© Yazan: Gerhart Elleri — —108— — 18/2/936 ıu..: Arif Cemil Nazırlar niçin ve nasıl Ordu soruyordu: Attilâ; yolumuza İK devam edecek miyiz, dönecek miyiz? “— «Bir mağlübiyet mi, Tanyü? Bir|rerek oldukları yerde bırakmak lâzım çok şehirleri zapt ve yağma ettik — veİgeliyordu. | hiç bir düşman ordusu tarafından ric- ate mecbur edilmedik. Neden bir mağ- lübiyetten bahsediyorsun?» Attilâ gözlerini Ellaka dikti. Bu ba- kışta o kadar aşikâr bir kin vardı. ki Ellak korktu ve imdat bekleyen bir ba- kışla Edekoya baktı. Kral müstehziyane bir tavırla: | — «Oğlum Ellak!. Oğlum ve hale-| fim Ellak!. Siz önden gidebilirsiniz.» | dedi. Bi alim Temyü? Edeko de benddir — «Ordu ile beraber ikiniz de eski! yolu takip ederek steplere vasıl olur- #sunuz. Ben de yavaş yavaş arkadan — gelirim; ben, Öneges ve.... y 'Tereddüt içinde biraz düşündük- ten sonra: — «Ve iki yüz muharip.» dedi. — «İki yüz muharip sana yetigir — mi, Tanyü?n — — &tlİki yüz yetişir. Bunları, tâ şimal — ğeferinden beri benimle beraber olan- lar arasından seçiniz.» fendiye dahiliye —nezareti İki Yüz Atlı Eyi ki beraber ihtiyat hayvan &- hnmıştı. Önden giden Hün ordusu, yarı metrük bir halde bulunan hudut- |taki Roma şehirlerinde duraklayarak bu. mümelğledün dölkyi ( Börn oralarını yağma etmiş, fakat arka'dan Rujiyalılayn Prensi Flasitcüs te, esas ordu Ellakla beraber ayrılıp gittik- ten sonra, Attilâya iltihak etti. Attilâ bir aralık ona sordı — «Prens Flasiteüs, bahar - beldiği zaman muhariplerini hangi tarafa sev- kedeceksin? Yoksa Tuna ciyarında mı |kalacaksın » Rugiyalı başını salladı ve cenu- bu göstererek dedi ki: — «Zannedersem, hududu — aşaca- ğız. Fakat sen baş kumandanımızsın, kral, bu hususta lâzım gelen emirleri vereceksin.» € — «Demek ki ben emredersem hu- dudu aşarak benimle beraber cenuba doğru gideceksiniz?.» — «Evet, Kral Attilâ.» — «Ya ben size hiç bir emir ver- |mezsem, o zaman kendi kendinize mi ğhududu aşarak cenup tarafına gidecek- |siniz?» Bir Ganaim Meselesi gü «i varı denildikten sonra SAA ÇY AA ) V V, U ÇS ce Rüştü paşa neye uğradığını sandalyeye gidip oturdu. mek istedi. * Bir Yağma Akını Mı? i Çadırdan çıktıkları zaman Edeko yanında duran Ellaka sordu: — «Kral acaba kendisi için bir yağ- — ma akını mi yapmak istiyor?» — «İki yüz atlıyla mı ? yok!» Prens Flasiteüs güldü ve: — «Kral Attilânın ordusu başında| — (Tabit öyle yapacağız, Kral At- — pulunmadığını sen hiç hatırlıyor mu- Hat dedi. Bun, Ellak?» — «Tabit öyle yapacaksınız, prens — «Şimdiye kadar hiç görmedim.» 'Flasiteüs.» — «Hayır, prens Ellak, bu güne ka-| — Rugiya Prensi hürmette kusur et “dar böyle bir şey olmadı.» : , |memek için kralına üç gün refakat etti. ğ — #Yüzünde bir memnuniyetsiz- /Prens, kral Attilânın gözüne girmeğe — İik görüyorum, Edeko? Neden? İstedi- çalışıyordu. Çünkü, Herüllerle " Rugi- ğimizi yaptırdık yal Şimdi mümkün o'iyılılnr arasında, ganaimin taksimi me- — |an sür'atle geri döneceğiz. Zamanlar | J. inde bir ihtilâf çıkmıştı. Bu ihtilâf — Beğişiyor. Her zaman Attilânın önde 'hir türlü halledilemiyordu. İhtimal ki gitmesi İâzım gelmez yal Sizi ben de|bu işde Hünlerin hakemliğine müra- (İdare edebilirim.» caat etmek lâzım gelecekti. — Edeko kendi kendine Attilâ ile EL| — Rugiya prensinin gösterdiği hür- Jakı şöyle bir mukayese “_'i ve Attilâ / nct Kral Attilânın boşuna gidiyordu. K _hrıfmdın verilen h“ emrin ordu tara- Yolda onu yanından ayırmadığı - gibi, / fından ne büyük bir şevk, ne büyük 'konaklandığı zaman da ona kendi hali- — bir h'Y.“nh' h"'l"“d'm"' hatırladı. | ,, üzerinde yer gösteriyordu. Fakat kral / Edeko maiyetindeki adamların yanına / nunla hiç konuşmuyordu. Prens Fla: gittiği zaman dedi ki: sitcüs konuşmaktan çok hoşlanan bir e- aHünler ve Alanlar!. Kn_ıldnn 86 adam olduğundan, kralın Herüller hu- iyorum.» duduna yaklaşması üzerine ondan ay- rıldığı zaman geniş bir nefes aldı. * Beklenen Şey Yol artık yüksek ormanlar içinden geçiyordu. Ağaçların sık olmadığı yer- lerde bazan aşağıda Tuna nehrinin a- kıp gittiği görülüyordu. Böyle yedl>e- de Attilâ yoldan ayrılıyor, hayvanını uçurum kenarlarına kadar — ilerletiyor ve sanki bir şey bekliyormuş gibi neh- Cevapları numara 12 de Hâmide: yene etmemiz icap edecektir. âr Adanada Sıtkı B. ye: » —— Yaşınız kaçtır, mümkün olur. * Ankara abir ihtiyars imzalı hibine: Attilâl, Attilâl.. Hepsi etrafını kuşattı: — «Yolumuza devam edecek mi- ' yiz? Memlekete çabuk dönecek mi- — Şiz?n — — «Döneceksiniz. Attilâ yola de- — yam olunmasını emretti!» — «Yaşal, Attilâl. Attilâl.» — — — «Fakat bizi Attilâ değil, - Prens “Ellak sevkedecek.» | geçebilir. zaradır, * Zonguldakta Bayan Belkise: ; S DA zeka hiç bir kinen ağzını Bile n0 y AŞ lE a Hmrna ah e lelitiri madı. Atlılar başlarını önlerine eğerek /— düşünceye daldılar. sorduğu zaman Yunanlının cevapsız kalıyordu. Yalnız bir defasında Attilâ yüksek hışıltılarla akan Tunayı Önegese gös- tererek: — #Şarkta akan ve ismini taşıdığım Atli nehri gibi..» dedi. e Ci x Yolun küçük bir ovaya doğru indi- — Buiki yüz atlının acelesi yoktu,| Kalliği Tindiği bi Bi » * Mi ya gelindiği zaman bir atın a- >-hııızlııın Ha BO S Hüniyei Ş—k sesleri ve homurdanarak yürüdü- . |ğü işitildi. Kral atını durdurdu; bu 1s- sız yoldan kim gidiyordu? Çam dalları arasından, yabancı at- hının taşıdığı silâhların parıldadığı ara- da sırada görülüyordu. Yabancı — atlı krala doğru yaklaştı;. Hünleri görür görmez: — «Attilâ! Attilâ!» diye bağırdı. f * — İki yüz Hün atlısı kış ortasında Tu- İlâçtan ziyade ekği yememeğe ha boyunu tutmuş, gidiyor. Arkadaş- — farı çok ileride idi; belki artık steplere Üzümidedi. “yapacaklarını sormadan onu takip edi- * o Ankarada “İen bir kraldı. — Kral, Onegesle beraber atlıların ba- /— gında yürüyordu. Gidiş çok — yavaştı. ;— / Esasen istenilse Hı:.îı:h.: çabuk ginı:: imkân yoktu. yapışan dar birer coyp.ıı halinde donup kalıyor- | fakat öyle zannedilebilirdi. u. Hayvanlardan bazıları kayarak dü-| — ilrnakl.» or, ve sakatlanıyordu, onları öldü-. — (Arkası var) Ş d İez aa C zA L nai aei ARİRTEN KBALAR muş olan Sait efendi ayni zamanda paşa nezdinde de mevki ve itibar sahibi idi. Rüştü paşanın bu muamelesi Sait elen- | teşrifatçı efendi oda kapısının önünde durup ema- liye nezareti celilesi, dahiliye nazırı devlet- lü Rüştü paşa hazretlerine.. tevcih». deyin- bilmedi. Hemen maliye nazırlığınâ mahsus — olan Yağda kavrulmuş yemekler ve fazla yememelidir. Haşlanmış sebzeler, haşlan- mış etler ve meyvalar bu tehlikenin önüne | Bir hastalığı yoktu. Fakat Leylâ, asıl Şirvant zade Rüştü paşa —dahiliye na- zinyken âmedil divanı hümayun Sait müsteşarlığını teklif etti. Şirvani zadeden evvel ricalden sayılacak mühim memuriyetlerde bulun- Âli diyle beraber Âli paşanın da canını sıktı. Âli paşa bununla kalmadı, tahkir saydığı N zadenin kimsenin bir şeyden haberi olmadığı — bir odanın perdesi kaldırıldı. Usul vechile | Âli paşa bununla: «İşte senin haddin | yordu. Sadakası boldu. Fakat herkes olmayarak müsteşarlığa almağa kalkıştı-| gibi sadaka vermiyordu. Fukaraya ne ğın zatı ben senin makamına getiririmo de- | verse, mutlaka gönlünün bir parça « JOKUYUCU Doktorumuzun Okuyucularımıza — |bütün zavallılar, hastalar, muhtaçlar, Fatihte Nişanca caddesinde Fırın sokak | Peklerle — kediler, onun lâtuflerinden — Hastalığınız hakkında sizi muayene etmeden karar vermek doğru olmaz. İs - tanbulda olduğunuza göre bir defa mua- nsiyonunuz ne ka-|(ütfunu görenlerden, en insaflısı bile: dardır? İdrar tahlili yaptırdınızsa raporu- | nuzu 'da gönderirseniz, bizi bu hususta da- ha çok tenvir edersiniz. O zaman hasta -| | kğınız hakkında müsbet bir fikir vermek | HYordu. mektup sa- — Apandisit, karaciğer ve safra yol - larındaki ârızalar sebebile daima kabız çe-| —— » n Di kenlerde ekseriya başlıyan bir kör barsak | — Bir gün geldi, Leylâ kendini rahatsız hastalığıdır. Fazla alkol kullananlarda da | hissetmeğe başladı. Güzel vücudu kâh kalın barsağın bu kör kısmi zayıf ve ilti- | ürperiyor, ve kâh için için yanıyordu. haba müsait bir yaziyet alır, Korunmak | Hekim çağırdı. haddini bildirmek istedi. Rüştü paşayı ma- |gelen iki yüz atlıyı da düşünerek her|liye nazırlığına, Sait efendiyi de onun yeri- ’çeyi alıp götürmemişti, ne tayin ettirdi. Meclisi vükelâ toplandığı. için daima kabız olmamağa çalışmalıdır. | yene etti,dinledi, bir daha, bir daha gel- | | — Tek, ince bir ses: n z CN AÇA Bie a İpa çe Bo e 1 Ellakt » diyebağıdi ve'rııı "?;.::uy“bn taraflarını gözlerile| — — Geçirdiğinizi söylediğiniz mide ağ- egiyabt bir hürmetkârınızı imzasile mektup gönderen okuyucuyu: — İzahatınız sizde tasallubu şerabin ol- . (duğunu gösteriyor. Unutkanlıklar, vehm Kral yavaş yavaş ona doğru gitti, | , y ea eler de bunü tamamlıyor. — Ağır elini kaldırdı. Bu bir selâm değildi, / yemekler yemeyiniz. Akşam — yemeklerini ile geçiriniz. Dahilen iyodun ve nor- 'vayan kullanınız. Neticeyi gene bize yazı. Ben, vaktiyle, inanılmıyacak bir iş gö-| ren bir kadın tanıdım, Size bunu nak-| letmek arzusuna — dayanamıyacağım. İster inanın, ister inanmayın, — onun orasını siz bilirsiniz. Fakat .hikâyem |doğrudur; temin ederim. | - İsmi Leylâ idi. Bu isim telâffuz edil-| diği zaman da, insanın aklına birden- bire, asırlarca evvel «Kayan 1 «Mec-| nun» eden öteki Leylâ geliyordu. Bu |da tıpkı onun gibi güzeldi. Kusursuz bir siması ve daima basit, özentisiz el- bisesinin altında gizli ve mükemmel bir endamı vardı. Duldu. Zengindi.. İyi kalpliydi. İyi- Hik onda bir meziyet olmaktan çıkı - yor, âdeta kusur sayılacak mertebeyi buluyordu. Zira, faziletin de fazlası kusurdur. ©, ıztırap çeken het mahlüka karşı ayni merhameti, ayni şefkati gösteri- €-| sına sarıp ta öyle vermek âdetiydi. Bir dilenciye, nezaman elini uzatacak ol- sa, dilenci o elin içindeki parayı değil, ndisine uzanan müşfik eli görürdü. İstanbulun, merkezden uzak, fakir semtlerinden birinde otururdu.Oradaki bakımsız çocuklar, hattâ serseri kö - müstefid idiler, Dilenciler kapısını bel- lemişlerdi. Dayak yiyen çocukları ok« şar, çirkin kızlara iltifat ederdi. Size anlattığım, bir peri masalı de- gildir. Onun için, bütün bir semt hal- kının bu mürüvvetkâr kadına meftun olduğunu söylemiyeceğim. Heyhat ki, nankörlük, insanlıkta asildir. Leylânın — Elbette yapar! Etek dolusu parası |var, nereye harcıyacağını bilmiyor!. Diğerleri de, onun bu kadar - iyilik - lerini, affettirecek kim bilir ne günah ları olduğuna atfetdiyorlardı. Dünya böyledir. Onu biz değiştire - meyiz ya? * et |di, baktı. Bir seferinde kat'i teminat verdi: © günden sonra telâşa düştü. Bir hasta- Vehim ve vesvese de ârizidir. Bunun İyı temin etmek, bir kıskanç adamı te-/ y 4 hih olmamaktan doğan bir için aklı selim ile muhakeme etmek lâ -İmin etmek kadar zordur. En ufak bir bakış, en ehemmiyetsiz bir göz kırp - ması, en tabit bir dudak bükmesi en- dişeyi şüpheye, şüpheyi de kanaate tebdil eder. Bir akgşam... O dakikayı en ince te- Tnn;i“ I:l:üdwm““::'“wr_ n ferrüatına kadar hafızasına nakşetmiş- 'cak kanbur Mazlümun evine kadar len gel n orum. Fazl : . * > önü ÖTEEMRİED RÜZE ÜG Y ti... Bir akşam, penceresine yaklaş Onu kapısının önüne çağırdı. cılar eksik olmaz. Belki de vaktile mideni- k zi örütmüş olacakanız. Bü İlmeita fazla Y00 ilk leylükikte tafsilât vermiyorsunuz. Size tavsiyem şu: el ka ; yzmaene ae Fazla et ve günü geçmiş yemekler, ağır| yordu.. Sokakta iki çocuk, bağırarak| Ertesi sabah, nasipsiz yağlı ve fazla şekerli gıdalar da güç hazme- | birbirlerini kovalamakta idiler. dilir. Pırasa ve lâhana, fasulye hariç olmak | — Bu esnada, karşıki evden biri çıktı. üzere haşlanmış sebzeler ve beyaz etlerle Bu, Mazlüm isminde, zavallı bir adam- besleniniz. Yemeklere başlamadan — evvel i 'değildi, fakat muş olan Leylâyi, kendi odasında Bi rklak A aga el ea dalaler Veziaair Teti Doi GU S a meklerden sonra su içmeyiniz. Günde 3 tanc çiy elma yiyiniz. İlâç — vermiyorum. Bundan sonraki vaziyetleri bana bildiriniz. | S&S9 miş ve bahçeden yukarıya doğru ya - m kokusunu almak için, cami aralamıştı.. Uzaktaki mina- relerden birinde akşam ezanı okunu - kırk beşten fazla olamazdı. Mahallede çirkinliği ile meşhurdu; kanburdu; ları, türbe kandili gibi fersiz ve çipil gözleri, sakat bir ayağı vardı.. I BERLİTZZ &e YENi HİKÂYE VASİYET |kurtulmaz, diyor.. cevabını verdi. Türkçe, Fransızca, Ingilizce, Italyanca, Almanca, Rusca v. & Kayıt muamelesi başlamıştır. Tecrübe dersi parasızdır. Etcümend Ekrem - Talu Ve tam, merhametle bu biçare baktığı sıradadır ki, Leylâ, kendi metçisinin, aşağıda, kapının — ön sütçü ile konuştuklarını duydu. Süt; nün: — Hanım nasıl? sualine, hizmetçi* — Doktor, midesinde kanser vafı Leylâ birdenbire, tepesinden tı ğına kadar ürperdi. Her tarafından 80 guk bir ter akmağa başladı. B Mazlüm pencerenin hizasına gel * mişti. Başını kaldırdı ve Leylâya se lâm verdi. Leylâ: j — Zavallı! dedi. Bir ölüm m munu selâmladığının farkında değili! * Kanser.. Yani şunun şurasında, yak- lah, yallah beş altı, bilemedin on ay hk bir ömür daha var, yok demek, — Uykusuz geçen o gecenin sabahın” da Leylâ, kararını vermiş bulunuy du: Ölecek, fakat can çekişmenin ızti" rabını duymadan ölecekti. Bunün içit |Y,, ” de ne yapacağını, kendi - pek iyi bili * Pt yordu. K Her şeyden önce servetinin bir her sabını yaptı. Mirasçıları yoktu. Onutt için, varını yoğunu, Mmuntazam vasiyetle ve naselet dahilinde fikarayâ dağıtacaktı. Sevdiği eşyasını — sevdiği adamlara bırakmak, zengin olanların nihat hâzzıdır. a İki gün içerisinde, Leylâ, lâyık gör |* düklerinden hiç kimseyi unutmıyarak vasiyetini yaptı, götürdü, noterde tet” cil ettirdi. ğ O akşam bütün bu işleri bitirip t evine dönünce, az sonra toprağa inki lâb edecek olan güzel vücudun ayna” da uzun uzun seyretti. Biraz zayıfla * mış, fakat gene de hüsnünden bir ge kuybutmumiçü.. : Ertesi günü buz kesilecek, haşeratâ — yem olacak bu vücudu temaşa ediyor” | © ken, ona temellük edebilmek için yak | yarmış fakat —muvaffak olamam ) bütün erkekleri düşündü. Çok genç v& yakışıklı insanlardı.. Lâkın bu vualb Dan malik olamamışlardı, işte! Zira g | © vakte kadar iffetini her şeyden tutmuştu. Gene o anda, düşüncesi, genç ve yö” kışıklı olmiyan ve bu sebeple hayatıfi zevklerinden büsbütün mahrum ya$i” yan zavallılara da gitti. Çirkin ve fa * P ? kir insanlar.. Bunlardan da, kendisin? —P (4 arzu ile, iştiyakla bakanlar olmuştü. —| * Fakat bunların nazarında ümid yof kinvııdı.Giimllıiıhduııthr K Leylâ bir koltuğun üzerine bırakıverdi.. Uzun uzun - dü daldı. Servetini iyice taksim eti Bunu şimdi anlıyordu.. Ortalık iyice kararınca, usul usul © — vinden çıktı. Çok uzağa gitmedi.. biç bir şey söylemeden, iki ellerile © çabuk yüzünü tutup, —yanakların birer defa, uzun uzun öptü.. ö zavallıyt — rüyasında bile göremiyeceği bir hazf ü tattırmak suretile, hüsnünün de sedt kasını vermek büyüklüğünde bulan” — | buldular. İ za “Ezl »—————-——*-'/.. KT BAYLARA DER SAi AÇILAN LiSAN KURSLARI : Ankara Konya caddesi — TU