Musolininin Son Yazısına Dair İtalya Başbakani Bay Muzolini Popolodital büyük tesir yazı yazdı. lini, bu yazısında, İagiliz bakan- larının — Parla, Berlin, Moskova ve Varşova ziyaretlerinin. muhtemel me- ticelerine göyle bir geçit resmi yaptır- dıktan sonra sözü, İtalya, İngiltere ve Fransa arasında Streza'da yapılacak olan konferansa naklediyor. Bu kon- feransında diğer benzerlerleri gibi bir akibet yermekten — başka bir işe varamayacağını kaydediyor. Bilhassa talyan ulusuna hitap ederek fazla Ümide kapılmamasını söylüyor. Sonra, duyulacak olan inkisarın ©o nisbe tte büyük olabileceğine işaret ediyor ve demek istiyor Bütün bunlar Iyi, hoş amma dün- ganin düydüğü iztirabi. radikal bir Surette halletmekten uzaktır. Madem ki mevcut derdin dermanını bulmak #üpheye düşüyor. Hazırlıklı bulunmak, #onradan pişman olmamak İçin en isabetli çaredir. Binsenaleyh, Lafon- tenin masalında olduğu gibi: Bir gölge için eldeki kemiği bırak- makta müna yoktur, diyor. Yani sulh istiyen için eenk hazır- lığını yapmaktan başka çare düşünü- lemez, diyor ki eski Türk darbimese- linin tekrarından başka birşey anlat- Mamiş oluyor. — Süreyya Habeşistan Çok Kızdı ! Londradaki Habeş Sefiri Pek Ağır Söylüyor Loüdra, 3 ( A. A, ) — Deyli Telgrafa göre Londradaki Ha- beşistan sefaretinden şu beyanatta bulunulmuştur: “ 23/3 hadisesi, — hakikatte alçakçasına hazırlanmış bir pusu- dan başka birşey değildir. ve ba hadise esnasında bir yerli alçak- Çasina katledilmiştir. Habeşistan hükümeti, bu cina- yete karşı ceza takibatı alınma- sını İstemiştir. (Bu hâdise on gün kadar evvel hudut üzerinde bir İtalyan müf- rezesinin Habeş yerlilerile karşı- Taşmasından doğmuştu. ) E'leri, bu işte biraz “yatkın, alışkındı. Istanbulda da — böyle kör kör yanan lâmbaların fitille- rini düzeltmişti; böyle kirli tahta masalar karşısında; böyle hasırları kopuk iskemlelere oturmuş, hattâ Sabah ettiği bile olmuştu. Fakat o eski sefalet günleri- Hin, yine tath bir hatırası vardı, Yanında ya bir dostunun, yahut bir arkadaşının yüzünü görüyor, Besini duyuyordu. Şimdi, bu kasvetli yalnızlık lşi.ı?dı. Tâmbanın isli aşığı, gözle- rini yaşartıyordu, Odadaki ıslak küf kokusuna, Tâmbanın is kokusu da karışmıştı. Hacer, aksırdı, omuzları ör- perdi: — Nezle oluyorum galiba! Hasta olmak, önü büsbütün orkuttu. Burada hasta olursa, Ota, kim bakardı? Kapı vurüldü. Hacer, - gitti, Açtı; otelcinin uzattığı, Üstüne Zazete kâğıdı serilmiş küflü te- Beke tepsiyi aldi SOR POSTA Amerikada Har Bir Yandan Hazırlık Yapılıyor Bir Taraftan Da Silâh Fabrikaları Hükümetin Emrine Geçiyor Vaşington, 38 (A.A.) — Kon- gre âzllarından — birinin — haber verildiğine göre Amerika harp imalâtına lâzım olan mübim mik- tarda manganer, kılıy. tungsten ve daha başka madenler alacak- tır. Bu madenler stok halinde, bir harp ihtimaline karşı — saklana- caktır. Bahriye bütçeside, bu mlüba- yaat içie hususi krediler verilme- sine intizar edilmektedir. Amerikada Bir De Silâh Kanunu Çıkıyor Vaşington, 3 (A:A.) — Âyan meclisindeki ellâh ticaretl tahkik komisyonu, gelecek hafta vere-, tahririni ezcümle ceği kanun lâyihasının bitirmiştir. Bu projede denilmektedir ki: “Amerika hukukuna tabi her kimse, Amerikanın dahil olacağı bir. harbden hiçbir istifade et- meyecektir. Harp — vukuunda, — şirketleri ldare edenler derhal silâh altına alınacak bulundukları — yerlerde kendilerine birer rütbe verile- cektir. Eunu reddettikleri tak- dirde, harp cephesine sevkedile- ceklerdir. Harp vukuunda, devlet, yüz- de 6 kârı geçmeyen Sanayl vari- datının yarısını, “fazla kâr edenin hepsini haczedecektir.,, Büyük sanayiciler, herkes gibi silâh altına alınacaklar ve her- kes gibi ya siperlere gidecekler veyahut ulusal selâmet — ugruna kendilerini feda edeceklerdir. Bugta feerdi varidat üzerine 10,000 dolara kadar — yüzde 4 olan vergi, harp vukuunda yüzde 6 olacaktır. oe Yzanat 26 Mahmut Yesari Otelci : — Daha bir diyeceğin var mi Hanım ? Diye sordu. Hacer, yutkunda: — Ayakyolu nerede ? Otelci, omuzlarını kaldırmıştı: — Merdiven başında solda... Kapıyı çekip uzaklaştı. Hacer, tepsiyi masanın Üstüne koydu, baktı. Kenarları is içinde, parmak parmak lekeli bir çinko çukur kaba, dört yumurta kırık mıştı. Hacer, yumurtaları kokladı; taze idi. Yalnız tereyağını, o ka- dar çok koymuşlardı ki yumurta- lar, cilk yağ içinde yüzüyordu. Tepsinin bir kenarında da kırık bir tabağa konmuş peynir vardı. Hacerin iki dilim istediği ek- mek, ortasına bıçak vurulmuş, bir yarım okkalıktı. Hacer, çatal aradı, bulamadı; boynunu bükmüştü : — Parmaklarımla yiyeceğim! Yumurtaların yağını dökmeden yiyemiyecekti; fakat yağı dökecek Amerikada bir silâh fabrikasının İnsanı haylı düşündüren görünüşü 10,000 dolardan fazla varidat İçin vergi yüzde 94 olacaktır.,, Komisyon, başlangıç sermaye olarak yarım milyar — alan harp 54 Bin Kişi Kurban Gitti Seylanda Malarya Tahri- batının Bilânçosu Budur Kolombo, 3 (A. A.) 1934 son Teşrinindenberi Serandip adasın- da Malarya hastalığından ölenle- rin sayısı 54,000 kişldir. (Kolombo, Hindistanın cenu- bundaki Seylân veya Serendip adasının İdare merkezidir. Burası Ingilterenin en zengin müstemle- kelerinden biridir.) Litvanyada Almanya Aley- hine Nümayişler Yapılıyor Kaunas, 3 (A.A.) — Pazar günündenberi Almanlar aleyhine giddetli nümayişler yap:lmaktadır. Alman gazetelerinin binaları önle- rinde toplantılar yapılmıştır. Poli- sin bir müdahalesi üzerine birçok yaralı olmuş ve birçok kişi de tevkif edilmiştir. Ispanyada Kabine Buhranı Ne Halde? Madrit. 3 (A.A.) — M. Löru, bir azlık hükümeti teşkil ederek, B. Roşayı dış işleri bakanı tayin etmişlir. Bütün bankalar radical fırkasına mensuptur. bir kap, bir yer yoktu. Tevekkelden başka ne çare vardı? Ekmeği kopardı, yumurla- lara banarak yemeye başladı: — Ilk gecedir... Sonra sonra alışırım. — Yarın sabah, aşçıya tenbih ettiririm, yamek — meselesi ballolunur. Yemekten sonra, ellerini ko- lonya ile gıcır gicir sildi. " Ellerini muslukta yıkamak için — dışarı çıkmaya korkuyordu. — Bir ura, kapıyı açtı, dar sofaya baktı. Sofanın dibinde, bir — idare kandili yanıyordu. — Fakat — gıra odalardan vakit vakit girip çıke yorlardı. Idare kandilinin, gölge- leri ve şekilleri büyüten, acaip- leştiren ışığı - içinde, sofa, ona ecinniler hayaletler basmış bir yer gibi geldi. Kapıyı kapattı, başka yaj; girdi. Katı, tıkır tıkır. şilte, vü- cudunu İncitiyordu, kurşun gibi ağır kaba dikişli yorganın altında boğulacağım, zannetti. Lâmbayı söndürmemişti; kapı- yı sürmelemesine rağmen, karan lıkta kalmaktan — korkuyor ve sofada dolaşan — korkunç haya- letlerin, odaya — dolüverecek- leri vehmile titriyordu. Uykusu vardı, — kirpiklerinin sanayiine sermaye verecektir. Speküilasyon yapanlara, 10,000 dolara kadar yükselen para ceza- ları verilecektir.,, Bir Fransız Müstemlekesinde Askerler Arasında Kanlı Müsademeler Oldu Tunus, 3 (A.A.) — Tunusun şimalinde, “Magzen,, İsmini taşı- yan ve ihtiyata nakledilmiş olan Arap — slivarilerinden — 150 sinin askeri talim ve terbiye görmek Özere çağrılmaları üzerine Medenin kışlasında hâdiseler çıkmış, a- keri kuvvetlerin müdahalesi Üze- rine bir arbede kopmuş, ihtiyat süvariler taşlar ve sopalarla as- keri bir müfrezeye hücum etmiş- lerdir. Müfreze dipçik ile muka- bele etmiş, her ikl taraftan ya- ralılar olmuştur. Bunların ara- sında bir de zabit vardır. İhtiyat- lardan bir yerli, aldığı yaralardan ölmüştür. Sükünet ve İntizam lade edilmiştir. Amerika - Fransa Vaşington, 3 (A.A.) — Harl- ciye Bakanı B. Hul, iptidal görlüş- melerin yakında, Fransa ile Ame- rika arasında Hicari bir müteka- biliyet mukavelesine müncer ola- bileceğini söylemiştir. dipleri yanıyordu, lâkin kalbini ve beynini kemiren ve hemde, uykusunu kaçırıyordu. Gece yarısına doğru, lâmba- nın gazı tükenmiş, fitil cızırdaya cızırdaya yanıyordu. Lâmbayı öfledi ve zifiri karan- lığı görmemek için, gözlerini sım sıkı yumdu ve terliyeceğine aldır- madı; yorganı başına çekti.. Güze'ce otelin sahibi Muhar- rem bey, olel kâtib', Zihni efen- diyi Aktaşa göndermişti. Zihni efendi, Aktaştan doğruca Kızbey- liye dönecekti... Annesi, akraba- ları da gelmiş olsalar, Hacer, burada durmiıyacaktı. Zihni efendi, bir araba tenbih edecek, tekrar Güzelce otele gidecekti. Bu Ümit, bu teselli, yorgun sinirlerini uyuşturdu; uyudu... x Ötelci Ömer ağa, Hacerin söylediklerini anlamış gibi dinli- yor; suratını. asmış bir teviye başını sallıyordu: — Oda olur, hanım.. tasa etme.. O da olur.. Hacer, onun, iyice anladığına pek inanmıyordu; tekrar etti: — Aşçıya söylersin.. Çırağını önderir. Ne yemekleri pişirmişse, :5]’.(. ben dıy ısmarlarım.. Soıl'r:, sen, buraya, kova gibi, tekne Sen, Niçin Ve Kimi Severiz ? Ergeç hepimiz kendimize bir hayat arkadaşı seçmiye mecburuz. Bazan beklemediğimiz bir aşka tutuluruz, o vakit hayat arkada- şımiz kendiliğinden belli olur. Bazan kalbimiz serbesttir, uzun uzadıya düşünüp tetkik ettikten sonra karar veririz. Yalmz evlen- me işinde sevginin büyük — rol oynadığı muhakkaktır. Fakat niçin severiz? Kimi severiz? Sevgi ev- lilk hayatında sandetl temin eden âmil midir? Bu suallerin cevapları hepimizi yakından alâkadar etmek gerektir. Hayatımızın ilk zamanlarında dimağımıza, bizim için ideal ha« yat arkadaşı olacak bir tip fikrl yerleşir. Bu fikir, bize bazan ha- kikaten sevgi ve şefkat telkin edenlerden mülhemdir. Bazan ken- dimizde bulunmıyan meziyetleri arkadaşımızda görmek arzusundan doğar. Bazan her ikisi müştereken müessir olur. Bu fikir şuurumuzun altında yatar. Fakat daima gözümüzlün önünde hazır bulunur. Hayatımız ilerledikçe, muhtelif cins hakkında bu fikri bir ölçü gibi kullanırız. Tesadüf önümüze, bu ideal tpe yaklaşır gibi görünen birini çıkarır, Biz derhal arzumuzun ta- hakkukundan mütevellit bir ferah, bir heyecan ve bir sandet duya- rız.. Artık elimizdeki ölçüyü bıra- kır, bu tipin hakikaten idea- alimiz olan tipe tamamen uyup uymadığını tetkike lüzum görmeyiz. Idealimize uyduğunu zannet- tigimiz bu adama İlk görüşte vuruluruz. Bir defa ASşık olunca da bütün tenkit melekelerimizi susturur, kendimizi tatlı ve mesut heyecana terkederiz. Derler ki aşk kördür. Derler ki Aşık sarhoştür. Hattâ üşıkı deliye benzetenler de vardır. Bun- lar haksız değillerdir. Çünkü âşık aklını ve muhakemesini kullanmaz, Bütün iradesini hislerine ve arzu- larına teslim eder. (Devamı 14 üneliyüzde) gibi bir kap getir.. Gece, karan- lıkta, ellerimi yıkamak için, sofa- ya çıkmak güç oluyor.. Sonra, beni soran, arayan olursa, bana, haber ver! Ötelci, dinlemekten usanmış gibiydi: — Ancladım, gayrı.. Köylüyüz emme, okadarına aklımız eriyor. Sen, buraya yıkanacak bir kap istiyorsun.. Bulurum.. Aşcının çı- rağını da göndertirim; arayan soran do olursa, söylerim. Başka, bir diyeceğin var mı? Hacer, otelcinin gönlünü al- mak istedi: Anlamazsın, diye değil, ağam, şayet unutursun, diye... Beyaz ve altın kaplı dişlerini göstererek gülüyordu. Ömer ağa- nın, yüzünde bir gülümseme ışığı yanmıştı; posbıyıklarını, e'İnin ter- sile sıvaz'adı: — Ben, bu gece, lâmbayıda de- giştiririm. Hacer, bunun fevkalâde iltifat olduğunu anlamıştı : — Allah razı olsun, ağacığım.., Genç kadının, kırıla döküle: — Ağacığım ! Demesi, otelciyi Adeta gev- şetmişti; yanaklarında bir pem- belik uçtu; sesi, boğazında dü- gümlendi : bir (Arkası var)