aü B!rlnd'l'g;ın Altın Fı kıranMemleket 19 HABEŞİSTAN SonsuzDanakil çöllerin de Ölümlerden Ölüm Beğet Kervan ışlennı de iyice vukıf ol-| öİdumlmuşlerdı. 1881 de duğumuz için tutacağımız adamları Dunakili şarktan garba doğru ki kontrol ve icabında onlara yırdııı |mek istiyen ve Ciyuliyetti ile Bit İda edebilecek bir vaziyetteydik. lyaının riyaseti altında bulunan “| NŞ ETT AA a TTT ŞTT TEEEE T 9 a — Hl Korsanın Aşkı Sancak Beyinin Kızı, Boğa Hüseyi Candan Sevmiş Bulunüyordu -— Büyük Deniz Romanı Yazan! Kadircan Kaflı Di;ulenıy.kfhı:::hn vlol:ı ;ııuuı:ı ıır[uıııı soktu. Oradan mini- ruyor; fakat onlar ecniye çıkardı. Evler sokaklara boşanıyor, davullar| |e dayanamıyorlardı. F-.;.h':ıner-ıdıyıldu. çıhıyvr şehirde sanki bayram olu- Boğa Hmyu. Rüstem Bey: Kevıııl reis kalenin kapısına doğru yüz adım bile gitmemişti ki yamaçtaki yolda otuz kadar atlı göründü. Bunla- rın başlarında Rüstem Beyle kızı bu- lunuyordu. Koca Muslih onları hepsinden önce görmüştü: — Geliyorlar reis!.. kemal Reis Ve Genç kız Dış surlardan şehre girileceği yerde büyücek bir meydan ve çeşme — vardı. Büyük Türk denizcisile Türk sancak beyi burada karşılaştılar. Kucaklaştılar ve öpüştüler. Kemal reis genç kızla da selâmlaş- &. Sipahilerden on beş kadari atlarını leventlere verdiler ve hepsi de bindiler, | Başta Kemal reis olduğu halde le- şaşmamışlardı. Çünkü biliyorlardı. Fa- kat Boğa Hüseyin ilk defa böyle bir şeyle karşılaşmıştı. O, kadınlardan da ata binenleri görmemiş değildi ama " böyle bir erkek gibi olanıma rastlama- mıştı. Hem de bindiği temiz kan bir arap kısrağı idi. Kapkara rengi vardı. Yerinde duramıyordu. Ağzının etrafı muz yarası görülüyordu. Kulaklarını dimdik yapmıştı. Parlak gözleri civa gi- bi kımıldıyordu. Her saniye şu kalaba- İğın üstünden aşarak uçup gidecek sa- mnılıyordu. Rüstem Bey Hüseyine Dönmüştü — Merhaba yiğitim... Hoş geldin!.. Herkese böyle söyliyen Rüstem Bey şimdi de Boğa Hüseyine dönmüştü. O- na elini uzatmıştı. Fakat o dalgındı ve genç kızla atına bakıyordu. Kemal reis farkına vardı ve delikan- Hnın omuzuna elini koyarak seslendi: — Cevap versene.. Sana hoş geldin, diyor.. Bu sırada el sıkan, sarmaşan ve öpü- şenlerin ardı gelmiyordu. İkindi gün bu kalabalığın gölgelerini büsbütün u- zatıyor, yerde birbirile çarpışan garip resimler çiziyordu. Halkın al. kışı da büsbütün coşmuştu. Fazla olarak on beş kadar sipahinin atla- rından inmeleri etrafa bir kargaşa- lık görünüşü vermişti. Görünen Tehlike Hemen Sezildi Birdenbire ortalık karıştı. Yağız kısrak bir kasırga gibi şaha kalktı. Kendisini ileriye attı. Genç kız dizginlerini alabildiğine kısıyor, hayvanını kaçırmamak için ne gerekse yapıyordu. Fakat bunlar onu uslandıramıyacaktı. Rüstem Bey eski bir sipahi oldu- ğu için görünen tehlikeyi hemen sez- mişti. Eğer bu hayvan kendisini şu halkadan dışarı atarsa biricik kuzın - dan hayır kalmazdı artık... Çünkü atın gözlerinde, ne zamandanberi çı- karamadığı hınç, birer şimşek ııhı parlıyordu. Rüstem Bey bağırdı: — Tutun!.. Tutun onu!.. Biraz önce atlarından inmiş olan sipahiler hemen ileri atıldılar. Önce üçü, sonra beş ve altısı birden diz- ginleri yakalamışlardı. Fakat at ku- durmuş gibiydi. Başını silkeliyor ve ikisini üçünü birden yere seriyordu. İleri Atıldı Toz toprak birbirine karıştı. Halk açılıyor, hatta kaçışıyordu. Yağız kısrak yeniden - silkindi. Kendisini tutanların hepsini yere serdi. Kemal rcis, hatta Rüstem Bey iyardıma koşmuşlardı. Fakat yetişe- miyecekleri belli idi. — Bitti.. Bu tek söz sancak beyinin ağzın- dan bir inilti gibi çıkmak üzereydi. Bu sırada Boğa Hüseyinin ileri atıl- dığı görüldü. Demir gibi bir pençe atın yularını da dizginlerini de birden kavramış- t. Fakat bu kadar kişinin başa çıka- madığı bu canavarı o mu hakkede- cekti? Bilmiyenler böyle düşünüyorlar- dı. Fakat Kemal reisle arkadaşları '|geniş bir nefes almışlardı, çünkü |Boğa Hüseyine güveniyorlardı. Boğa Hüseyin atın başını birkaç defa sarstı. Meydanın, dışarısına doğru biraz yürümesine izin verdi. At, çevresindeki kalabalığın azal - dığını, kımıldıyan up uzun gölgele- rin kalmadığını görünce bayağı us- lanmış gibiydi. Boğa Hüseyin soluk soluğa genç kıza baktı. Onun gözlerinde büyük bir korkunun son izleri vardı, Ne Güçlü Delikanlı Genç kız ilk defa olarak bir deli- kanlının önünde yüzünün kızardığı- nı; kalbinin çarptığını duyuyordu. Hüseyin de söyliyecek söz bula- mıyordu. Hem de bir sancak beyinin kızına, bir korsan ne söyliyebilirdi?. Rüstem Bey koşarak gelmişti. Kı- zına sarıldı. Genç kız: — Ne güçlü delikanlı.. O olmasay- dı!.. Diye mırildandı , Boğa Hüseyin bunları duydu ve çocuk gibi kızardı. Kemal reisle arkadaşları da ora- |ya gelmişlerdi. Atı sipahilere bırak- |mış olan Boğa Hüseyinin sırtını ok» şuyor, takdir ediyorlardı. İ Şimdi sancak beyi de Hüseyinin sırtını okşuyor, elini sıkıyordu. Birdenbire doğruldu ve elini ku- — Yaptığın iyiliğe karşılık küçük bir armağan... Güle güle harcan yi- ğitim... Diyordu. Boğa Hüseyin keseye baktı. İste- meksizin eli uzandı. Fakat ayni za- manda başını genç kıza çevirmişti. | Gözleri onunla karşılaşınca dona kaldı. Bu Öyle bir bakıştı ki Genç kız ona, bakışlarının ta için- den gülümsüyordu. Bu, öyle bir bakıştı ki.. Boğa Hüseyin yeniden Rüstem beye döndü. Parayı alıp almamak için hemen kararını vermiş değildi. Fakat her halde onu almıyacaktı. Lâkin Kemal Reis ona dedi ki: — Alsana!.. Ne duruyorsun. Sana armağan ediyor.. Boğa Hüseyin asıl şimdi şaşırmış- İta. Parayı almıyacaktı ama, Kemal reisin sözünü de kıramazdı. O halde ne yapabilirdi? ga sa) h*!'—d Tepebaşı Şehir upîııı Tiyatrosunda 14/10/935 Salı akşam saat 20 de Ölçüye Naşit - Ertuğrul Sadi Şehzadebaşı TURAN tiyatrosunda — Bugece 20,30 da KÖR Vodvil! 3 perde Süreyya Opereli Yeni kadroslle Fransız Gyatrosunda Her akşam saat 20,15 de Emir Seviyor Öperet 3 perde TİŞEKKÜR Annenmin ölümü dolayızile ganaze- sinde bulunanlara veya taziyot edanlora kalbt teşekkürlerimi iblâğ için saygılı gazotevizin tevassutunu rica ederim, Hanran Fera deposu sahibi Hasan Ahmet Vidinlengil Karamürsel sağl ık suyunu içmek istiyenlere müjde: Karamürsel Felediye Başkanlığıncan: Karamürsel fındıklı sağlık suyu satıcısı İstanbul Çenberlitaş civarında ve tramvay yolunda 30 dıklı ve Özeri mühürlü ve şişe il rılmiş alâmeti mahuusalara dikkat na İçin yüz otuz yedi kuruş fiatlı damacana İndesinde satıcı gerl neşredlekdir. Suyumuzun mikdarı yevmiye otuz damacana su gönderilmektedir. Tarım Bak Memurin kanununun 4 Üncü no. hi dükkânda kırk kiloluk san- e mantar Üzerinde etiket yapışdı- edilmek lâzımdır. Beher damaca- 'a sattırılmaktadır. Damcana rehini verir. Bu suyun raporları ayrıca 1 az olduğundan İstanbul'a ancak *“6430,, anlığından : ve 5 İnci maddelerindeki vasıfları haiz olmak şartle Bakanlığımız Yayın Direktörlüğünde kullanılmak Üzere İngilizce ve Fransızcayı Türkçeye ve Türkçeyi bu dillere çevirmeğe muktedir olan ileride (125 - yüz yirmi beş ) lira ücrek, artlırılmak Üüzere şimdilik ayda verilmesi takarrur eden bir mü- tercime lüzum hasıl olduğu evvelce ilân edilmişti. Müsabaka günü 23/10/935 Çarşamba gününe kadar uzatılmıştır. Ankarada bulunan isteklilerin o günü Bakanlığımız Yayın Direktörlüğüne ve Istanbulda bulunan isteklilerin ise Vilâyet Ziraat Direktörlüğüne aynı günde l baş vurmaları ilân olunur. “6199., İbir şey değildir. Bâ husus ki biz. |hiçbirinin sağ dönmediği bir ülkeye —— duğu rivayet edilen Ausa sultanlığı birbirimizin meşakkate tahammülü- ne ve kabiliyetlerine karşı da büyük bir itimadımız vardı. Onun için plânlarımızı tesbit etmek hususunda | uzun boylu müzakere ve münakaşa- lara hacet kalmadı. Ölüm ülkesi Bize başkaları da iltihak etmek is- tiyordu. Fakat, kendilerine itimat| euııedıaımıı adamları aramıza al- mamağa karar vermiştik. İnsanın hayatı mevzuu bahsolunca, kabiliye- ti ve seciyesi bilinmiyen arkadaşla- ra güvenmek, bel bağlamak doğru şimdiye kadar giden seyyahlardan gidiyorduk. Bize muavenetten ziya- de hem fazla bir yük, hem de bir tehlike teşkil edebilecek kimseleri beraberimize almak pek büyük bir hata olurdu. Zengin bir sultanlık Zaten biz evvelâ birbirlerimize son- ra da Allahın yardımına güveniyor- duk. İki arkadaşım, çok zengin ol- ile ticaret münasebetleri tesis edebi- lip edemiyeceklerini yerinde tetkik etmek istiyorlardı. Pastori ile ben buralardaki zengin madenler bulu- nup bulunmadığını anlamak istiyor- duk. Beni bu seyahati yapmağa sü- rükliyen en büyük sebep, şimdiye kadar hiç bir Avrupalının geçmeğe muvaffak olamadığı bu esrarengiz ülkeyi yakından ve kendi gözlerimle görmek merakı idi. Hayatımın pa- hasına bile olsa, kimsenin nüfuz e- demediği bu Danakil memleketine girmek istiyordum. Yaylanın doğu tarafındaki etek- lerden Bahriahmere kadar uzanan münhat arazi, bazı yerlerde, denizin | sathından 100-120 metro kadar al-| çaktadır. Hakikatte, bu alçak arazi, | kürrek arzın kışrında hâsıl — olup Bahrilüttan Afrikada hattı üstüva civarındaki göllere kadar uzanan çöküntünün bir kısmından ibarettir. Bahriahmer bile bu cümledendir. Sahildeki tepeler olmasa, Bahriah- mer suları buralarını da istilâ eder- lerdi. Kana susamışlar Habeş Danakili, yahut ta sadece Danakil ülkesi diye tanman bu sa- ha takriben 350 mil uzunluğunda ve 100 mil genişliğinde müstatil bir a- Eritre Danakilini ince bir tepe silsi- lesi birbirinden ayırır. | Habeş Danakilinin hududundan içeri girilir girilmez arazinin bütün manzarası değişir. Yolcu kendisini yabani ve vahşi, kana susamış ka- bilelerle meskün bir ülkede bulur. On üç İtalyan Bizden evvel buralardan geçmek razi parçasıdır. Habeş Danakili ile Ö istiyen seyyah kafileleri, memleketi | şarktan garba doğru, yani en kestir-. me yoldan katetmek istedikleri hal:! de bile buna muvaffak olamamışlar, Bundan başka, her üçümüzün de üç İtalyandan mürekkep kafile ? 'Kiler tarafından katliâm edili di. 1884 te Habeşistan yayi Diyane ve Monari ismindeki İ! seyyahları da parçalanmıştı. senesinde Munzinger kafilesi sultanlığı dahilinde tamamen ledilmiş, bunları takip eden © bütün kafileler de ayni ıhw İ ramışlardı. #İ Üç yol vanların takip ettiği ve As tüccar ve memurların geçmeğe / | vaffak oldukları üç muhtelif yol dır. Bu yollar, ancak i zide meskün olan vahşi kabilei bir miktar rüşvet, daha doğrusu hakkımürur — vermek - suretile bulundurmakta ve seyyahlar Fi bu mıntakada elden geldiği ki süratle yol almağa gayret etmeki” | dir. Yoldan biraz inhiraf etme lümü davet etmektir. Bu yoll: biri Tacura ve Asab limanlı başlar ve Ausa sultanlığı Habeşistan yaylasım katederek fa, Batie veya Deseye kı da ııılııyel bulur. Diğeri D razisini cenuptan kateder ve yay” ya kadar uzanır. Fakat, Adisı n Cibuti demiryolu inşa edildikt! sonra bu yol tamamile terkedilt! tir. Üçüncü yol ise Danakilin linden Habeşistan yaylasına bir yoldur ki, bu adi bir patil ibaret olup hiç bir ehemmiyeti © değildir. Yola çıktık Biz şimdiye kadar hiç bir A! : palının takip etmeğe cesaret edeti' | |diği bir yoldan ııdcd: kesini cenubu şimale doğru k mek istiyorduk. Gıyd sade bir # rette seyahat edecek, yolda bi İ diğimiz basit yemeklerle iktifa 687 cektik. Uzun boylu sefer B 3 almağa lüzum görmüyorduk. Yal mıza on beş yerli hizmetçi ve M mal ile, yirmi beş deve ve 4 tan€ katır almak istiyorduk. On iki tü gimiz ve tüfek başma da 200 fi: miz vardı. çh * (A.ı._ıı sıı buna ne dersiniz ? Cesaretile — lasanları — bile gn*, bırakan REKS adlı bir. at deli şetler salıyor £... VAHŞI ATLAR KRALI Türkef P| sözlü blmi bir harikadır!? lukminıl- 1 21 ILKTEŞRİN YILDIZ ılnemıl' ı Birinci " viziyon büyük seronutü| | K ryoka'nın yaralıcı san'atkârisfi ğ | FRED ASTAİRE . GİNCER ROGERS ve IREN DUNN'un gşahes ri ROBERTA ile açıyor. » HER YVER: 40 KURUŞ "! | | — SİYAH GÖZLER (Otehi Tchornie ) Mevzuu Moskova muhitinde cereyan eden bir film Çıgan musikisi... | Rus taganni heyet'eri... Pek HARRY mükemmel bir. temsil heyetler BAUR SIMONE SİMONE - JEAC MAX Bu büyük film; mevsim'n ük fevkalâde gala savaresi olarak Pek yakında SUU MER sinomasında verilecektir.