraya gidiyorum. Konturat kâğıdı alacağım. İNANMA! İ ben her zaman konturat kâğıdı aldığım yok dedi, bize bey'iye c S&ünğınm Genç istidatlar Ermel -« Talı A nkara Halkevi dil, tarih ve edebi- yat şubesinin güzel ve faydalı bir teşebbüsünü haber verdiler: Memleketi « mizde edebiyatla meşgul genç istidatlar hakkında etraflı bir tetkik yaparak, alaca. ğ neticeyi kitap halinde neşredecekmiş. Edebiyat ve yazıcılığımızın istikbali bas« kımından böyle bir teşebbüsün ehemmiyet ve lüzumu her türlü takdir ölçüsünün fev4 kindedir. Biz, biliyoruz ve eminiz ki koskoca Türk ülkesinin içinde yüksek bir istikbal ve şöh« rete namzet pek çok genç istidatlar var, Ancak bunlar, kendilerini göstermek ve in- kişaf edebilmek için, maalesef, ne fırsat ve ne de bilhassa vasıta buluyorlar. Türk neşriyat âleminin merkezi sikleti vaziye «- | tinde bulunan İstanbul bunlara pek uzak bulunmaktadır. Okuyucu sınıfı arasında revac bulan gazete ve mecmualar, an« cak bir kaç muayyen şöhrete, bir kaç ta- - nınmış imza sahibine sütunlarında yer ve- rirler. Bu mahdut sahifelerde yetişecek iş- tidatlar için bir «deneme» köşesi ayrılma« mıştır. Yazı ve edebiyat birer ticaret me'« tat olalıdanberi bu böyle kurulmuş, böy- le gider. Fakat bu, çok fena bir ananedir; Sade genç istidatları birer filiz halinde iken kurutmakla kalmaz, o gazete ve mecmuas ların bile âtisini tehlikeye koyar da yinâ de devam edip, gider. Memleketteki edebiyat buhranını buü şöhret sahibi muharrirler oligarşisi doğur« muştur. Bunu, bir çok tarize uğrıyacağımı bile bile iddia ediyorum. Ve ben o kanaat« teyim ki, yazıcılık âleminde emeklemeğe başladığımız zamanda ayni vaziyetle kars- | çılaşmış olsa idik, biz de bugün yetişemez- dik ve bugünkü edebiyat buhranı daha ere ken başlar ve daha vahim olurdu. Fakat biz;- doğrusu bu - kendi büyük« : lerimiz tarafından bu derece alâkasızlık v& böyle istihfaf ile karşılarımamıştık. O vak- tin gazeteleri ve mecmuaları bizim acemicö yazılarımıza yer verirlerdi. Hattâ bununla da kalmaz, en büyük üstatlarımız, bizimi yazımızın altına üç, beş satırlık, iltifatkâl bir de fıkra katıp, bizi teşvik ederlerdi, —- Genç istidatların inkişafına hizmet et« mek, yardım etmek, onları, bulundukları loşluktan kurtarıp ortaya, aydınlığa atmalt bir vatan borcudur. Hali hazırda, edebiyatı, şöhreti inhisat' altında bulunduran bir kaç kişi yazamıya« cak hale gelince, yerlerini kime terkedeceka ler> Edip, hüdai nabit yetişen bir nesne de- gildir. Onu seçmek, ona bakmak, yol gös« termek, onu kuvvetlendirmek ister. bu da teşvik ile olur. Ankara Partisi, şöhret sahibi muharrir- — ler oligarşisi'nin bir türlü anlamak isteme- diği bu hakikatı anlamak ve bu hakikatle meşgul olmak suretile güzel bir iş göster- -Vatan ufuklarınm her hangi bir köşesin- de, doğmak ve' ortalığa şaşaasını saçmak — için fırsat bekleyen mutlaka bir ve belki bir -— kaç güneş vardır. Bunları bilelim; tanıyalım ve kendilerine yardım edelim. Göçerken, kendi yerini bos bırakma « mak da bir hazdır! (/e& Ozlii sözler: Her yaşıyan harbi ğvccekür. Sch. Refülne Harp daima harp, her şeyle harp. S. Pinard İnsan gözünü dünyaya harple açar. Calvin İnsan gözünü dünyaya harple kapar . John Smith Harp olmalı, fakat kimse ölmemeli. Bir ata sözü 'Tarih harple başlar. L. Chesterton —