DA V< *B I<İM “ Tarihi tefrika ,, NİN E 4 YAZAN: KADiIRCAN Kaflı Kimse, Türklerle harbetmeye, düşman- - lığmı kazanmaya cesaret edemiyordu Fakat artık tahammülü kalmamış- tı. Sık sık Akdenizde bir veya bir kaç geminin kaybolduğu, korsan lar tarafından yakalanıp götürül - düğü haber alınıyordu. Halbuki Ve- nedik gemilerinden hiç birinin ba- şına böyle bir hal gelmiyordu. * NC Bir Toplantı Ve Papa O gün saray avlusunda büyük bir kalabalık vardı, kırmızı külâhlı , mavi şalvarlı ve sarı pabuçlu Bos-| tancıbaşı sağa sola emirler veriyor, vezirlerle onların adamlarını karşı- lıyordu. Sırmalı kallâviler ve samur kürk- ler içinde, bellerinde altın saplı han- çerlerile sadrâzam Sokullu Mehmet Paşa, vezir Lâla Mustafa ve Piyale |— Paşalarla derya kaptanı Müezzin -| zade Ali Paşa, Pertev Paşa ve di - ğgerleri geldiler. Bunların hepsi de uzun zaman Eeylerbeyliklerde, kaptan paşalık - larda bulunmuş, tecrübeli adamlar- dı, Seyhislâm Ebussuut Efendi de ge- sürüyor, bunu bir taraflı olarak boz- manin uygun olmiyacağını söylü - *|yordu. Baskınlar ve diğer küçük meseleler ise siyaset yolile halledi- lebilirdi. Nitekim Piyetra Zeno işi |böylelikle örtbas edilmiş, devletin |şerefi kurtarılmıştı, Lâla Mustafa Paşa söz aldı: |Bütün |Berlin olimpiyat- | larına hazırlanıyor |Futbol kwuğ;ıı-ğı;ıı şimdi- den 15 millet kaydedildi On birinci Berlin olimpiyat müsabaka larının futbol turnuvasına oa beş millet kaydedilmiştir. Bunlar, Rulgaristan, Estonya, Fenlan- veç. Avasturya, Pera, Polonya, Portoyal, İsveç, Macaristan, Amerika, Almanyadır. Daha bir çok milletlerin fatbol turnu- — Venedikliler muahedeyi zaten bozmuşlardır. Bozmamış olsalar bi- Jle onlar kuvvetli oldukları ve biza çatmak istedikleri zaman muahede dinliyorlar mm? Diye sordu. Sonra sözüne şu şe - kilde devam etti: — Papanın yıllardanberi hıristi - yan devletlerini birleştirerek üzeri- /mize saldırtmak istediğini duyuyo -| zlan uz, Daha önce de muahedeyi yırttık ları oluadı mi? İkinci Muradin kral Lüdislüs ile yaptığı muahede on gün bile sürmedi. Papanın vekili kardi - nal Sezarini, İncil üzerine el basıla- rak verilen yemini bozmanın günah değil, sevap olduğunu söyledi. Sul- tan Muradın tahtını 14 yaşındaki oğluna bırakarak Manisaya çekili- şini fırsat bilerek aralarında toplan- dılar ve memleketimize hücum etti- Hince meclis tamam olmuştu. Padişah bu toplantıya âdet oldu- 'siu üzere kafes arkasından riyaset ediyordu. Derya kaptanı, Venediklilerin çe- virdikleri dalavereleri, Malta kor - — sanlarının yaptıklarını ve devletin can damarı olan Mısır - İstanbul yo- İunun emniyette olmadığını anlattı. — Lâla Mustafa Paşa ile Piyale P şa ve Müezzinzade Ali Paşa ceki gibi hemen harbe başlamak lâzum geldiğini, Kıbrıs üzerine gidilmesi - ni söylediler. Fakat henüz üç yıl ön-! ce Türk ordu ve donanması Malta| muhasarasında muvaffak olamamış, orada büyük zayiat vermekle bera - — ber, Turgut reis te yaralanarak öl - müştü. Sokullu Mehmet Paşa her işi ölçerek ve tartarak yapan, ileri- yi düşünen ve gören bir adamdı. — Kıbrısta da, Maltada olduğu gibi ele bir şey geçmemesinden çekiniyor - du. Bu işe girilecekse her ihtimali de düşünerek en ince noktalarına ka- dar hazırlıklı bulunmak gerekti. Zaten yıllardanberi gerek padi - şah, ve gerek diğer vezirler Kıbru - düzerine gidilmesini istedikleri hal - de Sokullu Mehmet Paşa bunun öni ne geçmişti. Çünkü Maltadaki mu - — yaffakiyetsizliğin üstünden çok bir zaman geçmemişti. Zaten ordu Ma- caristan ve Transilvanyada harbe-| — diyordu. Ayvusturya — İmparatoru| — Maksimliyan ile ancak 1568 yıkı şu- batında sulh imza edilebilmişti. On-| ğ dan sonra Arabistanda çıkan bir " kargaşalık ise henüz büsbütün bas -| — tırılmiş değildi. Lâla Mustafa Paşa ile Piyale Pa- şa Maltadaki muvaffakiyetsizliğin acısını da çıkarmak istiyorlardı. E | sasen Malta gibi uzak ve cıplak, kü çük bir ada için dövüşmektense | Kıbrıs gibi büyük ve çok güzel, çok | SÜZUTTR AT Ç T — zengin bir ada üzerine yürümek da- |& | ha doğru idi. Ordu ve donanma bu /— Fayş zaptettiği takdirde son muvaf- * fakiyotsizliğin verdiği kızgınlık ge -| k ' çecekti. Hele Akdenizin ç şarkında V artık bir tek korsan gemisinin « ğ_rüln*eıinc imkân kalmıyacaktı. F,'! Sokullu Mehmet Paşa hâlâ hare- | k | kete geçme zamanının gelmediğini | düşünüvyordu. 1540 tanberi dcvıını ';İ,C_İİP gelen sulh muahedesini ilerii ler. Bu sözler herkesi heyecana ge - türmişti. * Ebüssuut Efendi bir fetva ver - di. (1) Sonunda şu karar alındı: Venediğe bir elçi gönderilecek vıi Kıbrıs adası korsanlara yataklık va- ifesi gördüğünden ve bunlara Ve- nedikliler engel olmadıklarından, Türk kıyılarile Türk gemilerinin em- niyetini temin etmek üzere bu ada - nın teslimi ve bu suretle iki devlet | arasında bir harp olmasına meydan | verilmemesi bildirilecekti. 1570 yılı baharında Mahmut ça- vuş (2) Venediğe gönderildi. Venedik senatosu bu teklif kar - şısında fena halde afalladı, mürza - kereye bile lüzum görmeden kabul etmiyeceğini bildirdi. İki devlet arasında harp ilân edil- miş bulunuyordu. Bu hal Venediklileri ürkütmüş, ra- hatlarını kaçırtmıştı. Fakat sevinen birisi vardı ki o'da Papa beşinci Pi ü Mişel Gisliyeri, mütaassıp bir Do- miniken papazıydı. Bolonji, Pavi ve Parmda ilâhiyat tahsil etmişti. Sert tabiatli, inatçı bir tabiati vardı. Din uğruna her şeyi yapıyor, cinayetler- den bile çekinmiyordu. Bundan da- layı önce Come ve daha sonra Per - gamda engizisyon memutluğu yap- Ü. ( Arkusı var ) (1) Pol Şak bu fetvadan bahsederken Hazreti Mühammedin Mekkelilere yaptı- ahedeyi yedi yılda bozdu - ara faydalı olduğu tak - e bozmanın günah sayılma- ğını yazıyor. Halbuki Mekkefiler, Har - Muhammedin himayesindeki * Hazac ne tecavüz etmekle kendileri mün- ği on yıllık eyi bozmuşlardı. Türk devletinin siya- inde ise müslümanlık davavı bariz bir mumıştır. Böyle olsaydı müslüman nazdı. Halbuki heristiyanlık her şmiş, islânlara verilen — sözü evap olduğu papüazlar tara - k edilmiştir. İmkân —bulsaydı ı ei Pi Türklerden önce hücuma geçe- cek, Venedikliler de bu hücumun başında bulunacaklardı. (2) Pol Şak bu çavuşun adını Kubad diye yazıyor, yanlıştır. valarına işirak edecekleri muhakkaktır. Yüzme şampiyonları 1932 Los Ancelos olimpiyadında yüz- me müsabakalanına iştirak eden Ameri - kalı yüzücülerden —on iki yaşında Mari Horgerden başka — bügüne kadar yapılan yüzme Mmüsabakalarının en genç kizi sa - yılan Japon yüzücülerinden ea bir yaşın- gaki Nişi de Berlin olimpiyatlarına ha - aktadırlar a dokuz yaşında — harikulâde bir y Slad kız da olimpiyatlara iştirnk edecektir. Japon binicileri de hazırlanıyor Los Atcelos olimpiyadında büyük bir Japon — binitileri, Berlin ölimpiyatları için Japonyadaki ha « Ayı yüzücü olan İngiliz Bet ismindeki muvaffakiyet kazanan zarlıkları bitirmişlerdir. Japon binicileri o- limpiyat müsabakalarının yapılacağı sa - hada idman edebilmek için Sonos va; Marsilyaya hareket etmişlerdir. Fenerbahçe bu akşam Ankaraya gidiyor Ankarada iki müsabaka yapacak Fenerbahçe takımı bu akşam — Ankaraya hareket edecek, ülk maçı da camartesi gü- rile olan nü gençler birliğile oymuyacaktır. İkinci ve suon maç pazar günü Çankaya ta muhtelif bir takımla yapıla - mfilede üç idareci ve on üç futbolcu Bir Doktorun Günlük Notlarından (*) Heroinin Karakter Üzerine Tesiri Göz kapakları şiş gözlerinde bir bu - Tanıklık ve başında dönmelerden şikâ- yet eden bir hasta müracaat etti... Yürmi dört yaşında olan bu delikanlı bir (Hercin) müptelüâsı idi. Vaktile tahsil görmüş iyi bir anne ve baba ter- ğından sonra yeni muhit ve arkadaşlar ana ve babanın vefati bu genci keyf veren zehirlerin en belâlım olan heroin iptilâsma sevk etmiş. | — İradesini artık kullanamıyor. 2 — Tuttuğu işlerde her zaman mu - vaffakiyetsizliği yüründen kovuluyor. 3 — Harazlığu ve fenalığa karpı yid detli bir meyil mevcut. 4 — Heroin kullanmadığı zamanlar uykusuz, iştehmz ve neş'esiz, 5 — Kullandığı zamanlarda lüzumun- dan fazla ahlâksızlık ve fenalığa kar - yi meylini artmyor. Bir hastanede altı ay giddetli bir teda. vi gördü. $imdi muntazam bir idare altında hayatını geçiriyor. Aziz karilerim, ercin dimağ hüczeleri. ni barap eden ve aonunda cinnet yapan bu zehir teblikelidir. (*) Bu notları kesip saklayınız, ya- hut bir albüme yapıştırıp kölleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor gibi imdadımıza yetişebilir. ( Konferanslar, Illıoııınh') —a Şişli Halkevinde konlerans ve kongre Şişli Halkevinde bu akzşam saat 21 de doktor Muhittin Celâl tarafından (Sosyal iyardımın sosyal önemi) mevzüulu bir konle- ran& verilecek, bunu mütcakip piyano ve kemanla bir konser verildikten sonra Ba- yan Babikyan tarafından — muhtelif - garp musiki parçaları taganni edilecektir. Cuma Sön Posta Matbaası Neşriyat Müdürü: Selim Ragıp Sahipleri: A. Ekrem, S. Ragıp, H. Lütfü N ı ai ğ e llli | — Son Postanın Tefrikasıt 7 - Ooocoh | Sallaââân... Pullaââân... Kara oğlaââân!... Bu sefer etraftan bir asürü başka mahalle çocukları toplanıp gelmişler, îmılımuıı salıncak üzerindeki bu mas- karalıklarını kahkahalarla seyrediyor- | lardı. Bir aralık, çocuklara şöyle bağır- di — Ulan hanım evlâtları, — defolun diya, Holanda, Hindistan. Japonya. Nor- |bakayım oradan ne var burada hokka-| baz mı oynuyar? Çocuğun biri: | — Hokkabaz değil, canbaz — oynu- lxoll | — Gelirsem oraya senin silsilenin ervahımı..... Çocuklar hap birden: — Atma camlar beyliktir! Deyince herif salıncağın üzerinden ço- cuklara bir araba küfüür daha savurduk- tan sonra salıncağın yanıbaşından elin de destile biraz ilerideki maslaktan su doldurmağa giden on beş on altı yaş- larımnda simsiyah bir zenci kızının ya- kasından asıldı: — Gel beraber sallanalım — Hoşka- dem bacı! Kız birden silkinip kurtulacak ol- du. Fakat sarhoş ona o kadar sıkı sarıl- maştı ki zavallı kızcağızın, hızlıca sal- İlanan salıncağın kuvvetiyle ayakları yerden kesildi ve sonra kız alta, olan- İ İ İ üzerine yuvarlandı. Testi tuzla buz ol- muş, kızın yeldirmesinin yakamı baş- tan aşağı yırtılmış, herifin dudağı pat- lamış, elleri, dirsekleri sıyıık — içinde kalmıştı. Herifin karısı, baldızı ve daha orada bilmem nesi varsa hepsi oraya üşüş- tü; öte taraftan — kızının bu halini gören başı çatkılı bir dolmacı bacı göz- leri fal taşı gibi açılmış olarak koşup henüz yerden kalkmaya uğraşan herife alabildiğine tokatları, tekmeleri indir- İmeğe başladı. Kepazelik artık ayyuka İçıkıyordu. Tam bu aralık orayı kuşa- tan kalabalığın arasından Hasan orta- ya atıldı, eliyle bu manzarayı salıncak sahibi aileye göstererek : — Görüyorsunuz ya, dedi; demin, hbiç bir kabahatim, — hiç bir günahın yökken kaba saba sözlerle beni bura- dan kovan herifin halinil Demin o be- ni buradan kovarken bana: — Haydi defol oradan, siz hepiniz ir (.....) soyusunuz! Demişti. Halbuki işte gördünüz: — ©O kendisi (...) soyunun en ha- Ksiymiş! Hasanın bu sözünü duyanlar hay- retle onu süzerlerken uzunca boylu, esmerce kız yanındakilerin kulakları- na bir şeyler fısıldadı. Sonra içten ge- len bir gülümseme ile Hasana gülüm- sedi. * Gün batıp ay doğarken, dönüşte, Hasan uzunca boylu, esmerce kız aile- sinin kark, elli adım kadar gerisinden (ağır ağır. vakur vakur, yürüyor; uzun- ca baylu, esmerce kız da ikide bir ge- riye dönüp kendisini süzüyordu. Kızın şimdi en çok merakını uyandıran şey Hasanın yeni kıyafetiydi Bu çocuk iki üç saat önceki kıyafe- tini, nasıl, nerede ve niçin böyle değiş- tirmiş, iki üç saat önce bayağı günde- Bk kıyafetle oraya gelmişken şimdi ne- ca kuvvet ve ağırlığıyla da herif onun | Yazan: Osman Cemal saat önce o sarhoş herif, bu çocuğu o- radan kovarken ona karşı kendi yüre- .ı'ıi nedeti © kadar titremiş ve şimdi hâ- lâ neye titriyordu? Yürüdükleri yolun ortalarına doğ- İ bir dönemeç yeri vardı. Burası üze- İri sık taflanlarla örtülü kalınca bir du- İva köşesiydi. Yanındaki bütün kadın ve çocuklar orayı dönüp te ortadan kayboldukları zaman uzunca — boylu, Jesmerce kiz yanındakilere : — Ay ay dedi, tarağım düşmüş, şimdi onu düzelteyim derken — şurada düşürmüşüm, dönüp alayım! Birden geriye döndü ve dönemeçi feçer geçmez Hasanla yüzyüze geldi. Hasan kıpkirmizi oldü, dili -tutuldu. Hiç bir şey söyliyemeyecekti. - Fakat kiz andan cesur çıktı: — Affedersiniz, dedi, ben şimdi buracıkta tarağımı düşürmüşüm, gör- dünüz mü? — Görmedim, nerede düşürdünüz? — İşte, işte buralarda, şu beş'on a- dımlık yerde! İkisi birden yerlere Bakınırlarken kiz yine sordu: — Siz beni tanıdınız mı? — Tanıyacak gibi oluyorum! — Nereden tanıyorsunuz? — Çocukken bir bayram günü.. — Tamam tamatm... Araba ile... Kâhtaneye gitmiştik! — Hani arabamızda bir de darbuka- İcı abla vardı! | — Bize sazdan birer de külâh yap- tırmıştı ! Artık tarak aramayı falan unutmuş- |lar, bu bir kaç sözden sonra dönemeçe gelmişlerdi; artık fazla konuşmazlar - di Önde yürüyenler şimdi onları göre- İceklerdi. Kız: — Nasıl oldu da biribirimizi unut- mamışız! — Yine unutmayalım! — Allahasmarladık! — Güle güle amma şimdi nerede o- turuyorsunuz? burada misafiriz... Belki bir kaç akşam sonra yine buraya çıkarız! Kız, gülerek köşeyi döndü, ileride yürüyen ailesine başından — çıkardığı küçük tarağı göstererek — Buldum buldum, tarağı buldum! Diye bağıra bağıra koşmaya başla- dı. Hasan o hafta ayni yerde çocukluk kardeşi, bayram arkadaşı kızla iki defa daha kısaca görüşebildi. Fakat bu gö- rüsmeler, ön yıl önceki iki günlük bay- ram görüşmelerinden pek 'de daha baş- ka türlü olmadı. Hasan ona yine: — Öyle değil mi kardeşim! Diye hitap etti; kız da ona: — Öyle kardeşim! Diye cevap verdi. Yani bundan tam on yıl önceki bayram vaziyetinde esas- h bir değişiklik görünmedi. O zaman- ki çocukça istatüko, pek az, belli belir- siz istişnalarla aynen muhafaza edildi. Yalnız kız ikinci görüşmede Hasana gelecek baharda yine buraya misabir gelip akrabalarında bir ay kalacakla - rını müjdeledi. | | | * den böyle yepyeni bayramlık esvapla-| — Haşanla kişmiri, narince kızın ikin- rını, bayramlık fesini, bayramlık Pa-| cj görüşmelerinin üzerinden — upuzun puçlarını giymişti? Biraz önce Hasa- bit ayrılık kışı daha geçmiş, İstanbul nın olduğu gibi ginidi de uzuuca boy-| ehi bir bahara daha kavuşmuştu ve lu, esmerce kızın zihni üç cepheli işli- |) , yeni baharın cumalarından biriydi yordu; biri: Hasanın haşarı mahalle — arkadaşları Bu esvap değiştirma — meselesi...|hir gaz sandığının iki yanıma — bostan- İkincisi: lardan asırdıkları birer fasulye — sırığn Bu çocuk, tâ bundan altı yedi yıl|çivilemişler; içlerinden en büyüklerini önce bir bayram günü tenteli muhacir| 4 kendilerine reis yapmışlar; mahille arabasında tanışıp iki gün bayram kar-| aralarında tulumba talimi ediyorlardı. deşlik ettikleri sarışın çocuk mu? Tabit bu talimler, hep ceketsiz, yelek- Üçüncüsü: siz, pantalonlarının paçaları sıvalı, ya- Eğet bu çocuk o ise şitmdi onâ kar-|Jınayak, başı kabak — yapılıyordu. şı nasıl davranmalı; o değilse tâ iki üç