Büyük tarihi roman 22- 1-935 Acaba Hangisi HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Muharrirı: AR. Tefrika No. : 6 Yazan: Firdevs İsmail! Cahil Bir Kadının Kuruntuları zelimiye başladı. Genc bir kad n yetişmiş bir kızın bulunduğu ©“ de böyle tertibsiz bir salon gi Kadı'nın Köşesinde.. O akşam kocası Avrupadan yeni gelen piyano bocasından hararetle bahsetti : Eski Kadılardan Olan Haşan, Erkân Minderlerindeki Üç Kişi İle Yanayakıla Dertleşib Duruyordu.. Piyanoda gösterdiği maha- | ması affedimez, göz yumuli 5 di ir vi retile pek kisa zamanda İstan- | bir şeydi. Feriha tembelliktf” k Sabık Kadı efendinin otürdu- | isyan edenleri (o onlara terbiye bulda şöhret kazanan bu mukte- annesinden daha üstündü; O g9 ğu köşenin karşısında, o erkân | ettirir. dir genc, konservatuvarı bitirmek Gi annesinin salonu dözelte minderleri üzerine (diz çökerek Başım ileri doğru uzatarak Üzere olan Ferihayı e Mağa görünce : oturmuş olan Oüç kişi, - Kadı | bu sözleri dikkatle dinleyen Ar- ması için çok güzel hazırlıyal #melâzım benim deye o ellkti, o gelib parasını alıb gide cek. Evin temiz olub olmadığı muayene edecek değil ya bh diyordu. Kadın, kızının henüz küçük olduğunu, konservatuvarı bilir. sfendinin böyle selâtüselâm çek- tiği bir zamanda - ne yapacak- Davud Halilin, dimağı altüst olmuş irceliklerini anlıyamadığı bu ke ğ larını bilemedikleri için, gözleri | limelerin altında boğulmuştu. Sağ mesi için aceleye lüzum olmadı | nafile uğraşıyorsun eşyalara bal a nin ücile bir.birlerine bakışmış- | elinin baş ve şehadet parmak- bize bakar mısınız; kocanız han- | Hum, daha mühimmi böyle meş- | sana hepsi eski. lardı. larile kalın bıyıklarını birer defa | gimiziz?. Ben mi ba mu? hur bir hocanın aylığı da pek Feriha da haklı idi, bereki | Kadı Hasan efendi, birdenbire | burdu Ve sonra, yine başını ğ em en mare ar em »s| mühim olacağını söyledi. Her şeyi | eski eşyalarla dolu salonda yep” ie ellerini semaya © kaldırmış, sağ | ileri doğru vzatarak: olduğu gibi gören (o safdil bay | yeni piyano göze çarpıyordu. Ge“ Mehmed muhakkak Ferihanın bu elile sakalını kavramış: — lühi Yarabbil, ilâhi Ye- rabbil,, sen. okunan (şu ezanı Mubammedinin (O hürmetine bu söfeha o gürübunu o islah eyle.. islahları mümkün değ ise, kahhar isminle kabreyle.. Ümmeti Mu- hammed, ayaklar altında eziliyor, dul hatunlar, yoksul ihtiyarlar bir dilim yiyecek ekmek bulamıyor.. saçı bitmedik yetimlerin hakkı gazbediliyor.. bunlar Ücra köşe lerde, cehennem azabından şe did olan yokluk ateşleri içinde cayır cayır oyanarlarken, Jâle bahçelerinde çengilere, (o köçek- lere ziller dövdürülüyor.. şa rablar içiliyor... Sonra da, bunla- rın men'ine memur olan bizler gi- bi ülemayı müslimin, türlü baba- nelerle (o azlediliyor.. | arpalıkları kesiliyor.. zâri zari inletiliyor... Artık yeter yarabbil.. Ya bizleri bu dârıdünyanın mihnet ve me- şakkatinden halâs eyle.. ve yahud bir sebebini halk et te şu ahvalk âlemi ıslah eyle yarabbil.. Kadı efendinin gür sesi, ta- vandaki on iki kollu avizenin salkımlarına çarparak billüri iht xazlar yapıyor; gözlerinden dökü- len yaşlar, sakallarının telleri tş- tünde parlıyordu. Karşısında oturan üç adam da ellerini dizlerinin üstüne daya mışlar, omuzlarını sarsa sarsa ağ- ıyorlar; aras:ra da gözlerinin uciyle adı Hasan Efendinin heybet ve amlâvet kesbeden tavurlarına ba- kıyorlardı. Hasan efendi, duayı bitirdik. ten sonra gözyaşlarını, bileklerin- den aşağıya sarkan hilâli gömle- inin yenlerine silmiş: — işte ben böyleyim. Beş vakit namazda, dua ediyorum. Ümteti Muhammedin halâs bul .ası için cenabıhakka tazarru ve yaz eyliyorum.. Amma ve lâkin... Oturanlardan biri, çetrefil bir Arnavut şivesile Kadı efendinin sözünü kesdi: — Acaba, Allah duymuyor mu dersin bu duaları; more Hasan efendi?.. Niçin bu adamları salla- yıb sıyırmaz?, Niçin bunların ara- sna bir kıran komaz?.. Hasan efendi, hafif bir tebes- İm başını sallıya sallıya cevab — Oğlum, Halilt., Siz nekadar olsa, cahilsiniz. Cenabıhakkın hik» meti, denilen birşey vardır ki onu bilmezsin'z. o Allah, © herşeyin xamanını bekler. Vakti gelince yapacağını yapar... Hâşâ ve kellâ, Allahüazimlişşanın elinde sopası yok ya, gök yüzünden yere insin de, bunları terbiye etsin... Eh, bilinmez ki. günün birinde bir sebebini hâlkeder, ortaya bir güruh babayiğit çıkarır. Bunların kalbine bir ilham verir. Kendisine — Demek ki, efendim.. Şimdi bunlar Allaha âsidir, öyle mi?.. Kadı efendi, içinden doğan bir sevince ellerini açarak ce- vab verdi; — Eh öyle değil de, nedir ya; evlâdım, Halil, bu sefer gözlinün ucile yanındakilere baktı. Onlar da bu sözlerden afallamışlar, düşün- celi bir hal almışlardı. — Haaa.. Öyle ise ne durur sunuz be Kadı Efendi?, Açınız bir bayrak.. Bağırtınız bir tellal., Toplayın (ümmeti Muhammedi peşinize.. Basın sarayı. Çalın satırı. — Evet. Hakkın var amma evlâdım; kazın ayağı öyle değil. Hasan Efendi, sağ elini havada salladı ; — Bakın. Hiç bir ses çıkıyor mu?., — Hayır.. Çıkmaz. Hasan Efendi, bu sefer «ol elini de havaya kaldırdı. Sağ eline çarptı. İki elini biribirine vurarak bir iki defa şaklatir. — Nasıl?. Şimdi ses çıkıyor mu?. — Vallahi, çıkar be yahu, — Hah. İşte mesele, bu iki eli bir yere gelizib, ses çıkar maktır. Yani.. böyle işler yalnız başına ve yahud azlıkla olmaz. Allahın emrini yerine getirmek için böyle sizin gibi, dini bütün adamları bir araya toplamak.. On- ları hak yoluna saldırmak lâzımdır. — Bu da, doğru kadı efendi. — Şimdi bakın evlâtlarım.. Meselâ şurada, kuşağınızın ara- sındaki kesenizde, üç beş mangr rınız var, Ben kalksam da bunları elinizden alsam, ne yaparsınız?.. — Vallahi helâl olsun, Kadı efendi. — Hayır canım. Ben değil. Meselâ, bir başkası. Bir zorbanın biri zorla almıya kalksa, ne ya- parsınız?,. — E, more.. Can çıkmayınca, kese koyundan xorla çıkar mı?., — Haana, âlâ. (Demek ki malınızı, haksız yere kimseye kaptırmazsınız. Halbuki, Ümmeti Muhammedin mahı olan (Beytük mali müslimin ) bergün vezir İb- rabim Paşa tarafından O yağma ediliyor... — Yok, bre canm Hasan efendi?,. — E, şu abdesli ağzımla ye- min edeyim ki. Hem Vallâhi, hem Billâhi, hem tal'âhi, bu böyledir. İbrahim Paşanın reza- letlerini, sarayın sefâletlerini siz ne ile yapılıyor zannedersiniz?... Bizler, sayei Resüluliahda sene- lerce şunun şurasında İstanbul kadılığı gibi makama hizmet ettiğimiz balda ancak kifafınefs edebiliyoruz. ( Arkas var Dünya İktisad Haberleri | Amerika Dış Ticareti Düzen Yolunda ! Geçen ( 1934) yılı Amerikan İhracatta 9 memiimei AN leşmesine yardım artma etmiştir, 1933 de görülüyor altın parama br rakılmasile kamçılanan Amerikan dış ticareti dolar okıymetinin azalmasından ötürü artmıya baş- ladı. Bu yıl içinde dışarıya yapılan satış okadar yükseldi ki geçen Ikin- citeşrin ayında yapılan ihracatın kıymeti 42 aydanberi istatistik- lerin gösterdiği en yüksek nok- tayı buldu. (1934 ) yılı ilk on O ayında Amerikanın ihracatı bir milyar 767 küsur miyon dolârdır. Bu memleketin 1933 yılı on ayında yalnız bir milyar 298 milyon dolarlık ihracatta bulunduğu dü- şünülürse bir yıl içindeki artışın üçte birden fazla olduğu görülür. Yüzde hesabile bu çoğalma yüzde 36 dır. İhracatın yanında idhalât te artmıştır. Fakat bu çoğalış daha yavaştır. 1933 yılının on ayında Amerikaya 1,187,500,000 dolârlık yabancı malı sokulmuştur. Bu kıymet 1934 te ise 1,371,871,000 dolârdır. Yani yüzde 16 nisbe- tinde bir artış vardır. Ruzvelt hükümetinin ökonomik durumda yaptığı düzene bu ra- kamlar güzel bir örnektir. # z Alman küçük sanayiinin vazi- gel milyar olan bu sanayiin geçen yılki geliri 14,5 milyarı bulmuştur, * Bükreşten yazıyorlar: Ticaret Romanya | ve Sanayi Bakanı pi Bay Manolesco - Struanga Avrupa seyahatinden geri döndükten sonra birkaç gün burada meşgul o'du. Sonra yine dışarıya gitli. Ticaret ve Sanayi Bakanınm Viyana ve Londrada başlamış olduğu öko- nomik konuşmalara devam ede- ceği anlaşılmaktadır. Bu konuş- maların sonunda Romanya-Avuş- turya ve Romanya - Ingiltere ticaret anlaşmaları meydana ge lecektir. ———— Bir Hastanede Yargın Londra, 21 (A.A.) — Dün gece Londra hastrhanesinde şiddetli bir yangın çıkmıştır. Hastanede bulünan 250 hasta başka bir yere nakledil- miş ve İnsanca Zayiat olmamıştır. hocadan piyano dersi arzu ediyordu. Bunun için: — Ne olursa olsun bir az daha tesarruf yapar, kızımızın bir an evvel diploma almasına çalr- şırız. Eibette bugünkü fedakârli- göreceğiz, konservatuvardan alınan diploma, bir kızın istikbali için mühim bir cihazdır dedi fakat karısını ikna etmenin imkânı yoktu, Kocasının ğımızın o mükâfatını İsrarile canı sıkılan kadın nihayet: — Zengin evlerinde dolaşmağa alışkın olan bir adamı iyi bir giyinerek kabul etmek evde, İ lâzım! Diyince bay Mehmed fena halde hiddetlendi ; — Ne demek? Herkesin evi bir olmadığı gibi evinde de iste- diği gibi giyinir. Sen bir muha- sebeci karısı olduğunu unutmal Kıyafetinden o utanıyorsan senin çıkmana lüzum yok. Fatma nine onu salona alır. Feriha da hemen hocasının yanına girer ve dersiii alır. Bu adamın seninle karşılaş- mas'na sebeb yok. Şayed mühim birşey o için * meselâ Feriharın piyanodaki istidadını veya tenbek liğini anlatmak için- seninle görüş- mek isterse temiz bir elbise giyer çıkarsın. O da, herkes gibi çık, podralı allık'ı göremeyince güne“ ha mı girersin ? Kadın birşeyler söylemek is tedi, yutkundu, söyliyemedi. Şeh- rin en sessiz bir yerinde ahbab- 8z, eğlencesiz yaşıyan bu kadını gerc. piyano hocası düşündürü- yordu. Evlenmeden evvel fakir bir ailenin kızı olmasına rağmen bülyaları pek yüksekti. O, ro manlarda okuduğu gibi çaylardan çaya, balodan baloya koşmak isterdi. Her kadın tarafından gıbta edilen bir kadın olmak yegâne emeli idi. Sonra kocasını çevik, ateşin, işgüzar ve... zengin bir adam olarak tasavvur ederdi. Halbuki Bay Mehmed işinden evine, evinden İşine giden ve ha yatta hiçbir şeye haris olmıyan, battâ en küçük bir merakı bile olmıyan bir adamdı. Hayatta ni- ye alışılmaz. Kadın Bay Mehmedin yekna- sak fakat temiz hayatına alışdı. Belki de danslı, çaylı hayatı gör seydi kendi yaşayışının güzelliğini takdir ederdi. Zengin” değillerdi. Bay Mehmed idareli düşünceli tam bir aile erkeği id. Karısının ve kızının kimseye boyun eğme- sine tahammül edemezdi. * Kadın ertesi gün kocasının peşinde dolaşarak birşeyler söy- lemek istiyordu. Nihayet genc piyano hocasından bahsederken Avrupadan yeni gelen bir adamın evin hanımını görem'yeceğini dü- şönünce müteessir oldu. Teessü- rünü kızına, kocasına belli etme" mek için kalktı uzun zamandır te- mizlik yözü görmemiş salonu dü- len yabancı da piyanonun kira alınmış oldugunu keşfedemezd Kadın bir yeni piyano üstüne ii çeğin çok yakışacağını düşünd O, istiyordu ki gelen hoca p çalarken, . ciğerlerini çi K güzel kokularile doldursun. Ks” | dın mümkün olduğu kadar salonü | düzeltti ve giyinmek için yatak odasına çıktı, Aynaya gözü ilişti. | Açık pencerelerden gelen bol ziy& | ne kadar elbiselerinin lekelerini meydana çıkarıyordu. j Giyilebilecek bir elbise buk mak umudle elbise (odolabıi açtı. Modaya hiç te uymıyan, kok tuk altları terden berbad bir elbise çıkardı Ona en yakışan bir elbisesi idi. Varsın Bay Mebmed kolları açık olduğü için istediği kadar söylensin! Bin müşkülâtla korsasını giydi neş'esi yerine gelmişti. Aynanın önünde şarkı söyliyerek siyah elbisesini giydi, Piyano hocasına tuvaletsiz çık” mayı münasib görmedi, Aksi gibi evde de ne allık ne vardı. Pudra bulmak güç biri deği.di. Bay Mehmedin traştan sonra sürduğü kalın pudrası vardi Fakat dudak boyasını evveldes tedarik etmesi lâzımdı. Hem kok suz elbise ile şişman koları pek gülünc Oo görünüyordu. Belki genç piyanist onu bu kılıkla gö rünce gülecekti, Hiddetle soyundu Oda da ne ka” dar aydınlıktı, Kalktı, Kipi kapadı. Odur ei siz boşluğunda yatağına kapandı, Hill Ki dll zehrini J pm akıttı. Biraz sonr8 apı çalındı, Piyanist geldi. Ka dın yatak odasından piyanistin salona girişini gözünün önüne getirdi. Herhalde o sabırsızlıkla evin hanımını bekliyordu. Piyanistin halini görünce kendi kendine: ' — Eyi, muntazam bir ev değil deyişini işitir gibi oldu. Fakat. yaşlı gözler parladı. Yüzü güldü kimbilir belki de o gene kendi kendine ilâve ediyordu: A — Evet Eyi bir ev değil, Bik hassa İntizamsızlık hemen göz€ çarp:yor. Herhalde evin kadın, ömürlerinin yarısını yatak içimi 7 igara İçerek, roman in evlâdlarile alada ok l mıyan, evile meşgul olmıyan, yak nız çaya gitmek, slgara içmek, roman okumak, hulya kurmakls vakit geçiren acaib tiplerde biri olacak. 3 Bu gülüne kuruntu cahil ke* dına neş'e denecek kadar bif ferahlık verdi. Artık ağlamıyord.. O, bir yabancıya kendini göy& olduğundan yüksek göstermiştir Ne yazık ki orta halli ev kadı” larımızın ekserisi bu nevi düşüm celerle temiz hâyatlarının sökümü" nu bozuyor, hem kendilerini, hemi de etrafındakilerini (o Gzüyorlar” Buna, bugünün bir hastalığı d€* mek daha doğru bir tavsif olur.