Hint Denizlerinde Türkler Pirl Rele- Morat Reis - Hadım Süleyman — Tez Bizim Toramanı Çağır, Yazün: M. Turkan Kaygusuz Da Gelsin!.. — Onu tanıdın yü vezir, iyi tani» dın. Zaten tanımnmak da olmazdı ki, O, gökteki ay gibi yıldızlar içind de parlar, kendin! tamıtır. Böynine — yükselen kanların bir kısmını — güçlükle — da: rına — gerl goviren Süleyman Paşa bağırdır — Biregel, kim var orada? İçeri giran Iri yarı bir nefere emir verdl: — Tiz birim Toramanı Kaygusuz da bile gelein. Onlar, Aden Emirisin kamaraya girdiği dakikadan beri yanyana, baş- başa bulunuyordu, kulak kulağa ko- muşuyorlardı. Emirin zıvanadan çıktı. igını sezmiş olmamakla beraber To- tamanı İsteyeceğini kuvvetle oranla- yan Safer Reis, bu duruma kargı ne yapılacağını bir kerre daha delikanlı- ya öğretiyordu. Paşanın Toramanla birlikte kendisini de İstediğini du- yunca neş'elendi : —E, evlât, dedi, artık zorluk gekmiyecüksin. Çünkü ben yanında- yıto, me — yapılacağını — kestiririm, yaparım. Biraz sonra iklsi de kamaraya girmişlerdi, Safer Öndeydi, arkasın- daki delikanlının birden görünmesine göyle böyle engel oluyordu. Emir Âmiri Süleyman Paşanın Türkçe ver- diği emirden yalnız Toraman gelme- sini anlamıştı, onun çağırıldığını 68 zlasemişti, zill takıp oymyacak bir hale gelmişti. Gerçekten deli gibi ellerini ovuşturarak, gülünç bir bl. çimde güviş getirerek kapıyı gözlü- yordu. Boklediği ayın süzülüp içeriye dolncağı kapıdan, ruh dediği esiri mahlükun bir ıçık - akışile gözlerine dalacağıni umduğu o açıkliktan boylu, poslu vö güçlü kuvvetli bir. adamın girdiğini görünce yine zıvanadan çıktı, arkadan bir başkıasının girip girme- diğini anlamıya lüzum — görmeden şırpınmıya başladı : — Lâ ya vezir, Toranman bu de- Bil. o bir peri, bu bir ifrit. O bir nur, bu bir gece. Ve Toramanı görür görmez kol. Tarını açtır — Geldin mi rubum, benl buldun mu nurum ! Feryadile ileri atıldı, delikanlıya sazılmak İstedi. Hadım veziz, kendi gözü Baünde korucusunu kucaklaâmı. ya yeltenen zirzop hükümdarı yaka- lamak için yerinden fırlamak istedi, beceremedi, yalnız gürledi; — Bre Kaygusuz, koma şu ken. dini bilmezi, yakala! Paşanın böyle gürlemesine, köpü. re köpüre bu emri vermesine lüzum yoktu. Safer Rels zaton kolunu yan« lamasına uzatmıştı, Toramanla Emir Amirin arasına çelikten bir vet çek- Ümişti. Ruhu bir. bozukluğun alevlen. mesile dimağ muvazenesini dâ kay- betmiş olan, ptığını © buhran sırasında — bilmeyen Emir — Önüne dikilen sedde çarpar çarpmaz sendö« ledi, ge » Eakat Idraki felce uğe ramış olduğundan kendini gerl iten engeli seçemedi, saldırışını tazeledi, * guhi, habibi , diye haykıra haykıra bir daha atıldı. Bu sefer Saför Rels onu kolundan yakaladı, köşeye doğru sürdü, güzel bir arapça ile emrettlir — Dur ya efendi, gürlüya otur, uslu dur. Toramanın senden gikâyetl var, davası var, Paşa hazretleri dinlesinler, hüküm versin'er. Sürekli yer sarsıntılarından, yıldı. tım püsküren gök gürültülerinden, korkunç yangıniırdan Ürkerek aklını kaybeden adamlar çoktur. Aynı hâ- diselerin bu kaybolmuş akılları yerine getirdiği de görülmüştür. Aden emiri de koluna yapışan pençenin xoru, ku« lağında uguldayan gür sesin gümbür- tüsü ile işte böyle bir hâlete erdi, birden kendini toplodı, atılmaktan vazgeçti, haykırmayı — biraktı, bön bön dört yanına bakmiya koyuldu, Kuvvetin ve kudretin yaptığı bu değişiklikte belki Toramanın varlığı da ayrıca Amil oluyordu. Onu karpe #nda görmekle Emirin sarsak kafası çığır. Bu etten, kemikten yapılma bayrak Türkü köle yapmak ve Üstelik onların namusunu kirletmek İstiyenlerin sonu« nu gösteren korkunç bir. yaprak — gibl yükseldiği yerde sallanıyordu... muvazenesini buluyor gibiydi. Hadım Vex!r, kendi korucularından birine vö kendi gözü Önündü yapılan Şu umulmaz muameleden ve Toraman hâkkında Emirin delice gösterdiği İlgiden dolayı zaten küplere binmişti. Aden kalesini filân unutarak hayal» yütine sürülen lekeyl temizlemek kaygusuna kapılmıştı. Onun düşün- cesine göre adamlarından birine göz koymak, nikâhklı karısına Iilişmekten ayırt ödilemez bir edepalzlikti. Hole © adama böyle atılmak namus ile alâkalı hörbangi bir sahneye benzoti- lemeyecek kadar ağır bir işti. Bundan ötürü gu Aden Emiri denilen bozuk ruhlu adamt mutlaka cezalandırmak lstiyordu. Safer relsin söylediği sözler onun bu düşüncesine bir de merak aşıladı, oturduğu yerden, dağ kımıldanmasını andıran — Ürkütücü — bir. — hamle ile kımıldadı.. Bre kaygusur, dedi, çabuk — söyle. ? İlerledi, kollarını göğsl kavuşturdu, yürekten gelen alevli bir hınç iİle Aden sarayına girdiği günden savuştuğu güne kadar başından ge- genleri anlattı, sonunda şunları söyledii senla kapına Öç almak için apmak — İstiyen bu kadin yapılı mezbure, sürayında salan kesiliyor, benim gibi garip yi gitleri zencire vuruyor, zindana atıyor. Niçin?, Çünkü dünyaya yalnız ırz yıkmak için geldiğine İnanıyor. Ben taşıdığım — kandan aldığım yürek pekliğiyle, güçile kendimi korudum, korudum, halayıklıktan yetme odalık. lar gibi kizlenmedim, —er kaldım, Lükin onun — pls — bakışlarından yüzüme bulaşan kiri, onun vurduğu kamçılardan tenimde kalan izi silmek lsterim. Bu bönim hakkımdır, sen hakkımı verir misin. Şimdi — zıvanadan çıkma — sırası badım vezire gelmişti. Fakat İrade. aine hâkim oluyordu. Birden köpür müyordu. Zihninde sıralanan bir sürü #ahnelerden birini seçmeye çalışı» yordu. “Toraman #sözünü — bitirince Emir Âmire çevirdi: — Bak, dedi, Toraman neler sÖy- Küyor? O, bön bön delikanlıya baktı, geamli gamli İçini çekti: — Anlamadım — yü vezir. Bizim Toraman Şimdi türkçe konuşuyor. — Benimle tatlı — tatlı arapça konuşurdu. — Yine konuşsun, (CArkan var) Dr. ibrahim Zati Belediye kargışında Piyerlotl eaddesinde No, 21 Hergün öğledaen sonra hastalarını kabul ler. SON P O STA İlk Çin Elçisi Ile Konuştuk ( Baştarafı 1 inel yüzde ) * — Üç aydanberi memleke- tinizde bulunuyorum. Çin'de iken takip ettiyim büyük Türk ink- lâbını yakından görmek ve asrı- mızın en büyük dâhisi diyobile- ceğim Şefiniz Kamâl Ata Türkle görüşmek şerefini kazanmak için Ankaraya gittim. Burada İnkılâ- bın ruhunu anlar gibi oldum. Türk inkılâbı hergün büyüyen, dalbudak salan ve bol meyva ve- ren bereketli bir ağaca benziyor. Memleketinizde en ziyade dikkat gözüme — çarpan — çoy — halle ile onu, Kamâl Atatürkün baş- kanlığı altında Idare eden büyük adamlarınızın arasındaki çalışma ortaklığı, daha ziyade Co-ordi- nation ruhudur. Anadoluda yap- mak İstediğim bir tetkik gezisin- de bunun daha açık misallerine tesadüf edeceğim şüphesizdir. Çinle Ticaret Mukavelosi Sefire Çin'le aramızda ticaret mukavelesi yapılıp yapılmadığını sordum, General bu sualimi şöyle karşıladı. — Bugün Türkiye ile Çin arasında bir ticaret mukavelene- mesi zeminini mütalea etmekle meşgulüm, Çinin tütün, Üzüm, İncir ve salr kuru meyvalar gibi Türk mallarına iyi bir piyasa olabilece- ğini zannediyorum. Türkiyenin de Çinden çay alabilmesi mümkündür. Ancak Türkiyede bugün istihlâk edilen çayın büyük — bir. kısmı Seylân çayıdır. Fiatlar rekabet edebildiği takdirde bunun yerine Çinin nefis çaylarını İkame etmek kabildir. Henüz bir ticaret Aand- Taşması İçin müzakerelere bap lanmamıştır.,, Çin - Japon Münasebeti No Durumda Sayın elçi, Çin - Japon müna- sebetleri hakkında da — kışaca demiştir ki: — Çin - Japon münasebetle- rinde son zamanlarda hiç bir değişiklik — yoktur. — Yeni bir hâdise de olmamıştır. Japonyanın bazı iktisadi ve malt imtiyazlara mukabil Çin hükümetine bir uyuşma teklif ettiğinden do rem men malümâtım yoktur.,, Çin Ve Türkiyenin Tarihsol Münasebetleri Çinliler tarihin çok eski de- virlerinden berl Türklerin iyl bir komşuları olmuşlardı. Hattâ Cen- gizin Torunu Kubilây da Pekinde “Han Babg,, bir Türk devleti kurmuştu, Muharririmiz General Hayatzaya Çinde bu tarihl mük« nasebeti hatırlatan Türk eserleri bulunup bulunmadığını #on bir sual olarak — sormuştur. — Aldığı da şudur1 “'ŞL ı’Tıgıılılyo ile Çin aı:ııııdıkl at gayet e MÜRakarada Türk Tarihi Tetkik Kurumunun talebi üzerine Türk - Çin tarih! münasebetleri hakkında bazı tetkikat yaptırmaktayız. Ne- ticesini! henliz bildirmedik. Çinde Sey * Ven vilâyetinde Cengizin torunu Kubilây Kaana ait şapka kılıç, bıçak, mızrak ve elbise gibi bazı şahal eşya — bulunmuştur. Bunlar orada muhafaza edilmek- tedir. Son yapılan karılarda Türk - Çin münasebetlerini gös- teren bazı taş yazıları da bulun- muştur. Bunları da tarihçilerimize tetkik ettireceğiz.,, Muharririmize büyük bir tevazu ile beyanat veren General Ha- yatze, muharririmiz otelden ayrı- lirken — memurlarından — birisini koşturmuş ve Ankaradan daha fazla tariht malümat gönderebil- mek içln vâzıh adresini aldırmıştır. #T v LA OU .K “ Ağastos 15 Dinarlı Mehmet Mey- dana | Baştarafı 1 inci yüzde | — Bırak, boğulacağım ! Dimarlı, dev boylu pehlivanın koltuğundaki kellesini, güvercin azatlar gibl bırakıyor ve ilk kar- şılaştığı pehlivana sesleniyor : — Biraxz da sen gel bakalım ! Temindenberi dinlendin artık ! Mütemadiyen resim çeke çeke filimlerini bitiren fotoğrafçı, yot- miş dakikadır dinlenmeden boğu- şan Dinarlının, uzun bir uykudan yeni uyanmış kadar rahat yüzüne bakarak, hayretini gizleyamlyor 1 — Bu adamın en aşağı sekiz kalbi ve bir o kadar da ciğeri olsa gerek. Çünkü bu kadar bo- ğuşmanın yorgunlağu, bir İnaanı değil, bir boğayı dabi yıkabilir ! Mindere ikinci çıkışmdan az sonra, kötü bir vaziyete düşen dev boylu pehlivan Dinarlıya bağırıyor : — Yavaş ol yahul Ben Cim Londos değllim ! Ve, bu oyundan kurtulup minderin dışına kaçarak - ilâve ediyor : — Altmış yaşımdan sonra, seninle oynaşabilir miyim ben? Meğer, söylediğinden yirmi yaş dinç ve genç görünen bu pehlivan, Dinarlının babası Yusuf Hüseyinmiş. Yorgunluktan daralan göğsünü geniş nefeslerle ferahlaştırmıya çalışarak, diğer bir pehlivanı ortaya çeken oğlunu, derin bir baba iftiharile süzdü : — Arzkalsın bacağımı kıra» caktın ? Dinarhnın, “Mülâyim,, pehli- vanın adına kanmadığı belli, onu lsmi kadar yumuşak — bir rakip saymadığı, yaptığı — Idmanların sıkılığından anlaşılıyor. Bir aralık kendisine, bu müsabaka hakkın- daki düşüncelerini soracak oldum: — Bu, dedi, piyango için bilet alan bir Insana; “Kazana- cak mısın? diye sormaya benzer. Çünkü bu suale cevap verebil- mekliğim içla, — ben Mülâyimin kuvvetini, kabiliyetini, maharetini patates gibl teraziye koyup tar- tabilmekliğim Jlârzım, Görüyorsu- nuz ki, kazanmak — için elimden geleni yapıyorum !,, Son idmanını da babasile ya- parak minderden çıktıktan sonra, Yusuf Hüseyinin elini öptü. Yu- suf Hüseyin buna, kalın dudak- Tarını, oğlunun terli yanaklarına yapıştırmakla mukabele etti, ve Çlktı Dinarlının yapacağı Amerikan güre- şinde böyle ayak wırma da var alafranga Idmanlar, alaturka sere- moniyle sona erdi. Ben, tıpkı, kill- seden çıkan bir adamın camiye girmesini andıran bu tezatlı sere- moniden sonra, Dinarlının kırk sekiz saat sırt Üstü yatıp dinle- neceğini sandım. Fakat meğer o, bizi saatlerce ayakta dikilip seyretmekle bile yoran bu boğuşmalardan sonra, uzun bir de koşuya çıkacakmış. *“ Mülâyim,, pehlivan müsterih olabilir. Çünkü bu zorlu Idmanlar pa- zara kadar sürerse, Dinarlının bazuları kuvvetten ve ciğerleri takatten haylı düşecektir. N. 8. Pehlivanlardan Soruyoruz: Kızılcahamam Mü- sabakalarına Git- mek İster Misiniz? Bu Takdirde Bize Bir Mektup Yazınız! Ankarada Kızılcahamam İlçe- baylığı tayyare şubesi 30 ağustos zafer bayramı için bir pehlivan güreşl tertip etmiştir. Bu güreşe gireceklerden başa 100, baş altı» na 50, ortaya 30, ayağa 10 lira verilecebtir. Müsabakalara — iştirak etmek İstiyen pehlivanların, nerede bu- lunuyorlarsa, oranın hava kurum şubelerine baş vurmaları, ve bize de adlarını bir. mektupla bildir- meleri kâfidir. Tenin tarâveti için sırrım İyi hazım CHARBON DE BELLOC, hazım elhazının en mükemmel dezenfekta- mıdır. Toz veya pastil olarak alındıkta en eski ve muannit mide ve barsak rahatsızlıklarını ve ishali serlan tedavi eder. Midede lâtif bir his tevlit eder ve iştahayı açar, hazmi kolaylaştırır ve İnkıbanı defeder. Yemekten sonra hisaedilen mide ağırlıklarına ve sul hazimden mütevollit baş ağrılarına, mide ekşiliklerine ve yanmalarına velhasil mide ve barsakların bütün ae sabi halâtına karşı pek mükemmeldir.