16 Temuz Tramvayın Ödediği Paraya Dair — Geçmiş olsun, Hasan Bey- diğim! Ne oldun? — Sorma, birader! Üç gündür, yorgan, döşek böyle up uzun ya- tıyorum. — Vah, vah! soğukmu aldın? — Keşke soğuk — alsaydım! Başıma öyle bir iş geld.ki, sorma! Geçen gece, bizim bacı Ve be- raber, akrabadan birinin evine oturmıya gidelim, dedik. — Olur a, — Bir de baktım: bizimki, ba- badan kalma muşamba feneri yakmış, e'ime tutuştüruyor.. Kız- dıim; yirminci asırda, muşamba fenerle sokağa çıkılır m:? Meğer, karı haklt imiş. İçine doğmuş za- hir! Evden çıkıp da on adım yü- rüdük, yürümedik, cooop!. Hay- di ayağım bir çukurun içine gir- * di.. Canım ağzıma geldi sandım. Ne ise, oradan kurtuldum; topa- liya topallıya giderken, haydi bir (pik — dahal, Bu sefer öteki ayağım.. — Vah, Hasan beyciğim, vah! — Dur, dinlesen e! Yine aya- ğımızı kurtardık.. Eir iki dakika duvar dibine çömeldim, ağrı ge- ger gibi oldu. Tekrar davrandım. On adım daha gicince, bu defa Boylu boyuna secdeye kapandım. Arlık, kafam, kolum da taşlara farpmış, sızlamıya başlamış, bende takat, mecal kalmamıştı. “Deme- dim mi idi?. Karı sözünü kırk Yılda bir olsun dinleyenin başı 'ğ'""nmııî... diye mırıldanan bacı- nın koltuğuna girip, tera yüzüne &e döndüm, yattım. Yatış o Yatış! ©— Büyük geçmiş olsun! — Lâkin, yatarken, düşündüm: tramvay kumpanyasından ge- riye alınan bir para yok mu, hani? — Evet. — Bunu ne yapalım? diye torup duruyoruz. Allah cümlemize akıllar versin, bunun bu kadarını neden keştiremiyoruz, bilmem? Bu Para, Istanbul halkının cebin- den çıkmıştır. Biz, bunu tramvay l"”mpınyııını yol parası diye öde- dik. lst>nbu'un sokakları birer na- *“Bir güzel “Baş mı dertlere salamam..,, “Âşık olanda derd ne gezer Vardım meyhaneye, — Tıpkı senin saçın gibil.. ATA SÖZLERİ ei hd Yutam deme yutulursun, Sakın sanma kurtulursun Bir sıçrar, iki sıçrarsın : Üçünclde tutulursun! zar boncuğu gibi kaldırımsız, yahut ki yamrı yurumru aldırımlarile, çukurlu, pis, bakımsız durup duruyorken, hazır elimize geçen bu parayı harcayacak yer aramak alemi — kendimize güldürmekten başka neye yarar? Kırk yılda bir, bir nimete konduk. - Bununla — sokaklarımız yapılsın da, karılarımızın elimize muşamba fener tutuşturmalarına meyden kalmasın, olmaz mı? D et su yolunda kırılır.. Yol parası da benim bildiğim yola harcanır. Ne dersin? — Çok doğru söyledin. Ha- beyciğim! “n-îyîjmmı: Varakı mihrl vefayi kim okur, kim dinler? Dedi. Dedim. ?,, Dedi. tezgâh başına, Baldum orada bir eski âşina, Içindeki fikri vurup dışına “Postunu buraya getir, serl., Dedi. — —— aa üi ginisledeardek K z ——— ' HÜNER | ü iledi M SE “:il:.:ınöılrl, dglğn x'ı:n :or!.. Habeşli — Hasan Bey bugünlerde Avrupanın durumu nasıl ?.. b ea Barzı sinsi adamlar Içten ederler pazar.. Minareyi aşıran Kılıfını — bazırlar ! Hasan Bey bir kadınla yolda gidiyor; — Hasan Bey! dudaklarım biribirine yapışıyor, ne yapayım? — Damadın beddua etmiştir. Birkaç gün yanına uğrama! Muallimi Dinleyormuş Hasan Beyin, kendi gibi zeki, nükte yapmasını sever bir oğ | vardır. Tlk mekteplerden biri1e | gider. Bir gün, ahbaplardan biri bu | çocuğa sordu: — Nasıl, oğlum? Mektepte bir şey öğreniyor musun? Çocuk, gayet ciddi, şu cevabı | verdi: | — — Hayır! muallimi dinliyorum. Evlenme - Boşanma Karısı ile iyi geçinemeyüp de | ayrılmak için mahkemeye düşen bir adam, Pazarola Hasan beye dert yanıyordu: — Hason beyciğim! Tuhaf de- ğil mi? Boşanmak, evlenmekten daha masraflı. Hasan Bey, cevap olarak: — Bunda şaşacak bir şey görmiyorum.. dedi. Boşanmak evlenmekten tabii daha masraflı olur, çünkü daha kıymetlidir! Yine De Ayrılama- mışlar Parzarola Hasan Beyin yanında, bir gün önce, iki samimi ahbap arasında geçen müthiş bir kavga- dan bahsediliyordu. Birlsi; — Tuhaf şey! dedi. Halbuki, biribirlerinden hiç ayrılmıyorlardı. Hasan Beyi — Merak etmeyin.. Cevabını verdi. Dün de öyle idiler. Altı kişi, onları güç ayıra bildik! Bilgi Çokluğu Hasan Bey kendine iş arıyor- du. Bir Tecim evine baş vurdu, muhasiplik istedi. Tecimen sordu: öi Zannetme herkes kanar: Yalan meydana çıkar. Yalancıların mumu, Yatsıya dadar yanar! Adi Kesir Hasan Beyin oğlu, birgün ba- basına şu haberi get'rdi: — Baba! Yarın mektepte adi kesirleri öğrenmiye başlıyorum. Hasan Bey: — Yook! dedi. Öyle şey is- temem. Ben seni mektebe adi şeyleri değil, en iyi şeyleri öğren diye gönderiyorum ! Kadının Yaşı Hasan Bey evleneceği zaman, karısı olacak kadına sordu: — Pek! amma Hasan Bey; senin bu İşi görecek kaslar bilgin var mı? Hasan Bey güldü. — olmaz olur mu? Dedi. Bun- dan önceki işimden, beni: “Çok bilmişsin,, diye çıkardılar! düt ediyordu. Hasan Beyi — Çabuk ol, söyle! — dedi. Düşün ki her geçen dakika senin aleyhinde olur! — Kaç yaşındasın? Kadın cevap vermekte tered- — DEMİŞLER Kadere bir isim bulamayınca, Tutmuşlar ona da Felek demişler. Suçu başkasına atamayınca, Feleğe yükleyip dönek demişler. * Adam 'soğlu kışın kanamaz buza, Içecek su bulmarz, sayıklar boza, Ham şekerden tatlı, âlâ karpuza : Bir takım nadanlar kelek demişler. * * 5 radan da bir tecimene, Telefonlu odada Hasan Bey, Bugün ı.n"h'.m.n ÇAS Üiğete ğî:ü:n:ıı:ıen fazla, hep çaldık çene. bir çocukla konuşuyor : p ğını bl'." lhşır:'ı po;ll:don B Ben döktüm derdimi, o bana gene: l.nn ı:ıl“ ıu.:ı nuı"k ::l;.l.::"' “Eğer paran yokl: öl, geberl,, Dedi. çe el * Eşm ğ Talih her ökseye konmaz bir kuştur, Hayat tırmanılmaz dik bir yokuştur, İster gül, ister surat buruştur; Dünya bir yağlı direk demişler! — Hasan Bey amcal Ben ba- bamın oğlu olacağıma — karısı olaydım, daha İyi idi. — Neden? — Ona emrederdim ! Önünde, sonunda, dtlıllndnm_ kendim : Nafile herkesten öğüt dilendim. Gönlüme danıştım, o da: “Efendim; Dertsiz yaşamak da bir hünerl,, Dedi, itast — edeceğime