_mlg Nisan SON POSTA a _Lsı_j?wı&. eei ee izi ğ z Dünyada Olup Bitenler Üa Hönda Ölümünden 5 Yıl Sonra Cenaze Fransanın Garibeleri.. Merasimi Yapılan Miralay... Hava Londrada neşredilen bir İsta- — Ticareti (âı!iğı göre öeğer anın — topra: takilmi bgîuyıı inıînlî' ediyoruz | arasında — müsavi nisbette taksim edilse idi adam başına sekiz dönüm düşerdi, bu sekiz dönümün yarısı su ve ba- taklık olurdu, geriye kalan kis- mın bir porçası taşlık, bir parçası da ekilmeye mlsait topraktır. Yine Londrada neşredilen bir İstatistiğe nazaran Şimali Avrupa ile Şimali Amerikada yaşayan Insanlar günde vasati (250) şer gram et yerler. Halbuki dünyada hergün kesilen et bütün insanlara müsavi nisbette taksim edilse idi adam başına (3) gram düşecekti, adeta anca koklamaya yetişecek kadar birşey! Dünyayı * Novyoık şehrinde bir acenta tarafından seyahat etmek isteyenlere mah- sus bedava bir kurs — açılmıştır. açıldı.. bu kursta sinema lle canlı çoğrafya dersi veri- mekte, hem de talebeye ucuz seyahat yapmanın oyunları Öğre- tilmektedir. * Avıupının büyük şehirlerinin büyük tiyatrolarında, her parayı atarsanız kapağı içinden bir dürbün çıkar. Bu dürbünü temsilin sonuna kadar kullanır, sonra yerine bırakırsınız. Londra gazetelerinde basılan bir İstatistiğe göre bir yıl içinde bu çeşit dürbünlerin (12) de biri çalınmaktadır. Fakat her dürbi- nün Üzerinde göze çarpacak de- recede büyük bir marka olduğu için çalınan dürbünlerin piyasada satılması mümkün değildir. Bu el uzunluğu yapanlar — profesyonel hırsızdan ziyade amatör takıma mensuptur. Dürbünlerin kira Üc- reti bu çalınmaya göre hesap edilmediği ve kendileri de sigor- taya konulduğu için kayıptan dolayı müessese ziyanda değildir. * ondrada Doktor Wormald tarafından — çiçeklere ve meyva ağaçlarına çöken hastalıkları teşhis ve teodavi için bir enstitü — açılmıştır. Her bahçe meraklısı sevdiği bir çiçek yapraklarının solmıya başladığını görüp te sebebini anlıyamadı mi saksıyı buraya getirmekte, tetkike bırakmaktadır. — Enstitüde koca varillere — konularak — getirilmiş bunun hasta ağaçlar da vardiır, için bu müesseseye “çiçek has- tanesi adı verilmiştir. » llti osta idaresinin ver- Inglğl. 'I:lrplıbliktıı anlaşıld Hava | Şoi çh İçinde ostalarında Ingiltereden — tay- terakki yare ile gönderi- len mektupların sayısı 4.900.000 du, ağırlığı 122 tona baliğ olur yordu, halbuki yine Ingilterede 1933 yılı içinde gönderilmiş olan mektupların — ağırlığı ancak tondan - ibaretti, — görülüyor ki mektupların hava yolu ile göndc- rilmesinde büyük — bir terakki vardır, ÜN Komitecilerin Vardiği Korkudan Dolayı, Masum Olduğu Halde Casus Olduğunu Söyliyen Bir Zavailı.. Bulgar mira- layı Marinopolski 1930 yılı Ağus- tosunun 30 uncu günü öldü, alelâ- de bir şekilde gömüldü, ve ya- vaş yavaş unutu- lup gittk Fakat geçenlerde Bul- gar kabinesinin bütün azası, Milli müdafaa erkânile birlikta bu zatın mezarına — gitti- ler, bir müfreza askerin son selâm olarak havaya attığı yaylım ateşin sesini dinle- diler, beş yıl evvel ölen miralayın resmi cenaze alayı beş yıl sonra yapılıyordu. Sebebini iki satırla anlatalım: Miralay * Marinopolski ,, nin casusluk ettiği sanılmıştı, muha- kemesi gizli yapılmıştı, idamına karar verilmişti, fakat suçsuzdu, yalnız suçsuzluğu ölümünden sonra anlaşıldı. Bu, bir facladır ki uzak- tan Fransızların meşhur “Dreytüs,, hik&yesini — andırır, anlatılmıya değeri vardır. ; * 1930 yılı ağustosunun 30 uncu günü miralayın kardeşine Sofya morg müdüriyetinden bir mektup ktupta: '."f'. —buliî"ılıyp Marinopolskinin cesedi buradadır, gelip alınız. ,, denilmektedir. Bu mektubun karşısında aile- nin duçar olduğu hayretin dere- cesini tasavvur edebilirsiniz. Aile morg müdürüyetine müracaat eder, fakat miralay nerede ve kimin tarafından öldürülmüştür? Hiçbir cevap ılıııı.ıı. Morı' ı:ıudu- ği İzahat gayet kısa: rüııil_n 'l::ımr'ı ılıııyinl'ı. size bu en küçük bir malümat ::l:wvmnı. Fazla — olarak maalesef söyleyeyim ki, miralay askeri cenaze mera- :;:r;: .yıpılınyıukhr. kendisini ailece gömersinir.,, Cümlelerin- den ibaret kalır ve söylediği gibi de yapılır. Diller Çözülüyor Aradan bir müddet geçince —— Havadan Suda n Geçinenler Yere serüil dört köşe bir çu- valin üstünde, paslı kilitler, paslı anahtarlar, törpüler, eğeler, ma- şalar, küflenmiş bisiklet xilleri, zincir halkaları, yuvasız kapı man- dalları birbirine karışmış. Bu, ki- me, neye yarıyacakları belirsiz hurda, paslı, küflü, kırık, bozuk eşya parçacıklarının arasında ka- pakları kopmuş, sahifeleri ahıuı Kuranıkerimler, Nalma, vdet tarihleri bile var. Insan; belki, bu çuvalın Üstü- nü dolduran nesnelerden topuna birden tek kuruş bile vermez. Fakat kendi hesabıma ben; ta- rihle Kuranı mangal maşalarile, demirel eğelerile yanyana getiren bu garip sergiyi sade seyretmek için çeyreğe kıyabilirdim. © mallarına baktığımı- görünce kemikli ellerini; üzeri ziftli blr gaz Sofyada Dilden Dile M vayet dolaşmıya başlar : — Orduya mensup bazı yük- sek rütbeli zabitler Yugoslavya hesabına casusluk yapmışlar, de- nilmektadir. — Maamafih bu rivayetler uzun müddet gazetelere geçmez. Sade- ce halkın dilinde ve kulağında kalır. Derken günün birinde Milli mecliste muhalif fırkaya mensup bir saylav hükümetten halk ara- sında dolaşan şaylaların aslı - ne olduğunu sorar. O zaman iktidar mevklnde —General Bakadiyef vardı, meclisin kürsisinde: — Bir Demiryolu memuru ca- susluk cürmü ile ittiham edilerek tutuldu, suç ortağı olarak birkaç zabitin adını verdi, tahkikat yap- tık, aslı olmadığını anladık, de- mekle iktifa etti. Bu izahat müphemdi, — hela miralayın — ölüsünü —örten — e- rar perdesi üzerine hiç bir. işık — serpmeyordu, de- dikodular büsbütün — canlandı ve nihayet bir iki fıkra halinde gazetelere — geçti, — Yugoslavya matbuatına da aksetti, iki mem- leket gazeteleri arasında müna- kaşayı mucip oldu. Bu vaziyet karşısında — Harbiye — Bakanlığı daha fazla susamarzdı, miralayın ölüme mahküm edildiğini, sonrada masumiyetinin aplaşıldığını söyledi. * Hakikatte işin içyüzü büsbütün başka şekildeydi: 1930 yılı ağustosunun - başla- | şehirde dilden dile garip bir rk tenekesinde yanan ateşin Üştün- den çekti, ümitle doğruldu: — Ne aradın Beyim? — Senln gibi bir adaml — Dolaşan Garip Bir Şayia rında bir adam Sofyanın hakkâk- lerinden — birine müracaat ederek gizli bir Makedon- ya komitesi için bir mühür ısmar- lamıştı. Hakkâk derhal işi zabı- taya haber verdi ve bu adam w- marladığı mührü almak için ge- diği zaman ken- disini hakikt Ma- ç kedonya komite- sine mensup birkaç kişinin karşı- sında buldu. Tutuldu, sorguya çekilmek Üzere ( Köstendil ) e götürüldü. Orada ( Andriyef ) olduğunu ve Yugoslayya he- sabına casusluk — yaptığını söy-« ledi, suç ortağı olarak da birkaç zabitin adını verdi. Bunların ara- sında Aleksiyef ile Marinopolaki vardı. Komiteciler Harbiye Bakan- lğından bu iki zabitin kendile- rine teslimini istediler Harbiye Bakanlığı komitenin nüfuzu ak tındaydı. İstenilen zabitleri verdi ve bunlar komite — tarafından Köstendile götürüldüler, Içlerin- den ilk olarak Alekslef sorgu- ya çekildi, haklı olarak böyle bir. şeyden haberi — olmadığını söyledi. Komiteciler İnanmadılar. Adamı sıkıya tâLİ tuttular. Bu sıkı okadar acı idi ki adamcağız gayriühtiyari : — Haklısınız, casusluk yap- tm, dedi. Ve yine bu tazyik altında Miralayın da suç ortağı olduğunu söyledi. Adamı miralay ile yüzleştirdiler, onun karşısında da söylediklerini tekrar etti. Mi- ralay hayretle: — Arkadaşım birdenbire delir- miş olacaktır, dedi. Fakat arkadaşı ile birlikte ölüme sürüklenmekten kurtulamadı. ve mesele de bir müddet için unutulup gitti. * Miralay ile arkadaşının masu- miyetleri ancak Makedonya ko- mitesinin dağılmasından sonra an- laşılmıştır.| ö üi — Beni ne yapacaksın ki? — Sorguya çekeceğim! Biçare muhatabımın, - çizgileri birer sefalet kuyusu kadar derin- Fransızlar ticaret tayyarecili- ğine çok ehemmiyet vermektedir- ler. 1934 yılı için yapılan istatis- tiklere göre bu memleket dünya- da, Amerikadan sonra bu işte ikinci olarak gelmektedir. Fransız tayyare postaları 43.000 kilometrelik bir yola sahip bulu- nuyor. 1925 yılında Fransız tay- yarelerine binen yolcu — sayısı 14.000 idi. 1934 de bu sayı 50.0001 geçmiştir. Ayni yılda tayyare ile taşınan tüccar eşyası 741 den 1400 tona; posta irsalâtı da 198 den 220 tona varmıştır. 1934 yılında 16 defa Cenubt Amerikaya giderek — muntazam bir hava yolu tesis eden Fransız- lar 1935 yılı için de yüklü bir proğram hazırlamışlardır. Frans'z hava bakanı General Denain içinde bulunduğumuz yıl İçinde Fransız hava yollarının bir yan- dan Moskovaya diğer taraftan da Afrikaya ve Amerikanın en uzak yerlerine kadar uzanılacağını ve tayyarelerdeki #süratin ve yolcu miktarının — arttirilacağını — söyles miştir. seneksesenesovALAnANLAN örseneneneresse leşmiş karanlık yüzü epeyce k- rıştı. Elini: — Başka işin mi yok? der gibi salladı, ve: — Ne soracaksın — birader?. Bizlm azralle bir soluk borcumuz- dan başka neyimiz kalmış ki? — Bu hırdavatı alan var mı diye merak ettim de? Bu sual onu sinirlendirmişti. Asabi asabi cevap verdi: — Alıcı yok da, ben burada Veli babanın türbesini mi bekli- yorum? Bunlar para tutmayor da; otuz kuruş borcum için eski ser« gimi neye haczedip götürdüler? — Şu halde memnunsun işin« den? — Istanbulda susuzluk devam ederse memnunum.. Fakat maazal lah, kurü vakıf çeşmeleri dglıul gürül akmıya başlarsa yandığım gündür. Merakla sordum: — Neden? O, yüzüme çok basit fikirleri kavrayamıyan kalın kafalı bir talebeyi süzer gibi baktı, ve: — Neden olacak, dedi, swğı- nacak yalak bulamıyacağız da ondan ! Sonra ilâve etti: — Kendi derdimiz yetmezmiş gibi arada bir başımıza ummadık işler de ıçılıgnhr. Gıdç.uıludo temiz yinmiş bir adamcağız geldi. E:i: 6 de yenice bir ığıınnfoıı. Bana: Şizürl ddi e —- u, dedi, on gün içinde on beş liraya İ::du ni:— tursan, sana da birkaç kâğıt çıkar! “E.. Bizim günlük kazanç, çatlasa, patlasa yirmi, yirmi beş kuruşu aşmaz... Birkaç papeli rü- yada bile bir arada gördüğümüz yok. Bu sözleri duyunca, piyango kazanmış gibi sevindim ve hayırlı bir müşteri kollamıya başladım. Evvelisi sabah kaşla göz arasında ofonu aşırmasınlar — mı? g:mdl sahibini — inandırabilirsen inandır. Ne cevap vereceğimi dü- şünmekten beynim, ayaza tutul- muş eşek gözü gibi, sulanacak. “Kısmet dedi böy İşte... Gelince de Iıördğnı;l:ylıeıi’ürı.'.. — Yirmi, yirmi beş kuruş kazançla — geçinebiliyor — musun bari?. Muhatabım, gözlerime dikilen gözlerini - kıstı, L iki yana salladı, ve mnlı"kt;r bir filosof edasile acı acı gülümsedi; — Açlığa dayanmıya — lıştık- tan sonra neye geçisemeyeyim?