SS .| Ikiml Dünya Hâdiseleri Yugoslavyada Müdhiş Bir Facia! Belgrad gazetelerinin anlıttık- larına göre Bela- Tsorskva köyünde küçük bir oteli idare etmekte olan j öidürüyor! | bir kadın ile kizı birlik olarak bir müşteriyi öldür- müşler, cesedini samanlığa sakla- mışlar, fakat bu cinayeti yaptık- tan birkaç saat scnra ölen adamın kendi oğulları ve kardeşleri oldu- ğunu anlamışlardır. Ölen biçarenin adı — Petair Nikolausdur. Bu genç yirmi sene evvel Amerikaya gitmiş, - orada çalışarak küçük bir servete sahib olmuş, sonra bu servetten annesi ile kız kardeşini de istifeada ettir- mok arzusile memleketine dönmüş. Petair Nikolausun burâda yap- tığı.. hata, ihti azlık, geri ge- leceğini kimseye haber vermemek o.muştur. F.lhakika bu zat köye gelm.ş, kend.sini bildirmeden an- idaresinde —olan otele sürpriz y mak Bir anne yanlışlıkla oğlunu öldürüyor! nesinin İnmiş, az sonra İsliyormuş. Fakat oötelci kadın kLu yeni müşterinin — çantasında — birçok banknot görünce kızına söylemiş, iki kadın birlik olarak ansızın müşteriye bir bıçak saplamışlar, daha sonra da tama ettikleri cüz- danı karıştırırken ele geçird kleri kâğıtlardan ölen'in hüviyetini an- lamışlardır. Şimdi iki kadin da tımarhanededir. * is şehrinin belediye müzesi, kolaksiyonlarına kıymetli 130 yıl gılda miştir. Pu, saray- eskimiyen da giymeye mal- bir elbise | sas bir kadın elbi sesidir. 1805 yılında yapılmış ve ( Napolyon ) un İtalya kıralı ilân edildiği gün, yani 1805 yılı Mayısın yirmi ahbacı günü (Milâno) da imparatorun o vakitki karısı ( Jojefin) tarafından geyilk- miştir. Bu elbise sonraları (Joje- fin) in ailesine intikal etmiş, sa- tılarak Amerikaya gitmiş, oradan geri gelmiş ve nihayet bir Fran- sızın eline düşerek (Nis) müzesi- ne hediye edilmiştir. Bu hâdisenin dikkate değer noktası elbisede en küçük bir güve yeniği ve yıprama eserl gö- rülmemekte — olmasıdır. Anlaşr lan o vakit pek kuvvetli bir naf- talia kullanılıyormuş. * Kı.:n tam ortasındayız, kar yağıyor, hararet derecel İ daima sıfırın altın- îlam;iıdın dadır. Yazın gel- işlıyan » Bir kazırlık| ©etine. hele sı- cakların başlama- sına hiç değilse (5) ay var, Buna rağmen İngilterenin Minehead şebri belediyesi şimdiden şu ka- rarı vermiştir; * Deniz kenarında banyo yap- mak isteyenler, ya bütün vücudu örtecek kadar uzun ve bol bir elbise giyecekler, yahud da ku- mun Üzerine uzandıkları zaman çevrelerine bir paravan koyacak- lardır. 0— 31 4' 2 nci KÂNUN 935 67 Ruml Arabi & Şevval 1358 | 31 Tei Kânum 13$) Waklt | Eza t| Ve Vakit Haat Güneş | 223 (7 22| Akşam ll Öğe |720 12 2)| Yası Vd 14 48 İmsak I7 01 |3 se |as 37 Dizasla » bir neane İlâve et- | | SON POŞTA Sulukule Ne Alemde ?. Sulukule Sefalet Ve Lâkaydinin Birleştiği Nerede O: “ — Gözü- ne Düştüm, Gönlümü Sürçtüm, Bana Üle — Ba da bir Çingene yosmasi Bilmiyorum, Su'uku'e Istan- buldan a; rı bir köy müdür? Bütün ev sağı sclu bostanlar, kibrit çöp- lerine benzeyen pembeli, yeşilli tahta evler ve ihtiyar dut ağaçla- çamur denizi içinde boğuk muş kalmış clan bu çingeneler maballesi, bana, isim verilemeyen Lir mmlaka gibi geldi. Sekiz sene evvel, bir defa daha gitti- gimi hatırlıyorum. O zamanlar Sulukule daha kalabalık, daha zengin görünüyordu. İstanbulun hemen bütün macuncuları, iskara msaşacıları, falcıları burada otu- rurlar, gün gece yırtık keman ve zurna sesleri eksik olmaz. Hele ©o dallı uzun entarileri eteklerini karnı Üstüne İliştirerek beş kuruşa beş göbek atan rastıklı, 'a'ın sürmeli, ağıı sakızlı çinger - malarından eser yok. Arlıi. lia şıkırdaklarile, kıvrıla kıvrıla önü- nüze gelib gerdan kıran bel. Bugün başını ark atarak, alnına para yapıştırılmasını bekliyen ve göz süzerek : — Gözüne düştüm, gönlümü sürçtüm, bana Ule bakma, a be edalı beğiml. Diye fıkırdayan çingene taze- cikleri neredecel, * Topkapıdan ta Edirnekapıya kadar devam eden ve belediyenin eski bir ev kaplamasına çaktığı kıpkırmızı — levhasibe — Sulüküle cadesi, bugünlerde, adım atılamı- yacak kadar çamurlu — nihayet kalo kapısından Kaynana soka- gına kadar eğri büğrü kaldırım- dan yürüye bilirsiniz. Fakat ondan sonra, mutlaka buradan bir Ha iç kayığı ile geçmek Jlâzım geir. Arada bir fark yok gibi.. Elr bostan köşesine gelince, sulukulenin, yeşil pencereli, pem- be kaplamalı, kırmızı — kapılı evleri başladı. Çocuklar, küçük çamurlu bir meydanlığın önünde el ele koşuşub bağrışarak dönü- yorlar. Sabahın bütün eyazı, çıplak bostanlardan buralara ka- dar düşüyor. Kapı önlerinde, marsıklı kömürlerle cou man- gallar.. Suluktlede snbah temiz- lıgı var, Pencereler açık, kapılar ardlarına dayalı.. İçerilerden sü- pürge sesleri geliyor. Belli de bir eşya sandığı Sulukule caddesil.. Bir Yerdir : Bakma, A- 9 be Edalı | Beyim !.. ,, Diye Fıkır- dıyan Çin- Yos- kadar büyük, dört köşe bir evin| penceresinden — birdenbire dallı, basma entarill bir vücut dııınt e fırladı: — Abe Hayriyeseel.. Kınız Hayriyel. Ibrahimin kocası Hay- riye!.. Birkaç ev uzaktan bir ses © vab verdi: — Abe sesin kısıla, kazığa çakılasıca, ne var, ne bağirirsin?.. - — Kız bugün hamam var, kaynanana süle de, abe gidelim ep bir aradal.. Çocuklar, — geride, çıklığı kadar bağrıyorlar: Aç kepiyi bezirgün başı, bezirgân başı Çamurlu, pis, berbad bir çir- kef başında, dallı, renkli, çiçekli entarl'er yıkayan ihtiyar bir çin- avazları Sulukulenin küçük eşeği gene karısı, bol şalvarının bağ- larını şöyle bir sıvazladıktan sonra ayağa kalktı ve yüzüme baktı. Gözleri ufak ufak, Yüzü parça parça kir'i.. ufak kazanı al'ında yanan aleş'er, ince ince çatırdıyor, kazon Pis, berbad bir çamaşır kokusu fışkırıyor. İhtiyar kadın birdenbire: — Abe beyim, bir angi tütünün?. Dedi. Çikarıb bir s'gara verdim, ka- zan ateşeri:den birle yakti: — Te büle, didi. Zabahdan, akşama ep büle kazan başında eğlesiriz, dureruz!.. Abe sen İ>- taabu'dan mı geli » — Hı, dedm. Siz ne âlem- desi-iz?. Işler nasıl gidiyor?. Ihtiyar kadının çenesi birden. var mı bire açldı, bol nef.slerle çekt ği sigarasını, — burun — deliklerinden duman hbâlinde fışkırtıyor, elini kolunu, bol şalvarını, yün çorapllı ayaklarını sallıyarak anlatıyordu: — Sorma, bura arda bir angi taş dl'e gelse de, sülese.. Malenin kalmadı — be, beti — bereketi a beyciğim. — Tükendi © günler.n bolluğu.. eski dayi alan yok, Boyacılardan. bir Iskara maşa da | | satılmaz oldu. Ebegümecini, laba- f İ b c Bir Çingene yosması daima — güler çoğu kibar oldular sörüm yabana şmcik Cengeneyin demek ayıbınış onlara.. Içbiri sülemiyor, Çengene olduğunu.. —Abe süle var mı Çengenenin bir angi suçu kim, ayıblasınlar?, — Yok. — Te büle sen gibin yoktur akıl kesen.. Boyacılar şimcik ep Cihangire taşındılar. Seleciler de Kasımpaşada ev kurdular, Biz buracıkta fakircikler ebeglimec- ciler kaldık. — Iskara maşa niçin satılmıyor? Alan yok mu? — Abe, çıktı o gözü görolası karnı'fer-kalorifer olacak- bırak- artık madı mübarek İstanbulda ne soba | ne de mangal.. Ihtiyar çingene karısı, bu ara- galiz, ağıza gelmez ve oriji küfürlerle tamamlıyor, ranın hatırı İçin beni memnun et- miye çalışıyordu. Sigara bitince işine döndü. Yine o anlaşılmaz küfürlerle homurdanmağa devam etti. Küçük, kırmızı perdeli bir evin önünden geçerken kulağıma gü- zel btir şarkı çarptı. Her halde çingene şarkısı olacak: Ne duraysın baygın baygın, Yanıyorum, ben sana yangın, Aman da gel, durmada uzak Aman da sar, kalma da uzak Küçük bir kapıdan koltuğunda bohçası, kucağında sümüklü çocu. giyle, kara kara gözlü bir çingene karısı çıktı : — Huuuu, &be Fitnaaat, ben hamama gidiycrum kız, sen ge- lecen mi ?. Eoğuk bir ses haykırdı : — Canın çıka, gelemem ko- cam bugün evde.. Rastıklı çingene karısı kaba b'r söze karışık bir cevab ver- murları saça saça geliyor, Ço- cuklar, tavaklar, pis tüylü köpek- ler kaçışıyorlâr. Gerilerdeki kale duvarları Üstünden, cırlak — bir çocuk sesi haykırıyor: — Anaaaaaa, ana beceel.. Gelirem mi be ebegümecler'ni Sulukule, — bütün — hayatile, sefaletle lâkaydinin bir araya da ifade edemediği şeyleri, ağır, | Ikin i kânun Resminizi Bize Gönderiniz - A Size Tabiatınızı Söyliyelim Reaminizi kapor e — yönderiniz. Kupon diğer e. yiamızdası, — 4 İstanbul: Hafız Muhtar: başlıdır. Bay Ağır Kendisini Bgösterici nümayişli hareketlerde — bulun: maz, — Karşınmdakine birdenbire tesir yapa- maz, Başkalarına — iti- madı ax olabilir. Pa- rayı sarfederken — dü- Şünür. Eşya ve para işlerinde tutumlu olabilir. - 2 Torbalı; Bir. ka- rilmiz; — Acül — ve ataktır. İşin oluruna tâbi olur. Kendisini üzüntülere, kayidlere kaptırmar. (Adâmsen- de) demesi bol olabi: lir. Hovardaca yaşıe maktan — sarfetmekten hoşlanır. - 3 Ankara; H. D.: ( Resminin dercini İstemiyor ) Göründüğü kadar uysal değildir. İçinden pazarlıklıdır. İşine gelmiyen geylere yan çizer, hayatını menfsaj cereyanlarına — göre tanzim etmesini bilir. - 1 İstanbul M. A, Z.: ( Feteogrzfının dercini istemiyer ) İnce şapılı ve duyguludur. Üstüne başına dikkatli davranır. Kadın ve seve gi bahislörine lâkayd kalmuk ;lstemes. Canı tat 'Tehlikeli ve gürültülü iş- lerle uğraşmaz. Kafasiyle çalışmakta muvaffak oladilir. Son Posta Baki Zabtiye, Çaetalçeşme sokağı, 28 İSTANBUL Gazetemizde — çıkan ve resimlerin bütün hıl’lııı— mahluz ve gezetemize ailtis. | ABONE FiATLARI blr siga- | di. Bir araba yukarılardan ça- | Abone bedeli peşindir. Adres değişürmek 25 kuruştur. — Gölen evrak geri verilmez. Hânlardan mes'uliyet alınmaz.' Cevap için mektuplara 10 lııııııl_l pul ilâvesi lâzımdır. bir yer.. Buranın sakinleri, kendilerinin — se'il, süllü, perişan olduklarını zannetmezler.. çünkü yaşamak onlar için düşünülecek şey değldir. Yaşamak, — nasıl olursa yaşamak, yalmız çok ya- şamak.. meselâ, şu pencere bi yüklüğündeki kapıda oturan, bir tarafı inmeli, a>rı benizli adam bile karşısındakinin anlattıklarına gilüyor. Kalın yünden, — biçimi bozulmuş bir elbise ile, kirli taş- lardan biri üzerine oturan deli- kan'ı anlatıyor: — Abe, dedim, armud mu toplar benim ellerim. Davzanma demeğe vek t vermeden, şüle bir çenesini muşta'atlım ki.... ge- Sulukule onlar için her şeydir: Çünkü başıboş, serâzâd, kaygur suz ve düşünces.z yaşarlar da ondan, — Af