2 Nisan 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

2 Nisan 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2-4-938 Son Postanın Tefrikası | 27 İstihbarat Servisi; Anadolu Sevkiyatı- nın Şeklini £ğ9mge£ğraşıyordu Üğrreekiüi MI”İ"' Manoltkia, canmlek, diğer tarafsan. da Bir taraftan « Ş yapan Simpat- Balaban geee Bunun oğlu Dikran, rmksim“g'"*' da bir suikastçı idi): -xuıH B '__(M._Iı). Kidıurwı:'— Kigork Kirkory! lermindoki- ödamülirl, . 6D0 | (Ayni Ali) mahallesinde Kosti oğlu ’meîıd- Süpürgeci Yorgi. Bakkal İstrati. Kara Yordan oğlu Andon. Mimiko oğlu Atnaş. Menemenli Yorgi oğla bağcı (Taşa). Reji kolcusu (ve meyhaneci) Yani. Bakkal Nikoli oğlu Pandeli, Protestan Yorgi- Yapıcı Anastas oğlu Ligor. ——— Kütahyal Yani (Adliye mübaşiri). Ve, elimizdeki deftere — mazaran adedi yüz yirmiyi tecavüz eden hain ve nan - kör vatandaş, hu teşkilâtm birer ferdi idi. Bu adamların, Türk vatanı ve masum ğ aleybhinde çalışmaları, — Türk yurdunu kendi öz malı ve Türkleri de bir kardeşi bilen temiz kalpli, — vicdan ve Ermenileri müteessir edi - başlı bazı hakiki vatandaşlar , Ayni zaman- gene Manisanın bardak- vatan sabibi Rum yordu. Yaşlı bunlara nasihat veriyorlar: | /tavan. ihanetlerinde devam ediyorlardı. 'Taksimde berber çırağı İstamatyadis * Boşta gezer gürubundan, — Sinemköylü gene Tara e dadişe etmektelerdi. Onun n ıı"._.'*-“Mılırı hizzase münevverlerden mü- tesis etmişti. _'_ı..dı-l(ıl- Caferof. derübde et - yatanperver Türk- * casusluk et - ııııı.-ı.'ıgııııı—':!:.:;,_n,...,;. tikten sonra, cepbe üşlerdi. Bunlar, her ne Denikin ordusu m" kasyalı miralay Fevzi or- |intizarda bulunuyorlardı. * İhayet şunlar seçilmişti. cephe gerisine geçeceklerdi. Bunun için de, İzmirin cenup sabillerinden adalı Rumla- rın kayıklarına binecekler; Kuş adasının gerilerinde bir yere çıkarak oradan muh - telif istikametlere hareket edaceklerdi. Haltâ, eğer fırsat bulabilirlerse, Anka- raya doğru ilerliyecekler, orada, milli hü kümeti idaro eden zevata, suikastlar tertip | edeceklerdi. — — 1 Ayni grupa bilâhare bir doktor da il - İ tihak etmişti. (Bu doktorun ismi, pek mek- tum tutulduğu için anlaşılamamıştır.) Bu doöktor - gene isimleri pek mahrem tulu- | lan bir kaç arkadaşile (Merzifon - Havza) taraflarında bir karışıklık çıkaracak.. Hü- kümetin nazarı dikkatini bu tarafa çevi - rerek inzibat kuvvetlerini oyalıyacak.. Ö. tekilerde, serbest/ serbest çalışacaklardı. Bereket versin ki bunlar da, - diğerleri gibi - bu hainane emellerine muvaffak ©- Tamamışlardı. f * İstihbarat servisinin telâşı arttıkça, mü- racaat ettiği garip vasıtalar da çoğalıyor - du. İstihbarat servisi bir aralık gayet genç, güzel, kadından biç bir farkı olmıyan bir takım gençler aramıya başlamıştı. Bunun | için Beyoğlunda küçük ve muvakkat bir | deire kiralanmıştı. Her gün bu daireye renk renk çeşit çe - şit, her milletten güzel gençler getiriliyor; | üç kişiden mürekkep bir intihap heyetine | arzediliyordu. Garsonlar, kundura boyacıları, hamam tellâkları, İşsiz güçsüz serseriler, — günün müayyen saztinde bu kapının eşiğini aşın - dırıyorlar, resimlerini aldırıyorlar, ikamet- gühlarını kaydettirdik'en — sonra, büyük paralar kazanacakları ümit ve, hülyası ile Bu suretle kaydedilenler arasından, ni Sinemköylü kahve garsonu Agop Tar- Süren. Kasımpaşalı Zeki. Bu gençler; bakikaten ermsalsiz derece- de güzeldi. Ve sesleri bile kadın — sesine benzemekte idi. Bunlar, bir kaç gün tec - rübeden geçirildikten sonra, matlüp veçhile terbiye edilmişlerdi. Ondan sonra da baş- larina birer kadın porukası ile sırtlarına bi- ma- |e bisesi giydirilmişci. ' Bir müddet te bu suretle İstanbulda » ciddi bir nezaret altında - cadde ve so- * |kaklarda gezdirildikten sonra, asıl vazife. leri tayin edilmişti. Bunlar, Karadeniz sahiline işliyen va - purlarla mütemadiyen gidip — gelecekler. Vapurdaki yolcularla - verilen talimat mu- cibince - temas ederek casusluk edecek - ler; Anadolunun esrarına dair öğrenebil. visine haber vereceklerdi. İstihbarat servisinin bir çok paralar ve fedakârlıklar sarfederek — ele geçirebildiği | Çocuklara, bu serserilerden ne dereceye kadar isti - fade ettiğini bilmiyoruz. Fakat; bu servi- sin devam eimemesine nazaran, temin edi- |fonik koönser (Atencadan nakil), len istifadenin, koca bir (sıfır) dan iba- ret olduğunu çok iyi lıhı'T edebiliyoruz. * 337 senesi nisan ayı içinde (Aharon - yan grupu) isminde bir casus şebekeşi da- ha teşekkül etmişi. Bu grupun işi gücü de; iyi türkçe ko - nuşan Karamanlı, Kayserili, Niğdeli Rum ve Ermeni komitecilerini - bilhassa teda - rik ettikleri - Türk nüfus kâğıtlarile Ana - doluya göndermekti. Âdeta hususi bir (klüp) — mahiyetinde olan bu grupun tedarik ettiği adamlar için- de, çok iyi tahsil görmüş kimseler de mev- çut idi. Hattâ bunlardan iki tanesi, az çok arapça da bildiklerinden, hoca kıyafetine sokularak bir aralık Anadoluya gönderil- mek iştenilmişti. Sonradan bunlara iltihak eden (Aleko) isminde bir delikanlıya, bu maksatla sa - | tüalite, olsun, |kal koyvertilmişti. Orta boylu, kara bi « İHaberler, 23,30: Dans, AŞ SAD T T S URRL AT B E BAA ŞS ? G S yıklı, otuz sekiz yaşlarında bir adam o - lan bu Niğdeli Aleko, bir zamanlar Beyoğ- lu caddelerinde göze çarpacak — derecede pk ve zarif bir kıyafetle gezerken, mahza casusluk için sakal koyvermiş, hoca kıya- |fetine girmiş; uzun müddet Beyoğlu «0 - kaklarında bu suretle germişti. İstanbulda bir hayli faaliyet gösteren bu sahte Türk casusları, Anadoluya geçmiye bör türlü cesaret edememişlerdi. Bu işde faaliyet göstermiyen Aharon - yan grupu ise casusluktan vaz geçmiş; gü- ya fedailer tedarik ederek —Anadoluya Size bir alçaklığın bikâyesini anlataca - göndereceğini taahhü! ederek bir müddet daha İngilizlerden para çekmişti. Fakat bütün beklemelere tağmen bu iş- te de bir muvaffakiyet hâsıl olmayınca, is- tihbarat servisi, parayı kesmiş; bu kome- di de bu suretle hitama ermişti. İngilizlerin, en çok ehemmiyet verdik. leri meselelerden biri de, muhtelif şekil ve kiyafette Anadoluya geçen zabitlerdi. Bu zabitler, başlıca iki yol takip ediyor- rdı. Biri, kara yolu, diğeri de deniz yolu ( Arkası var ) Lehistan elma nümunesi istiyor Lehistan'dan memleketimiz Tica ret ve Sanayi odasına bir müracaat | yapılmış ve memleketimizde yeti- şen iyi cins elma numunelerinden bir miktar nümune gönderilmesi istenmiştir. Eğer bu numunceler beğenilirse Lehistan memleketi- mizden ehemmiyetli miktarda el- ma alacaktır. Hazırlanan numu-« neler yakında Lehistan'a gönde- rilecektir. girü Bu Akşamki Program İSTANBUL 17: Üniversiteden nakil, İnkılâp dersi, Hikmet Bayur, 18: Dans musikisi (plâk), 19: Haberler, — 19,15: Senfonik — musiki (plâk), 20: Sıhhi konferans: Dr. İhsan Ri- fat tarafından, 20,30: Stüdyo orkestm - Tarı, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile - cektir. ANKARA 19.30: Hukuk ilmi yayımı, 19,45: Ha- Gf müzik plâk yayımı, 20: Karpiç şehir lo- kantasından nakil, 20,30: Ajans haberleri, 20,40: Karpiç şehir lokantasından (orkestra). BUDAPEŞTE 18,30: Kilise havaları (List), 19,50: Dans plâkları, 20,30: Respighinin «Aleve adlı operası, 22,45: Paristen nakil: Macar eserleri. BÜKREŞ 12,35-15.10: Orkestra ve haberler, 17: | bir katil cürmü ona nakil âam. Bu alçaklığı yapan benim. Hapishaneye geleli daha on gün olmuş tu, Vakit akşamdı. Koğuşta sırtımı duvara dayamış kitap okuyordum. Birdenbire bir tıkırtı oldu. Baktım. Kapıdan içeri, o günes dek görmediğim iri yarı bir mahküm, utu- na sıkıla giriyor. Koğuşta benden başka kimse yoktu. Arkadaşlar avloya, güneş - lenmeğe çıkmışlardı. Doğruldum. Buyurun! dedim. — Gi peykenin kıyısına oturdu. Konuşmak yor, sıkılıyordu. Fakat, otuz. beş yaşları da kadar vardı. Ablak yüzlü, sarı parlak gözlüydü. Bir müddet öyle karşılıklı — bBakışarak darduk. Sonra © dudaklarının ucuyla sor- du; — Geçmiş olsun, nerelisin hemşerim? Afyonluyum, diye cevap verdim. .Bir anda ablak yüzü kıpkırmızı oldu, sa- m parlak gözleri güldü: — Ben de Afyonluyum, dedi. Sonra sesi ağırlaştı: — Memleket nasl hemşerim? diye sor- du. Konuştuk. Hemen ilk konuşmamızda ba- gından bütün geçenleri öğrenmiştim. — Bu 'hapikhaneye Afyon hapishancsinden sürgün gelmişti. - Bir tarla kuyusundan doğan on beş yıla ma - lolmuşu. Çabucak KA ahbap. “olduk. Bu Sitlsir çabukluktan — hem- Çeviren : N şeri oluşun büyük bir payı bulunduğunu anlıyordum. — Hemşerim, diyordu. Bir memlekete, ora hapishanesine gidebilsem. Burada ben- den korkuyorlar. Geçen yıl bizim kısımda büyük bir maraza koptuydu. Bir yedi bu- çukluğu şişledilerdi. Ben karışmadım am- şüphelendiler. — Tıktılar münferide. Sigarasız kaldım bir yol “Ney- ma gene benden se. İşte böyle hemşerim. Bizim oraya git- # da amma.. Ne de olsa. 5 ayırdığı payı birakıyordu. / maklıklardan yıldızlar tane tane seçiliyor. 18: Radyo salon — orkestrası, 19,15: Konserin devamı, 20: Piyasa ha berleri, 20,15: Yeni plâklar, 21,15: Sen- 23,45: Ahmn. Fr. dillerile haberler. ? VARŞOVA 18,15: Opera havaları, — 19: Mozartın sonatlarından, 21: «Lembergin son — şan- törün adlı neşriyat, 22: Radyo piyesi, 22,35: Leh şarkıları, 23: Kuartet konseri, 23,45: Plâk. MOSKOVA 19,15: Rus musikisi, 20,30: Radyo fes: tivali neşriyatı, 22: Yabancı dillerle kon - feranslar. PRAG 18,45: Musikili çocuk santi, 19,20: Köy- lüye, 20,30: Vaynberger tiyatrosundan na- kil, 21,15: Dvorski ve şarkı söyliyen ço - cukları, 21,40: Konfleranslar, 21,55: Solo koro orkestra, 152 Salon orkestrası, BERLİN «Joynuyorduk. Bir kaç arkadaş bizi seyre - diyor. Ben yeniliyorum. hemşeri üzülüyor- du. Birinci parti bitti, ikincisine başlıyor- duk ki, dışarıda, malta boyunda korkunç bir tokat sesi şakladı. Hepimizden önce koğuştan dışanya fırlıyan hemşeri oldu. Malta boyu altüse, Bizim koğuş arka » daşlarından bir genç duvara mak için çabalıyor. İşi anladık hemen, Yüzbirlik Ali malta boyunda volta vuran bizimkini bir kaç ke- re dirseklemiş. Önce bunu kazara sanmı: bizim arkadaş. Fakat Ali dimsekleme i söz atmıya kadar vardırınca herifin çem - ber sakallı suratına silleyi indirmiş. Biz tahkikatını yaparken, — hemşer yüzbirliğin karşınna dikilmişti bile. Gar - 18: Plâk, 18,30: Hitler çocuklarının e- |diyanlar daha görünütde yoktalar. Hem - serleri, 19: Plük, 20,151-Piyes, 20,45: Ak- |şeri kısık bir sesle, Alinin burnu dihinde ZI,T0: Hafif musiki ve dana, 2İ:|homurdanıyor ve onu tutmağa galışanları iki yana itiyordu: YARIN Arabacı mek istiyorum. Orası da hapishane bura- Artık tatlı pişirdiği akşamlar, kimseye göstermeğe çalışarak koğuşa — gelip bana Bir yaz gecesiydi. Hapishanenin içi sıcak ve ağır kokulu bir nefes gibi. Demir par - Koğuşta bizim hemşeriyle altmış altı yaslanmış. Yüzü sapsarı, Karşısında, bir kaç kişinin zorla battuğu yüzbirlik Ali var. Ali küfre - diyor, kendini tutanların ellerinden kurtul- n görebiliyorum, cak? Bir görelim! Bırakın ülan! Tuh lânı versin bet Efeyim diye geziyorsun bir |de., Yüzbirlik Aliyi — bıraktılar. Hemşeriyle karşı karşı kaldı. Fakat artık gardiyanlar yetişmişti. ©O geceden sonra ne vakit bahçeye, mal bizimle konuşmaksızın etrafımızda dolaşır oldu. taboyuna çıksak. bizim hemşeri Aylar geçti. Biz mahkümiyetimizi bitir- mek üzereydik. Bizim koğuşun günleri a yalıydı artık. Çıkmam yaklaştıkça hemşeri — yanımdan büsbütün ayrılmaz olmuştu. Bir gün onu her zamankinden daha sıkılmış gördüm, Teselli etmek İstedim: — Sen de yakında çıkacaksın. Hem ben gelip teni görürüm. Mektup yollarım. Memlekete gidince anana da uğrarım, de- —— dim, $ O, sarı parlak gözlü başını salladı: T — Gelmezsin hemşeri, dedi. Mektup İta göndermezsin. Buradan kimler çıkma « dı. Hepsi geliriz, dediler, yazarız, dediler. Ne gelen oldu, he yazan! Yüzü soğuktur bu meret yerin! Ben bilirim. Onu temine çalıştım: — Onlara bak « * ma, ben muhakkak - gelirim | de, yazarım da.. — j Gardiyan tahli « yecilerin — adlarını bağır - mağa barladığı va- kit biz bavullarımız ve yatak denklerimiz- le çoktan hazırdık. — Onlara bakma, dedim, ben muhaka |kak gelirim de, yazarım da.. dedini, Lewiston urullah Ataç birer birer Gardiyan tahliyecilerin adlarını birer bi- İrer bazırmağa başladığı vakit biz bavullar — İmmız ve yatak denklerimizle çoktan ha - zırdık. ç Maltabayunda mahkümlar bizi uğurla - — mak için toplanmışlardı. Yüzbirlik Ali bi- — le! Hepsiyle ayrı ayrı helâllaştık. Ben gözü — lerimle kalabalığın içinde bizim hemşeriyi arıyordum. Yoktu. Biriyle arattım. Bulun: madh. Bir kaç parça eşyayi ona verilmek üze- — re meydancıya teslim ettim. (K Gecelediğim otelde ertesi günü erken « © den kalktım. Beş paket sigara, iki kila et — abp hapishaneye gidecek, hemseriyi ziya- — ret edecektim. Çünkü bir gün sonra İs > — tanbula vapur vardı. İstanbulda da bir kaç — gün kaldıktan sonra memlekete gidecek « « tim., e OÖtelin kapısında eski bir mektep arkas — daşıyla karşılaştık. -Öğleye kadar beraber — dolaştık Ş Yemek yerken hapishane gözümün ö - — nünden şöyle bir gelip geçti. Yemeği bitire — dim. Hapishane ziyaret saatine cpey va « kit vardı duha. Bir kuhveye gittim. Gaze- telere dalmışım. Bir de baktım ki saat üç. aYanım saata kadar hapishanenin yol: p. tutmalı, yoksa xeç kalırızı diye düşündüm —— içinden. Çıktım. Yolda bir bildiğe daha — zastladım. O da yerinki vapurla İstanbula — gidiyormuş. Konaştak. Saat —dört oldu. — Saat beş oldu. Hapishaneyi ziyaret saati geçmisti artık Zaten ne sigara paketlerini, ne de eti almıştım. Üzüldüm. Bildik tesclli etti. «lstanbuldan bir kat elbise alır, gön » — derirsin, daha mukbule geçer» dedi. — Ç Şimdi memlekette, Afyondayım.. Fal no hernşeriye elbise gönderdim, ne

Bu sayıdan diğer sayfalar: