ŞU OA ŞKGT CA KS ÇAA AAA P NUNUN AAA UNN Ç 12 Şubat Yazan: Gerhart Ellert — 90 — 12/2/936 Çeviren: Arif Cemil Rahip: — Attilâ Bu Seferki Harpte Mağlüp Olacaksın! Dedi. — «Acaba Aetiüs, düşmanının za- Ti için dua eden bir adamı kendi ça- inda bulndurmağa cesaret — edebilir Mi? dedi. Allâhın Aşkı Peskopos gülümsedi: — «Bunu belki kendi ihtiyarile yap- Mazdı; fakat her halde ona cesaret & .» Attilâ başını önüne eğdi ve düşün- Sonra: — «Romalıların benim için ne de- tini biliyor musun?» dedi. Peskopos Lüpüs tereddüt etti. Attilâ sabırsızlıkla: — «Söylesene?» dedi. — GAllahın gazabı. dediklerini mi l“diyorıun?u — «Evet, onu kastediyorum. Alla- h Bazabı. Ey Treka peskoposu, sen eğer beni k—üi gazabı olarak yer yüzüne yoll- Yan Allaha inanıyorsan, benim mağ - m_iyeıim için dua etmeğe nasıl cesaret *diyorsun? Allahın, emrettiği — cezayı 'Erine getirmesine mani olmak mi is- 'sun?» Piskopos cevap verdi: — «Mani olmak istemiyorum. Ben kusurumuzun affını dileyebili- Tim, Şayet sen galip gelirsen, kral At- tâ, zavallı memleketimiz ne olur?» — «Lüpüs, ben galip gelmiyeceklı Taşınan ölü düşmanların kumanda- Ursam ne olacağımı hiç düşündün Mü>, — «Hayır. Bu beni alâkadar etmez, E__'"“l elbette sen kendin düşünmüş- #ündür.» İki Allah Attila, bir yırtıcı hbayvanın çıkardığı &v sahası gibi şikâyeti tazammun — e- den bir sesle: — «Hayır! dedi.» Ben Aetiüsle harp “imeğe mecburum. Bunu düşünmek hh'"lıı bile gelmedi.» Kral, bunu söyledikten sonra ye- Tinden fırladı. Değişik bir sesle: — «Gell dedi. Gel, hiristiyan ra- hipi Dışarıda benim milletime men- bir rahip bekliyor. İkiniz bir araya Eelerek tapındığınız ilâhları birleştire- k olursanız, belki o zaman yarın ki- galip geleceğini öğrenmeğe mu- Yaffak olursunuz.» n Mehtapta Şeman Rahibinin çadırı Hünde çökerek oturmakta olduğu gö- Tüldü. Rahip kavalını dizleri — arasına tkıştırmıştı. Yüzükler ve - bileziklerle Yor. olan elleri mehtaba doğru kalkı- £ — «Tanyül. dedi. Mehtabın ayna- ;f: İki ordunun biribiriyle barp etti- Ruğ Börüyorum. Eyvah, düşmanları- galip geliyorlar, Tanyül...» Taşınan Ölü d Attilâ bunu işitince bir adım gerile- Y“lu mehtapta bir ölü yüzü gibi :"'“hrılı. beyaz göründü. Tehdit e- öti — «Rahi, , i " h&_ âp, ne diyorsun?» diye ba- .P'h* Şaman rahibi fikren arz ü- k"lu' b _bulunmadığmdan. kralın söz- Ülümedi. Korku ve endişe içinde ini oynatarak, eteklerindeki — kuş —’—ı ini takırdatarak, homurtusuna etti: İkr,, Savaş meydanı üzerinde bir ö a HYorlar. Bu ölü kim? Bu ölü kim? Rul:lı:ı olan ay, söyle bu ölü kim? );L'hlzın nuru olan Tanyümüz Rir, yır, hayır!» | Yerinden fırladı, daima aya ba- 'Uğu yerde fırıldak gibi dön- dü. L":k"H.’"'" Taşıman ölü, düşman- Mmandanı!..» bir sessizlik. Ondan sonra Attilâ: —Gel, dedi. Gel, hıristiyan rahip. Dışarıda benim milletime mensup bir rahip bekliyor!.. Attilâ rahibin sözlerini — tekrar etti: nı! Bana bak! Rahip! Demek ki galibi- yet yine benim tarafımda olacak!.» Piskopos haç çıkardı: A — «Bütün bunlar şeytanla birleşile- rek yapılan sihirlerdir, dedi.» — Fakat | sana hakikat ta bildirilmiş olsa, ku- maridâriın ölümü ordunun mağlübiye: tini örtemez, Attilâ!, Harbin önüne geçmek henüz elindedir.» SON POSTA Saçları dökülenlere KOMOJEN KANZUK Saç eksiri Saçların dökülmesine ve kepek'en- mesine mani o'ur. Saçların kökle- ribi. kuvvetlendirir. ve besler. Tubit tenklerini bozmaz, lâtif bir rayıihası vardır. İngiliz Kanzuk Eczanesi Beyoğlu - İstanbul EV Te a İ Zoguldak Asliye Hukuk Mahkeme- sinden: Zoguldakta vilâyet evrak kâtibi' Nuri kızı Muazzez tarafından — kocası eski Kilimli nahiyesi müdürü Necdet Rüştü aleyhine ikame olunan boşanma davası üzerine daveti kanuniyeye icabet etmedğinden hakkında şabit- lerin ifadelerinin sureti çıkarılmak ve gazete ile ilân edilmek suretiyle gıyap kararı verilmiş ve şahitler Ahmet oğ - lu İhsan ve Raşit oğlu Rıza ve Recep O dakikaya kadar, Beyoğlunda bu büyük gazinoyu, çay saatinde doldu- ran seçkin kalabalığı tetkik ile meş- |gul bulunduğu için benim yüzüme bi- le bakmayan bu yabancı adam birden- bire bana doğru döndü. — Affedersiniz, beyefendi! Size bir şey soracağım. — Buyurunuz! — Lütfen bana şöyle, iyice, baştan aşağı bakın. Bende hiç bir fevkalâde- lik görüyor musunuz? Herifin şuurundan — şüpheye düş - mekle beraber, baktım. Ve derhal onu dedi. aklıma top salata geldi. Evet.. tıpkı sa- lata gibiydi: Göbekli, zararsız, lezzet- siz, gösterişli fakat manasız, kendini beğenmiş bir adam. Bu teşbihimin saçmalığı, galiba onun müracaatındaki saçmalıktan ileri gel- mişti. Her neyse! Kısaca tetkikten sonra şu cevabı verdim: — Hayır, efendim. Sizde hiç — bir fevkalâdelik yok. Rahatça bir nefes aldı. — Ben de sizinle ayni fikirdeyim.. dedi, ve önündeki bira kadehini yarı- layıp tekrar yerine bıraktı. Elli yaşla- rında vardı. Şakakları ağarmış, karnı epey şişti. Yanakları bir çocuk yanağı kadar penbe, gözleri koyu mavi idi. oğlu Mehmet ve Mehmet oğlu Remzi, Necdet Rüştünün her vakit kumar oy- | nadığını ve sarhoşluk yaptığını ve M"'i azzezle kavga ettiğini ve evine bak - |madığını ve karı koca olarak yaşama- İlarına imkân bulunmadığını vo kaba -| hatin Necdet Rüştüde — bulunduğunu İbeyan ve şahadet eylemeleri üzerine muhakeme 19/şubat/936 yılının çar - şamba gününe müsadif saat on dörde bırakılmış olduğundan tarihi — ilândan mediği veya mâhkemeye gelmediği ve Kılığı çok düzgündü; neme lâzım? Yumuşak beyaz bir yaka, kibar renkte bir boyun bağı takmıştı. Oturduğu yerde, dikkat ettim: Pantalonunun ü- tüsü pek yerinde değildi. Bakımsızlık- tan mı, aldırmamaktan miı?. Zannet- mem. Herhalde, bu adam pantalonu- nun ütüsüne itina edenlerdendi. Fa- kat bir insan bu hususta ne kadar iti- nalı, ne derecede dikkatli olursa olsun, İitibaren bir hafta zarfında itiraz et -|birazcık tombulca oldu muydu, pan- talonun ütü — çizgileri behemchal ya- HİKÂYE SEVİLEN ADAM bir şeye benzetmek lâzım gelince de,ı Sayfa 9 Ercümend Ekrem Talü Bu sözleri söylerken, iskemlesini benimkine o kadar yaklaştırmıştı - ki, artık elinden kurtulmaklığıma imkân yoktu. Sonra, ifadesi de beni alâkadar etmeğe başlamıştı. Ruhi tahlillere gi- rişmesini öteden beri çok severim, — Vallah, dedim, sevgi, aşk, cazibe, bunlar o kadar gayri müsbet şeylerdir. ki, size makul bir cevap verememek- vekil dahi göndermediği surette mah-na kaçar; onları ortada durdurmak ka-|ten korkarım. Herhalde, dünya — yüs kemeye kabul olunmıyacağını bildirici muameleli gıyap kararı tebliğ maka - (Arkası var) İmına kaim olmak üzere ilân olunur. Senin için Ç seni çok İstikbali parlak bir genç şüphe yok ki Hayalinde daima güzel, füsunkür parlak aşk ve sevgi görülür. Kocaları ve sevgilil: — ildıriyorum, | güzel bir arkadaşla teşriki hayatı düşünür. ve beyaz tenli, nazik ve yumuşak pürüz- süz cildli bir kadın vardır. Ve bu onun gayesidir. Bu güzel ve çıldırtıcı cazibeye malik kadınlar, Hasan kremlerini ve pudralarını kullananlardır. Yağsız Hasan kar Mmmh“whıüînmhdnb_“ kullanan — kadınlar, dâima ve daima güzel kalırlar. Taravetleri, nefasetleri dalima devam eder, Ve bu suretle güzel bir izdivaç yaparlar. Ve karşılarında hayatının devamı — müddetince leri daima seni seviyorum, senin — için Terkibinde, güzellik ve incelik cevherleri vardır. Tabiatin ve gençliğin ve aşlan bütün derinliklerini ve sözünü havidir. İhtiyar kadınları gençleştiren, — tazeleştiren we onlara ebedi bir taravet veren Hasan kremi gençleri de — güzelleştirir. — Çilleri, siyah lekeleri ve çirkinlikleri mutlak surette giderir. Ve hiç bir kremde bulunmı - yan maddeler sayesinde beyazlıkları ve yumuşaklıkları temin eder. Beyaz, Raşel, Pembe, Natürel Hasan pudraları, aşkın ve inceliğin ve san'atın yarattığı bir hari - kadır. Hasan pudralarını unutmayınız ve mutlaka pudra alırken Hasan kelimesine | dikkat ediniz. Hasan deposu: Ankara, İstanbul, Beyoğlu. Hamiş: Avrupa veya Paris etiketli kremler vardır ki bunlar, hakikatte yerli yapılıyor. Üzerinde hiç Türkçe yazıları bulunmuyan bu nevi kremleri herkes Av- | rupa mamulâtı diye zanneder. Halbuki hükümetin kat'i emirlerinden — Avrupanın bil değildir. Muhatabımı görenler, kendisinin mutlaka iyi bir aileden, terbiyeli, ken- Di di halinde, az çok vâriyet sahibi bir a« dam olduğuna hükmederlerdi, Ben tab'an konuşkan bir insanım- zünde, herkes sevilebilir. — Bu bir dereceye kadar doğru » Bana gelince size kat'iyetle diyeş bilirim ki ben, kadınlar tarafından u- mumiyetle sevilen bir adamım| Bir lâhze durduktan sonra, devam dır. Sohbet etmesini çok severim. Fa-.”mi kat hoşlanmadığım bir şey varsa, o dâ aklımın ermediği ve yahut ki henüz beni öyle sever ki... Nasıl | — Evet, beyefendi! Hele bir tanesi diyeyim ? üzerinde düşünmek fırsatını bulmadı- Bana karşı duyduğu aşk, tabiatın ka- ğam meseleler hakkında fikir beyanına Nunlarından, aşk - tarihinin emsalin- mecbur edilmekliğimdir. den hariç, bambaşka, yaman bir şey« Bunu, o günkü günde, orada, (,y_'dirı Size karımı tarif edeyim de, hük- namağa mecbur kaldığım ikinci dere- Münüzü ona göre veriniz. İnce mi in- cede rolü izah edebilmek maksadiyle ce-- Sarışın mı sarışın.. Bebek gibi aa arzediyorum. Muhatabım sözüne devamla: — Buraya niçin geldim, biliyor mu- sunuz? diye sordu. — Hayır efendim! limallah! Bir içim su. Bir metre ku maşla giyinir.. Ayakkaplarını görse- niz tozluk sanırsınız. İşte bu kadın bes ni çılgıncasına sever, beyefendi! — Peki, ne biliyorsunuz sevdiğini? — Kendi ikrariyle sabit, efendim. Ö)’"G ya; i_lk deff mı_l'd'ğ"m' Wİ' Öyle: «Seni seviyorum, kozcacığımı zünü siftah gördüğüm bir şahsın ni- gibi basit, âmiyane sözlerle de değil. yetlerini, maksadını nereden - bilebili- Bünât rim? Onun için, cevabım kestirme ol- du. Fakat bizim top aalata, dert dinletecek kafadar arıyordu. — Ben burada kendi eşimi — arıyo- rum.. dedi. — Yani, refikanız hanım efendiyi mi? — Hayır. Malümunuzdur ki, cena- bi hak insonları daima çift yaratmış- tır. Herkesin, dünyada, bir eşi, tıpkısına bir benzeri vardır. İşte ben, bu benzerimi aramaktayım. Rast gel- mem ihtimali bittabi zayıftır. Her gün böyle muhtelif yerlerde oturur da, o- nar bin kişi tetkik edecek olursam, bel- ki on beş sene sonra, aradığım adamı bulurum. Ancak, sizin de ikrar etmiş olduğunuz gibi, be de hiç bir fevkalâ- delik olmadığı için tam, benzerimi bu- lamazsam da, herhalde bana çok benze- | yen birini bulmak ihbtimalim — vardır. Benim de istediğim budur. Amma, di- yeceksiniz ki: «Be adam! Benzerini bulup ta ne yapacaksın?» Bu sualini- triyatı Türkiyeye giremez. Çünkü ancak elli kuruş kıymetinde olan bir krem yüz |Z€ cevap wermeden önce, ben size bir kuruşa veya ziyade satılabilmesini men içindir. Üzerinde hiç Türkçe bulunmuyan |sual sorayım: bu nevi kremler ya takliddir veya yerlidir. Bunun için dikkat etmek lâzımdır. Beni sevecek kadın var mıdır, dersiniz? tıpkı | | uBenim ideal kocam!. — Güzel erkeğim!» diye hitap eder. Evet, beye- galiba | Fandi!. Ben onun nazarında erkek gür zelliğin enmüzeciyim, Ekseriya, — sa« bahları karşıma geçer: — Tam benim tasavvur ettiğim ko- ca sensin! der. Biraz hastalanacak olsam: — Sen ölürsen, ben arkandan kabil değil yaşamaml. diye inler. Ne zaman kendisine bir hediye ves recek, bir mücevher getirecek olsam: — Ne lüzumu vardı?. Bana sen lâ« zımsın! diye sitem eder. Meselâ, dikkat etmiş: — Cözlerimi kapadığım zaman, göz kapaklarım ©o kadar şeffaf imiş ki, bebeklerinin ren- İgini dışarıya aksettirirmiş.. Saçımdaki ak tellerin sayısını bilir.. İşle aşk diye ben buna derim, beyefendi!. Onun i- çin, benzerimi bulup ta sormak, anlar mak istiyorum: Bu sevgiyi tahrik e« den ben miyim, yoksa ben tipteki ere keklerin hepsi de benim gibi seviliyor. lar mı?. Herifi hayretle dinliyor, bir taraf. tan da münasip bir cevap - tasarlıyor- (Lütfen sayfayı çeviriniz)