K - “Son Posta,, nın Töfrikası: İbrahim Efendi de ayni neşe içinde idi... Daima arap şivesine kaçan türk- çesile, İstanbulda geçirdiği âlemlerden; ve bilhassa İstanbul kadınlarının zara- fet ve inceliklerine mukabil, arap ka- dınarının da müfrit hassasiyet ve sa - mimiyeterinden bahsetmekte idi. - Vakit, epeyce ilerlemişti. İçkinin bu- harı, artık zevk ve neşeyi tam kemale getirmişti. p Ibrahim Efendi, kapının dibinde bi- — ger tünç heykel gibi duran kölelere kı- sa bir emir vermişti. Köleler, derhal o- dayı terketmişlerdi. Aradan bir kaç dakika geçer geç - kız girmişti. Bu kızlar doğruca Cemi - lin yanına gelmişler; orada diz çök - müşler; Cemilin dizlerini öptükten sonra geri geri çekilmişler. Karşıki kö- şede yere oturarak bir halka teşkil et- mişlerdi. Cemil, birdenbire şaşırmış; kızlara baka kalmıştı... Hepsi de birbirine benziyen bu kızların çehrelerinden tat- h birer cazibe taşıyor; penbeye çalan buğday benizlerinde, koyu kestane rengi şiyah gözler kıvılcımlanıyordu. o dü. İbrahim Efendi; Cemilin gösterdi- ği hayrete karşı gülümsüyor: — Bunlar, cariyedir ...Malüm ya, bizde cariyeler erkekten kaçmazlar. Hepsinin de ayrı ayrı marifetleri var- dır. Şimdi bizi eğlendirecekler. f Diyordu. şimdi içinden: rısı, ya kızı olmak lâzım gelir. Diyordu. maşa uzatılmıştı. tefin üzerinde dolaşmıştı. — tıkırdamıştı. Ve sonra, birdenbire per- bütün teller üzerinde dolaşmıştı. beyb kadehini Cemile uzatmış; başı- ni kızlara çevirerek: — Hât.. Arabiyyel.. Diye mırıldanmıştı. ler şaklamıştı. “mıştı. — Cemilin hayreti büsbütün artmıştı. Waftiz levazımını getirmişler ve rastgele bul — dukları bir papaz çağırmışlar. O gün de Sen - Jan yortusu imiş. —Annem, her wa- man: «Seni Sen - Jan gününün mukaddes yağları kurtardı. Azizi yaşadığın müddetçe “takdis et!v derdi. Allah bilir ya.. Kendi- mi bileliden beri, gündeliğimi kaybetme- — ğe razı oldum ve bu yortu günü bir defa — bile çalışmadım. Patronlarım öğrenmişler- di: Yaniyi bırakın, bugün, onun bayramı- — dır! derlerdi. : Hepsi.. Azizin kudretine hayran.. Sus- tular. Yani usta, dudaklarında — açılan bir — tebessümle: — — Fanitsa, dedi, hatırıma hoş bir şey geldi. Bilmem ne dermin; bir kırmızı örtü altında kuyumuza eğilsen.. baksan.. öyle — ya, bugün, bizim de bir kuyumuz var; kim — bilir kimi görürsün? Fanitsa, kızardı ve şaşkın şaşkın — san- dalyesinden sıçradı: Yani.. Sandalyende kımıldat O de- ne? Bu sözler ağzından nasıl çıktı? Kimi görmemi istiyorsun — Yani? — Allah bösle şeyden korusun! Elimdeki — saadet mez, yandaki odanın kaptsındaki ipek |dine gelmişti perde kalkmış, içeri arka arkaya beş|rarak coşkun bir zevk ile ellerini çır- Yazan : A. R. Cariyelerin rakısları bitince, Cemilin evvelce duyduğu bir ses yükseldi Sanki bütün varlığı bir anda erimiş, perdenim öbür tarafına akmıştı. Göz - lerinde, bir saniye görüp te kalbinde ümitler yaratan o cazip hayal canlan - mıştı. Arabiyyenin muttarit ahengi gittik- çe coşuyor; sert zil sadaları, taş duvar- larda aksediyordu. Oynıyan kızlar ba- zan karşı karşıya geliyorlar; göğüsle - rini birleştiriyorlar; vücutlarını tepe- lerinden topuklarına kadar hafif hafif! titretiyorlar; ve sonra, çözülen bir yu- mak gibi, köşelere doğru süzülüyor - lardı. İbrahim Efendi, neşenin #on had - . İki dizinin üstüne otu- Piyor; kızlara karşı mestâne işaretler ederek arapça bir şeyler mırıldanıyor- du. Birdenbire, sert bir işaretle oyunu durdurmuş: — Addüm, ayni addüml.. delâlek. yâ yüüüm... Emrini vermişti. Perdenin arkasındaki ut, kısa - bir vakfe geçirmişti. Dışarıdaki kızlar ara- sında bi rfısıltı cereyan etmişti.. Dar- bukanın üstünde gezinen parmaklar, yeni bir tempo göstermişti. Zillerin, hafifçe birbirine teması işitilmişti. Oda, derin bir süküt içinde idi... Birdenbire, ipek perdenin arkasından hazin, rak bir ses yükselmişti. Cemilin içi tit- remişti. Dudaklarında memnun ve ne- şeli bir tebessüm husule gelmişti. Çün- kü bu ses, onun kalbinde yer eden o Mahlâ Cemil, bütün dikkatini gözlerine ver-| firart hayalin sesi idi. — miş; bunların içinde, pencereden bir| - Bu Kazin sese, ut ta refakat ediyör; — an gördüğü hayali arıyordu. Fakat ona|tef, darbuka ve ziller de ahenge karı- benzer birini bulamıyordu. Onun içinİşıyordu... İki sene evvel Şamda beste- lenerek kısa bir zamanda bütün arap — O, yok, Demek ki; o esir değil... (muhitlerine yayılan bu şarkı, insanın Şu halde, İbrahim Efendinin ya ka -|damarlarını gıcıklıyan tatlı bir su şı- rıltısı gibi akıp gidiyor; bitmesi iste- nilmiyen şen ve şuh bir nakarat halin- Kızların önünde oturdukları perde|de uzadıkça, hem İbrahim Efendinin, — usulacık kımıldamış; içeriden kızlara /'hem de Cemilin ruhlarına dalga dalga doğru, bir tef, bir darbuka, bir de zilli| yeşe veriyordu. Cemil, tam beş saat süren bu zevk- Kızın birinin kınalı parmak uçları, ()i hayatın dimağına verdiği fırtınalarla evine avdet ettiği zaman, Emine ka- Ötekinin elindeki darbuka, hafifçe'dın onu kapıdan karşılamıştı. ( Cemil, dudaklarında daha hâlâ sön- — denin arkasından bir mızrap darbesi, Mmiyen memnün ve mes'ut bir tebes - sümle Emine kadının yüzüne bakarak İbrahim Efendi, doldurduğu Zü -| konuşmaya başlamıştı: — Daha uyumadın mı, Emine ka - dın?.. —LA.. Yü, seydi... Seni bekledim. — Aşkolsun, şu Seyit İbrahim E - O zaman, udun sert mızrabile kıv-|fendiye ...Hakikaten, babacan adam. orak ve raksan bir hava başlamış; zil İ-Fam bir arkadaş. Alabildiğine, iyi kalpli. Misafir için ikram dediğin; e, İki kız, derhal yerlerinden sıçramış; |bu kadar olur. Bu gece o kadar neşeli — wücutları, birer yılan gibi dalgalan - |bir vakit geçirdim ki... — Biliyorum; yâ seydi?.. ( Arkası var ) ek bir günde... Ölümümü — bekler- mübi ; ama, senden böyle sözler beklemez- dim; dim. Kadın, gözleri yaşla “dolu.. Eve doğru yürüdü. Usta Yani, heyecanlandı ve onu yolundan döndürdü: — Fanitsa.. Yavrum, canını sıkma! Şa- ka ettim. Lâtifeden anlamaz mısın? Bak.. Bu daha hoş: Örtüyü getir de Pavlâki ku- yuya baksın! Onun kimi göreceğini anla- yalım. He., ne dersin Pavlâki? Azizin ru- haniyetini hoşnut etmek için iyi bir vesiy- le bu... Fanitsa birdenbire atıldı: — Yiğenim, nişanlısı Kalyopiden başka kimi görebilir? — Şüphesiz amcacığım.. — herhalde... Hoayır.. İsrar etme amcacığım.. Ben yapa- mam. — Vahvah.. Gölgenizden korkuyorsu- nuz çocuklar! Akdeniz'perisinden bile kor- kan gençliğe yazık! Gel, Fanitsa.. Kırmızı örtüyü bana getir! Ben bakacağım. Şapka- mi al.. Üstümü kirletmemnek için de yere bir gey ser. Makarnanın pişmesini bekler. bara kâli... Yani, canimı — sıktın.. - Böyle|ken vakit geçirmiş oluruz. (Arkası yarın) İki Senede Bitmiyen Nüfus Muamelesi Sultanahmette Akbıyık mahallesinde 0- turan Hasan kızı Melâhat yazıyor: «Ben 17 yıl evvel Adapazarında doğ- dum. Babam yedi yıl önce öldü. İhmal et- miş, bana nüfus tezkeresi çıkarmamış, o0- ların nüfus kayıtları var, fakat benün yok. Af kanununda herkes gibi ben de - gizli nüfus olarak nüfusa müracaat ettim. Nü - fus tezkeresi istedim, evrakım muamele- ye kondu, aradan iki sene geçti, hâlâ nüs fus tezkeremi vermiyorlar. Mahkemede bir işim var, mahkeme nü- fus tezkeresi istiyor, müddeiumumilik «bu (kızın nüfus tezkeresini verine diye nüfus dairesine yazıyor, onlar hâlâ bugün git, yarın gel diye saysaklıyorlur. İşim Boya- zit nüfus memurluğunda, Bugün gene git- tim. bu sefer de cumartesi günü gel de « diler. Bana yazık değil mi? İki senede bir nüfus muamelesi müsbet veya menfi bir netice almaz mı?» * Gazi Ahmet Paşa Camiinin Hali Topkapıdan adresi mahfuz bir okuyu- cumuz yazıyorı Mimari ve tarihi kıymeti olan eserlez- den biri de Topkapıda Gazi Ahmet Paşa camiüdir. Şehrin en bakımlı, en temiz ve en güzel mabetlerinden biri olan bu âbi- de maalesef evkafın ihmali yüzünden has rap olmaktadır. Camün şadırvanı tama - men yıkılmış, evkaf bunu yaptırmamıştır. Medresesinin kurşunları tamamen sokül - müştür, belediye bakmamıştır. Şimdi de son fırtınada camlin kubbesinin kurşunla- ti tamamen uçmuştur. Bu kurşunların ta- miri en çok 3 güllük iştir. Evkaf gözönün- deki camilerin kubbelerini derhal tamir et- ği balde bu en güzel eseri maalesef ihmal etmiştir. Yarın camün güzelim kub- besi çöktüğü zaman hayret etmemek lâ « zamdır. Camün kubbesinden uçan kurşun- lar Fersahlarca uzaklarda bulunmuş, ca - mi bademelerine teslim edilmiştir. * İnegöl cezaevi gardiyanlarından — Lütfi Okana: — Çocuğunuzu tedavi etmiyen doktor- dan şikâyetiniz hakkındaki mektup alâ « kadar makama tevdi edilmiştir. Gelen ce« vabı size bildiririz. Yeni Adam — Bu resimli kültür gazete- sinin |19 uncu sayısı çıktı. İçinde pek çok değerli yazılar var, Bilhassa İsmail Hak- kının Teşkilâtsız edebiyat resim devrimini nasıl yaptun? Makalelerini, Cami'nin siya- si etüdünü, Lücien Fabse'in Tiyatrada ne- ye gülüyoruz? yazısını okuyunuz. Bu sayı- ya ilâve olarak Kapitalın 6 ncı formasını alacakamız. Kültür Haftası — Hot hafta çarşamba günleri çıkan bu fikir, sanat ve edebiyat mecmuasının 13 üncü sayısı da değerli im- zalarla intişar etmiştir. Bu sayıda Mustafa Şekip Tuncun tarihten evvelki kültürümüz, Ziyaeddin Fahrinin milli kültüre dair, Suut Yetkinin sanat ve ruh, heykeltraş Zühtü - ün sanat mevzuu, Peyami Safanın Seziş, riyaziye ve tahlil, M. Raşit Öymenin peda- gojik pisikoloji, Zâhir Sıtkının memleket matbuatı yazıları vardır. Hukuk Gazetesi — Cevat Hakkı Öz - bey tarafından türkçe, fransızca, neşredil- mekte olan Hukuk gazetesinin 2 ci sene 13 cü mnüshası çıkmıştır. Bu sayıda Üni - versite profesörlerinden Erzurum saylavı Saim Ali Dilemrenin Adli tbba, Profesör Muntafa Reşidin Fransız İstinaf mahkeme- leri kararlarına, prolesör Gerhard Kesale- rin Mülkiyet Nazariyelerine, Cevat Hakkı Özbeyin Usul Kanunlarının tetkik ve ten- kitlerine git yazılarile, Dr. profesör Fah - reddin Kerimin, Hakem Mahkemeleri, A- jansı Süleyman Âlinin, İera memuru Tur- gutun müakaleleri etütlerile tatbikat kısmin- da da istifadeli kararlar, mütalealar var « dır. Kaşta Yol İnşaatı Kaş (Özel) — Kazada yol inşaa- tına büyük bir ehemmiyet verilmek- tedir. Mütcaddit köy yolları yapılarak köyler birbirlerine bağlanmışıtr, Ulaş Şosesi Sivas (Özel) — Kangal - Gürün 5sesinin Ulaş nahiyesinden n kis- Mhhk—düdmüııhındn—;ınhw.vınhluuqld_!_ şösesinin Ulaş nahiyesii geçel ğ ci #at bozulmuştur. Bu kısmın yapılması AVCILIK Zavallı sülün ve karacalar Gözlerinden süzen giren mazlum karacalar sizi ava tövbe ettirir sanmayınız ... Her adımda çift çift bıldırcınlar u-|ğan altın saçlı güneş soruyor. — Esen: çuşuyor. Çulluklar uzun — gagalariyle|rüzgârlar soruyor. Bu mahmur saba- geriye bakarak sağdan soldan kalkıyor-|hın sizi saran dargın, dalgın haline da- lar. Keklik sürüleri (pinkav) diye hay-|ha ziyade tahammül edemiyorsunuz. kıra haykıra başınızdan birbir arkasına geçiyor. Tavşanlar yolunuzun üstün- de oynaşıyor. Karacalar sıra ile dizil- miş, selâma durmuş gibi hep size ba- kıyorlar. Önünüzden azılı domuzlar ka çıyor. Arkanızdan korkunç ayılar geli- yor. Kulaklarınıza kaplan — uğultuları, aslan böğürtüleri çarpıyor. Köpekleri- niz korkudan perişan, ayaklarınıza do- laşıyor. Önünüzde girdaplar, — derin, sonsuz uçurumlar var. Bir adım daha mahvolacaksınız. Bir adım daha yar- dan uçacak, karanlık, nihayetsiz de- rinliklere yuvarlanacaksınız. — Başınız dönüyor, gözleriniz kararıyor. Birden manzara değişiyor. Her şey siliniyor, kayboluyor. Yemyeşil bir ça- yırlıkta, masum, mazlüm bir karaca ile yüzyüzesiniz. O yavrularını emzirme- ğe gidiyordu. Yaraladınız. Artık yürü- yemiyor. Gözlerinde çocuklarının has- ret karanlığı var. Gözlerinden acı ve hasret damla damla sıziyor. Size bakı- yor. Onun karşısında boğazınıza bir şey tıkanıyor... Gözleriniz yere iniyor. Başınızı çeviriyorsunuz. Görmemek için. Al kanlar içinde bir sülün ayakla- rınızın altında çırpınıyor. Altın — gibi parlayan tüyleri dağılmış, yerlerde u- çuşuyor. Onu bu hale koyan sizsiniz. Bu kadar güzel şeye nasıl kıydınız da ateş ettiniz? Hilkat onu yaratırken, | bazırladığınız uyandırıcı saat çılvı- ( bu göz çekici renkleri biribirine bu ka-| — Sabah biraz sonra belirecek.. Sizi a- dar meharetle karıştırırken kim bilir| va çağrıyor. Acele kalkıyorsunuz. Gi- ne kadar üzenmiş, bezenmişti. Halbu- ki siz onu bir lokma eti için işte öldür- dünüz. Bakınız ne kadar sessiz, şikâ- yetsiz ayaklarınızın altında can veri- yor. Bunu neden yaptınız? Bu suali size dağlar soruyor. Karşınızda henüz do- Romanyadan Beş 75Bin Muhacir Gelecek İki Hükümet Arasında Bir Mukavele Hazırlanıyor Ankara 12 — Rumen hükümetinin Dob- rucadaki Türk muhacirlerinin Türkiyeye hicreti hakkında hazırlayıp hükümetimize tevdi ettiği proje hususi bir komisyon tara. fından tetkik edilmekte ve mukabil — bir proje hazırlanmaktadır. Bu mukabil pro- jeye göre Dorostor, Kabakra, Köstence ve Tulça vilâyetlerindeki müslüman Türk e- kalliyetler Romanyayı beş yıl zarfında ter- kedeceklerdir. Bunların sayısı 75 bine var- maktadır. Birinci yılda Romanya - Bulgar hudu - du imtidadınca sekiz kilometrelik bir mın- takada bulunanların, ikinci yılda Pazarcık gşehri ve Curtbunar ile Ezibci mıntakala - yında sakin olanların, mütcakip yıllarda ise Acadaular ile Turtucala — ve Silistre — ile Dobrucanın mütebaki kismında oturanların sıra ile hicret etmelerinin karara bağlan « masi muhtemeldir. ş Muhacirlere ait köy, arazi ve gayri men- kul emvalin mülkiyeti Romanya hükümeti- ne intikal edecek ve buna mukabil Roman- ya hükömeti hükümetimize hektar başına muayyen bir para tediye edecektir. Müslü- İman cemadtine ve evkafa ait emvali men- kule ve gayri menkülenin tasfiyesi işi iki hükümet arasında ayrı bir mukavale ile tes- bit olunacaktır. Muhacirlere ait gayri men- kulâtın kiymetleririn Romanya hükümeti tarafından hükümetimize — tediyesi — şekli hakkında mukavelede hükümler buluna - caktır. ti eşyayi, hayvanat veya çiftlik hayvanla- rınin müayyen bir miktarımı ve zital ve sı-|mıştır. yaşlarla uykunuza Geri dönüyorsunuz. İçinizde gittikçe ısınan, kaynayan bir kan var. Yavaş yavaş o sıcaklık damarlarınıza yayılı- yor. Kalbinize doluyor. Yürüyemez ©- luyorsunuz. Oraya bir külçe halinde yı-- kılıyorsunuz. Hayır bir daha siz elinize silâhınızı almayacaksınız. Bir daha karacalari karşınızda ağlatmayacak, — sülünleri parçalamayacaksınız. Niçin bunları yaptınız?. Siz hiç bu kadar züalim, hain olabilir misiniz? Yi- ne dekor değişiyor. Şimdi bütün yara: ladığınız, öldürdüğünüz hayvanlar kar- şınıza sıralanmışlar. Hepsinin yarala- rından kan akıyor. Sanki kızıl bir âle- me dalmışsınız. Kan, kan.. Her - taraf kan, Sizi aardıkları halka gittikçe dara- lıyor. Kan her yeri kaplıyor. Dalga da- ga size doğru geliyor. Yavaş — yavaş yükseliyor dizlerinize geliyor. Biraz sonra boğulacaksınız. Hep sizi göste- riyorlar, Hayır. Bir daha bu zavallılara iliş- meyecek, barut ve ateşe elinizi sürme- yeceksiniz. Aslâ.. Aslâ.. ğ Bir ses... Saniyeden saniyeye artan bir ses kulaklarınızı tırmalıyor. Gözlerinizi açıyorsunuz. Yatağınızdasınız. Yatarken kurup yiniyorsunuz. Fişekleriniz - belinizde, O soğuk, karlı karanlığa w nu!âülı"m ve karaca aramaya... Sülün ve karaca avlamağa... ğ Yılda! mai işletmeğe veya her hangi bir sanat ic- rasına yarıyabilecek makine, alât ve ede- vat ve aaire gibi menkul her nevi emvalini beraberlerinde getirmekte tamamen ser best olacaklardır. Bundan başka, muha cirler şahıslarına ak mücevherlerini "; muayyen — miktarda — paralarını, ezcümle Dobruca Türk kadınlarında müteamil gü * müş veya altın parçaları muhtevi gerdan * hklarını beraberlerinde getirmelerine mü * saade edilecektir. Bu mukavelenin akdin * den evvel Türkiyeye hicret etmiş olup t4 Romanyada emlâk terketmiş olan — eşha$ bu mukavelenin hükümlerinden müstefit * labileceklerdir. Azapkapıda Bir Kavga İki Kişi Ağır Surette Yaralandı Dün gece Azapkapıda Sadığın kahve a sinde kanlı bir kavga olmuş, kavga netist” sinde iki kişi ağır surette yaralanmıştır. Kavga kahvaci Azizle bileyici Mustaif arasında kahvecinin salacağını — istemefl yüzünden çıkmış, kahveci çırağı Bekir (? kavgaya karışmıştır. Neticede Aziz 3 yt ” tinden, Bekir de iki yetinden ağır Mustafa z