. Hint Denizlerinde Türkler Piri Reis- Mourat Rei Yazan: M. Turhan - Hadım Süleyman Acı Acı Güldü Ve Suallere Gamlı Gamlı Cevap Verdi Amliral von gül- leyi de attırdıktan sonra gemisini ta- e birake tasarlayan kaptan gibi dav- randı, içini boşaltı. verdi 1 — Çünkü #sizi #eviyorum, candan yürekten — seviyo- rüm. Jan, çu konup- münın böyle bir #ona ereceğini çole oranlamıştı, — bune dan — ötürü küçük bir. şaşkınlık göz- termedi, kızmaya da lüzum görmedir — Yat dedi beni seviyorsunuz, öyle mi ? Buna emin misiniz ? — O haldo size acıyacağım — asa- Tetmaap. — Çünkü sevmek, kudal bir. Anlattı... deliliktir ; c&hennüml cenmet gösterir. Fakat kargılıksız kalı gi alıldık: lıktır. Siyahı beyaz tanımaktan başka blir netice vermez. Amirâl, yüreğinde dalgalanmıya başlıyan heyecanları kolimeleştirerek güzel kızın ayaklarına dökmük için diz çökmeğe hazırlanıyordu, Bu kar» Şılık Gzerine yalnız beli bükük kaldı; peltek peltek söylendi 1 — Aşkımın sizi mes'ut edemiye- eeğini mİ sanıyorsunuz Eğer Öyle uz Matmazel, Siz yü- lütfen kâbul odinlz. iz ki gerçekten seven bir erkek kendini sevdirmeğe de -ergeç- muvaffak olur ! Jan, acı acı” güldü, gümli gevap verdli — Acemi bir topçu da gamlı uğraşa maktan Ibaret kalır, Seyvmeyen gö- müllerin alınması da buna benzer ve acıklı bir zafer olur. Ve birden silkindi, © nefis gerda- Ninı gere gere çu sö: — Siz şimdi yişimi aradaki gelme bir çekli Böyle bir fikre kafanızda yer verme- menizi İsterim. İhtiyar nehirlerin de genç sular kadar — kıvraklaşabildikle- rini bilirim. Taza bir fidan gibi yaşlı bir ağaç da hoşa gider. Hattâ gün olur, o fidan İşe yaramaz. O ağaç, bir sığınak olur. Bunlar herkesin bildiği geylerdir. Sizin şu durumda söylemek istedil izi de anlıyorum. altında dipdiri nın: söyliyeceksiniz v6 belki bana karla örtülü Himalayanın böğründe gizlenen sönmez gençliği göstereceksiniz. Bunlar — doğrudur Amiral, — Yılların — tırnağı, — yüzlerde yaptığı izleri kolay kolay gönüllerde yopamıyor. Yüz buruşurken kalp taze ve temiz kalıyor. Lâkin — bunlar, evlenebilecek bir kızın gözüne çarpar, Benim gibilerin değili — Anlamadım — metmazel. evlenmekten kim alıkoyuyor? — Kâalbim! — Yal Birini seviyorsunuz, öyle mi? — Birini demekle eti, kemiği, kanı ve yağı olan, ken görüşülebilen bir adamı kastediyorsanız yanılıyoar- sunuz. Bön bir huyali seviyorum ve 6 hayalin hakikat olamıyacağını bile bile #eviyorum. Amiral, şu genç kızın dell olup ol madığını anlamak İçin bütün idrakini gözlerine toplamıştı, derin derin ba- kıyordu. Jan, bu bakıştaki anlamı vsezd , gü'ümsedi; — Eğer delili Sizl beynin bozulması Kondisi bu hakikatı lik olarak yorum, deliyim. — Bir hayal veya bir hayalet mi sizl deli ediyor matmazel? — Hayal dediğim dün bir hakikat- &, bugün aneak bir hatıradır. Fakat ben bu hatıraya çılgınca - bağlıyım. Safer rels kaybolurkem kalbimi de alıp götürm! e yaşıyorum. Onun İçin de aşkı bul edemiyorum. Çünkü bir ka sunularn aşk ya bir alevdir, ya bir çi« çektir, ya bir elmastır. Bunların üçü de kalp denilen kaba konulur. Bende kalp yok amlrall.. Safer Rels, Vis Ruvamın da bey- ninl kemiren uğursuz bir hatıra idi, hazinelerini Türkiyeye görünü Hint Amiral dö P oluşunu Vis Ruva unutmuş değildi. Elinden gelze ve eline geçse onu didim didim didikleyecek, her parçasını bir balığa atacaktı. Bu kadar sevilmeyen, bu kadar kötü görülen bir adamın şu güzeller güzeli kızı bu derece derin yer tutuşu, ı gön derece sinirlendirmişil. O kalpde bu hati rayı bulmak, kendi gemisinde Türk bayrağını görmük kadar onu Üzüyor- dü. Fakat kalpsiz yaşadığını apaçık haykıran gu kızı da boşlamak elinden gelemiyordu. Jan, gerçekten bir deniz gibi onu gekmiş ve sarmıştı. Ondan ayrılırsa karaya düşmüş balığa döne- ceğinl sanıyordu ve böyle bir akibete uğramamak için de şu güzel denizin almak istiyordu. bu acı durüm içine bocaladı, gerinip — Jan, dedi, ciddi ko: — Ben çok ciddiyim — Hayale veya hayal olmuş soğuk bir hakikate gönül veren — kadın, ciddi midir? — ©O hayalin ne kadar canlı oldu: gunu bilseniz beni takdir ederdiniz ? — İyi amma Safer Reis Bir Portekizlinin bir Türü sevmesi ne eye kadar doğrudur? Ne diyorsunuz. Amiral, bugün eviyor, gök seviyor, bütün viyor. Kendilerini zorla Türk ordusuna tutsak yaplıran Avrupalı kadınların hikâyelerini duymadınız mı? — Onlir deli, urdeli? — Hayır amiral, onlar deli " değil, belki en akıllı kadınlardır. Çünkü kadın ruhuna yakışan beşiğin hangi kollarda eziyorlar. ( Arkası var ) 28 F.Prangı Türktür. | SON POSTA * Son Posta İstanbul gelir ve para BORSASI 24 - 8 - 1935 Türk Devlet Borçları Lira W7,5 T.B. 117,88 , B. 11 28,05 Lira | 5 Hazine B, 57,25 | Dahili letikraz 04,25 Devlet Demiryolları Borçları Lira Lira Erganl 95400 || Anadolu MUL 4620 I* A.H. 4 ©0 | w H $ 100 SıvasErrurum 96,00 25,70 Anadolulveli —45,70 42,60 Lira İş. B M 90 | e M * 9,54 Merkezb. D saçıs Çel İsterlim hxits ' Liret P. Frangi 12,03 || Dolar Nakit Tet, Tramvay Krp. 168,00 || —1 Mark 136,00 | 20 Drahmi 625 — || 20 Leva 1986 — || 20 Ley Borsa Dışında L. K, LK Kredi Fonsiye | Mübadil Bon. 71 16880 senesl 12400 || Gayri, —» D, 6309 || Altın aç 85,50 || Mecidiye Paris Borsası 1 Delar 1 İstetlin 30 Liret P. Fi #478T. boreu 9145 Oz. Bankası 2750 | Dolar İsterlim 26 Ağustos ( Baştarafı 1 inci yüzde) biribirlerile ebedi dostluğunu ya- ratan tariht bir gün olarak da bilmeliyiz. Türk ve Yunan orduları 26 Ağustosta kahramanca çarpıştı- lar. Her iyi dostluk, büyük bir kavgadan doğar, derler, Türk ve Yuvan ordularını zafer ve mağ- lübiyet denilen mukadder akibet- lere götüren o büyük savaş, Türk ve Yunan uluslarını dost yapmış- tır. Bugün biz. ve onlar kendi yurtlarımızdayız. Fakat ara yerde hudut tanımıyan bir yakınlık ve dostluk vardır. * Bugünü sevinçle hatırlarken, bize zaferi, yurdu ve erginliği bağışlayan Yüce Başkumandanı, onun bütün silâh arkadaşlarımı ve kahraman şebitleri, sonsuz minnet ve şükran duygularımızla snıyoruz. Yugoslavyanın Vaşington E'çiliği Belgrat, 26 (Öııı) — Yugos- Uluslar — kurumundaki M. Fotiç hükümeti tarafından — Vaşington elçiliğine tayin odilmiştir. Dr. A, KUTİEL Karaköy Topçular caddesi No. 33 lavyanın mümessili SMANLI BANKASI| TÜRK ANONM ŞİRKETI TESİS TARİHİ: 1868 İSermayesi: 10.000,000 İngiliz lirası ——— Türkiyenin başlıca — şehirlerile Paria, Marsilya, Nis,Londra ve Mançester'de. Misir, / Kibris, İrak, İran, Filistin ve Yunanistan'da Şabeleri, Yugoslavya, Romanya, Suriye ve Yunanistan'da Filyalleri vardır. Her türlü banka muameloleri yapar Ağustos 26 ' HİKÂYE Ingilizceden 1 SOYULAN HIRSIZ Ceyma Mun duvarı aştı, pa> pazın bahçesine atladı, sonra aya- ğa kalktı ve yavaş yavaş evin arkasına doğru ilerledi. Papas ve karısı şehre gitmişlerdi. Ceyms, evin arka — tarafına geldiği vakit hassas parmaklarile pencereleri yokladı. Hepsi içer- den sürmeli idi. Biraxz daha yürüdü. Huyret!... Mutfağın penceresi açıktı. — Hiç s68 çıkarmadan İçeriye süzüldü. Elektrik fenerini yaktı ve etrafına bakındı, dolapları araştırdı.., So- ğuk et, jambon, piliç, erik kom- pastosu... Oh! tam sevdiği yemek ler... Fakat şimdi sırası değildi. Evvelâ iş görmek lâzımdı. Mutfaktan salona geçti, sonra bir kapı daha açtı. Burası papa- zın çalışma odasıydı. Ortada bir yazı masası vardı. Duvarlara da- yanan kütüphaneler cilt cilt kitap- larla dolu idi.... Köşede küçük bir kasa vardı. Hemen maymun- cuğunu çıkarıp kasanın anahtar deliğine soktu. Fakat tam çevk receği sırada arkasından bir ses geldi: — Obo00! Hoş geldiniz... Ceymis Mun birdenbire arka- sına döndü. Mumun ışığında ilerisini göremiyordu. Meçhul ses: — Azizim... gözlerinize yazık değil mi? Durunuz bari elektiriği yakayım, dedi. Oda birdenbire aydınlandı. Yazı masasının arkasında pnpaz elbiseli, uzun boylu <zayıf birisl duruyordu. Hırsız. hayretle ona baktı: — Ben sizi dışarıda biliyor- dum, diye kekeledi. Papaz gülümeedi; — Evet, filhakika şu sırada şehirde olmaklığım lâzım. Fakat ah gu kör olası hafızam yok mu?., Yol.. Hiç kalkayım demeyini: Ha şöylel.. Olduğunuz yerde d runuz... Hem elinizdeki o demir çubuğu da atınız bakayım... Papazın ellinde yassı, parlak bir tabanca vardı. Mun demir çu- buğu yere attı, — Aman efendim, bana ncr- yınız... Aylarca açıkta kaldım. Ev- de karım, beş çocuğum açlıktan ölüyor... Vallahi mecbur oldumda yaptım... Ilk defa hırsızlık yapı» yorum,.. Beni affediniz. Diye yak varmiya başladı. Papaz kaşlarını kaldırdı: — Ya?... Fakat alatlerinize bak- tım da ben de sizi hakiki! bir ka- sa hirsiziı - zannetmiştim.. Vah vah.. Demek ki kasayı açamıya- caksınız öyle mi ? Ceyms kızdı : — Açamaz mıyım? Kasa mı dediniz ? Sardalye kutusu dese- nize bana... Een mi.. Onu açamı» yacakmışım ? Durun da bakın. Papaz gülümsedi : — Sabi mi? Öyle ise onu açmanızı, fakat kilidini kırmama: nızı rica edeceğim. Hırsız büsbütün şa — Ne? Kat lstiyorsunuz ? Diye sora — Tabil... Durunuz da anla- tayım : — Piskoposun yarın için içtimaa davet ettiği kongrede bir nutuk söylemekliğim lâzım. Hak buki şehre — varınca — notlarımı yanıma alınıya unutmuşum. Acele buraya döndüm. Fakat aksiliğe bakınız ki bu sefer de anahtarları şehirde unutmuşum. bereketversin ki siz rastgeldiniz. Şu kasayı der- hal açarsanız size çok minnettar olurum. Nasıl, bir saatte açabilir misiniz?,, Dedi. — Bir saat mi? Alay ediyor- sunuz... Boş dakika bile sürmez, dedi. Kasanın önüne oturdu. Âlet- lerle bazı tecrübeler yaptıktan sonra nihayet kasayı açti. Papaz hâlâ tabancasını elinde tutuyordu: — Aferini. Amma yerinizden kalkmayın... Kasayı — boşaltınız bakalım. Ha şöyle... Şu zarfı bana uzatınız. Tamam, İşte notlarım. Şu banknot testesini de — veriniz... Şimdi öteki evrakı — yene yorli yerine koyunuz... Ha şöyle... Te- şekkür ederim... Şimdi sandalye- ye oturunuz - bakalım. Ceyms yerinden kalktı ve pa- pazın — karşısındaki — sandalyeye oturdu. Papaz sordu: — Sean buralı deği!sin, değil mi? seni buralarda hiç görmedim. — Hayır, buralı değilim, Oks- tonluyum. Bir karım, beş çocuğum var, papaz efendi. — Vahi vah, vah! şimdi geç kaldığınız için kimbilir. karınız nekadar merak edecek hem y yecekleri de yok ha? öyle ise gi- derken mutfakta ne bulursan al götür, çoluğuna çocuğuna yedir. — Demek beni polise vermi- yeceksiniz öyle mi? — Sizi niçin pollsa verecek- mişim... Bilâkis size medyunu şilk- ranım azizim, Siz burada olma- saydınız ben ne yapacaktım? Ya- rın kongrede mahcup olacak, yer- lerin dibine geçecektim, Al şuda sizin ücretiniz, dedi, ve banknot destesinden bir beşlik sıyırıp hır- #za uzattı. Hirsız bi önüne eğerek parayı aldı ve şeyler mırıldanarak odadan ve sonra da evden sıvışıp gitti. * İki gün sonra Ceyms Mun, her zaman uğradıği meyhanede oturuyordu. Papazın o geceki hâli hiç aklından çıkmıyordu. İkide bir elini kalçasına vuruyor — Vay canına. — Amma da papazmış yahul Bir tek kötü l4f bile söylemedi. Üstelik beş lira ile bir torba dolusu da- yemek verdi, diyordu. Masanın üzerinde duran — bir akşam gazetesini çekti.. Gözüne derhal şu serlavha ilişti “Muşford kasabasında mühk- râne yapılmış bir hırsızlık,,. — Ta kendisi, dedi ve alâka ile okumıya başladı: “Evvelki akşam Muşford pa- pazının evine hırsız giderek, hiz- metçileri uyandırmadan — kasayı mâhirâne bir surette kırmıya mus vaffak olmuş.... ,, Ceyma Müun sırıtti: — Evet.. tam benim mühirâ- ne İşim dedi ve okumıya devam etti: ae Ve 3000 İlralık tahvilât ile 500 lira nakit alarak hiçbir iz bırakmadan sıvışmıştır... ,, Ceyms Mun'un suratı birden- bire değişti. Ağız dolusu bir kü- für savurduktan sonra: — 3000 Liralık tahvilât, 500 lira da nakit ha?. Vay hin oğlu hin vay. utanmadan bana da beş llracık verdi dedi ve tekrar okumağa devam etti: «Meselenin asıl garip ciheti, hırsızın her ihtimale karşı papa- zın elbiselerinden — birini giymiş olmasıdır. Polis araştırmaları cs* nasında bu elbise gayet munta- zam bir surette katlanmış oldu” ğu balde bahçedeki odunlukta bulunmuşlur.» Ceyms Mun hiddetle yerinden fırladı. Yüzü mosmor kesilmişti: — Vay hınzır herif vayl. Vay koyun postuna saklanan kürt vay: 3000 liralık tahvilât, 500 llralık banknotl. Hem de şu kırilası ebk lerimle onları kendim verdim-. kendiml» Diye mırıldanarak meyhane- neden dışarı fırladı. dd lli