S S İA B İN Muharriti: 4.R, Tefrika Na : 70 Sadık Bendeler!.. Kadı Zülâli Zade, Dervişe Yaklaştı: “ Kuzum Evlât Bir Müşkülümüzü Sen Halledebilir Misin? Dedi.. Zülâli zade; bir müdddet dere- den tepeden, ahvalinleme dair afaki şeylerden bahsettikten sonra nihayet maksada girişmişti: — Kuzum, evlâti., Bir müş- külümüz var.. Acep sen bunu halledebilir misin?.. Derviş efendi, bu suale hayret etmişti. İstanbul kadısı, koskoca Zülâli Hasan Efendi gibi ulema- yabenumdan bir zat; nasıl oluyordu da müşkülünü, kendi gibi âciz bir imam parçasına hallettirmek istiyordu?. Bu hayretini saklaya- mayan derviş efendi, hemen elle- rini dizlerinin üstüne koydu. Na- marzda tahiyata oturur gibi, ayak parmaklarının ucunda doğruldu: — Estağfurullah, —mevlâna.. Hâşa huzurunuzdan - bizler, kim oluruz ki sizler gibi ulemadan, küberadan, fudelâdan zevati kk ramın müşküllerini âsan edebile- lim, Eğerçi, matlüp hizmet İse., Can ve baş ile hazırız. Ne irade buyurulur?.. Diye sordu. Birdenbire Kadı Efendinin gözleri sürur ile doldu. Sanki kulağına fısıldanan şu sözleri du- yar gibi olmuştu: — Aman, hocam.. — Gözünü Aç, işte sana sadık bir çömez daha.. Hem de, en büyük düş- manin olan Sadrazam İIbrahim Paşanın sarayında. Bu adamı kendine daha sıkı bağla.. Günün günü var, günün sanati var. Elbet sana lâzım olur, Zulâli Hasan Efendi, burnunun geniş deliklerine birer tutam en- fiye daha yerleşlirdi. Ve sonra, hımhımlaşan bir sesle: — Berhudar ol, evlât... Canın ve başın sağ olsun. Şimdilik mat- lübumuz, ne can ve be de baştır. Eh.. Pitinmez.. Eğer dinll devlet uğruna !âzım olursa, onu cümleten Osmanlıcadan — Türkçeye — 9— 1 — Öz türkçe küklerden gelen #özlerin karşımna ('T. Kö. ) beldeği ( alümeti ) konmuştur. Bunların her Biri hakkında sırası ile uzmanlarımızın - Ümülehassın ) yazılarını gazetelere ve- receğ x. 2 — Yeni konan karşılıkların iyi ayırt edilmesi için, gereğine göre, Fran- “gizcaları yazılmış, ayrıca örnekler de * konulmuştur. 8 — Kökü Türkçe olan kelimelerin bugünkü işlenilmiş ve kullanılan şekil- leri alıamıştır; Aalı ak olan bak, aslı ügeüm olan hüküm, Türkçe — “çek,, kökünden gelen şekli gibi. Defetmek — savmak, itmek - fr, âıpu ser, faire tlol’lı-ır rmek: Belâyı savı (def'ettim) - Cislm'er biribirlerini çekerler ve iterler (cezp ve def'ederler)-Attrac- Hion et röpulalon des corpa, Define — Gömü - fr, Trtsor Defter — Defter (T. kö) - fr. Cahier, Dehan — Ağız Dehr (Bak; Olhan, dünya (T. Kö.) Dehşet — Yılgı - fr. Terreur Örnek; Salka düşünce halk — dehşet iç'inde kaldı — Yıldırım düşünce balk yılgı içinde kaldı. Dehşetü inhizam — Sıngılık - fr. Epouvante, Örnek: Âsiler son bücum'arında, delşelli İnhiz.ma uğradılar - Azı- yanlır, son hücam'arında sıngılığa uğra ılar. Dehşetli inbizama uğratmak- sınmak « fr. S'epouvanter. ülem) — Acun, birden feda ederiz. Şimdi gelelim, mânahnu fiyhimize.. Bizim ahibba- dan birinin taşradan bir akrabası gelmiştir. Istanbulun acemisidir. Bir hafta mukaddem hanesinden çıkmış.. ve gaiplere karışmıştır. Rivayete nazaran belindeki ke- merde bir haylı dünyalık varmış.. Malüm a, 2ç zamandayız. Acep bu oğlancağızın başına bir hal mi geldi, deyu — meraktayız. Bilirim sen kulağı deliksindir. — Acaba Beşiktaş — civarında — böyle bir aceminin dolaştığı.. Şunu bunu araşlırıp soruşturduğu — kulağına çarptı mı, derim?, : Yi ıp Kendisi SON POSTA Gibi... Bütün — Kocam kimyager. hayatı bir takım irili ufaklı şişe- ler arasında geçiyor. bıktım, Doğrusu WNiçin Ve Kimi Derviş Efendinin ayağı suya Severiz? erdi. Geniş bir nefes alarak âdeta içinden bir: Ooohl. Dedi. Çünkü o, ilme ve akalde ait bir sual karşısında kalacağını zannetmiş.. Zülâli zade gibi derin bir âlime, ne cevap vereceğinden endişe etmişti, 5 Genç imam bir hafta zarfında gördüklerini ve işittiklerini zihnin- den geçirdi: — Hayır, efendi hazretleri, Cevabım verdi.. Kurnaz Hasan Efendi, maksadında bir mikdar daha ilerledi: — Bu bir hafta müddet zar- fında,. Hiç o civarda bir cinayet filân vukubuldu mu? — Hoşa, efendi hazratleri... Bugün dünya, yarın ahret, Eşhedü billah, ne gördüm, ne işittim. — Pek âlâ.: Haşa ve haşa, kimsenin — haddi — değil amma, olabilir!.. Yine bu müddet zar- fında — zorbalardan - vetaireden.. Meselâ.. Sarhoş, filân bir adam.. Sarayı hlimayuna karşı küstahane bir. muamelede — bulundu mu?.. olur, a.. - Dünyada, ne kendini bilmezler var. ( Arkası var ) Dehşetü inhizama uğramak - sindir- mak - fr. epouvanter. Delâlet etmek — Göstermek - fr, signifier, indiguer" Örnek: Bu sözler onun kötü yürek- liğine delâlet eder — Bu ksözler onun kötü yürekliğini gösterir. Delâlet etmek — Yol — göstermek, kılavuzlamak « fr. gülder, montrer le chemin, Örnek: Köylüler delâlet ettiler de yolu öy'e bulabildim — Köylüler yol gösterdiler de (kılavuzluk ettiler de) yolu öy'e bulabildim. Delil (Bürhan anlamına)— Kamıt - fr. argumeat, Örnek; Delilsiz davaya kimse inan- maz — Kamtaz dileve kimse inan- maz, Delil (Vesika anlamına) — Belge - fr. document Örnek; Tarihi deliller (vesikalar) — Tarihsel belgoler. Delil (Beyyine anlamına) - tanıt - fr. preue Deli (Yol gösteren adlamına) - kıla- wuz - İr. gülde Dem — Kan Dem —Dem (zaman anlamına) (T. Kö) Demevt — Koanlı, kanaal Demgüzar olmak — Vakit geçirmek Denaet — Alçaklık - fr. lâchetâ Denaetkârane - alçakça -fr. lâchement Örnek: Denactkârane bir hile onu öldürdü - alçakça bir dekle onu öldürdü. Deni — Alçak - fr. leche Örnek: Denit - alçaki Dendan — Diş (Baştarafı 5 inci yüzde) Aşk bir sinir buhranıdır, ba- zen sahiblal sarhoş edecek kadar ilerl varır. Bu, her gencin başından ge- çen bir sarhoşluk devridir. Fakat devam etmez. Onun içindir ki, sevgi ile başlıyan veyahut sevgi- den doğan bi ekseriya fena neticelenir. Âşıklar ayıldık- ları gün biribirlerinden uzaklaş- mak ihtiyacını duyarlar. Âşık olmak, veya koca seç- mekte aşka dayanmak - evlilikte mesut olmak İçin kâfi bir teminat delilidir. TEYZE Rakı Yerine Su Satan Sahtekâr ( Baştarafı 1 inci yüzde ) Nihayet polis bunu haber aldı ve evvelki gün, Hüseyini terkos suyu ile doldurduğu şişelerin -ağzını mumlarken cürmümeşhut halinde yakaladı. Hüseyin, o gün polis kendisini tatuncaya kadar on yedi şişeye su doldurup kapatmış ve mühürlem'ş bulunuyordu. Der - Kapı Örnek * Deri devlet « devlet kapısı, der — de, içinde Deraguş — Kucaklama Deraguş etmek — Kucaklamalk Derbeder — Dağınık, salpak Örnek: Derbeder bir adamdır « da- gınık (sulpak) bir adamdır. Derbend — Boğaz, dargeçit Dere — Derç (I" Kö.) Derd — Dert (T. Kö) Derdest — Yakalama - fr. Arrestation, attraper Örnek: Polisler hırsızları dardeste çalışmaktadırlar - polis'er, hırsızları yakalamıya çalışmaktadırlar. Derdest etmek — Yakalamak - fr. Arrâter Derace — Dereco - tr. Degri Dereke — Dereke Dergüh — Derge Derhal — Hemen Derk, idrak — An, anlama - fr. Camprethension Derkenar — çıkma Örnek: Bu evrakı bir. derkenar yazıldıktan sonra yerine gönderiniz « bu kâğıdı bir çıkma yazıldıktan soora yerine gönderiniz. Derketmek, idrak etmek — anlamak - fr. comprendre Örnek : Bu işin güçlüğünü idrak edemedi « bu işin güçlüğünü an- layamadı. Derman — derman (T, Kö) Dermeyan etmek — ortaya koymak, sürmek ..öıııılı Bu fikri dermeyan eden sizdiniz - bu düşünceyi ortaya koyan ) Karşılıklar Hyei e/ <- O10 DEY & ünya Kadıhı Yıldız Sarayında Yüzlerce Meşhur Kadın İstanbula Geliyor Ayın on sekizinde Yıldız sarayında toplanacak olan Uluslararası ka- dınlar kongresinde bulunacak olan murahhaslar gelmeye — başladı. Bu kongreye (40) millet işlirak edecektir. Japon, Çin ve Hint murahhasları kongreye milli elb- selerile iştirak edeceklerdir. Kon- grede bazı memleketler - ellişer aza İle temsil edilecekleri için çok kalabalık olacaktır. İtalya ve dığı için buralardan resmi murah- haslar gelmiyecektir. Cemiyetin Umumt Kaâtibi Bayan Bon Pas He Avrupalı birçok murahhaslar ayın yedinci günü şehrimize gele- Hastalarını Öldüren Bir Doktor! (| Baştarafı 1 inci yüzde ) bir tehlike idi. Yalnız herbirinin 300 insanı frengiye yakalatması kâfidi, ben bundan dolayı onları öldürdüm. Hattâ Şirazda ne kadar kötü kadın ve vasttalık yapan kimseler yarsa hepisini öldüre- cektim. ,, Mücrimin — ifadesi alındıktan sonra Tevkifhaneye gönderilmiş- tir. Bu mesele ahali arasında (Öne süren) sizdiniz. Derpiş etmek — gözönünde tutmak Örnek: Evvelâ bu işi derpiş etme« Hidir — Önce bu işi göz önünde tut- malıdır. Dera — Ders (T.) - fr. Leçom, cours. Der'uhte etme — Üstüne alma, yük- lenmek « fr. Se charger Örneki Bir vazifeyi der'uhte et- mek — Bir Ödeyi Üstüne almak, Derun — İç Örnek: Derununda nufus terkeresi bulunan bir çanta — İçinde doğum kâğıdı bulunan bir çanta, Deruni — İçkel Örneki Derun! bir meserret — İçkel bir sevinç Derya — Deniz Desise — Dek, oyun, aldaç - fr. Ruse, intrigue, fourberie. Dessss — Dekçi, oyuncu, allatıcı « f Rust, intriguant Dest — El Destar — Sarık Deste — takım, demet Örnek * bir takım oyun kâğıdı, bir demet çiçek Destgir — Yardımcı, elinden tutan Desires olmak — ele geçirmek, elde etmek, erişmek - fr. obtenir, aeguğrir Deşt — bazkır, çöl Deva — em, ilâç (T. Kö.) - Er, remide Örneli bu hastalığın devasını bu- lamadılar - Bu hastalığın - ilâcını f(emini ) bulamadılar. “Devam — devam (T. Kö.) - br. con- timuation, fregucotatlon Düveran — dolaşı Örnek; Devoranı dem - kan dolaşısı Kadınlar kongresinde bulunacak murahhaslardân birkâçı Kılavuzu Dil — yürek, gönül gönül okşayan D âver — yiğit Dilgir — gücenik, kırgın ü Diğir olmuak — kırılmak, gücenmek — —eam — cekleri için büro ancak ertesi günü teşekkül edecek vae hazır- lanma faaliyetine başlıyacaktır. Elli kişilik Mısır heyeti Kahii Kadınlar — Birliği Relsi Bayan Hüda Şa'revi'nin riyasetinde ayıt on ikisinde gelecektir. 15 kişilik Hint heyetini şair Bayan Naydo ile Ramarao'n, Suriye heti Suriye Maarif Vezirinin refikasının riya- setinde olacaktır. On beş kişilik Fransız heyeti arasında Milletler Cemiyeti azasından Madam Mala- nerselye, La Fransez gazetesinin Müdürü Madam Büronşevik gaze- teci avukat a Vron, otuz kişilik Ingiliz heyeti içinde Madam Korbet, Katrin Bon Pas vardır. büyük heyecan uyandırmış, Şiraz ahalisi evinin önünde toplanmış" tır. İçerden — cenazelerin arka arkaya çıkması çok acıklı bir manzara olmuştur. Akılları durduracak derecede vahşet gösteren bu adam tevkif» haneye götürülürken halk tara- fından linç edilmek — istenilmiş, polisler kendisini bin zorlukla kurtarabilmiştir. Şimdi tevkifhar nede abuk sabuk söylenmektedir. Deveran etmek — Dolaşmak Örnek: Deveran eden haberlers göre - dolaşan duyulara göre, Devlet (T. Kö.) - Er. Etat Devr — Devir (T. Kö.) Davran — Evren Örnek: Â'em gene o lem, devrasi gene o devran - Acun gene o ncun: evren gene o evren. Devre — Devre (T) Devriye — Gezek Örnek : Geceleri jandarmalar de riyeye çıkıyorlar - Geceleri jandar- malar gezeğe çıkıyorlar. Dl::ı — Karanlık Didar — Yüz, çehre (T. Kö) Dide — Göz dide - görmüş Dideban — Bekçi, gözcü Dicerbin — Özgecil « fr. Altrulste rmek; Digerbin olan'arı herket sever - Örgecil olanları horkes sever — Dikkat — dikkak (T. Kö.) » fr. attans tion kolcu, nöbetçi, Dilâr», dilrübe, dilfirib — gönül alan, — Dilâzar — gönül iuciten, hatır karat Dilbaz — gönül eğleyen Dilber — gözel Örnaekı dilber bir kız - güzel bir kıf mek: bora gebepsiz ci'gir oldunu? - bana sebepsiz gücendiniz Bu söz'erden dilgir oluşu doğ'” ( Devamı 165 inci yüzde )