Yaramaz Çocuklar — Tutl. Koş!. Yakala!. — Ne oluyorsun, Hasan Bey? Yankesiciye paranı mı çarptırdın? — Hayır! Şu tramvaya asılan çapkınları görmüyor musun? — Sana ne? Varsın asılaınlar! —AI sana bir de bundan! Nasıl, bana ne olur mu? Bunlar- dan bir tanesini yetiştirmenin ne demek olduğunu biliyor musun? — Biliyorum elbette! Allah kimin varsa bağışlasın, iki tane de benim var, — Öyle ise, bana karşı gele- cek, beni ayıplayacak yerde, sen de benimle birlik ol da hüküme- tin yasağına yardım et, — Hangi yasağına ? — Duymadın mı yoksa? Polis, tramvayların peşine takılan, oto- mobilleri, trenleri taşlayan yara- mazlara karşı mücadele açtı. Böylelerini sıkı sıkl takip ediyor. Bir tanesini —yakaladı mıydı, dayıyor babasını, —velisini mah- kemeye! — Deme, Hasan Bey! — Demesi var mı? Böyle işte! Bundan güzel, bunun kadar we- turlaplı, yerinde bir iş olamarz. Hergün az kaza mı oluyordu. bu haşarıların yüzünden?. Senede kaç gocuk tramvay, kamyon, otomobil ve araba altında kalıp ta ölüyor, yahut ki sakatlanıyordu, biliyor- Mmusun sen? — Peki amma, acaba polis başa çıkacak mı? — Elbette çıkar; onane şüp- he? Hükümetin gücü her şeye yetor. Hele bir kaç tane kayıtsız ana baba kodesi boylasın, para Cozasını uçlansın da bak ondan aonra, çoluğunu, çocuğunu hayta- lar gibi sokağa salıverip de peşini kollamıyan vurdum duymazların akılları başlarına gelir! — Mi dersin? Ben yine de Şöphe ediyorum. — Yok, a canım! Şüphelik bir şey yok. Bu iş bu sefer cid- didir; artık bıçak kemiğe dayandı. — Haydi, öyle iİse: Tanrı, evlât — sahiplerinin izanlarını da vicdanlarını da ikaz etsin! — Âmin! Hükümetimize de, tuttuğu her İşl başardığı gibi, bunda da muvaffakiyet versin! — Onada ben âmin deyim, Hasan Beyciğiml. t — Hasan Bey! Gel seninle el totuşalım.. — Hah şöyle, komşum ! Şimdi o'du! FK gel Boşa koydum, dolmadı Dolusu hiç almadı, Istanbulun derdi çok, Kulak asan olmadı. NİLER pT Adalılar su bekler; Süt bulamaz bebekler; Mücadeleye rağmen, Azdı sivri sinekler. MA Atna Dileğimiz çok değil, Atılamaz ok değil, Şu sokaklar sulansa.. Arozözler yok değill | getirde, oturup tatlı tatlı | delim. ’ Çalz - jj(?;nmmiıu | n a— Hasan B. — Şu adamı görü- yor musun? İsterse, halkı - biri- birine katar. — Gazeteci midir ? Hasan B. — Hayır, otobüs şoförü | Ben Buyum ! Ben, ne balkabağıyım, ne yetiştim Lângada; Ne var apartımanım, ne de param bankada! * Tuzum gayet kurudur, tasa ne demek, bilmem; (Pazar ola) dedin mi, bir taneyim dünyada! x Bütün acun çalkanır şöhretimle, şanımla, — Ancak!i Hasan Bey'n dost'arından evli bir genç, ertesi akşam - verilecek bir balo için bilet almış olduğu- | nu anlatıyordu. Hasan Bey: — Öyle ise, eva hemen koş, bayanına söyle, hazırlansın.. ded. | — Balo yarın akşam, Hasan beyelğ'm! — İşte iyi ya: olur, ş İkisinden Biri Bir akşam, Hasan Beyin evin- de oturuyorduk, Birden iç gicik- layıcı bir ses duyuldu. İçimizden biri: — Hasan Bey, necir bu ses? Diy sorunca, Hasan Bey, biraz kulak verdikten sonra: — İyi an'ayamadım amma, dedi; ya bizimkl türkü söyliyor, yahut ki kümese sansar girdi! Ancak hazır — Hasan B.! Nasıl, denizin suyu ? — Tabiate göre.. Bana biraz tuzlu geldi ! | idi, minderde Ne Yapacaksın ? Pazarola Hasan Bey, matbaada bizlere misafir gelmişti. O aralık İçeriye telâşlı birisi girdi, tahrir müdürüne: — Karımı kaybettim! dedi, Dört gündür evden çıktı, gitti, hâlâ dönmedi. İşte şu onun fo- toğrafıdır. Kendisini hemen buk mak istiyorum! Hasan Bey, fotografı adam- cağızın elinden —aldıi, baktı ve tokrar sahibine uzatarak, soğuk kanlılıkla sordur — Bunu ne diye arayorsun, be birader? Kaybolduğuna şükü- retsene ! Enaimiyim Ben Pazarola Hasan Bey, birkaç yıl evvel, bir arkadaşile beraber Izmire gidiyordu. Rıhtımdan — vapura - bindiler, güverteye çıktılar ve gezinmeye başladılar. Tam vapur kalkacağına yakın, arkadaşı, Hasan Beye: — Deniz çok güzel! dedi; Haydi şuradan iki sandalye bul, seyre- Hasan Bey: — Ya?f! dedi. Zahir ben iskemle araştırdığım zaman, vapur kalksın da ben kalayım, öyle mi? Enayi miyim, ben? Pazarola Hasan Bey bir akşam evine döndüğünde, karısı : — Hasan Bey!| Dedi. Bugün tuhaf bir şey oldu. — Hayrola? — Yukarıki odada, duvarda asılı duran saat yok mu? O, birdenbire yere düştü. — Vah, vah! — Hem. Allah sakladı. Yok- sa, beş dakika önce düşmüş olsa oturan annemin başına rastgelecekti. Hasan Bey, ciddi bir tavırla: — Zaten, ben her zaman demez mi idim? Bu saat daima beş dakika geridir.. dedi. Hikmetinden Sorulmaz ! Kısmeti kıt olursa, bir adamın, acunda, Temmuzda suya girse, balta kesmez buz olur, Şeker atsa ağzına, muhakkaktır, ucunda, Ya Arnavat biberi, ve yahut ki tuz olur! * Elâlem plâja gider, bo'bol gezer ateşte, Sabahtan kuma ar, kalkar tam saat beşte; Kiısmetsiz şayet ka'sa on dakika güneşte. Beni bilmiyen yoktur Hanyada ve Konyada, » Derileri yüzülür, sanki bir uyuz olur. * Herkes bulur malına, bir istekli alıcı Satar kıyırcık diye, hâlis sıska dağlıcı, Müşteriye izmarid gelir onun kılıcı; Kısmetsizin mataı daima ucuz olur. * Talip olsa bir şeye, tamah edip peylese, Üzerline fazla düsse, ne kadar caht eylese, Yanılıp da sevinse, seviacini söylese, O nesne ya satılmaz, yahut ki mahceuz olur! Daima güler yüzüm, neş'e saçar âleme. Ben de görsem kendimi sırıtırım aynada. M Şu koskocaman kafam, tuzkabağı değildir, Ondaki temiz akıl yoktur değme kafada! * Boyum, bosum, biçimim çok gönüller avladı, hazır, pljaman — ütülü.. temi e Bu yaz bayanlar bile, bayıldılar Adada, lara Bde ae * maşırların yatağın Üzerinde.. ter- liklerini de getireyim mi ? — Ben bu kadar alâkaya iyi mana vermiyorum.. nedir; Yine mpoton mu eakidi ? Sözlerim sanmayınız, birer kuru nüktedir: Ne önemli hikmetler vardır bazan onlarda!