Baluunan Hatip — 50 — Yapılmış 1 SON POSTA EKadıköyde - Muhakkak Bir Deline Var Yazan; Hatice 6 -09- 936 Küçük Bir 'Bebek Gibi Cansız Denecek Bir Halde Oturup Duruyordu Galiba on on beş ayak kadar merdiven indiler geniş bir sofaya geldiler... Bu sofalar hasır kaplı idı... İleride ta yerlere kadar İnen geniş pencerelerin Öönünde alçak bir kerevet vardı, Üstü halı kaplı bir kerevet. Sofanın tam ortasın dan geçtiler ve bir odaya girdiler. Kenarda cevizden kocaman yük- sek, bir karyola duruyordu. İlerde geniş kanapeler.. Bir tuvalet ma- Bası ve yerde harikulâde fakat eskimiş bir halı uzanıyordu. Genç kız odanın içine baktı: — Kız kardeşim nerededir? Diye kekeledi. Yabancı adam ona: — Buyurunuz oturunuz dedi.. Kız kardeşiniz. hakkında — size malümat verecek, Insan birazdan gelecek. Bütün bunlar ne kadar gayri hakik! şeylerdi, İlerdeki konsolun Bzerindeki Iki kocaman petrol Tâmbasını yaktılar... Fanoslarını da taktılar. Oda yine buğulu bir ışıkla sarılmıştı. Ve odadan dışa- rıya çıktılar, Genç kız. etrafına bakındı... Burası yarı eski ve yarı yeni bir tarzda döşenmiş bir oda di ilerde İki büyük penceresi vardı. Bu pencereler öyle geniş- tiler ki bütün odanın bir cephe- sini kaplıyorlardı. Beş dakika kadar balmumün dan yapılmış küçük bir bebek gibi cansız denecek kadar hare- ketsiz oturdu. Sonra merakından yerinden kalktı. Korkulu adım- larla pencereye yaklaştı. Dışarı- sını görmek İçln., pencerelerin Üstünde kafes gibi örtülmüş de- mir bir. parmaklık vardı.. Par» maklığın altında hiçbir gey gö- remedi. Gece rifir! karanlıktı. Parmaklıklardan ürkmüştü. Geri döndü arkası yüksek büyük koltuğa oturdu. Yine bir. müd- det bekledi. Gece 0 kadar ser sizdi ki bütün kâlnatta nefes ulan yaşayan bir İnsanın kalmamış olduğuna hükmedilebilirdi. Bu intizar içerisinde acaba kaç-saat geçti? Bilmiyordu. Bel- ki de ya'nız ona saatler kadar uzun gelen kısa dakikalar geç- mişti. : Nihayet sabrmın kalmadığını hissederek kapıya kadar ilerledi, Kapının pembe kırlstaldan tok- mağını tuttu, çevirdi. Fakat bü- yük bir hayret ve dehşet içeri- sinde kapının açılmadığını gördü, Evet kapı açılmıyor, açılamıyordu. kapı kilitlenmişti. Kapıyı tokma- gından — tatarak — salladı. Kavl kapı yerinden sarsılmadı bile, seslendi: — Hey.. hey kim var orada?, Açınız — kapıyı.. Açınız kim var orada?, Sesine cevap veren olmadı... Tekrar — pençereleri açtı.. Ve demir kafeslerin Üstüne ayrıca da demir — kepenklerlr — kapatılmış olduğunu gördü... Tekrar kapıya koştu. Kapıyı yumruklamıya baş- ladi yumrakladı tekmeledi.. diz- lerile bacaklarile vurdu.. vurdu. Bağırıyor — sesleniyor... Ağlıyor.. hiçkıriyerdü. - Nihayet ©o kadar | yoruldu, o kadar Barap olduki | bitkin ve kendini bilmez bir halde kapını - “nöne yıkı sverdi. Güöz ezini açtığı zaman kendini | yatağın Üzerine uzanmış buldu.. Onu olduğu yerden kaldırmışlar. Sıvışmışlar mavi ipek bir gecelik giydirmişler ve yatağın Üzerine yatırmışlardı. Lümbalar sönmüştü. Ve oda gündüz ışığile aydınlar- mıştı. Demek demir kepenkler açılmıştı. Yerinden fırladı. Karyoladan aşağıya İndi. Sağına soluna bak- madı sessiz. pencerelere doğru ilerledi. Pencere bir avluya veyahut avlu denilebilecek bir bahçeye bakıyordu. Bu bahçenin dört bir tarafında içinde bulunduğu köş- kün pencereleri vardı. Sarı sıvalı demir kafesli pencereler, ve kendi penceresl bu köşkün en alt ka- tında bulunoyordu. Bu kattan başka daha Uç kat vardı. Avlu eskiden müntazam olma- liydi. Halbuki şimdi büyük mer- mer havuzu kurumuş, havuzun içerisine kuru yapraklar dökük müştü, avluda üç selvi vardı. ve Üç ecivinin altında harikulâde san'atkâ-ane yapılmış bir lâhit bulunuyordu. Fakat onda da metrük bir hal vardi, bakılmıyan mezar- Tarım biçaroeliği.. Penecereden içeri çekildi, etra- fına bakındı karşısında geniş bir endam aynasında kendini gör- müştü ağlamaktan — gözleri ve burnu kızarıp — şişmişti. Saçları darmadağnık yüzüne dökülmüştü. Üstünde mavi bir İpek gecelik vardı dantelli güzel bir gecolik bü mereden geliyordu böylel, Onu nezaman soymuşlar ne za- man giydirmişlerdi. Ayakları da çıplaktı. Hemen çorap ve ayak: kaplarını aradı, ayakkapları or: tada yoktu, orada yüksek yata- ğın kadife merdiveninin önünde çok şik bir terlik vardı. Mavl ipekliden tüylü bir terlik. İstor İstemez ayaklarına onu geçirdi. Gecelik çok Ince bir şeydi vücüdünü Adeta çıplak bırakı- yordu. Böyle —ortada — dolaşmasına imkân yoktu. Etrafına bakmdı, yatağın ayakucundaki — koltuğun Üzerine atılmış çok şık bir kimono vardı. Ona elini bile sürmek istemedi. Elbisesini aradı, bulamadı, Niha- yet bilmeeburiye kimonoya bürü- nerek oda kapısma giti, kapıyı açmak istedi. Kapı kapalı idi, Kapının tokmağını tutarak kapıyı sallamıştı ve © böyle kapıyı sallarken kapı birdenbire açıldı ' ve karşısında beyaz önlüklü bir hizmeti da oldu. v p YArkan var) Bir İstanbul Çocuğu Bükreşte Konser Geçen yıl Glorya #inemasır da verilen bir konser bize, henliz 12 yaşımda küçük bir sanatkâr tanıt- mıştı. 1500 kişiye yakın bir kala- balık tarafından takdir ve hay- ranlıkla dinlenen bu vaktinden evvel — yetişmiş hassas çocuk, piyano — muallimlerinden — Bayan Pepelyan'mın kızı Maridir. Klasik ve ağır parçaları küçük parnmak- larile.piyanoda kolaylıkla çalabi- len küçük Mari, geçenlerde Ro- manyaya gitin:ş$, orada bile naza- rıdikkatl celp etmişlir. Bükreşte kalabalık bir halk ve hükümet erkânı ” karşısında verdiği konser muvaffakiyetler kazanınıştır. Mari 15 gün sonra Romanya- Gmn belli başlı saylavlara ve Türk sefareti erkânı karşısında ikinci konserini verecektir. Yukarıdaki HAFTALIK MECMUA Res'mli HERŞEY Yakında Çıkıyor 20 den Tazlar Hiküye « Romuan - Şiir - Tarihi yazı - Fıkra - Kazika - tür - Hatırat - Kadınlık - Woda « Spor - Sinema - Eğlenceli müsaba- kalar ve 100 den ziyade vesim. Posta kutusu 261, Istanbul Tepebaşı Belediye Bahçesinde Bu akçam saat £2 de KARAGÖZ Her hafta Perşembe, Cuma, Cumartesl, Pazar alışamları ATLETİZM BALKAN OYUNLARI Fenerbahçe Stadında EYLÜ 21 Cumartesi saat 14,30 22 Pazar ni d 29 Pazar x * da de de ÜÇ GÜNLÜK TOPLU BİLET Birinci 100, ikinci 5S0 kuruş Satıldığı yerler: NATTA, Beyoğlu - Galatasaray NATTA, Karaköy- Ziraat Bankası yanında RIZA: Millt Spor magazası, Istanbul Bahçekapı. Eylöl 16 Altın Fışkıran Memleket :6 - HABEŞİSTAN “Yeni Çiçek,, Beldesi Nasıl Kuruldu ? Ortalık kararmıya başlayınca mola verdik ve rüzgürdan korun- mak İçin etrafı çalılarla çevrilmiş bir yer bularak geceyl geçirmek Üzere konakladık. Ertesi gün, erkenden tekrar yolumuza koyulduk. O — akşam Adisababaya varmak üÜmidi hepi- mize yenl bir kuvvet vermişti. Alettaya vardığımız zaman bir iki Avrupalı evi de dabil olmak Üzere tek tük medeniyet eserle- rine tesadüf ettik. Burada insana en ziyade dehşet veren şey, ağaç- sızlıktı. Gittikçe seyrekleşen selvl ağaçları da tamamen gözden kay- bolmuştu. Adisababanın birkaç mlllik çevresinde tek bir ağaç görünmüyordu. Bundan birçok yıllar evvel, eski payitahtından bıkmış usan- miş olan Habeş İmparatoriçesi, çıplak arazide bir noktaya İşaret etmiş ve mimarlarına da burada kendisine yeni bir saray yapma- larını emretmişti. İşte bu emir, (Yeni çiçek) münasına gelen Adie- ababa şehrinin doğuşunu ve fa- kat aynı zamanda da civardakl ormanların ölümünü mucip ob- muştu. Etraftakl bütün ağaçlar, ya kereste yapılmak veynhut ta yakılmak Üzere devrilmiş, mah- vedilmiş ve gehrli çeviren bu ağaçsız saha gitgide büyümüştü. Bundan — sonra — memlekete bir ecnebi gelmiş ' ve Ökalip- tos ağacı dikmek için .Habeş hükümetinden bir imtiyaz «ab- meştı.. Onun İiçin bugün Adis- ababa civarında tesadlif edilen yegöne ağaç, Ökaliptos ağacıdır. Nihayet, bulunduğumuz yayla- nın kenarına *geldik, Tigrili dor tum kolunu uzatarak aşağıdaki ovanın ta uzaklarında siyah bir noktayı gösterdi. Bu, Adisababa- ökaliptos Fidanlıkları idi. Ne bir bina, ne bir çatı ve nede bir kule görünüyordu. Etrahı yüksek tepelerle çevrilmiş olan bu payansız amfiteatrin sarı zemini üzerinde, yeşilliği andıran ve bir ressamın fırça Üarbesine benziyen mavimirak bir lekeden başka bir şey görünmüyordu. Bu lekenin üzerinde de, havada, ufki ve boz renkte bir buhar tabakası dalgalanıyordu. Gideceğimiz şehrin mevkini tayin eder etmez, Tigrili dostu- ma veda ettim. Fermorla ©o ak- şam buluşacağımız yeri kararlaş- tırdınm ve derhal kervandan ay- rdarak dik yamaçtan, kayaların üzerinden atlayarak bızlı hızlı | ovaya inmeye başladım. Ökaliptos ağaçları arasında kavrılan patikalara daldım. Yavaş yavaş bunlar yol şeklini almıya ve gehrin ilk kerpiç kulübeleri görünmiye başladı. Bunları geç- tikten sonra yine topraktan ya- pılmış fakat daha sağlam bina- lara rastladım. Ökaliptos ağaçla- rının, canlı ağaçtan ziyado telgraf direklerine — benzeyen, dimdik gövdelerinin kasvet verici yekne- saklığından nihayet kurtuldum. Birat #onra da şehrin merkezini teşkil eden postane meydanlığına vardım, Şehrin, buraya gelinciye kadar görmüş olduğum kısımları tıpkı | | büyük fakat pls ve İatizamsız Yazan: L. M. Nesbiti bir Afrika köyüne benziyardı. Postane meydanı büsbütün başkâ bir manzara arzediyordu, Mey* danda büyük bir kalabalık ve kulakları tırmalıyan bir gürültü vardı. Kaldırımsız. ve bakımsız olan bu meydan uzun ve yayvan bir müsellese benziyordu hastane iki kath, kürgir ve çirkin bir binadır. Üstünde, cephesini boy" dan boya kaplıyan ve altın yak dızlh Lâtin ve Amhari harfile “Postane,, ibaresl yazılı simsiyah bir levha asılıdır.. Bu mlmarf ücübesinin yine cephesinde di- reklerle — tutturulmuş — tahtadan balkonlar vardır. Postahbane sırasında, — kimisi alçak, kimisi yüksek yarı tahta ve yarı galvanizli saçtan yapılmış evler vardır. Bunların zemlin kat- ları dükkün, kahvebane, meyha- ne veya umumhane olarak kulla- nılmaktadır. Müsellesin zirvesin- den Üç yol ayrılmaktadır. Bunlar da, Adisababanın diğer — yolları gibi pis ve kaldırımsızdır. Müsellesin, postahane kargı- — sına İsabet eden uzun dıl'ı Üze- rinde de bir mıra kulübe ve önleri açık, kapısız, izbeye ve mağarâ- ya benzeyen bazı oyuklar var. Bunlar Yunanlı, Suryoli, Ermeni vesnir Şarklı esnafın tattukları dükkânlardır. Bu perişan binaların önünde tahta kazıklar Üzerine oturtulmuş ve Üstü siyah Jüvbalarla örtülmüş uzun bir cundurma var. Ben, bu- nu, boyluboyuna yatırılmış devasa blir solucan ölüsüne, önünde top” lanan kalabalığı da onu sürükle- miye uğraşan karınca sürülerine benzetiyorum. Müsellesin Üçüncü ve en kısa dıl'mı büyük bir bina işgal et- mektedir. Bunun yapılışı biraz da Avrupa binelarımı andırıyorsa da inşaatı henlz bitmemişti. Iskelet halinde idi. Ben gördüğüm zaman inşaat muvakkaton tatil edilmişti. Birsürü müteahhidin elinden geçtiği, elden ele devredildiği ve şimdi de yine son mütcahhidin değişmek Üzere olduğu besbelli idi. Sonradan anladım. Bu binayi imparatoriçe yaptırıyormuş. Mü- teahhitlere olan borcunu verme" diği için birtürlü ikmal edile- miyordu. Meydanlığın ortası tıpkı bir yapı yerinl andırıyordu. Yer yer taş, kum zesalr inşaat malzemesi Meydanlığın — bir. kenarında üç beş taksi otomobili müşteri bekliyor, bazı Avrupalı adamlar ata binmiş geziniyorlardı. Yalın” ayak, üstleri başları perişan, kirli, bir sürü yerli de biribirini ite kaka üvere blr wurotte dolaşı” yorlardı. Benim kıyafetim de perlşandı. Bereket versin bana kimse dik” kat etmiyordu. Köşebaşında bek: leyen otomobillerden birine atlar dim ve giyaben - tanıştığımız ortağımızın evine giderek Fer- mor'u bıldotllfı. Köz ü v at yüLa eli