Son Postanın Tefrikası: - Deyip kalabalığa karıştı. günleri ise o bu abla kokusunu dar - A * bukacı abladan, kardeş kokusunu da . Bayramın son günü her iki kadının |kişmiri, narin kızdan kim bilir ka - la işleri çıkmış, her ikisi de o gün ço-|çıncı defa alıyordu. tuklarını bayram yerine götüreme -| Bayramdan sonra Hasan, kendisini mişlerdi. Hasanın annesine o gün biri |çok seven o darbukacı kızın yüzünü kız, biri oğlan iki çocuklu, hatırlı bir nedense bir daha hiç görememiş, beş banımefendi misafir gelmiş; — kişmiri, 'on gün içinde on utamamile unutmuş: “narin kızın annesi ise kocasının teklifi 'tu. Kişmiri, narin kıza gelince, ma - “üzerine Üsküdardaki — akrabalarından |halleleri birbirlerine yakın olduğu için birinin evine günübirlik — misafirliğe |arasıra mektebe filân giderken onunla git işlerdi. yollarda bir iki kere karşılamış, çocuk- ça bir iki söz konuşmuş, karşılıklı, bir- ? Darbükacı kız, acaba o günü nasıl |birlerine bir iki gülüşmeler; fakat biraz / geçirmişti? sonra gene nedense ve gene yollarda — Kenarsemtlerin bu eli darbukalı, ba- 'arasıra karşılaştıkları halde birbirlerile b güllü, kaşları rastıklı ve görünüşte 'konuşmaz, hattâ karşıdan karşıya bir- “eski bayram yerlerinin şakrak, oynak, birlerine gülmez olmuşlar; günün bi - uvrak, bayağılık dilberi acaba o gün |rinde de birbirlerini büsbütün kaybe - l 1 akçam etmişti?, dip unutmuşlardı. Ö BÜ | O günün akşamı, geç vakit maşacı “Ahmetle yanyana evlerine dönerler -| Hayat, altı yedi yıl sonra kişmiri, ken Ahmet cebinden çıkardığı kırmızı | Narin, utangaç kızı sarışın -Hasanın bir mendili onun yaşaran gözlerine | Karşısına bir daha çıkardı. Kız, Hasa- u uzatarak ona şöyle takılmak is-|Pin oturduğu semtten ayrılalı beş altı : yıl kadar olmuştu; ailesi beş altı yıl - GAğlama yavrum ağlama,» dır Beşiktaşta oturuyordu. Hasan, o- Yıuclı(zuyruılı'nıhbıkhığlım!» nu artık o kadar ünutmuştu ki yolda kargı karşıya gelse tanıyamazdı. Yal - — — Ben, dedi, kendim ağlamıyorum, (T!z. $imdi on dört yaşını doldurmakta den geliyor. olan Hasanın zihninde kişmiri, narin — Demek o sarışın oğlanı o kadar| kızla geçirmiş oldukları o iki günlük lin> n masum bayram batırasının, derin ol- — — Ben onun kadarken annem de|duğu kadar hayal meyal bir gölgesi u- beni o kadar severdi! yukluyordu. Ve ikisi de hiç bir şey konuşmadan| Mevsim güzdü; bol üzüm ve incir mahalledeki evlerini buldular. | vakti idi; günlerden cuma idi. Halk o gün, güz mevsiminin bu yarı soluk * “Hasan o gün evde hep bir gün, iki|cumasını incirler, üzümler arasında ge- önceki araba âlemlerini düşünü-|çirmek için akın akın Bayrampaşa, Gelen misafirlerin hemen kendi| Topçular taraflarına akmıştı. On dört daki çocukları evin içinde onu|yaşını yeni doldurmakta olan Hasan oyunlarla avutmak istedikçe o- da o gün haşarı mahalle arkadaşla - aklı hep düne, evvelki güne gidi-|rindan altı yedi kişi ile birlikte bura - bayram yerinden ilk arabaya bi-|larda dolaşıyordu. Tam öğle vakti nişi, arabada o kişmiri, narin kızın ya- Topçulardaki incirlikte iğne atsanız oturuşu, yarıyolda darbukacı ab-|düşecek yer kalmamıştı. Bütün ağaç- n kendisini olduğu yerden kapıp|ların altlarına yer yer hasırlar, kilim - yanına alışı, Kâğıthane çayırında yeni|ler, serilmiş, cevizlerin dallarına sa - (kardeş olduğu o kişmiri, narin kız-|lıncaklar kurulmuş, bir hâyü huy, bir | Ja çiçek toplayışı, arabacının kendile- |cıvıltıdır gidiyordu. En büyük cevizin Yini sevip okşayışı, sonra yeni kardeş|altını kalabalıkça bir aile kaplamıştı. olduğu kızla onların birbirlerine saç - Bu cevizin dalına kurulan salıncak bü- rını koklatışı, dönüşte darbukacı ab-|tün oradaki salıncakların en büyüğü, Tanın kendisini şapiır şapır öpüşü, Ba-|en düzgünü idi. hariye yolunda başlarına geçirilen süs-| Yüksekliği dört metre kadar olan Tü külâhlar ve nihayet ertesi gün gene|bu salıncağın dibindeki tahtaya biri u- aba ile ayni oluşlar ve görünüşler |zunca, biri orta boylu ve biri esmerce, Fatihe gidip gelmesi gözlerinin |biri penbe yanaklı iki kız karşılıklı çık- e geliyor; zavallı yavrucak bun-|mışlar, hafif hafif kolan vuruyorlardı. kurdukça misafir çocukların orta-|Hasanla onun haşarı mahalle arkadaş- çıkardıkları oyunlardan çabucak u-|ları, tam bu salıncağın yanından ge - nıyor; ikide bir misafir odasımı gi-|çerken içlerindeki haşarının biri hafif p misafirlerin yanında boynunu bü-|hafif sallanmakta olan salıncağın ipi- küp, dudaklarını büzerek ne söyle -|ne birdenbire saldırdı ve onu tutar tut- diği anlaşılmaz bir eda ile yarı içinden, |maz olanca hızile sallandığı istikame - dışından annesine mırıldanıyor- İtin aksine çekti, çekti; kızlar salınca- ğan üzerinde avaz avaz haykırıyorlar - t Bayram yerine gitmiyecek mi -|dı. Fakat, o, kızların anneleri, teyzele- yiz, anne? ri filân yetişinciye kadar elinde sımsı- Bir gece önce, rüyasında bayram ye-|kı tuttuğu ipi tıpkı bir fırıldak çevirir inin, araba âlemlerinin bir hayli de-|gibi olduğu yerde beş, on defa çabuk işmiş te olsa çok tatlı tekerrürlerini (çabuk çevirdi; sonra tam kızların an- ören Hasan o gün sabahtan akşama | neleri yetişirken elindeki ipi birdenbire evde bu rüyanın büsbütün aksi | bırakıp tabanları kaldırdı. Şimdi sa - ve sıkıcı bir çocukluk hayatı geçirmiş-|İmcağın üzerinde karşılıklı ayakta du- ran kızlar, sanki makine ile kurulmuş p * iki zarif kukla gibi fıldır fıldır dönü - — İlk aşk; ilk temiz, saf, çocukça ve|YOr ve: ana; birazabla; birüz kardeş sev- | —<AY: başmız dönüyor, başımız dö- gilerine benziyen aşk bu mudur; o ha-|Piüiyor! yatta ve bu yaşlarda böyle mi başlar? | Diye bağırıyorlardı. Salıncağın ya - © Darbukacı ablada, kişmiri kızda|m'na gelip onun dönmesini ve sağa s0- n nasıl ve.ne zaman başladığını bil |la bulantılı yalpalamasını durduran ka- oruz. Fakat Hasanda başkalarına |dın, kaçan haşarı ile arkadaşlarına kar- karşı olan ilk ana, abla, kardeş sev -|şı artık açtı, yumdu gözünü: si, bayal meyal bundan çok önce ken-| — Terbiyesizler, utanmazlar, rezil- dini ona sezdirmişti. O, beş yaşında|ler, ırzsızlar... Ne olacak, mahalle çap- ni mektebe başladığı zaman — orada| kınları, mahalle çapkınları, — mahalle isini seven, okşıyan, kucaklarına | seraerileri... Anaları, babaları galiba mektebin içinde gezdiren, ken -|bunları yumurta ile limonun pahalı za- büyücek kızların çoğu ona bu|manında peydalamış olmalı ki vaktile ve abla kokusunu vermişlerdi terbiyelerini verememişler! — Kir bahar bayramının ikinci, üçüncü| — Haşarı oğlan, yüz, yüz elli adım ka- | SON POSTA - — dar ileriden bu ağzı bozuk kadına şöyle karşılık veriyordu. — Analarımız babalarımız bizi yu- murta ile limonun pahalı zamanında peydalamışlar amma siz de kızlarınızı sirke ile sarımsağın, tuzla biberin kıt zamanında — peydalamış — olmalısınız. (Elile tuz serpme işareti yaparak) öy- le ise kızlarımzı da, sizi de tuzlayım, biberleyim de kokmayın! Orta boylu, penbe yanaklı kız, oğ- lanın bu sözüne fena içerlemiş olma - İr-ki yerdenkapmış: olduğu küçüle bir taşı yavaşça ona doğru atarak: —£ Haydi orudun, 'dedi, hoş Köpeki Sön Bizimi' köpiğimia Bile ” oluruzmun. sen git te kendi mahallendeki kendin gibi terbiyesiz kızları tuzla! Oğlan kıza o zamanın argo - dilile bir iki söz attı ve kadının tokatlamak için kendine doğru hiddetli hiddetli yü- — Tirink, tirink, tirink! Diye bağırarak koştu. Kadın geriye dönerken bir kenardan bu manzarayı seyretmekte olan haşarı oğlanın arka- daşlarını tersledi: —Haydi bakayım, siz de çekiniz buradan arabanızı! ( Arkası var ) TARİHTEN IKRALAR Kanun Neye Benzer? Şehremini Mazhar Paşa- bir müfettişi azletti. Müfettiş her tarafa baş vurduğu halde derdini anlatamayınca şürayi devle- te müracaatla Mazhar Paşayı dava etti Kanunun hâkim ve hakem olmasını iste - di. İş uzayınca o mralarda şürayi devlet tan- zimat dairesi reisi olan Mahmut Celâled - din Paşaya müracaat ederek kanuni mua- melenin tesriine delâletini rica etti. Kanundan bahseden ve onun hâkim ol- masını istiyen müfettişe Mahınut Celâ - leddin Paşa şu cevabı verdi: — «Kanun niye benzer bilir misin? Ka- nun örümcek ağına benzer. Sinek doku - nürse delip geçemez. Üste de örümceğin tuzağına tutulur. Fakat eşek ansi dokü - nursa deler, geçer. Bu işte sen sinek, ka- nun ağ, Mazhar Paşa da örümcek menzi - lesindedir. Binaenaleyh vaz geç. Mazhar Paşa ile uğraşamaz, ve derdini anlatamaz- sın, Üste de başına belâ alırsın!» dedi. Mehmet Zeki Bir Doktorun Günlük Sahı Notlarından bat Tasallübü şeroyin' 5e 15 Nasıl korunmalıdır? Damar sertliği çeken altmış beş yaşlar vında bir hasta kadına verdiğim peh- viz İistesini karilerime de sünuyorum: | — Siyah etler asla yenmiyecektir. 2 — Kahve içilmiyecektir. 3 — Fazla su alınmıyacak ancak gün- de | litreyi geçmiyecektir. 4 — Yağda kızarmış yemekler yen - miyecektir. $ — Çok tuzlu, biberli yemekler, faze İn ekşi, türgu Ve sirke yenmiyecektir. 6 — Yorucu hareketler fazla' merdi - ven, ve yokuğ çikmak “zatardir. 7 — Çök güneşte, soba yanında, çok sıcak odada kalmak zarar vörin 8 — Hamata müddeti on dakikayı geç. memelidir va başa da fazla scak su dökmemeli ve mütemadiyen sabun ve kase sürmemeli ancak bir defa yıkas malıdır. 9 — Tasallübü şerayinli hastalar cinsi münasebeti azaltmalıdır. Ne gibi şeyler yemesi lüzumunu da ya- rınki 'sayıda bildireceğim. İ————————TE—— (*) Bu notları kesip saklayınız, ya- hut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızdâ bu notlar bir doktor gibi imdadınıza yetişebilir. Kervan Yürüyor (Baş tarafı 5 inci yüzde) öldu. Tenezzül eder de sana gelir mi? Gelse bile öcünü almak için gelir. Hatip-Ak / Osnanın Balük yüzü bu- ruştu. " Göz kapakları düştü. Yavaş yavaş dudakları hareket etti: — Zarar yok. Sen bir haber ver. Gelirce " gelir Yap dediğimiğ? İhtiyar kadın söylendi: — İnnallahe maassabirin. Hastalık senin huyunu değiştirdi. Rüyanda gör- sen tiksineceğin insanları yanına çağ- rıyorsun. Gözün genç kız görmek isti- yer gülbal Hatibin kaşları çatıldı. — Sana ne diyoraam onu yapl Eski sağlıklı, celâlli zamanında ko- casının emirlerine alışan kadın dav- randı. Yeldirmesini giydi. — Akşam ezanları bulmalı bilmem kil Diye söyleniyordu. Gündüz alaylarda bulunan Sıdika nine sağlık verdi: — Onu tanimayan var mı - kardeş. Var git hükümet konağına. Oradadır! — Sen şu çorbaya bakıver kuzum Sıdıkacığım. — Hiç merak etme. Tüzunu koy- dun ya! — Koydum koydum, * Gece ilerlemişti. Hatip Ak Osman üstüste gelen gö- ğüs sıkıştırmalarıyla yorgun düşmüş- tü onu nereden Ara sıra nöbet geçirir gibi soruyor- du: — Gelmediler mi? Nihayet sokak kapısının açıldığını duyduğu zaman kulak kabarttı, Sıdıka nine baktı: — Geliyorlar. Ve korkarak ilâve etti: — Erkekler de var. Hatibin karısı: — Buyurun, Karşı odaya buyurun! Diye gelenlere yol gösteriyordu. Sofadaki idare kandilini de içeri al- malarına rağmen bu ocaklı yer odası yine karanlıktı. Hatip içeri girenleri güçlükle tanı- dı. Gülten! — Geçmiş olsun, bakın size doktor getirdim. Neniz var. & Diye yatağa sokulurken belediye doktoru Naci: — Hatibin yüzünü gören — var mı. Hastasın da bir haber yollamak — yok mu a hocam. Daha arkadan eski tarih muallimi meb'us Haydar: — Geçmiş olsun! diye yaklaştı. Ne oldun böyle hocam. Lige müdürü Fahire de beraberdi. Hatibin karısı Gülteni bulmak için €pey zahmet çekmişti. —O akşam lise müdürü Fahire eski arkadaşlarına e- vinde ziyafet veriyordu. Araya araya Gülteni orada buldu. Genç kız kendini görmek isteyişine önce bir manâ vere- medi, Sonra hasta yattığını haber alın- ca gitmeğe karar verdi. Muallim hây- darla Fahire de beraber gelmek istemiş- lerdi. Geçerken belediye doktorünu da aldılar, Doktor Naci onu muayene etmek istiyordu. Hatip parmaklarının zayif bir ha- reketiyle buna lüzum olmadığını an- lattı. Heyecan içindeydi. Konuşmak için bir kaç kere gayret etti. Nihayet kısık bir ses duyuldu: — Yaklaşır mısınız? Gölgeler kerevetin kenarına toplan- dı. Hatip ağir ağır nefes almağa çah- şıyordu: Sizin yolunuz doğru yolmuş, dedi. Aldanmışım. Yazık ki size geç inan- dım. Fakat ne olursa olsun sizden ayrı, milletten ayrı kalmak, inanmadan öl- —7 ; | Spor ı Atletizm Antrenörü Prak Gidiyor 1932 senesindenberi atletizm — fe - derasyonu emrinde bulunan muallim Prak, Almanyada bir iş bulduğundan nisan on beşte memleketimizden ay - rılacaktır. Yerine başka bir antrenör - getiril - miyecektir. Atletizm Hakem Kursu İstanbul atletizm heyeti tarafından açılan atletik sporlar hakem kursu bugün altıncı toplantısını yapacak - tir. Bugünkü toplantıda atmalar ve ko- şular bahisleri üzerinde münakaşalar yapılacaktır. İngiliterede Lik Maçları İngiltere —lik maçlarının 35 inci oyunlarında Arsenal likte on dördün- cü olan Volvs Hampton takımiyle 2 - 2 beraber kalmıştır. Likte başta giden Sunderland on beşinci olan Midls Bürug takımı tara- fından 6 - O mağlüp edilmiştir. Çankırıda Maç Çankırı (Özel) — Çankırı orta mektebiyle, Çankırı spor takımları a- rasında yapılan maç İ - | berabere bit miştir. . Burada Bozkurt ve İlgaz namiyle iki klüp teşekkül etmiştir. Açıkgöz çocuklar Şehzadebaşında bisikletçi Mehmet Veysiye cuma günü üç çocuk müraca- at edip kira ile bisiklet istemişler ve yarmışar saat için üç bisiklet kirala - yarak dükkândan ayrılmışlar, fakat o gündenberi bisikletleri iade etmemiş - lerdir. Mehmet Veysi çocukların hüt viyetlerini bilmemektedir. Zabıta üç suçluyu araştırmaktadır. İçtimai Sınıflar — İki senedenberi fel- sefi neşriyatta bulunan İş isimli içtimmiyat mecmuası bu defa (Avrupada ve Şarkta içlimai sınıflar) isimli bir brogür meşretti. Üniversite profesörlerinden Kessler tara - fından yazılmış ve doçent doktor Ziyaed- din Fahri tarafından kısaca dilimize nak- ledilmiştir. Marmara Günü — Ulusal ekonomi ve artırma kurumu tarafından bu isimde bir eser çıkarılmıştır. Bir çok güzel resimleri ve değerli"malümatı havi olan bu kitap de- gerli bir tetkik mahsulü sayılır. Kan Damarları — Üniversiteli iki genç Rüknettin Fethi ve Lebit Fehmi tarafından bu isimde küçük bir kitap neşredilmiş ve satılığa çıkarılmıştır. Ziraat Gazetesi —— Ziraat — mektepleri mezunları cemiyeti tarafından çıkanlan bu mecmuanın 7 inci yıl birinci sayıa çıkmış tır. - Tüberküloz Cemiyeti Toplantısı Tüberküloz Cemiyeti bugün saat 18,30 da Cağaloğlunda Etibba Odası salonunda toplanacaktır. gümesenedenSecaELENLc EKAcAAN SS daRAEaa ei mek isetmiyorum. Bana yardım edi- niZ. Doğrulmak istiyordu, Doktor Naci yardım etti. Hatibin gözlerinde bir aydınlık be- lirdi. e$ Gözleri derin derin bir yere daldı. Sonra dudakları kımıldadı: — Tanrı herkese böyle iman nasip etsin. Bunu zorlukla söyledi. « Nefes alamıyor gibiydi. Sıkı, kuru bir öksürük boğazında kaldı ve doktor Nacinin tutmasına rağmen başı yastır ga düştü. Ölmüştü. BİTTİ Emirgân 30/ Mart/ 936 Burhan Cahid |