'& Şubat . b Deviren 570 yıl kadar önce karanlık bir *ydi. Semerkantte basit bir ev- d & üç beş kadın toplanmışlardı, ko- : Yorlardı. Hepsi bir biçimde gi- ""'liiıti. Kolları, dirseğe kadar dar 4 Te yene doğru geniş birer gömlek ta- | Vorlardı. Gömleklerinin üstünde K '_'kıüın düğmeli - birer çapan var- L i örgü halindeki uzun - saçları “"'ine kadar uzanıyor ve gümüş, & paralardan yapılma gerdan - Tının ortasında birer muska ku- t :': Böze çarpıyordu. Hepsi sağlam ı»ıytkli kadınlardı. Kara gözlerinin irpiklerini osma denilen otun li Gürmelemişlerdi. | R"kıı gibi konuşuyorlardı, ke- d k:lqı kulaktan kulağa fısıldıyor- » bir aralık içlerinden biri ya- :lmdı oturana doğru eğildi, o - saçlarını nefesile yelpazeler gi- ğinı yaklaştırdı | o, Türkân Aka, dedi, senin gelin dü dolaşıyor. Böyle giderse dile 'h% iri ve canlı gözlerini aça Mırıldandı: , . Ne diye dile düşecek? Evi bel- | *i belli hatun. Altına kir bulaşır, | ulaşmaz. | .î Ben de öyle bilirim amma ka- B PI dolaşması kötü. Tanyeri a-| | w.'ilmuı sokağa düşüyor, Zey- Yor in hocanın eşiğine baş vuru - *_ıo.—..ı.. Seyyit Şerifin - evine 'kıı,q. Biraz sonra da soluğu K Bahaeddinin yanında alıyor. ü ;_luouıu ulu kişidirler, nefesleri İ tya dur, yanlarına varanlar Tan - j "“lıııııg olurlar. Bizim gelini Mamalıyız, iyi davranıyor diye Ve Prenmeliyiz. | * birden içini çekti: ! i andın, içime ateş koy - ğ&— Yyiğit kardeşim gözümün K'ded:d.. Kim bilir kandedir, ne *l-ı:'__',hlu. düşünmeğe — daldılar, Bi gç Te Türkân Akanın kardeşini x.:“müyorkrdı? Burası biline - Vzeli 'de onun, o iri kara gözlü Türk op lin hicranlı bir hayal içinde | Nltq:ıhil yüzünden — anlaşılıyordu. k'h_ üç beş dakika sonra derin düe rek yerinden fırladı: "'İL ?lhnımvyoruıı kardeşler, '%ı: "h_ln hasretine dayanamı- l:*:ıı—ııııııı geliyor, ağlıya ğirmak istiyorum, en de bağırdı: idesin Targay oğlu kan - yanan içimi gör, yiğit 'Bteşi söndür. A tasalı bir kardeş yüre - ı_q:.::"'d"_" saygı ile dinler - Pisi birden açıldı ve hey- )v_“':l'ğ-ıı birlikte taşıyan bir ses < İşte N,. geldim Türkân, seni koç- dhü Ka Nasıl sevindin mi? ğı._. T -nlıı-, örtünmeğe çalı - Yetim z ” Mabudunu — bulan :ı. D bit gibi kollarını açtı, ka: “klıiı ::k'ten mi indiği, yerden ku'h N lli olmıyan konuğun —x %::ı atıldı, inledi: İhr“ı .'ö'iivorum R p k .s.ıiğ"' mi, beni kuc.::;:..':.. Akanın «gel!.» demesi ü- riİıten Yaprakiâf Keskin Zekâ ile Çelik Bilek... Birleşince, Ortaya Yıldırımlar Bir Demir Çıkmıştı. T Timur devrinden kalma bir minyatür nunda bir iştiyakın hikâyesi du - dudaklarında beliriyordu: Uğra gözümde tütüyordu, sumsa |düşüme giriyordu, umaç (kayna mış mısir) bulmadığım günler bile oldu. zerine odaya girivermiş olan adam, orta boylu, ince yapılı, yüksek alın- h, iri başlı biri idi. Rengi çok beyaz, yüzü kanlı, omuzları genisş, parmak- ları yuvarlak kalçaları uzun, bazu-| ları çelik olan bu adam, aslanları imrendiren bir tebessümle gülümsü- || yor ve kucağına atılan kadına ha - kikati anlatıyordu.. vine ansızın gelmiş olan bu heybetli — Dağ dağa kavuşmaz amma,|adam, meşhur Timürlenkti. O sıra- adam adama kavuşur. Demin yok -|da henüz lenkliği, aksaklığı yoktu. tum, şimdi varım. İşte seninle ko - Hükümdar da değildi. Sadece siya- nuşuyorum. Hele sen şu hatun kişi bir suçlu, bir pelitika mahkümu leri bana tanıt, #onra biraz yiyecek | sıfatile serseri bir hayat geçiriyor: ver. |du. Karısı Ulcay Hatun, ünlü ve Türkân Aka, şöyle böyle örtü - nüfuzlu hocalarla anlaşarak kocası ' lehine bir hareket hazırlamıştı. Ti- mür Bey, keyfiyetten haber alır al- maz gece karanlığından istifade et- miş, kendini bulup öldürmek isti - yen bir idarenin merkezine sokul - muş ve ilk adımını kız kardeşi Tür- kân Akanın evine atmıştı. * İşte tarihin esini pek az kaydet- tiği büyük Timürlenk İmparatorlu- ğunun temeli bu evde ve üzerinde uğra, sumsa, ortası delik pide gibi yemekler yenilen bir sofranın başın- da kuruldu. Çünkü Timur, Semer - kantte bulduğu yardımcılarla mü- mek imkânımı buldu ve oradan ye- ni ve mühteşem devletin temelini yükseltti. Bir çok büyük eserlerin kuruluş - ları hep böyle küçük görünen ham- lelerle mümkün olmuşur. Tarih, bu bakımdan hayata benzer: Zerreler. den cihan çıkar! M. T. Tan Timurlenk TAKViM ŞUBAT nüp bir köşeye çekilen kadınları bi- rer birer ona tanıttı. Hepsi, uzak veya yakın akraba idiler. Her biri- nin adı anıldıkça heybetli konuk se- || — — ——— vinç gösteriyor ve heyecanla söru- R'";';s;“' 8 A":'ğ;:"' Nİ ğ e Ğ $ Kasım Rasmi ıano_eînmuun — Eşin ne yapıyor, iyi mi, beni 98 1936 | anıyor mu? KARİ zi d amaler KA : O, biraz sonra Türkân Akanın CUMARTESİ getirdiği sofrada yemek yerken bü-| ——— —— — el tün o kadınları Semerkandın umu - %AUA[[)I Zilkade £ âly;î mi vaziyeti hakkında sorguya çeki-|| 1 32' 14 1t | sı yordu. Küçük ve ortası delik değir-|| 7 5 eİx isihisa mi pideleri, buğday unundan ya .| — | Öğla | İkindi | Akşam| Yatar | | pılma, uğra denilen makarnayı, he.|| — PS DE| S.)D. |5:|D. |S. |D. le sumsayı metetmekten de - geri|| & | 6(53| 9|41|12 —| 1133 kalmıyordu. Hemen her lokma so -|LZ | 12 I 28/15125|117 52119105 Jh bir niyetiniz varmış. Fakat siz bu Yirmi Defa Satılan - Mahcuz Ev! Son zamanlarda, bizde türeyen do- Tandırıcılar, Amerikadaki, Paristeki meslektaşlarına taş çıkartmıya başla- mışlardır. Bu açık gözlerden bazıları Şehir ti- yatrosu — san'atkârlarından Cahideyi ve Talâtı içinden güç çıkılır bir tuza' ğa düşürmüşlerdir. Cahide ve Talât, ötedenberi birlik- te oturmaktadırlar: İkisinin de arttı - rılmış bir miktar paraları vardır: Bununla ufak bir ev satın almak kira derdinden kurtulmak isterler, Onların bu isteklerini duyanlar arasın- da, Talâtın baba dostlarından biri de vardır. Bir akşam evlerine gelir, ve onlara: iğime göre, der, sizin hayır- gibi alış verişlerde çok — tecrübesizsi -| (nizdı'r. Ve bu işin kurt simsarları, şey- tanın içinden çıkamıyacağı dolaplar çe- ret uyandırır. Muhatabının delirdiği ğine hükmederler: — Ne kirası? derler. — Diş kirası istiyecek değilim a? Ev kirası tabi 1. — Bu ev bizim değil mi?. — Bu ev niçin sizin oluyor?. — Parasını verdiğimiz için!. Ev sahibi, çocukça bir lâf duymuş gibi güler: — Bu ev satılamaz! — Nasıl satılamaz? — Basbayağı satılamaz: Çünkü bu ev hem rehindedir, hem de mahcuz- dur. — E, bizim paralar? — Onu da biz mi düşünelim? — Ya kim düşünecek? — Mahkemeler lâğvolmadı ya? Gi- der derdinizi yanarsınız!. — Aman? — Ben gazelden hoşlanmam. «A- verirler! İman» 1 sonra çekersiniz. Evvelâ şu ki- Bu itibarla bana, baba dostluğumu / rayı ödeyin göstermek, ve size yardım etimek dü-| — Ev sahibinden, kendi evlerinin (!) şer.Cahide ve Talât, bu babacanca hi kirasını ödemek için güç halle bir kaç maye ve yardım vaadını büyük bir se- gün izin koparabilen biçare san'atkâr- vinçle karşılarlar. Ve vefakâr baba lar, derhal baba dostu(1) nu ararlar, dostunun bir elini bırakıp öbür elini ve bittahbi bulamazlar. .Jbi bir ev buldum! der.. sellâh harekete geçti. Horasan ve | Efganistan mantakalarında yerleş -| öperler. Ve kısa bir soruşturmadan — sonra, Bu teşekkürlere: «— Estağfurul - kendilerine oynanan oyunun dehşeti- lah... Ben dostluk vazifemden fazla ni anlarlar: Meğer ev hakikaten hac- bir şey yapmıyorum» kabilinden ce - vaplar veren baba dostu, bir kaç gün | |sonra onlara: — Tarlabaşında, tam istediğiniz gi- | Hep beraber giderler. Tarlabaşı ka- !ıukolumm karşısındaki köşede bir ev! İgezerler. E, fena değildir, Fakat hay-| zarlığa girişirlir, ve (4000) lira üzerin- |de mutabık kalınır. Cahide, Talât, ba- ba dostu, ev sahibi Manok ve şahit - ler notere giderler. Cahideyle Talât, | lev sahibine, evin vergi borçlarını öde- mesi için bir senet mukabilinde tam | (800 lira pey verirler. Ve eşyaların -| dan bir kısmını eve götürüp şüylevl böyle yerleşirler. Bir taraftan da evin İtamirine başlanır. San'atkârlar sahip loldukları evin tamirine para maktan çekinmezler. Ve (400) lira da bu işe sarfederler. | Ceplerinden çıkan paranın (1200) | lirayı aşmağa başladığı sırada bir gün ev sahibi: Ay başı — Haydi bakalım! der. |— Bu talep, ikisinde de haklı bir hay- harca geldi, kirayı verin| zi ihtiyati altındaymış. Açık göz mal sahipleri, haciz altın- daki evlerini habire satarlar (1) ve a dıkları (pey) lerle gül gibi geçinip gi- derlermiş. Cahide ile Talât da, bu kanunen satılmasına imkân olmıyan evi almak için «pey» verenlerin yirmincisiymiş- Semerkantte Türkân Akanın e- li tamire muhtaçtır. Ev sahibiyle pa |ler. Onların verdikleri — (800) lirayla, mal sahiplerinden birinin düğün mas- rafı görülmüş! Simdi biçare Talât, avukat avukat dolaşmakta, ve baba dostunun (!) başına ördüğü çoraptan kurtulmanın yollarını aramaktadır. Neş'esini — kaybetmemeye biçare Cahide; gülüyor, ve: — $imdi; diyor, korkuyorum, Ta - lât işinden de olacak. Çünkü bu yüzünden, tiyatroya — geçiktiği tam üç defa gündeliğini kestiler! Bana, öyle gelir ki bu vaziyet dahi- linde: — Hangi birine yanayım? çalışan iş için Sözü, Cahideyle Talâttan fazla kimsenin ağzına yakısşmaz!, | Bir an için kendimi Hüseyin Rahmi- nin ciltleri arasında zannettim. Çökük omuzlarına, bembeyaz saçlarına vağ - men, buruşmuş kuru yüzündeki şeyta- net dolu gözleri ona çok canlı bir hal veriyordu. Hâkim yanında duran bir genç kızı göstererek sordu: — Sen bu kızı dövmüşsün öyle mi?. O, pervasızca cevap verdi: — Elbette dövdüm. — Neden dövdün, hiç adam dövü- lür mü?. — Benim yerimde olsaydın - oğlum, sen de döver miydin, dövmez miydin bak. — Peki söyle bakalım?. — Bu aşifte sevgilisini alıp her ak- şam benim bahçeme gelir konuşurmuş. Benim bir şeyden haberim yok. Kom - gular görmüşler. «Hatice nine artık mes- leği değiştirdi. Hani Allah bilir ya?. Namushı kadındı. Meğer iyi bildiklerir “mizden neler de çıkıyormuş.» diye de- dikoduya başlamışlar. Ben — duydum. Bir, iki gece kolladım. Bu nazeninle « Bm benim büyük armut ağacının altın- da dizdize oturmuşlar, cilve kınıştırı - yorlar. Oğlum beynim döndü. Ben ma- hallenin «80» senelik Hatiçe ninesi gim- diye kadar eteğimin ucunu horosa gös termedim de şimdi adımı iki paralık mı edecekler?.. Hemen ağacın arkasından- Xi * ıle Hayatta Gördüklerimiz Bir Dayak Davası dolaşlım. Yapıştım saçlarına, cğer, © züppe sevgilisi olmasaydı, bak daha ne- ler yapacaktım. — Peki bu kızın kabahati ne? Ya- nındaki delikanlıyı dövseydin daha iyi — değil miydi?. — A, hiç kadın istemezse erkek ge- Klir mi, ben de genç oldum, bilmez mi- yim oğlum?. Hâkimler gülüştüler, O, kızgın kız - ; gan devam etti: — Ben de onun yaşında iken le- ventler gibi idim. Salına salına şöyle 'bir çıktım mı Kâğıthanede, Kuşdili ça- yırında peşime düşenin haddi hesabı yoktu. Acaba gözümün ucile içinden bi- rine bakar mıydiım?. Hem de ne gü « zeldim. Hükimler gene gülüştüler. Kamşu - lardan genç kızla delikanlırın bahçe « deki büyük ağacın altında buluştukla - rını görenler varmış. Suç tebeyyün etti. Hâkim ihtiyar kadının görüş terbiye « sini düşünmüş olacak ki bir daha kim « seyi dövmemesi için tenbih ettikten son- ra gitmesine müsaade etti. O, biraz son- ra koridora çıkımış, genç kıziın arkasın. dan söyleniyordu: — Bu yaşımdan sonra beni buralara getirdin aşifte amma, gene ben kazan- dim. Sen yediğin dayakla kaldın. Hay- di bu akşam gene gel emi.. Muazzez FAİK