ö SON POSTA Sayfa * - Köprü altında bir saat Üç günde 15 kuruş kazanan adam * * * Otıfrduğum sıranın öbür ucunda kasketi gözlerine kadar inik biradam merakla Sa_.h.h.Zekinin hendese kitabını okuyor, biraz ötede caketini burnuna çekmiş birisi uyuyor, daha ötede küçük bir müvezzi yirmi beşlik bir delikanlıyı dövüyor! 26 Mayıs ğ Kaksanüüd abeş davasının resimle son 25 günlük tarihi H Köprü. Adalar iskelesi. Saat |. İskelenin, kenardaki sıralarından biri- ne oturdum, Ortalık tenha. İki hamal ya- renlik ediyorlar. Ceketini çenesine kadar İçekmiş bir adam uyuyor. Oiurıfıığuııx sıranın öbür köşesinde bi- ri var. Üstü başı harap. Kasketi gözlerin- de dikkatle bir kitap okuyor. Amma kadar dikkatle... Anlatamam. Kanburunu çıkarmış, boynunu eğmiş, bir dizini -bük müş, yavaş yavaş yanaştım. Göz ucuyla baktım. İster inanın ister inanmayın (Sa- lih Zeki) nin vaktiyle iptidai mektleplerin- de 4 üncü sınıfta okunan hendese - kitabı, İhem de eski harflerle, Ben kendi kendi- me: — Bizim köprü altı galiba bir (Ayng- İtaya) e gebe... diyemeden, merdivenler- |den bir gürültü duyuldu. Adam keekin bir hareketle doğruldu. Merdivene — dön- dü. İki hamal kocaman iki denk getiriyor. Bir an kalkacak oldu. Sonunda vaz geçli. Tekrar eski pozunu aldı. Okumağa başladı. Dayanamadım: — Merhaba arkadaş yorsun? — Yüzüme ters ters baktı. Bana yar- im arkasını döndü. Belli ki konuşmak saçma, ne SĞ Ka Mareşal Badogi Yaptı.” Birbirleriyle dövüşen Habeşler içinde zaman şehri bu halde buldu. Her taraf lenlerin cesedleri yollarda kâlmıştı. dedim. Ne oku ietemiyor. — İsrar x Etrafa bakınıyorum. Küçük bir gaze- te müvezzüyle eni konu büyük 25 lik bir delikanlı çekişiyor. Küçük — müvezzi — taş çatlasa 12 sinde yok. Fakat kocaman düş- manına öyle bir dinletiyor, öyle bir mey- dan okuyor ki. Nihayet itişmek yümruğa dayandı. Kalktım, aralarına girdim. Hani 25 yaşındakini elinden çekip almasam kü- çük kabadayı yüzünü gözünü şişirecek. Midesine midesine ekiyor kroşeyi, — boyu ancak yetiştiği için — göğsüne göğ- süne savuruyor. yumaruğu, Etraftan gülüşüyorlar. Küçük gazeteci dövüşürken — erkekti amma, gazetelerinden birinin bu arada biraz yırtıldığını görünce dayanamadı, u- zun üzun, derin derin ağlamağa başlamaz mı? — Ayıp delikaylı ayıp dedim. Pek ka- badayı dövüşüyordun. Ağlamak — yakışır mı? Pohpoha aldırmıyor. Küfür ederek ağ- hyor. Üstüme elzem olmayan bir işe kanış- manın bilmem kaç yüzüncü defa cezasını çekiyorum. Çeyreği uzattım: — Ver o gazeteyi banal dedim. Bu ne karmakarışık bir çocuk yarabbil K, Ütra Kralı Habeş İmparatoru ilân o lundu. Roma: halki- tezahürler — yaptı, ve Tal balkondan halkı selâmladı. istemiyor, tomarın içinden bir arıyor. Ben wrar ediyorum. -O dayatıyor. konuşuyoruz: — Adın ne? Cevap vermiyor » — Kaç yaşındasın? na cevap verdi: — On bir. — Mektebe gidiyor musun? — Hayır! — Neden? — Çalışıyorum. — Kimsen var mı? Yok makamında omuzlarını silkiyor, —— Ne kazanıyorsun? — Eh pek belli olmaz. Gününe göre.. bazı otuz, bazı 20. — Yetiyor mu bu para? Sözü uzatmış olacağım ki sert sert yü- Hüile Selasiye ile nilesi"Küdüsle KiaT Davut eteline indir, Habeş vekahtı ile Res “*ta otelim bahçesinde dolaşıyorlar. Tüyor. x Hendese okuyan başını tektar kitaba eğmiş. Gelip daha yakınına oturdum, O inatçı ize ben de uysal değilim ya, yine lâf attım ? — Al sana gazete vereyim. Bunu okul Yüzüme bakmadan kalktı. Fena - kız- dığı belli, köprü altı adamları meraklılar- dan hoşlanmıyorlar. Halbuki demin kavgayı ne kadar zevk- le, güle güle seyrediyordu. * Yanıma küçük bir çocuk yaklaştı. Ça- hşan, ekmek parasını alın teriyle çıkaran müvezzi ne kadar dik, hattâ küstahsa bu © kadar yümuşak ve çekingen: leş Habeş İmparatoriçesi Kudüste mukad- TMakamatı ziyaret ediyor. Haile Selasiyenin Cenevrede aldığı köşk kendisinin burada — oturacağı — anlaşılıyo Seblirsi Şimdi de müşterisine yırtık gazete satmak | dört sağlamını | remiyoruz. İ na: — Ne yapacaksın? düşünüyor, üstümde en büyük tesiri yapa- |cak sözü anor. İşte buldu: — Okuya — Doğru söyle Kanmadığımı anladı, doğruyu ım. lan, satacağım, n bu para ile, — Ekmek. Bu sert mahlükları Ürkütmemek — için evvelâ vaadettim: — Olur. Vereceğim sana bu gazeteyi. Yalnız yakına gel de biraz lâf atalım. Ev- velâ söyle bakayım adın nc? — Artin. — Kaç yaşındasın? — On. — Ne iş yapıyorsun? — Hiç. — Hiç ne demek? Utanmıyor musun boş gezmeğe. Mektebede gitmiyor musun yoksa ? — Gitmiyorumt — Neden? — Elbisem yok. Sonra ayakkabı ister. Sonra kitap defter. Hem hoca beni okut- muyordu, derse kaldırmıyordu. Kaç kere ötekileri hep kaldırdı da beni kaldırmadı. — Annen var mı? — Var, — Baban? — Öldü. Ahçı idi benim babam dük- kânı vardı. — $Şimdi size kim bakıyor? — Annem çamaşır yıkıyor. Yıkadıkça elli kuruş alıyor haltada iki üç kere bazı kere çamaşır yıkar. Oda kirasını ve- Gazeteye bakıyor. Beş kuruş,veriyorum. Nihayet, zorla yırtılmış gazeteyi alıyorum, Alır almaz bir keçi yavrusu gibi sıçraya sıçraya kayboldu. * Biz Artinle konuşurken ceketini bur- nuna çekerek uyuyan Adam uyanmıştı. Ço- Kavganın tesizine dua ediyotum. Bus | L L Lek baktı. Kendi kendine: — Yürü piç kurusu dedi, işin işl Gün- deliği doğrulttun. Gitgide köprü alımdakilerin huyunu öğreniyorum galiba, — Hâdiselere — bakıp hükmünü hemen veren bu keskin bakışlı feylezofu Ürkütmemek için sigara paketi- ve el attım: — Yak bakalım bir sigara ahbap de- dim. Sözü iki ettirmedi. Birdenbire dost ol- duk. Ceketini giydi, hafif hafif öksürüyor. Uyurken pantalon cebinden yere — düşen Bir adam Bit pazarında bir lerce beraber çalışıyorlar. Bir akşam kadın — mal yor. rulunca bağırıp çağırmağa başlıyor. dam onu dükkândan kovuyor. Hayatta Gördüklerimiz elbiseci dükkânı açıyor. İçine kâra ortak olmak Üzere satış için bir kadın koyuyor. Gün- sahbibine o günkü satışın hesabını vermeden — gidi- Ertesi sabah kendisinden hesap s0- A Buna hırslanan kadın da elindeki elbise asıla- — Ağahey dedi versene o gazeetyi ba- | meşin bir cüzdanı kaldırıp tekrar cebina koydu. — Nüfus küğıdımız var içinde diye izah Gözlerime dikkatle baktı. Anladım ki |etti. Kayboluraa yandık. — O kadar ehemmiyetli mi? — Elbette. Yolu —yak süründürürler, Günlerce posta posta gezdirirler. — Başka bir işe yaradığını da görmedim ya. Geçen söyle- 'gün söylemesi ayıp insan hâli metelik çıs karamadık. Üç senedir ekmek aldığım Ya- hudiye gittim. Şü nüfus kâğıdımla askere lik tezkeresini al bana yüz dirhem ekmek ver dedim, vermedi. Ne adamlar var dün- yada. Sanki ne olur? Bunca yıllık müşte- risiyim. Yüz dirhem ekmeğe nüfus kâğıdı- mı bırakacak değilim ya. — Ne iş yaparsın? — Ne iş olsa yaparım. Yalnız balık ka- yıklarında çalışamam. Deniz tutuyor. Yol- dâ çalıştım. 4 kuruş yevmiyemiz — vardı. Üstelik aktım ki borçlu kalıyorum, yürü; düm. — Borçlu mu kalıyordun? — Borçlu yal Hesap meydanda. 12 ku. ruş ekmek, 15 kuruş yatak parası, 15 ku-, ruş sigara için kesiyordu müteahhit, Etti mi 35 kuruş? Eline kalır 5 kuruş. Beş ku- ruşla ne olur ki? Müteahhitten ala ala bir de ne göreyim barç iki papeli aşmış. Bi- raktım yürüdüm. Hem bu dediğim iş 6 - 7 ay evveldi. Şimdi daha ucuza — çalışanlar var, Sigara içmeyenler, köyleri yakın olan« lar. Herif içmez, yatak parası vermez, ekmeğini de köyden — getiriyor, Nerdeyse yirmiye çalışacak. Yevmiyeyi o« tuza kırdılar. — Şimdi ne yapıyorsun? — Hiç. Hamallık falan. Hamallık yaptırmıyorlar ya. Burada numaralı sigara ta has mallar var. Bize yazak. — Sen de numara al. — İstida parası ister. Haydi bulduk di- yelim. Numara alınca adama burada ha- mallık yaptırmazlar ki kim bilir neteye a5 tarlar? — Kazanmak değil mi nerede olsa birl| — Köprü altı başkadır. İstanbulun hiç bir yeri buraya benzemez. Bu, demin sen- den çeyreği koparan veletler yok mu on lar bile buranın tadını almışlar. İçlerinde evli barklı olanlar bile burada yatar kal. |kar. Topladılar da gimdi çok görünmüyars lar. Hele havalar biraz düzelsin burası ko- pilden geçilmez. Zaman kötüledi. Hepsini, kötü adamlar baştan çıkarıyorlar. Esrar, afyon, rakı onlarda. Bacak kadar olduk- larına bakma ne anasının gözleridir. onlar. Dedim ya köprü altının zevkine doyuk. maz ama adamın hiç olmazsa bekâr ha- nında kaydı olmal. O zaman — rahatsın, İkide bir serseri muamelesi yapınazlar. Yık kasketi bak keyfine. (Devamı 9 uncu sayfada) Patronunu döven kadın cak değnekle patronunu güzelce dövü, yor, Nihayet mahkemeye geliyorlar: Hâkim suçluya sordu; — Niçin bu adamı dövdün?. — Hak ettiydi. — İyi amma etkek dövülür mü? Güldü: — Erkek dövmesini bilmeyen kadı: na da ben kadın der miyim, a bayım?. Muazzez FAİK