SON POSTA Son Postanın Tefrikası : 35 ustafa Sagir, Sirkecinin Küçük Otellerinden Birine İnmişti — E, Hacı Ali Efendi. Nasılıın baka -|halde tek elime gâvur eli değmesin diye; M — Şu halde, ciddi bir kuvvete malik de- lam?.. Keyifler?... Beyoğlunun o kâşane misali otellerini b #iksiniz?.. * bir kuvvet öl -| — Hamdolsun. Sen nasılsın, Hidayet | rakıyor da, Sirkecinin bu çürük çarık o - — Eğer, elimizde ciddi bir Bey?.. tellerine tenezzül ediyor ha... İşte biz, an- zaydı, sizi rahatsız etmezdik. Şükür Allaha.. Canımız sağ. cak bunların yüzü suyu hürmetine bir Tok- * — Na var, ne yok Hidayet Bey?... ma ekmek yiyoruz. Ertesi gün; Mustafa Sagir, :l_:uu P| —. Ne olsn... Malüm... İşte gazeteler,| — — ( Arkası var ) Zramını miralay Nelsona izah etli: “İolan şeyleri yazıp duruyor. ei | eee e sin l ea gn eaelsele _ıı.n_,ı,;...mn.dnııuımn-n“ — Canım, bırak şu gazeteleri. Ağız ha- | RADYO zan geliyor. yadislerine bakalım. — Ooo.. Bu, şüpbesiz. —Ano.ı....vı’ıııi..mdohi"?“""“' vetli olarak geçmeliyim. — Gayet tabil. — Buna binaen her şey! Min etrafında kendi kendine Propaganda lâzım. -— Pa. _l:-'ıihî_. bırakınız. Ben yapaca - /den evvel. İsmi- doğan bir ir. & dü lür.. Son- — Bilirsiniz ki, evveli düşünülür.. ra yapılır. Ben de, şimdi düşünüy! elerilak be ini müsajt bulursam, düşüne — Ağız havadisine bakarsan, lâf çok... Bugün, yarın, sulh imza ediliyormuş. — Hay ağzımı seveyim. Aman şu imza etseler de, biraz işler açılsa... — İşler, açılacağa benzer. — Fransızlar, dört yüz elli milyon lira borç teklif etmiş - minin damadı söyledi. Malüm ya.. Onun kulağı deliktir. — Bililüm... Deliktir. — Sonra.. Başka bir havadis te verdi, — Ne gibi?... Karişıdan karşıya yüksek sesle yapılan bu mühavere, etraftaki masalarda oturan- ların nazarı dikkatlerini celbetmişti. Hele Hidayet Beyin (başka bir havadis) de - mesi, dinliyenlere büsbütün merak ver - |mişti. Hidaye! Bey, vereceği hıyıdi sanki berkesten Taskanayormuş gibi başını ileri E- doğru uzattı. İki elini boru gibi ağzının ke- narına dayadı. Şu kelimeleri, ağır ağır fısıl- dadi; ” — Buğgün.. Hindistandan.. Gizlice.. Bir j | murahhas gelmiş. — $ a KO tü aat Eecirel Tüneei | — L” Ü, Mustafa Sagir hazretleri... Vazifem İti | — y 4 vatanlarını büyük bir aşk ve iman e — Acaba nereye gelmiş?.. ğ dafan eden Türk rüctasile yakından V8 — Buradaki etellerden birine inmiş. Maş etmek... Bunların N _A.ı.ı._Alıl..Iıwl*l Hlerinden dukları müaveneti, derhal komiteme bil- | birine yye aa e e aü n el Basfes.: . Halam: blegey- v (PT ee n ziz dostum. Temas edeceğiniz Türk rüc- _N.ıııııı.nh-ıh—".":_uu- sasına karşı üz vesika, bizim gibi değil. Hepsi — Tam KUT v —ı“—: ? KD Adı ne imiş acaba?... — Bugünden itibaren... Bir saat son -| — VÜD c ve Erendi Hazretleri, di- '-.uvı.ıiügılüıııılmiım“" yorlar. bul 3 istiyo - n adam. Koskoca _wı.,aı”v—'& , — Hey gidi mübarek Ür sözleri konuşurken, sen masanın altın- saklı mı idin?... Diye bir sual sorabilirler. el erem karilerimiz vEd a uıimı'ınid-hf'-;i' Varsa, o da ancak ifadeleri tanzimden ibarottir.) * Ertesi gün, öğle vakti olmuştu. O gün olduğu için ki otellerin altında bulunan gazinolar, kah- gendirdi. Masaları işgal e- 'a:iu_.wu:üıııc' ermhmm““.ı' seslendit / bir Hindist |Plâk. Bu Akşamki Program İSTANBUL 18: Muhtelif plâklar, 19: — Haberler, 19,15: Orkestra musikisi ve sololar (plâk), 20: Halk musikisi (Osman pehlivan ta -| orkestraları, rafından), 20,30: 21,30: San haberler. Stüdyo Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile- cektir, BÜKREŞ 18,15: Dini plâklar (Hendel). 19,30: Sözler, 21,45: Kilise korosu, 22,30: Ha - berler BUDAPEŞTE 16,50: Salon musikisi, 20,45: Şarkılı or- kestra, (Paskalya olduğu için neşriyat ta- tildir). VARŞOVA 17.15: Örkestra, 17,40: Mühtelif, 18, 30: Kilise korosu, 19,20: Muhtelif, 21,20; Senfonik plâklar, 22: Orkestim. — 23,30: MOSKOVA . 20: «Camargop oöperetinin radyo mon- tajı, 21z Konser, 22: Yabancı dillerle neş- riyat, BERLİN 19: Hafif musiki, 20,20: Org konseri, (Bah), 20,40: Spor, 21,10: Parsival ope- rasından parçalar, 22,15: Musikili piyes, 23: Haberler, 23,30: Akşam musikisi, PRAG , 16: Haydn musikisi, 18: Ayin, 19,10: Koro « muhtelif, 20,30: Paskalya munsiki- si (Sopran ve org), 23,15: Plâk. VİYANA * 20,10: Haberler, 20,20: Paskalya neş- riyatı, 20,55: Bach pasiyonu, 22,15: Pas- kalya bahisleri, 23,15: Haberler, 23,25: Sokak haberleri. 11 Nisan Cumartesi İSTANBUL 18: Dans musikisi (plâk), 19: Çocuk saati, hikâyeler, 19,30: Çocuk — musikisi (plâk), 20: Triyo: Stüdyo sanatkârları ta- rsafından, — 20,30: Stüdyo — orkestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının dikte servisi verilecektir. En emin çare . » 2 ve 20 komprimelik ambalajlarda bulunur Ambalaj ve komprimelerin |: üzerinde halisliğin fimsali olan &3 markasını arayınız. Onlara, meyhanelerinden birinde rastgeldim. İkisi de, tezgâh başında çakıştırıyorlar- Balıkpazarındaki — koltuk . | — Biri, hayatının orta yaş denilen ça - ğını aşmış, karma — karışık duran kir saçlarının altında yorgun, fakat şen bir sima taşıyordu. Öteki ise, levend gibi, gürbüz, yü - zünden sıhhat taşan bir delikanlı idi. İkisi de adamakıllı aolmuşn Tardı. İkide bir kadeh tokuşturuyorlar, bir - birlerine yayvan ağızlarile hulüs çakı - |yorlardı. Derken, mükâlemeye girişti- ler. Hoşsohbet olduğu anlaşılan ihtiyar söze başladı; ve evvelâ tezgühtara bu- laştı: — Vay canına! Herif önüme ka - dehleri çilter çifter doldurup sürüyor. Yok, eğerleyim kadeh tek te ben çift görmeğe başladı isem.. Yandım! Sonra delikanlıya hitap ederek: — Bana bak, evlât! dedi; sana de- mindenberi dikkat ediyorum: Hoşuma İgidiyorsun. Efendiden adam - olduğun lbclhl Sözün, sohbetin usturlaplı.. Rakı- yı da ağzınla içiyorsun. Bu zıkkım in - sanın mehengidir. Dört yüz dirhem ki- şizadesin ! — Estağfurullah, beybaba! Tevec - cühün... N — Yok, Ben ne söylediğimi bilirim.. Adam sarrafıyım ben! — Tabii. Görmüş, geçirmiş kimse- lerin bali başkadır. — Ha, şunu bileydin, evlât! Sen be- nim bugünkü düşkünlüğüme bakma. Ben bir zamanlar, Koskanın kralı idim, alimallah!, — Ayli Siz Koskada mı oturursu - nuz? — Evet, zâhir! Neden sordun? — Ben de oralıyım da, ondan. Mer- dane sokağında, bakkalın üst yanında- ki kapı.. — Allah Allah! Tuhaf şey bel! Bizim fakirhane de o sokakta,. Bukkalı ge - çince, — Acayip! Neden görüşmemişiz bu. güne kadar? — Bilmem! Tesadüf olmamış. Kıs - met burada tanışmak imiş. Bari, bun- dan sonra sık sık görüşelim. Ahbaplığımız bu kadarla kalmasın! — Hay hay, canmıma minnet! Sizin tecrübenizden, sohbetinizden istifade ederim, — Estağfurullah, evlât!.. Hani ya, fakir, birazıçık ta ney üflerim.. den hoşlanacaktır. kemmel Çerkes tavuğu yapar. M hoş oluyor.. Sever misin? | — Darılmayın, beybaba amma, beni ağzıma koymam | — Ulan, ne tuhaf bel! Siz, zamane gençleri böyle yemeklerden hazzet miyorsunuz. Bizim oğlan da öyle.. Ag İkalır, bir lokmacık olsun yemez. Bare bal, Doldur, bakalım! Ne dikilip du4< ryüyorsun? Kadehler bots kalırsa, gc ra tan fesat düşünürmüş. İblisin ekmeğis ne yağ mü süreceksin?.. Ne diyor « — duüm?.. Ha! Varsın, bacı, o geleceğiniz! günler başka meze uydursun bize. Sce nin gibi misafiri ağırlıyabilmek şerefa tir, yahu! 4 — Ömrüne bereket, beybabacığım? — Vallahi, tanıdığıma memnun ola dum. İnsan, dostun iyisine bu zamans da çok güç rastlıyor. — Nerede ise gözlerimden yas gele- cek, beybabacığım! Senin iltifatın bes nim için candır, billâhi! — Alerin, oğlum! Kadir, kiyınet bis liyorsun, sen! Helâl süt emdiğin na « sıl da belli! Şu zamanda, nerede senini gibi delikanlılar? Anan, baban mah « şere kadar iftihar etsinler! — Allah ömürler versin! — Haydi, yuvarla şunu da, barbaj birer tek daha doldursun! Lâkin, ha « kikaten tuhaf şey! Ayni semtten olas hm da, birbirimizi bilmiyelim.. — Evet ...Ben de şaşıyorum.. Afi inize, beybaba! — Afiyet olsun, evlât! Gittiği yer dert görmesin! Burada sohbet biraz tavsamıştı, İki ahbap, mihanikt bir intizamla ka « dehlerini boşaltıyor ve bir işaretle ye« niden doldurtuyorlardı. Artık - dilleri iyiden iyiye dolaşır olmuştu. Lâflari da birbirini tutmuyordu. Biri «bayram haftası..» dese, öteki, «mangal tah « tası..» anlamağa başlamıştı. Vakit te geciktiği için, şişman meya haneci, köbeğini sallıya sallıya müş « terilerin ayakları altında — dolasıyor, dükkânı kapamak saatinin gekliğini anlatmak istiyordu. İki ahbap, son birer tek daha yu« varlayıp tezgâh başından — ayrıldılar, İhtiyarın dik durmağa mecali yoktu. Nisbeten daha ayık olan dcelikanlı, o- nun koluna girdi ve, lâkırdıyı ağzında geveliyerekten: ğ — Ma,.madem..ki..ki.. - Semtleri « — — Dervişliğiniz vur, galiba? — Yok, canım! Benim hiç bir za - man tekkelerle işim olmadı. Benimkisi heveskârlık.. GKL a bi See B zim peder de meraklıdır. — Bazı bazı toplanır, âlem yaparız. Peder efendiyi her ne kadar tanımı - yorsam da, o da buyurur. Her halde, senin gibi bir evlât yetiştirdiğine bakı- hrsa, zevk ehli olmalı. Nasıl, atar mı? — Ona ne şüphe? Her gecelt — O, âlâl İşret, dil ehli olanların harcıdır. Aman tanıt bana babanı! Ma- lâm a: «Ehli dil birbirini bilmemek — insaf değilti — Amennâl Tanıtırım. O da siz el miz.. bir, efendmim?.. Be..be..be.,ra- ber gi..gi..gideriz. O.. Hop... 60.. ölk maz mı? dedi. f Ve iki tarafa yalpa vurarak, çıktı « lar. Arkalarından, meyhaneciye dum: — Kim bunlar, Allah aşkınat! Am- ma-da geveze şeyler! Herif güldü. — Bunlar mı? dedi. Bunlar, babas oğuldur. Her akşam buraya beraber ge- lirler. Lâkin, ikişer tane çaktılar da bir defa kafaları dumanladılar mı, birbir- lerini tanıyamaz olur, ve böyle saat - lerce, yabancı imişler gibi, yarenlik &- derleri. sor « — Eksik olmasın. Bizim Lacı mül'ü —