23 Şubat 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Muharriri: 7 ” AA Tefrika No.: 37 Çıkarılan Kavuk!.. Kahvde Derin Bir Sükün Vardı, - Uzun Düşünceye Dalmıştı.. w — Müzayaka da söz mü, hey herif... Hak erenler, kötü düş- manımı dahi o taraflara düşürme- sin. Millet, taş yasdınıb, yaprak Öörtünürler. —Ot yeyib, toprak çimlenirler... Kıtlık şol mertebeyi bulmuştur ki ehlin, ayale.. Ananın evlâda... Karındaşın, karındaşa rahmi, şefkati kalmamıştır. Her- kes.. Nefsi.. Nefsi.. Çağrışur. Amma.. Bütün bu mezahim, ancak fukara halkadır. Mangırı olan.. Yine barhanesini dağdan taştan hışurur. — Çok şükür, halimize... — Elhamdülillâh, bir lokma ekmek bulub yiyoruz. — Yiyoruz amma.. Bir de bize sor... Yediğimiz zehir, giydi- ğimiz kefen olduktan sonra... Aşık Ibadi, sesini bir perde daha yükseltmiş.. Kahvede oturan halkın bütün dikkatlerini kendi sözlerine celbetmişti. — Yoook, evlâdlar.. Bir yeyib, bin şükür edin... Neyiniz eksik, sanki... Şu şehri Istanbul, baştan başa bir güllük, külüstanlık... Herkes, işinde aşında.. Çarşılar, pazarlar alışında verişinde... Daha görmedim amma rivayet ederler., Yine Kâğıdhane âlemleri çalkanıb dururmuş.. Yine eşraf ve vüzera konaklarından zil sesleri duyulur- muş.. Vezir Ibrahim Paşa, zerl- mahbub (1) ları, fiske ile uçurub mahbubelerin yaşmağından - içeri aşırıb gül yanaklarına kondurur- muş... Hey gidi dünya, hey.. İIşte, kimine hayhay, kimine vayvay dedikleri, buna derler. Kahvede, —derin bir sükün hükümferma olmuştu. Şimdi her- kes, derin derin düşünüyordu. Çınar Ahmed, başındaki kavuğu çıkarmış.. Bayaz ter takkesinin altından soktuğu parmaklarının ucile başını kaşımıya başlamıştı. Kahve kapısından içeri girer girmez; hayatın hiçliğini.. Ölümün, nihayet har fani insana mukadder olabileceğini hazin sesi ve müesş- sir sazile büradaki insanların ru- huna damla damla akıtan bu saz şairi; şimdi söylediği şu manalı sözlerle de kalblere bir düşünce vermişti. Peykenin köşesine geniş bir bağdaş kuran saz şairi, sağ ko- lunun dirseğ'ni dizine dayamış.. Kahvecinin getirdiği uzun çubuğu eline almış.. Onu İşletmekle, va yudum yudum kahvesini içmekle meşgul oluyordu. , Alnı, 'derla çizgilerle buruş- muştu. Gözlerini ayrı ayrı kahve- dekilerin üzerinde gezdiriyor. , Sanki söylediği sözlerin, buradaki halkın vicdan ve imanına yaptığı tesiri anlamak istiyordu. Halk, fısıldaşıyordu.. Bu fiml- daşma — uzadıkca, — çehrelerdeki hatlar değişiyor.. Gözler, daha dalgın ve düşünceli görünüyordu. : Aşık Ibâdinin hmazarları bir aralık halkın üstünden kaymış; kapının yanındaki küçük sedirde, bir çekmecenin önünde bağdaş kurmuş olan ( kahveci Ali ) ye uzanmıştı. Kahveci Alinin gözle- rinde, adeta bir şimşek çakmıştı. Şair ve kahveci,, Bunlar, birkaç saniye — biribirlerine — bakmışlar; (1) O devirde geçen bir mevi altın K Herkes Uzun hiç kimsenin göremiyeceği.. Gör- se de anlıyamıyacağı bir işaret çakmışlardı. Bir anda Ikisinin de yüzünde belli belirsiz. bir tebes- süm hasıl olmuş.. Ikisinin de gözleri, garib bir mana ile dol- muştu. Sedirde, Aşık Ibâdiye yakın olan gruplardan birinde fısıldaşı- lan şu muhavere; saz - şairinin kulağına kadar geliyor; bu hassas ihtiyarı, o tarafa doğru eğilerek dinlemek — mecburiyetine — sevk ediyordu. — Yüzlerini görmediği adamlar, şöylece konuşuyordu : — Âşık baba, söyler yatır.. Bilmez ki şu İIstanbul şehrinin halkı, ne güna mihnet ve eziyet çekerler. — Çekilen yalnız mihnet ve eziyet olsa.. ÜzBztelik ırza ve namusa taarruz da caba. — Ne o, yeni birşey mi olmuş? — Olmıyan var mı ki.. Gün geçmiyor, yeni bir garibe işitlliyor. — Hayrola?. — Canım, ne bileyim ben.. Benden ne sorarsın ?. — Hele, hele.. — Helesi, melesi, şu.. Dün akşam yine bizim —mahalleden yetkin bir kız kaçırdılar, — Yok, canım. — İnan olsun. — Nasıl kaçırıyorlar?. — Nasıl kaçıracaklar?. Kız, akşamın garibinde destisini almış, evine su taşımak İçin köşebaşın- daki çeşmeye gitmiş. — Etec... — Derkes, bir feryad kopmuş. ' Bir de bakmışlar ki, ne baksınlar.. Saray bostancıları, zavallı kızı sallasırt etmiş götürürler, — Allah, Allah... — Kızcağız.. ümmeti Muham- med, can kurtaran yok mu?.. diye feryad etmiş.. Bu feryad Üzerine herkes kapılara uğramış.. Bostancıların ardına takılmış.. Bunlardan biri dönüb de halka | ne dese beğenirsiniz ?.. — A'ğ;l;rl Ağalar!. Varın İşinize gidin.. Bu iş, bildiğiniz İş- lerden değildir. Devlet işidir; de- mezler miz., .... Çınar Ahmedin arkasındaki grupta oturan. bir ihtiyar da, baş- ka bir şikâyetle homurdanıyordu: — Vaktile ülemayikiram, âhır vakitte bina ile zina çoğalacak derlermiş.. galiba bizler gelip o vakte çattık. Ben gencliğimde bi- liyordum ki şu kâğıdhane dedi- ğimiz berrü yaban, bir hâli ma- hal idi. Her tarafını otlar, çalılar bürümüş olduğu için, içinden ge- çilmezdi. Yaban domuzları, sürü sürü gezerdi. Hatta başka bir takım canavarlarla, (Şahmeran)ın yavrusu olan kırk kulaç uzunlu- gundaki saçlı yılanın da orada ol- duğunu rivayet ederlerdi. Geçen cuma, bizim çoluk çocuğun sözlü- ne uydum. Limon iskelesinden bir piyade tuttuk, Biz de kâğıthane deyüb yola koyulduk. Birde git- tim gördüm ki, ne göreyim.. orası şimdi koskoca bir şehristan olmuş. K Oldll, yaasa... — Şöyle sakalımı elime aldım. O derenin kenarındaki saraylara binalara baktım. Şaşa kaldım... (Arkası var) Sarhoş İsteği Bu - Şoför — Taksi, bayım?. Sarhoş Taksi?.. Hayır.. Ben otomobil İstemiyorum, tren İstiyorum. Dünya İktısad Haberleri Yugoslavyaya Gelen Seyyahla- rın Adedi Artıyor Belgraddan yazıyorlar: 1934 | yılında yukarı Ad- riyatik — kıyıların- daki Yugoslav kaplıca ve plâjla- rını ziyaret eden Turist miktarı hakkında İstatistik - çıkarılmıştır. Turist işlerini inkişaf ofisi tara- fından yapılan bu İstatistiğe gö- re geçen yıl bu sahillesi 59.205 seyyah dolaşmıştır. Bu mikdar 1933 yılındakine bakarak 6.663 kişl veyahud yüzde 13 fazladır. Bu 59 milyonun 27 milyonunu bizzat Yugoslavlar teşkil etmek- tedir. Geriye kalan 30 milyonun ise 85 binini Avusturyalılar; 11 binini - Çekoslovakyalılar; 9 bini- ni de Almanlar teşkil etmektedir, Geriye kalan mikdarın da başın- da Polonya ve Romanyalılar gel- mektedir. Bu geçici seyyahlardan başka yukarı — Adriyatik — kıyılarında yerleşmiş yabancıların sayısı 35 bine yaklaşmaktadır. * Sovy_ıtlorln Almanyaya 1934 Rusyada 'imüî yilı altın ihraca- Yugoslavyanın Adriyatik kıgılarında turist harekâtı İve ptatin ihra-| tında bıı:llırınuş:g:ıı; rağmen diğer kiy- metli madenler ihracatında hisse- dilecek kadar bir gerileme var- dır. Meselâ platin ihracatı yıldan yıla azalmaktadır. 1933 yılında 1957 kilo olan platin ihracatı 1934 yılı onbir ayında 534 kiloya; 1.010.514 kilo olan gümüş ihra- catı da 294,965 kiloya düşmüş- tür. Bu son iki maddenin verimi altına kıyasla noksan olduğundan bu umuümi artış ve azalmanın neticesi Sovyet dış ticaret bilânço- suna lehte bir tesir yapmıştır. catı geriliyor TAKVİM ' Gün — CUMARTESİ — Kasım 28 23 ŞUBAT 935 108 Arabi Rumi 19 Zilkade 135$ 10 — Şubat Ezan! |Vasati| Vakit |Ezani 12 54 | 6 45 | Akşam 13 — 1636 11227| Yataı | 1 S1 9 37 |16 20 | İmasak |1l 14 1935 HİKÂYEFİ Yazan: SIKINTILI ı Vahid Yusufoğlu <üi ADAM Erkenden bana gelen bir tanı- dıkla konuşuyordum. Ellerinin ve . sesinin beni avlamak için takın- dığı iğretilik ve yaptığı boş gü- rültüleri ilk gören onu bana yakın sanabilir.)Saat de dokuza gelmişdi. — Ben aramasam sen sormr- yacaksın bu adam ne yapıyor de- miyeceksin gibi sözler savurub duruyordu. — Aman bir sıkıntın olmasın da demiş bulundum. Zavallı sıkıntılar içinde buna- hyormuş. Anlatmıya koyuldu: Kardeşim bu yapı İşlerinden | bıktım. Şimdi de kendime bir apartıman yaptırıyorum. Bitmez tükenmez bir çile.. Merdivenleri beğenmedik. Bozdurduk, mermer koyduruyorum. Elektrik Enstalas- yonu istediğim gibi olmadı. İşi şimdi daha geniş tutuyoruz. Ban- yo odası ufak olmuş, büyütüyo- rum. Kadını götürmüştüm. Boya- larını beğenmedi. Salonu yeniden vişne çürüğüne çeviriyoruz. Elbette bu eksikliklerden pat- lıyacağım. Buz dolabının yerini de önceden tasarlamağı unutmuşuz. Bakalım ne olacak. Yüzüne baktım kıpkırmızıydı. Öfkesinden ve sıkıntısından bu soğukda — terliyordu. Demek ki Apartıman yapdırmak iyi değildi. Ben de onun gibi sıkılıb ierliye- cekdim. Iİyisi mi bu kuruntulardan vazgeçmelidi. Baksanıza adamca- ğız utanmasa ağlıyacaktı. — Peki, dedim, mobilyaları ne yapdınız. ' — Sorma kardeş dedi. İlk aldıklarımı kadın — beğenmedi. Hepsini geri gönderdim. Yolda kırılanlar için de boş yere altmış lira cereme verdim. “Iİçimden — bizim evin — döşeme parası diyordum,,. Hiç olmazsa iki günde bir mobilyacıları dola- şıyoruz. Geçenlerde koltuk, masa, dolab ve perdelerile bir kompile döşemeye iki bin lira istediler. Nasıl verirsin. Daha telefon da alınacak.. Ana tel çekileceği için iki yüz lira istiyorlar. Ne yapa- cağım bilmem... Öyle canım sıkılr yor ki.. Ötekiler şöyle, böyle.. Telefon olmazsa ne yaparız. Ka- dın ben gidince apartımanı tele- fonsuz nasıl çevirecek. Bir adam alsak o da telefonun yerini tut- maz., Çok üzülüyorum. Biraz de- dim sana uğrarım da belki bana bir kombinezon bulursun. Tanı- dıkların varsa bana şu iyiliği et de telefonu daha ucuza koydu- ralım., Ben de bu kadar sıkıntı içinde bunalan arkadaşa doğrusu acıdım. Düşünüyordum. Kapım vuruldu. O, ayağı tutuk genc, yine geli- yordu. Sağ ayağını, oynak yerin- den kaynamış gibi kımıldatamı- yor solile gövdesini sürüklüyordu. Süklüm, püklüm iskemleye ilişti. — Gel, dedim, arkadaşımız yabancı değil. O da senin gibi bir komşumuz.. İyilik etmemiz İçin gelmiş, bizden yardım istiyor. İstiyor amma paramız kalmadığı İçin İsteğini yerine getiremiyoruz öyle değil mi? Arkadaş genci sıkmamak için çevirdiğim bu ufacık manevraya karşı kekeledi, ya, dedi onun İçin gelmiştim. * z Genc adam biraz daha çök- müş gibiydi. Esmer ve sevimli | N !—a_u'k' M yüzünde içinden geçen fırtınanın izlerini görüyordum. Kimbilir lâ- kırdı söylemek için dili ağzında ne kadar döndü. — Sıkılma oğlum, arkadaf yabancı değil.. Bu yarım sağlıklı Anadolulu gencin bugünkü kadar, gözlerinln içlenib derinleştiğini görmedim. — Eğer, dedi, size içimi dök“ mezsem ezileceğim. Bakın. ; : l Baktık. Ceketinin altındaki karışık örtülere benzeyen, minta* nını çekiştirdi. Göğsünün orta* sında bir yer açtı ve çamur ren” | ginde bir bez gösterdi. Bu onutl fanilasiymiş. y bi — Tam bir yıl var ki bu fas nilâyı değiştirmeden giyiyorum. Ben adam değil miyim?. Yata- | cak yerim de olmadığı için, pat* ron ve adamları gittikten sonrâ — ben kalıyorum ve iskemle üstüne — de geceyi geçiriyorum. Yan gözle arkadaşa bakı" yordum. Kırmızı rengi silinmiş — ve yüzü sararmıştı. Öyle anlaşı" — lıyordu ki birkaç yıl önceki bu gence benzeyen yaşayışını ani“ yordu. Duramadı telefon kombi- nezonunu beklemeden yanımda!! ayrıldı ve gencin yüzüne bakma” dan çıktı gitti. Boş ve değersiz kafasını dolduran telefon maki* nesinden kurtulub da beş 09 kuruş. veremedi. Ben yine BU — zavallı gencle, gendi düşünceler — rimle yalnız kaldığım gibi, ong — birkaç parça çamaşır uydurmak — için baş başa kaldım. Ve ıılld_f" yapıb da bir eyilik yapayım diyt — düşünmekten terledim. çi Çocuk Esirgeme Kurumunun ) * w ı Bir Dileği ğ Din bayramlarında yapılan tebrik ve — ziyaret — masraflarını “Ço“ı'- Esirgeme — Kurumu,, na — vermeni” rica ederir. İ Ricamızı kabul edenlerin lıij bayramdan evvel Genel — Merk tarafından gazetelerle meşrolunac&” bu suretle bu iyilik seven insan!if” dostlarını kutlulamış ve dostların!” 1' tebrik ve ziyaretlerini kabul eti sayılacaklardır. İ'[ T Avrupa ve Amerikada ölü çelef” | leri, düğün hediye masrafları .;[ çocuklar ve yoksullar kurumlar! Jî" verilmektedir. Yurdumuzda adetleri sayısız Oj yoksul yavrucuklar için çok değ” | olacak bu usuülün — benimsenmt”" | ve yayılmasını — dileriz. Ank J_ÇL bulunan Genel Merkez - tarafıp” —— para alınmaya başlanmıştır. Kurban bayramı 15 Marta rast'? gTTT Eczaneler İstanbul tarafı: — Şehzadeb# o gir | (Asaf), Aksarayda (Ziya N_ım)r ı nekapıda (Arif), — Şehreminin Küçük | | Hamdi), Samatyada (Rıdvıu)ıF M £ pazarda (Hüseyin Hüsnü): dağ g | (Emilyadi), Lâlelide (Sıdküg 005000? | lunda (Übeyd), Yemişte fğl.u ş_. Bakırköyünde (Hilâl), Bey' (ııiıo?'d-’ı'f | Taksimde Boıtıııbu_md""r yabatif b Tepebaşında (Kinyoli), auiçî)ı ; (Tarlabaşı), Galatada (%:p (h'[ol'”#g lide (Şişli, Kasmmpasttn » tarsfi | | Halıcıoğlund_l; (Iîkıikn,â"; W L âl , MOdldl pi Bi_hü.t,ı N— M K —a amazlkk

Bu sayıdan diğer sayfalar: