nın K Kâm eşile S EKadıköyde Muhakkak Bir Deline Var Yazan; Hatice Hatip -46 — evgilisi Po il -0. 935 lis Merkezinde SON POSTA Karşıla- mışlardı, İkisi De Kayıp Genç Kızdan Haber Soruyorlardı — Biraz züppe... Fazla mon- den... Azıcık Rudolf Valântinom- su amma yine de hoş bir çocuk... Tasan eline düşse belki adam olur. Lâmi her halde ayni fikirde değildi: — Bu yaştan soura mı? Dedi, biç Ümit etmem. Sonra düşünerek içini çekti: — Onların içinde bir tek İt san var... Bir tanecik... o da Han- dan.,, O ne çıtkırıldım Kâmrana, ne züppe Ömere, ne sahte vekar Kadri Beye nede alolâcayip ana- larına benzer... Adamdır o... Iyi adam diye ona derler, Başını salladı, — Hem de ne güzel İsmet görsen —ne güzel kız.. — Bir vücut. Aama nastıl bir. vücat. İnce.. ince,. İnce.. — biliyormusun hani asma dalı, sarmaşık fi- lizi filân diye romantik tarı- da vücut incelikleri anlatırlar, Bunun vücudü öyle değil. Bu kız ucu gümüş saplı kamçılar yardır.. dace kamçılar.. Salladın mı her tarafında bir dalga dolaşır amma ayni zamanda da şiddet, kuvvet, meram ve İrade ifade eder. İşte Handan öyle kamçı gibi sert ve yumuşak, ince, azimkâr bir kızdır.. Güneşte kala kala bakır rengine kaçan ezmer bir teni, yeşil amma yemyeşil. — Türbe gibi yeşti, — Evet, türbe gibi yeşil. Tlk- bahar çimenleri gibi yeşil,, Sığ- lıktaki deniz suları gibi yeşil gözleri va sanki abanoz ağacından kesilmiş gibi saçları vardır. Or- tadan saçlarını ayırır ve bu saçlar başının — yamından — kulaklarının Üzerine kadar dümdüz düşer.. Sonra ağzı pek güzeldir., Kıpkire mızı ve gayetle iyi çizilmiş dolgun dudaklı bir ağız. Ya dişler.. Allabım o ne dişler.. — Bu hususta sana İnanamam. Bir kete muayene etmeliyim. — Alay etme, Ya burnu, Burnu.. — Hokka gibl. Allahını se- versen canımı sıkma.. Şimdi de senin Aşıklığını mı çekeceğim, —ida Öııu yanına girdiği zaman orada O man Feyziyi buldu o da Kâmran- dan baber almıya gelmişti. Ömere rastgelinca, orada tesa- düf ettikleri için pek - sıkildi. imer onun mevcudiyetinden kinmeden balo gecesindeki hlî seyi genç kızın Moda çayırında baygın bulunmuş olduğu geceyi anlattı. Kâmranın sesini duydu- , Gönu söylediği, kız kardeşlerinin ise Avrupada olduğunu bunun kendisinden alınan — muntazam < maktuplarla da müsbet bulundu- ğonu anlattı. Ve bu yüzden kız kardeşinin #özüne o gün ehem- * miyet verilmediğini bunun bum- madan doğan bir kâbus telâkki edildiğini, halbuki kanlı kilisede geçen — hâdiseyi — öğrendiklerini aynı zamanda da dişçi Baha Be- yin evinde dişçi İsmet Hanımın | u- başına gelen hâdisenin tıpkı kız kardeş'erinin — başından — geçen hadiseye benzediğini ve bu hadi- seler " nazarıdikkati celbettiğini ve onlura Moda hadisesini hatır- morkez — memurunun | lattığımı bu leıu de İşte polisin nazaridikkatini celbetmek istedik- lerini söylediler. Bu hadiseyi mer- kez memuru kemali — dikkatle kaydedeceğini söyledi. Osman da odada idi ve hadiseyi o da dikkatle — dinlemişti Merkerden beraber çıktıkları vakit delikan- hların ikisi de susuyorlardı ve biraz da biribirlerinden sıkılıyor gibiydiler. Polls merkezinden bankanın önüne doğra yürüdüler sonra Ermeni — kilisesinin — bulanduğu meydana doğrü ilerlediler. Vapur saati değildi. Sokak tenhaydi fenerler yanmıştı... Ancak orada Ömer delikanlıya sert, sort bakas rakı — Osman bey dedi kız kar- deşlimmla başına gelen hadiseye alâkadar olarak bize karşı gös- terdiğiniz bu dostluğun minnetta- fıyız... Osman da Ömerin yüzüne sert baktı ve ayni sert sada İle; — Bana teşekkür etmeyiniz beyefendir. dodi hakikaten kız kardeşiniz ve kız kardeşinizin ânt kayboluşuyla zannettiğinizden fazla alâkadarım. Ömer tek gözlüğünü düzeltti ve — Yalnız dedi beni çok ziya- de mütehassis eden, bu alâkayı bu kadar aleni suretteği izhar etmeseniz.. beni daha fazla min- nettar edeceksinir. — Kâmrana karşt duyduğum alâkayı saklamıya beni kim mec- bur eder? — No sıfatla? Ömrer başını kaldırdı: — Kâmran Hanımefendi diye- cektinir. zannederim. Bir de sizi ona karşı alent alâka göstermek- ten menedecek İnsanın ben oldu- ğumu söylemek İsterim, Dedi, Osman Ömerli yukardan aşağı bir süzdü: — Erkek kardeşi, evet Kâm- ranın erkek kardeşi olmak sıfatile ikl adam meydanın ortasındaki fener direğinin yanında duruyor- lardı. O kadar sakin konuşuyor- lardıki dört yoldan çıkıp gelen Insanlardan hiçbir! onların bir münakaşa etmek üÜzere oldukla» rını kestiremoezlerdi. — Ben de siİze şunu söylemek İsterim ki ant bir şekilde ortadan kaybolmuş nişanlımı bulmak için telâş ve merak göstermekten beni mennedebilecek hiçbir insaa tasavvur edemiyorum, — Nişanlınız mı ?, Şüphesiz ki Ömerin yüzü sap- sarı kesilmişti: — Nişanlınız mı ?.. Diye tek- rarladı... Osman Bey ne söyle- diğinizin — farkında — değilsiniz galiba ?.. —- Pekâlâ — farkındayım... Ömer Bay.. Ömer kendisine meydan oku- bu kocaman deve baktı. (Arkası var) yan ü&RŞE! SABİHA ZEKERİYA NÂZIM HİKMET OEMAL . NADİR REŞAT NURİ AKA GÜNDÜZ M. TURHAN NAOİ SADULLAR HÜSEYİN AVNİ MAHMUT YESARİ ÂBİDİN. DAVER HİKMET FERİDUN DOKTOR FETHİ NİZAMEDLİN NAZİP SABAHADDİN ALİ VEDAT ÖMER RESSAM AVNİ ve ALI SUAVİ ORHAN SELİM Reslmli HER ŞE Y'de Tepobaşı Belediye Bahçesinde Bü âkşam aat 22 de KARAGÖZ Her bafta Perşembe, Cuma, Cumartesi, Pazar akışamları Halkevlerinin Köy . « Gezileri Bafra, 10 (A.A)— Halkevimi- zin köy gezileri devam etmekte- dir. Bu haftaki geziye 200 den fazla atlı Iştirak etmiştir. Nebiyan istikametinde yapılan bu geride ilbay da bulunmuştur. Uğranılan köylerde program dahilinde köylüyü uyandırıcı İnkı« Mâbın feyizlerini bildiren, anlatan diyevler verilmiş, hastalar bakılıp ilâçları temin edilmiş, köylünün dertleri dinlenmiş, — İhtiyaçlarını karşılayacak tedbirlere başvurul- ması — şimdiden — düşünlülmüştür, Halkevi ilçenin diker bölgelerin- de de gezilera devam edecektir. Halkevi tarafından köylülerin dertlerinin incolenmesi şar ve köy halkı üstünde çok iİyl tesir bı- rakmaktadır. Yeni Neşriyat Hafta Artık haftalik güzetelerimiz —ara- sında temelleşmiş ılı:'ı hafta bu sa- sında mün vakılarına alt bi ı,ı'M!l! v!u resimlerle doludur, bu::k: Süveye kanah ile Cebelüttarık kapa- mırsa yazın, Peyami Safanın Namık İamall — fikrosi — ve kendisine —ait iddialara cevabı. ve daha — birçok faydah yarılar vardır. TAKVİM Gün — ÇARŞAMBA — Hur 380 41 EYLÜL 935 129 Ruml 1351 Ağustos 25 Evkat |Esabi (Vasatif Vakit /Faant (V Güneş Y1 08 5 S6| Alışam 13 189 Öğle ııu Bü) Yata (1d İ00 | Bktadi | s 18 15 46 | Usslk İ0 26|9 54 Habeşistan kabinesinin bir toplanışı (Baştarafı 1 inci sayfada) Yol arkadaşım Aleksandı Fer- imor'da aynı İstikamete gidiyordu. Kendisi Rusya İmparatorluk - ör« dusunda vaktile süvari miralaylığı etmişti. Habeş ordusunda kendisle ne bir hizmet temin etmek İsti- yordu. Fermor iyi huylu bir adamdı. O da birçok vatandaşları — gibi malşetini uzak ve yabancı ülkeler- de aramıya mecbur bulunuyordu. 3 Künunuevvel 1927 de Vale- ga bölgesinde tuttuğumuz onyedi hamalla birlikta yola çıktık. Ep yamız, herbirl yirmişer — kiloyu geçmeyen ağırlıkta birkaç denge ayrılmış ve hamallara dağıtılmıştı. Her hamal kendisine isabet eden dengi başında taşıyordu. Bu havalide en çabuk seyya- hat edebilmenin usu'ü budur. Zira hamallar bu topraklarda yük hayvanlarından iki kat daha hızlı yürürler. Her tarafa kolayca tırmandıkları gibi, ne develerin ne de katırların keşfedemiyeceği kesl yolları bulur, uçurumlardan aşağı İner, kayadan kayaya atlr yarak dereleri aşar ve en çetin noktalara gelince, denkleri elden ele atarlar. Yanlarında yiyecek taşıdıkları nadiren vakidir. Günün gayrımuayyen bir saatinde, basit yiyeceklerini satın almak fırsatını buldukları zaman, alelncele bir şey tıkıştıracak kadar yol kena- rında eğlenirler. Sonra — yine hemen ayağa kalkıp, şefakla beraber başlıyarak gün kavuşma- sına kadar başka hiçbir. fasılasız güren yürüyüşlerine devam ederler. Yolculuğa bizimle beraber çı- kan bu hamallardan, ancak pek azı Adisababaya varabildi. Tabü- tuvandan kesilmiş ve düşmüş olan Götekilerin yerine, yol boyunca şu- radan buradan, başka zinde adamlar tutmuşdak. Geçtiğimiz taşlık erazi öyle sarp ve çetin idi ki, Fermor ile benim binmiş olduğumuz atlar, bir Ikl gün sonra, bizl taşıyamı yacak bale geldiler. Bunun Üze- rine, yolumuza yaya olarak devam ettik; taki bir kervana yetiştik ve kervancı bize iki tane güçlü, kuvvetli hayvan sattı.. Mamafih benim bu ikinci hayvamın da çok dayanamadı, düştü ve yolculuğu- muzün son iki günü zarfında onu yedekte sürükledik; ben ise aradaki mesafeyi yaya yürüdüm. Yolumuz yükseldikçe gözleri- mize görünen dalgalı yaylanın #zameti itibarile ıu:ıın ;ıîkıll- de mücasirdi. Bodür ot kümele- rinden müteşekkil bir sathın yek- nasaklığı, yer yer bunu aralıyan ve birbirinin Üzerinde görünen taş kademelerle değişiklik göste- riyordu. Elr dağ elisllesinin duru- ğuna varıp da, aşağıda göz ala- bildiğine uzanan bu sapsarı de- nizin ortasındaki taşlık kademe- lere baktığımızda, yolculuğun güçlüklerini ve üÜzüntülerini unu» tuyorduk. Tepelerden, şelâleler, çağıl çağıl akıyordu. Bu yabanl ülkede, ahali sey- Altın Fışkıran Memleket: Eylal 11 rek, köyler birbirlerinden çok uzaktadır. Arada bir, momleket İçerisine doğru giden ve Av rupa omtlası (taşıyan — veyahut ki oradan Cibutl yolu ile Avrapaya ihraç olunmak üze: re Adisababaya kahve vesaire gibi yerli mahsulü götüren ker* vanlara rastlayorduk. Daha nadir olarak, katır kafileleri görüyor" duk. — Her katırın — artında ikl | küçük sandık — vardı ve kafile silâhlı askerlerin muhafazası al- tında bulunuyordu. Bu katırlar, Viyanada basılmış gümüş talerler taşımakta idiler. Bu sikkelerden | berbiri yeni basılmiş olmaklk beraber, 1780 tarihini ve impe* râtoriçe Mariya Tereza'nın res* mini ve armasını — havidir. Bu suretle, senelerce İcrayı hükümet ettiği memleketinde bugün ismi hemen hemen — unutulmuş olan imperatorlçenin — ya- Meryem ananın sanırlar: Bir talar iki şilin kıymetinde ve larla tümenler, ülkenin e. gidildikçe kıymet kesi N Yani Adisababadan uzaklaşı dıkça, bordurulan bir talere karşt lık. Gittikçe az bozukluk verirler. Taler kervanlarından daha ga* rip bir kervanda, başlarında gak venizli saç levhalar taşıyan hamat: lar — kafilesidir. — Bu levhaları, memleketin İçerilerinde — oturat Avrupalı veya Asyalı - tüccarlar, evlerini ve eşya anbarlarını kapla- mak için kullanırlar. Saç levhala* rın güneşin altında parıltısı çok ıı:ıElı:d'ıın ııııınıp ve ınâııl #aaller şeçtikten sonra bu hamı kafilesi, —dizl kola — nizamında Gnünüzden geçer. Bu levhalari hiçbir. zaman — yük — hayvanla- rına — yüklemezler, — Çünkü yol çok zaman — kayalıklar — arasın" daki dar — geçitlerden — veya* hut da derslerden ve sık çalılık” lar arasından geçtiği için, katır" lara yükletildiği takdirde, * dab$ birkaç kilometro yol gitmeden bu saç levhalar otrafa çarpt çarpâ yamrı yumru olur. ve İşö yaramıyacak bir hala gelir. Hak buki hamallar bu levhaları baş* ları Ustünde gayet ustalıklı taşır” lar ve bu sarp yoldan sapasağ” lam geçirirler. Bu çeşit çeşit kervanlarda! maada, yolda müteferrik yolcula* ra da rastlıyorduk. Bunların çoğt mektup taşıyan yaya postacılaf ve koriyelerdi. Bunlar, yerlerin? Btürecekleri — mektupları, uzull glı değneğin bir ucundaki bif yarığa sıkıştırırlar ve diğer ucunu tutarak taşırlar. | ( Arkası var )