10 Sayfa SON POSTA Eylül EHint Denizlerinde Türkler Yazan: M. Turhan Hadım Süleyman -Piri Reis- Murat Reis Bir Türk Filosunun Yola Çıktığını Duyan /-Portekizliler Birer Tarafa Siniyorlardı Bu kötü vazi« yetin ne demek olduğu an'aşılmak için - deli ka- dının Madam dö Silveyra olduğu- - nu söyletmek ye- ter, Evet, Maskat kalesinden ansı- zın bir hayalet 'gibi meydana çı- kan, yine bir ha« yalet gibi toz ve duman içinde sü- zülerek metrisle- re doğru gelen bu kadın, Diu adasında bıraktı. Z ğımız Vis Ruva- nın karısı, Safer Relsin sevgilisi, Sultan Mahmudun kurbanı Jan'dı. Sar benl..« O, candan sevdiği Safer relsle buluşmak ümidile Gücerat hü- kümdarının evine gidip de İğrenç bir tuzağa düştükten sonra çıldır- mıştı. Onu ırzından, namusundan uyuşturucu İlâç vererek mahrum eden Sultan Mahmut, kazandığı çirkin zaferi sürekleştirmek ve kurbanını büsbütün kendine bağ- lamak - için - yine kendi ihanetile vücut bulan - öbür facıayı da kıza haber vermekten çekinme- mişti, hem namusunu bir baygın- hlık devresinde kaybeden, hem Bevgilisi Safer reisin öldürüldü. ğünü öğrenen Jan bu katmerli felâkete dayanamıyarak - bildiği- miz akıbete uğradı, zincirlik bir deli olup kaldı. Vis Ruva bir haylı karısının sıhhatile uğraştı, onu iİyi etmeğe ve ettirmeğe çalıştı. Lâkin Jan gün geçtikçe İşi azıtıyordu, her önüne gelen erkeğin boynuna sarılarak “sen Rumisin, değil mi? Ben de sgenin sevgilinin, kucakla beni,, diye bağırıyordu, herifleri Aşık rolü oynamıya zorluyordu. Bu cümlelerde düşunülebilen ve düşünülemiyen her şekli apaçık ihtiyar ettiği, ara sıra gece uyku- sundan uyanıp habersizce sokak- — lara düştüğü, yerli ve Portekizli kimi görürse onunla sevişmeye kalkıştığı — için — Vis — Ruvanın durumu çok nazikleşmişti. Hele onun — kendilerinden aşk Istediği erkeklerden bir kısmının -fırsat uygun düşünce- o dileği yerine getirmeleri Amiral Dösik veyrayı maskara edip bırakıyor- du. Bundan Götürü Janı yurduna — göndermek İstemişti, Bir gemiye — atip yola çıkarmıştı. — Fakat bu — gemi yolda fırtınaya — tutuldu, — parçalanmak derecesine — geldi, Maskat limanına sığındı, Jan da kale kumandanının konuğu olarak orada kaldı. Limanda Portekize gidecek — geml yoktu. Süveyşten bir Türk — filosunun yola çıktığı duyulduk- — tan sonra bütün Portekiz gemi- — beri seferlerini bırakmışlardı, şu- raya buraya sığınmışlardı. Bun- — dan dolayı Madam Dösilveyranın yurduna gönderilmesi de, geriye yollanması da — mümkün olamı- — yordu. Maskattaki Portekizli ku- mandan, Kızıl denizden gelecek — Türk donanmasının, Hadim Sü- leyman paşa filosu gibi, doğruca | Recoep Relsiniboynuna atıldı : — Sen Rumisin... Ben s#onin sevgilinim.. Hint iline geçeceğini umuyordu ve bu geçişten sonra Vis Ruva- nın deli karısını yurduna yolla» mak yolunu aramayı kuruyordu. Gerçi kadının Maskatta kalma- sından son derece — Özülüyordu. Çünkü Jan, orada da Diu ada- sında yaptığı gibl davranıyordu, kendini her önüne gelene peşkeş çekiyordu. Hemen her nefer ve birçok yerli erkek, onun bu zorlayışı yüzünden Amiral Dö Silveyraya bir parça kir getirmiş- #, zavallı herifin adını biraz daha çamura bulamıştı. Maskat Kumandanı bu durumdan müte- essirdi, Janı akıllı olmıya mecbur edemediğinden dolayı da ayrıca teessür duyuyordu. İşte bu sırada Türk filosu limana gelmişti, kale muhasara altına düşmüştü. Kumandan, vak- tile Kat ve Kuka kalelerinin başına gelen felâketin bu kaleye de er geç geleceğini oranladığın dan telâş içinde Idi. Bu telâşın verdiği sersemlikle Jandan Istifada etmek İstedi, ona bir hayalet rolü oynatmak emeline kapıldı. Şimdi bu düşüncenin ters bir sonuç verdiğini, kadının Türklerin kucağına düşmek Üzere bulun- duğunu görüyordu, saçını başını yolarak kale içinde dolaşıyordu. İlkin Aaskerlerine emir vermek, kadım oka tutturup metrislere varmadan öldürtmek İstedi. Lâkin kendi ahmaklığını örtmek İçin bir. cinayet Işlemekten çekindi, başka bir kurtuluş yolu aradı ve... buldu: Hâdiseden Vis Ruvaya karşı bilgisiz görünmek, kadının kendiliğinden kaçtığını söylemek!. Bu da ahmakça bir düşünceydi, Fakat Vis Ruvanın Maskata gelip de işi incelemesine imkân olma- dığından söylenecek yalanın yut- turulması ona biraz kolay görü- nüyordu. Maskat kumandanı İşte bu karışık fikirlerin zoru altında yap- tığı alıklığının nedametini çeker- ken Jan da metrislere varmıştı, Piri Beyin kümesile karşılaşmıştı, Bey, askerlerin şaşırmış bakışları arasında kendi yanlarına gelen kadına hangi dille söz söylemek doğru olacağını henüz kestirme- den o, Portekiz dilile haykırdı: — Oh Allahım. Burada bir değil, bin Rumi var. Demek ki ben günde bin kere gelin olacağım. ( Arkası var ) Geçen Bilmece- | mizi Doğru Halledenler İstanbul 20 incl mektep 83 Kâm- uhtra | ran Ozan, Erban elektrik Defteri| müsasesa sahibi Ahmet oğlu Kadri, Sultanahmet Saraçhane aokak No, 93 te — Nimet, İstanbul dâ üncü mektep 367 Nermin Özkan, An- kara Fevzipüşa mahallesi Benze sokak No. 18 de komiser Avni oğlu Mazhar Aksoy, Eskişehir ezki tabaklar cad. No. 15 te Kemal, Tstanbul kız - orta- mektep 788 Mâcide, İzmir 9 eylül ilk- mektebi talebesinden Aytekin. İstanbul kız İisesi 1326 Şüküfe, Muğla birinci dağ taburu kumandanı — binbaşı M. Remzi oğlu Recâi, Cüm- huriyet ortamektep 275 Hüzmiye, İz- mir Karşıyaka Kemalpaşa end. No. 160 da Hüseyin oğlu Sulühattin, Bur- gaz ada mezarlık sokak No, & ton Zeki kızı Sevim. Ankara çiftçi fidanlık müdürü Salih Vanfi oğlu Özer, Şehre- mini odabaşında Mevlâ- nekapı oad. — No, 14 te Salih oğlu Hüseyin, Fatih Refah so- kak No, 11 de — Nezihe, Kastamonu Hanife mahallesi çükürçeşme - sokak No: 22 de Neclâ, Fatih Hüsambey mahallesi büyük Karaman cad. No. 46 da Salih. Antalya itfaiye şoförü L Özmen kızı Sabahat, — İstanbul Sultanahmet Hacıbeşirağa tekkesi so- kağı No. 9 da Yaşar Alkan, Tirebolu maliye gelir yazganı kızı Suna Şehner, Bursa Muradiye çifte çınar Azab ca- miü Ne. 15 te Dogao, İzmir Dibekba- gında ikinci müverrihâne sokak No, 280 de Galip kızı Kemale, — İstanbul kız lisesi 101 Pakize, Musevi lisesin- den Jak Papo, Bandırmada Sundullah mahallesinde No, #te Cemil, Nişanta- Vali kosak oad. Yavuz apar. Özen zmen, Ortaköy Karakaş sokak No, 6 da Faruk, Kandilli kız Jiseal 455 Muallâ Pekcan, Samsun Adliye karşısı Mustefa Altınlı oğlu Münir — Akgün Balıkesir Hacılehak mahallesi No. 27 de Orhan, Tursus eczacı Siyami vası- tasile Ali Dönmez, Ankara — Maliye Vekületi şeflerinden Feat Başer kızı Nerzihe, Eskişehir uçak — fabrikası le- vazım Md. yazıcı M. Emin Ürdemir, Adana icadiye Bağlar cad. No. 35 te Ali, Kayseri Korbaş Ecz. yzb. Kaplan oğlu Aralan Kaplan, Ankara — Benze sokağı No. 11 de Müzey yon. Ankara müstakil tabur — Konyalı Ali oğlu Süleyman, Ge- rede bakırcı İsmail oğlu 3L Emin, Adana posta seyyar memuru Sami kızı Nevin, Gerede demirciler arasta- sında Kâmil oğlu Baki Türk demir, Bamsun Ziraat Bank E İacek. Meb. rure, Sivan avukat Oani — vasıtasile Âdile, Samsun İnhisarlarda Mustafa oğlu Mahmut Türhan, Urfa — askeri ihtlaas mahkemeni azasi yarbay Avni kızı Nermin, Kayaeri İstanbul ond. No. 47 de Kirkor, Gaziantep mahka: me Başkâtibi Tahir oğlu Cemal Aksoy Bolu Helvacılar sokağı No, 6 da kâ. tip mustafa, Ankara gümrük tetkik kalemi evrakımtabite mümeyyisi Aziz kızi Aygşe Kaner, Tekirdağ — İnecik nahiyesi Mehmet Kosor, İzmir Reşa» diye tramvav cad. No. 1018 de - Rid- van, Bolü — Yukarıçarşıda — ekmekçi ustası Salp oğlu Şükrü, Samsun kal'a mahallesi Hacıhatun sokak No. 4 te Safa, İzmit Kemalpaşa — M. Hamam sokak No. 27 de Semahat.ş BUTÜN ÜLKEYİ DOLA FAKA BürTün üLkeyi ı&% wrn'%lâ MÜSABAKALI HİKÂYELER aa e üçüncü Yeraltı Şimendiferinde Esrarlı Bir Ölüm Bd 18 Haziran günü, akşam saat Yine aynı köşede oturan h- | dört sularında, yeraltı şimendife- tiyar, bana hitap ederek: — Demin, kahvenizi içerken yanınızda bulunan zatı bana tarif etmek lütfünde bulunur musunuz? Dedi. Kahvehaneden içeriye girdi- ğgim dakikadan itibaren, her za- manki yerinde, sessiz ve sedasız oturmuş, — hattâ benim verdiğim selâma bile, şöyle, yarım ağızla mukabele etmişken, şimdi birden bire bu suall soruyordu. — Uzun boylu mu.. — yokâa kısa mı?. Sarışın mı, esmer mi?. nasıl adamdı?. Deye İsrar etti. — Size cevap veremiyeceğim dedim. Fakat, bu kahvehane müşterilerinden her hangi birini tarif edip edemeyişimden ne çı- kar, anlamıyorum? Ihtiyar, bir lâhza sustu. Si- nirli parmaklarını cebine soktu ve mahut sicim parçasını buldu, çıkard. Yarı kapalı duran göz kapaklarının arasından bakışlarını bana tevcih ederek lâkırdısına devam etti: — Farzedelim ki, deminden yanınızda yarım saat oturan ada" min şeklü şemailini bilmekte çok önemli bir fayda vardır. Hele, bir yol tecrübe edin, canıml, — Orta boylu Idi gibime p liyor.. — Ne kadar? 1,50.. 1,60.. — Bilemiyurum. — Esmer mi, sarışın mı? — Vallahi., Ne diyeyim? Ikisi ortası.. Kumraldı galiba. — Burnu nasıldı? Şeklini çi- zebilir misiniz? Ya gözleri? — Resimde maharetim hiç yoktur.. Orta burunlu Idi sa- nıyorum.. Gözlerine gelince.. Ihtiyar, teklidimi yaparak: — Evet.. Dedi. Gözleri de ne gök, neolâ.. ikisi ortası. Saç- ları da ikisi ortası.. Hepsl ikisi ortası! — Canım, ne bileyim? Herkes gibi bir adamdı, Işte! — Yarın, kendisine kalaba- hıkta rastlasanız, tanırmısınız? — Zannetmiyorum, — İştel, Halbaki siz bir roman muharirisiniz. Meslek icabınca, her gördüğünüz İnsana dikkat etmek, tonra da tasvir eylemekle mükellefsiniz. Dikkat edeceğinlz kimseler yalnız astl çizgili, klâsik vücutlu, mükemmel İnsanlar, ya- hut ki kambur zambur ucübeler degildir. Böylelerini az çok herkes hatırlar. Fakat asıl tetkike şayan olan, insanların, herşeyde, böyle dediğiniz gibi, Ikisi ortası bulunan herkes gibi giyinen, herkes gibi yürüyen ve hiç bir. hususlyet ar- zetmeyen yözde doksanıdır. Böylelerini hatırlamanın nekadar güç birşey olduğunu eğer takdir ediyorsanız, zamanımızın en önem- N habislerinden birinin hâlâ nasıl olup da ası lan, serbestçe gezdiğini ve yeraltı şimendiferi esrarının — hâlâ niçin meydana çıkarılamadığını — kolayca — izah edersiniz. Ben, bu meselede, muhakeme kabiliyetimi zabıtanın emrine tah- sis Çetmeyi ne kadar isterdim, tasavvür edemezsiniz! Vak'a ihtimalki batırmızdadır. *& rinin Aldgate garında bir tren duürdü. Âdet olduğu veçhile, va: gonları teftiş eden kondoktör, bunlardan birinde, köşeye yaz- Tanmış, başı pençereden yana dönük ve Aldgate'nin son istasyon olduğunu unutmuş gibi duran bir kadın gördü. — Niçin inmiyorsunuz, madam? diye sordu. « Kadın ne covap verdi, ne de kımıldadı. Kondoktör, — uyuyor zannile yanına sokuldu. Fakat renginin uçukluğundan ve göz bebeklerinin cam gibl oluşundan, ölmüş olduğunu anlayınca fena halde korktu. Vagonun kapısını kapadı, aşağıya atladı ve İstas- yon şefi ile nöbetçi zabıta me- murlarına haber gönderdi, Bu saatte, Istasyon fazla ka- labalık — değildir. Ahali, daha ziyade, öte tarafa gelen tronlere akın eder. Bunün — İçlindir ki, zabıta memurları ile, Adliye doktoru, istasyon çefi ile birlikte gözüktükleri zaman, — vagonun kapısına pek ax meraklı birikmişti. O akşam çıkan gazeteler, bu korkunç — hâdisenin — tafsilâtımı : *“Yeraltı şimendiferinde esrarengiz bir. ölüm,, başlığı altında neş- rettiler. Kondoktör aldanmamışlı: Ka- din, gerçekten ölmüştü. Henüz gençti. Yüzünün çizgi- lerini bozan bir korku ve ıstırap WHfadesi olmasaydı, kendisine güzel de denebilirdi. Giyiml çok zarifti, Gazeteler, — üzerindeki — elbiseyi, başındaki şapkayı, ayağındak! iskarpinleri, eldivenlerini ve hattâ çamaşırlarını uzun uzadıya tarif ettiler. Sağ elindeki eldiven kısmen çıkmış, baş parmağile avucunun içini meydanda bırakmıştı. Elinde ufak bir çanta tutuyordu. Bu çantanın içinde de birkaç para, bir lavanta şişesi ve bir de boş şişe daha vardı. Hekim bu son şişeyl derhal tetkika girişti. Vak'anın, ilk önce intihar sa- nılmasına sebep, bu boş şişedir. Ayni zamanda, kadının ne üstün- de, başında, ne de halinde bir boğuşma eseri görülmediğinden bu kanaat kuvvoet bulmuştu, Yalnız onun - gözlerindeki o son, korkunç bakış, birdenbire gelen feci bir ölümün dehşetini hissettirmekte (idi. -2- Ceset Morga nakledildi. Bir- çok kimseler de, ya bir akraba, yahut ki bir bildik ml acaba? Diye onu görmiye koştular. Ge- ce, saat onbire doğru, genç ve şık giyinmiş bir zat morg direk- törlüğüne müracaat etti. Bu zat Kensington'da, Adison sokağında 19 numarada oturan, vapur acen- tesi Mösyö Hazelden olduğunu söyledi. Son derece tecsslir ve he- yecan içerisinde idi. — Titreyen elinde, vak'anın tafsilâtını havl Saint - James gazetesinin bir nüs- hasını tutuyordu. — ( Arkamı