SON POSTA Kudurtan Saz.. Koskoca Bir Kaplan Ağasının Sultanlar Karşısında Böyle Kıvrıla Kıvrıla Oynaması Hiç Görülmemişti.. Saz, coşkun bir hava çal yordu. Bir köşeye yerleştirilmiş olan yosma Nigârın kol takımı, elleri'e tempo tutuyor; fakat hep'sinin de gözlerinden ihtiras ateşleri saçılıyordu. — Meded, Allah.. — Artık yeter, kara kız.. bari, beni olsun yakma, — Yan.. sen de yan. yanıb tutuşuyor. dünya — Yana heseeyl.. Nâraları biribirini takib edi. yordu. Sofanın bir köşesine, büyük bir sedir kurulmuştu. Köşede, Fatma Sultan oturmuştu. Yanın dada mrasile (Zeyneb, Ayşe, Atike, Saliha Sultanlar bulunu- yordu. Sultanların da gözleri mah- murlaşmış.. hepisi de Esmer Güle dalmıştı. Sağ ayağının baş parmağı Üzerinde tığ gibi yükselen, sol ayağının topuğu ilede yer döven Esmer Gül, parmaklarındaki zik leri hafif temaslarla çınlatıyor.. bu (mutterid ve mütemadi ahenk, tıbkı yüksekden dökülen bir su şırıltısını andırıyordu. An- ber ağa, yavaş yavaş çengi takı mının arkasındaki paravana geç- miş ayağının ucuyle kızlardan birini dürterek: — Şuradan doldur da, bir ta» ne de bana ver. Demişdi. Ve kızların uzatdığı kadehi, bir hamlede dikdikden sonra: bir daha, ve bir daha is temişdi. Üçüncü kadeh, artık onun di- mağında yakıcı bir alev husule getirmişdi. O zaman, hemen pa- ravanın arkasından fırlamışı — Alıverin şu kürkümü, yahu, Diye bağırmış. sırtından çi kardığı kürkü fırlatıb attıkdan sonra Esmer Gülün karşısında zp Zıp sıçramaya, fırıl fırıl dön- meğe başlamışdı. Evvelâ, herkes.. bütün kızlar, ıazinedarlar, sultanlar şaşırmışlar.. kısa birer hayret nidasile ellerini ağızlarına tutarak Anber ağaya bakmışlar.. Sonra da, başdan ba- şa bir kahkaha tufanile çalkan- mışlardı. — Sarayda, bahusus (sultanların karşısında, kos koca bir kaplan ağasının böyle zıb zıb sıçraması, kıvrıla kıvrıla oynaması, ne gö rülmüş, ne işidilmiş bir şey de- ğildi. Hatta bunun içindir ki, Fat- ma Sultan, bir kaç saniye öfkeli bir halde irkilmişdi. Fakat bu ge- es o kadar müstesna bir gece idi kl, artık her şey boş görüle- cek ve sadece bol bol eğlenilerek zevk va İezzetin şarabı, tıbkı bir aşk badesi gibi yudum yudum içilecekdi. Gözdelerinden bir hazinedarın ibanetine uğrayarak bir beri melül mahzun gezen Zeyneb Su'tan bile birden bire neş'elen- miş: e Hey, arab.. Beni göldürdün.. dilerim bâri hödadaf, o gözcağır- ların gör olsun. Diye muhitindekilere hayret vermişdi. Hele çengi takımı, bir kahkaha kaynağı gesilmişdi. Bu çapkın, alaycı, sarhoş kadınlar, tabkı şehir evlerinde kına gece- lerinde, OoOve yahut © alelâde hovarda meclislerinde olduğu gibi, mestane coşkunluklar göstermiye başlamışlardı; — Kız Fatoş. Çal bir yalel havası... — Amanın a dostlar, iki mar- sık karşı karşıya ne hoş görü- nlyor. Saz, kudurmuştu.. Esmer Gül de coşmuştu. Şimdi ayaklarının dibinde, aç bir maymun gibi kıv- rım kıvrım kıvranan Anber ağa- Bın yüzüne mağrur bir tebessümle baka baka, yavaş yavaş dönüyor, sinirlerinin bütün kuvvetile biri- birine çarptığı zillerin tunc sedası avizelerin billör salkımlarında, çil gın akisler husule getiriyordu. Birdenbire dik ve tannan bir ses yükselmiş. saz ve zil seda- ları biraz hafiflemişti. Çengi ta- kımının ( yardakçıbaşım, Çınar Aşo) aşka gelmiş.. Hislerini manl ile ifade etmek istemişti: Adam aman. mavana, Şaşınb kalmasana, Ne durursun, hey Arab, Esmer Gülü koklasana.. Çınar Aşonun bu manisi, yür- lerce elin çarpışmasına karışan çığlıklar ve kahkahalarla karşı landı. Fakat.. birdenbire Esmer Gül durdu. Iki ellerini kalçalarına dayadı. Çınar Aşodan tarafa baktı. Başını, biraz geri aldı. Ka- ranfil gibi dudakları kımıldadı: Adam aman, manılmaz. Yabancı gül koklanmaz. Esmer Güle gelince; Sevgisiz koklanılmaz, Bu sefer, çengilerden saçlı Sömbül'ün, biraz pürüzlü sesi yükseldi ; Aman aman severiz. Dosta kanad gereriz. Kalbimiz pek geniştir. Bir yar daha severiz. Fakat.. son kelimeler, saçlı Sünbül'ün (dudakları arasında kaldı. Birdenbire yerinden sıçradı. Bazusunu kavradı: — Aman, yandım. Bir şey. cikler demem eşim. O parma- cıkların kırılaım, Diye bağırdı. Çünkü, saçlı Sümbülün arkadaşı olan (yandım Emine), bu maniyi kıskanmış, kolunun em yumşak yerine var kuvvetile bir çimdik basmıştı. Yandım Emine, bununla da kak mamıştı. İçki buğusile dumanla- nan gözlerini, Sümbülün gözlerine dikerek : — Hele bir daha ağzını aç. dudaklarını koparırım, vallahi. Diye homurdanmıştı... Mas- mafih, yandım Eminenin bu teh- didine lüzum kalmamıştı. Esmer Gül, şu mani ile ona güzel bir tokat yapıştırmıştı : Karanfil oymak, oymak.. Caiz yâre kıymak Eşim yanında iken, Caiz mi hain olmak. Har taraf birdenbire karışmış. kasırgaya tutulan bahar fidanları gibi, başlar | biribirile kaynaş- mıştı : — Yaş. şanan.. — Hay, dudaklarım nurdan kopsun, karakız. ( Arkamı var) Ticari Bir Birlik Kuruldu. Sofyadan yazıyorlar: Bulgar ihracatçıları ara- ekl larında © umumi bir birlik kurmayı bi kararlaştır mışlar- dır. Bu ihracatta bulunan herkes gire- cektir. Bu birliğin gayesi Bulgar birliğe Bulgaristandan ihracatının oOher kışmı için bir plân yapmak ve ökonomik gidişe verimli bir yol verecek çareleri bulmaktır. Şimdilik üç kişiden mürekkeb muvakkat bir idare heyeti seçil miştir. Bu heyete Bay Yotzov başkanlık etmektedir. * Romanyanın 1934 yılındaki petrol istihsalâtı 8.440.000tonu bul muştur. 1933 yi- lındaki | istihsalât 7.387.000 ve 1932deki"de 7 mil- yon 350.000 ton olduğuna göre geçen yıl bir milyon ton fazla petrol çıkarılmıştır. Geçen yıl içinde yapılan son- daj ameliyesi de eski yıllardan fazladır. 1932 de 208 bin; 1933de de 253 bin metre olan bu ame liye miktarı geçen 1934 yılında 382 bin metreyi bulmuştur. Ham petrol istihsalâtındaki bu fazlalık, tabiatile, tasfiye işlerini genişletmiştir. 1933 yılında 7 mil- yon 285.453 ton petrol tasfiye edilmişken bu mikdar geçen 1934 yılında 8.104.000 tona çıkarıl- mıştır. Fakat petrol fiatlarında şimdiye kadar görülmemiş dere- cede ki düşkünlük petrol yü- zünden geçinenleri ve memleket dış ticaret bilinçosunu müteessir etmiştir. 1934 yılında dışarıya gönderilen petrol mikdarı 1933ten fazla olduğu halde memlekete bu yüzden giren para daha azdır. * Bükreş, (Hususi) — Italya ile Romanya arasın- da bir ticaret an- laşması © vardır. geriliğor Oİ Fakat bu anlaş miya rağmen her iki memleketin mütekabil ticareti gittikçe darak maktadır. Romada bulunan Ro- manya ticaret mümessilinin bu- raya gönderdiği yeni bir rapora bakılırsa geçen 1933 yılında Ro- manyanın İtalyaya olan ihracatı 30 buçuk milyon liret azalmıştır. 1933“ yılında Romanya İtalyaya 131.800.000 liret kiymetinde mal göndermişti. 1934 te ise bu ik- racat ancak 101.280.038 İlrete varmıştır, İtalyanların da (O Romanya'ya yaptıkları satışlar azalmıştır. Ro- manya 1933 yılında İtalyadan 103,900,000 liret kıymetinde muh- telif mal almışken 1934 yılındaki alışlarını 66,779,000 lirete düşür- müştür. Yanl 37 milyon liret ka- dar azaltmıştır. Şu hesabca Italya ile Romanya arasındaki ticaret anlaşmasının İşe yarar bir tarafı kalmamıştır. Iki memleket te bundan zarar görmektedir. Onun için bu yakın- larda yeni bir anlaşmıya varmak için konuşmaların başlaması bek- lenmektedir. Bir Macar Bakanı Romaya Gitti Roma, 15 (A.A.) — Macaristan Kültür Bakanı ve müsteşari Sili bu- raya gelmişlerdir. Romanyanın 71934 yılında trol durumu talya ticareti POSTACIYI ÖLDÜREN ADAM gibi sokakları yalayıb ağaçlarda ıslıklar çaldığı bir akşamdı. Köye bir haber yayıldı: “Baba Rişar can çekişiyor... Eh, ecele boyun eğme sırası nihayet bu doksanlığada geldi işte, diyordu halk, Gençlere şöyle biraz meydan açılsın bakalım. Havadis döne dolaşa kaçakçı- mın kulübesine (erişti. İçeride sırtüstü yatan adam, bunu duyar duymaz, silkinib dışarı fırlamak istedi, Sonra nedense vazgeçti, Dalgın, dalgın düşünmiye başladı. Çok kara bir bahtı vardı bu kaçakçının. Günün birinde dağda kalbinden saplanarak öldürülen postacınn ölümünden onu suçlu tutmak istemişlerdi. Hiçbir delil olmadığı halde, yıllarca mahke- melerde sürünmliş, yakasını zor- lukla kurtarmıştı. Fakat köylüler hâlâ biçareyi katil olarak tan yorlar, kendisini aralarına almı- yorlardı. Durgun gözlerle (seyrettiği sokaktan, rahibin geçtiğini gördü. Son nefesinde, günahlarını çıkar- mak ;çin, Baba Rişara gidiyordu şübhesiz. Biraz daha düşündü. Sonra, bu son çareye olsun baş vurma- lıyım diyerek kulübesinden çıktı. Baba Rişarın evine geldiği zaman, pencereden içerisini şöyle bir gözetledi. Odada hafif bir ışık vardı, Rahib © ihtiyarın yatağına eğilmiş, söylediklerini dinliyordu. Kenara çekilib bekledi, Kapı nihayet açıldı. Rüzgâr, her Şeyi sürükliyen rüzgâr, bir çılgın gibi içeri daldı. Eşikte be- liren Rahib, kaçakcıyı görünce durakladı. Sonra ( « Yalnızdır, dedi, giriniz. » Rahib çıkar çıkmaz, kaçakcı içeri girdi. Kapıyı kapadı. Hasta, kimin geldiğini görmüştü. Mendil lere sarılı kemikli kafasını yas- tıktan kaldırarak mırıldandı — Sen hal Niçin geldin bu- raya? — Baba Rişarl Rahibe günah- larını söyledin. Demek ki öbür dünyada başına geleceklerden korkuyorsun. Fakat bu kadarı yetişmez. Daha yapacak işlerin var, — Defol başımdan. — Baba Rişarl Postacıyi ök düren adamın sen olduğunu, bunu gözlerimle gördüğümü hâkimlere kaç kere haykırarak söyledim. Inanmadılar. Çünkü sen, her şeyi inkâr ettin, Benim hayatımı ze- hirledin, beri vahşi bir hayvan gibi bütün insanlardan uzak yaşa- tan sensin. Sen bir alçaksın Baba Rişar! — Üşüyorum. Ne olur, odun at biraz şu ocağa. — Bırak şimdi üşümeyi. Bak, şu kâğıda, «Postacıyı öldüren adam benim» diye yazacak ve imzalıyacaksın. Ihtiyar kinli bakışlarla kaçak- çıyı süzdü, Titreyen ellerini gös- tererek "'yazamam,, dedi. Gis üsulame: İ Rüzgârm kudurmuş köpekler İ rilen kalemi “tutamadı KAŞI | — Eğer bunu yazmazsan, gü- nahlarını çıkartmış olman kâr etmez. Gideceğin yer yine ce- hennemdir. Baba Rişar yüzünü buruşturdu. “Haydi bakalım!,, diye eline ve- 2 İsmaİl BİKÂYE * Bu Sütunda Hergün Muharriri: AR. o Tefrika No: 30 Bulgaristanda L lr Selim o Tıynet Şubat 18 |, kızmıştı : — ak kö; di dı. Gazelle ii Di İle ceksin ? Yatağa doğru uzanmıştı, SÖ” leri alevle parlıyordu. Hasts * d — Çekil, çekil de rahat öf” yim, diye inledi. — Ah, koca bunak Sen besi rahat yaşattın mı ki Yaz lım dediğimi. l Ihtiyar işitmemezlikten geliyö” | kaçakçı da “yazmadan felâket, suçsuz olduğumu isbst i etmek bir daha mümkün ol” yacak,, diye düşünüyordu. Babi Rişarın nulağına eğilerek bağırdı! — Hey| Eğer yazmazsan sesi boğacağım. Anladın mı? Boğf cağım. Ibtiyar kaleme sarıldı. Titrek eli kâğıda kargacık, burgs' şeyler çizdi. — Görüyorsun ya! Dedi. Bak yazamıyorum, | — Dur hele, ben de yardı £ edeceğim sana. il | Ocakta canlanan ateş oda”! | epeyce o aydınlatmıştı. Kaçakek üzüntülü bakışlarla kalemin b#” £ reketini gözlüyordu. İşte, istediği şey yazılmıştı: “Poatacıyı öldüret adam benim,.. Yalnız imz £ kalmıştı. Fakat ihtiyara bir der” il mansızık geldii küflü ağrı | “oh,, diye açarak yastığa #” p rildi ; ş — Haydi bakalım gayret | Daha ölmenin sırası değil. : Kaçakcı bir çılgın gibi Babi Rişarı sarsıyordu. Bulanık gözleri örten göz kapakları zor! açıldı. Daha ölmemişti. Temini karalayabilirdi. j — Çabuk imzala, aman, çabuk | Kuru (o parmakların iğ kalem, kâğıdı şöyle bir dolaş” Dışarıda bora gittikce (o azıyof evi temelinden sarsıyordu. Babt Rişar yatağın içine yıkılıv. d Fakat kâğıdı imzalamıştı. Ölümü | dolaştığı odada kaşakcının kalbi | sevincle — çırpınıyordu. OOn bel senedir beklediği şeyi niha elde etmişti. Suçsuzluğunu orts) koyan bu delilin karşısında hef | kes boyun eğecekti, Onu, çocü” | gibi zıplayarak elinde sallıyo Can çekişen Baba Rişarın, taktan sarkarak ellerinin süp! gibi döşemede süründüğünü rünce, kâğıdı masaya bıraktı” Ibtiyarı doğrultmak için k Tam Azrail işini görürken getiren komşulardan birl pi açıyordu. Elr çılgın gibi : dalan rüzgâr, masanın üstü! kâğıdı ocağa savurarak oÖ. altüst etti. Kaçakcı masayı kaj gibi ateşe saldırdı. Saldırdı eline dumanları çıkan bir *, parçasından başka bir şey g medi, Artık herşey bitmişti. in nefesine kadar, köyde, öldüren adam olarak — İdam Cezası Ver mekte Bir Rekor”. Londra, 15 (A.A) — Ağır Ceza o mahkemesi tini itiraf eden OY:vres isminde bir katili dört “ ik" celse neticesinde | idemi- i etmek suretile sürat magtir.