Muherriri: 4. &. Zeval Vakti.. Karşı Sahi'de Peri Masallarını Andıran Bir Manzara Vardı.. Beyaz Gömlekli Lir Kadın Koşuyordu.. Antuvan, daha fazla bir şey söylememişti. Sadece parmağının ucu ile gülün karşı sahilini gös- termişti... Güzlerini, Antuvanın gösterdiği Lerafa çeviren Şövalye Cemin çehresi de sapsarı kesi- imişti. Karşı sabi'de, peri masallarını andıran bir manzara göze çarpı- yordu. Sırlında düz beyaz gecelik gömleği bulunan genc bir kadın, binmiş olduğu koyu renkli bir atı, kayalıklara doğru yıldırım sür'atile sürüyer.. Sahili b başa kaplayan frenk İnciri, yabani gül ağaçlarının kümeleri arasından geçtikçe, arkasında dalga dalga uzayan per'şan saçları, urun beyâz atekleri, ona esatiri bir manzara veriyordu. Ba genc kadımı, yine atını çılgınca süren zırh giymiş bir adam takib ediyor; bu adamın elindeki yalınkılıç, günüşin ilk ziyalarile par'ıyordu. Şövalye, beş on saniye don- muş gibi kalmış.. Ve sonra bir- denbire kalbiai yakan bir ateşler — Cuvamna.., Cuvamna... Deye bağırmış.. — ve sonra, büyük bir aciz ve füturun verdi- #i acı bir buhranla — sarsılarak ileri geri sallanmış.. olduğu yere k için, Antuvanın koluna dayanarak gözlerini kapamıştı. * Ne, su dolu hendekler; ve ne de asma köprüler para etmemiş.. zeval vaktine doğru ikl şato da, korsanların el'ne geçmişti. İnti- kam, pek müdhiş olmuştu. Bütün #şyalar parça parça — edilmiş, Şatolara her taraftan ateş veri- mişti. Her iki köşkün mahzenle- rinde, demir sandıklar içinde bir takım kıyımettar eşyalar ele ge- çirildiği için korsan — efradının yorgunlukları da bu bol mükâfat karşısında dnlenmişti. Memnun olmiyan başlıca -iki şahis vardı. Bunlardan biri Şö- valye, diğeri de Antuvandı... Bi- hassa Şövalyenin teşvikile yapılan bu hücumdan asıl maksad, bu şatoların Lir'nde Rahib Löyülâyı ele geçirmek, şimdiye kadar oy- madığı facizlı oyunları, birer birer onun burnundan getirmekti. Hal- buki şatonun mahzenlerine kadar tıki sıkıya arandığı halde Papazın izine bile tesadüf edilmemişti. Saatlerce süren bu kanlı müca- dele, sadece iki şatanun mahve- dilmesi ve bunların kıymettar e- yalarının korsanların eline geç- mesile netice'enmişti. Cuvannarın he tesini, hakikatan =':ı'ı=x:'llr- lâs etmişti. Onlar bu hücumdan bir hafta evvel Napoliye gitmiş- ler ve henüz avcet etmemlişlerdi. Rahib Löyülâ hakkında yapılan tahkikattan da hiçbir şey öğre- nilememişti, - yalnız Lokreçya şa- tosunu müda'aa edenlerden sağ- kalan ve esir alınan birkaç kişi, papazın bir aydanberi ya, Roma veyahud İIspanyada oldu- guna söylemişlerdi. (Kolona şatotu) nun şarab mabzenlerize, tamamen Antuvan malik olmu lu. Ea caki şarab şi- şelerini karş.sısa dizmiş, muzaffer bir. kumand nn esir bölüklerini mağrurane temaşa edişine benzi: yen mağrur b.r eda ile bunları Süzüyor, ve sonra en eski şarab- tan bir tas doldurarak son yudu- muna kadar içiyerdu. Rahib Löyülayı ele geçireme- diği için Şövalye ne derece m'te- essirse, Baba Karlonun ilk müsa- demede başına bir taş düşerek ölüvermesinden —Antuvan da © derece müteessirdi. Antuvan her şarab tasını başına diktikten son- ra mahzun mahzun içini çekiyor : — Ah Baba Karlo.. Çok ucuz kurtuldun... Hadi bana çektirdiğ'n meşakkatleri unutuyorum. Kendi hesabıma, katbekat hakkımı helâl ediyorum. Fakat, en vefakâr arkadaşım olan merbum beygiri- min çektiği eziyetleri.. senin hile- kârlığına kurban olarak açlıktan ve yorgunluktan can verdiğini aklıma getirdikce, dell divane oluyorum... Bu mübarek hayvanın fatikamını senden kendi - elimle alamadığım için, ömrümün sonuna kadar, yanacağım... Haydi baka- lem, bir tas şarap daha yuvarlı- yalım. Diye söyleniyordu. x* Fransa Kıralı Birinci —| Fransuvaya, Âkıilâne Bir Nasihat Kıral Birinci Fransuva, sabah tuvaletini ikmal ederek çalışma odasına geçer geçmez, — zilin sırmalı kordonunu — gekti. — İçeri giren mabeyinciye: — (Polen ) burada mı? Dedi. Mabeyinci, yerlere kadar eğilerek : — Evet, haşmetmeab.. Iradel haşmetlerine intizar ediyor. Cevabını - verdi.. Kıral, elini alnında gezdirdi. Halinde bir tereddüd hissaedilmekte idi. Adeta sesini duyurmaktan korkuyormuş gibi : — Söyleyiniz, gelsin, Emrini verdi. Kırslın — en mahrem İş'erini gören Mösyö Polen, bir gün evvel Istanbuldan gelmişti, Gelir gelmez, kıralı z'yaret etmiş — isede uzun uzadıya — görüşememişti. Daha doğrusu, kıral görüşmek — istemi- yerek mülâkatı bu sabaha tehir etmişti. Mabeyincinin odadan çıkmasını müteakib, — içeriye Polen - girdi. Yerlere kadar eğildi. Kıralın söz söylemesini bekledi. Kıral, dalgın ve — düşünceli görünüyor; — sağ elindeki — kaz tüyü kalemi, sol — elinin maklarının ucuna balif hafif vura- vura söze nereden başlamak lâ- zimgeldiğini düşünüyordu. Nihayet, yavaş yavaş başını kaldırdı. Polenin yüzüne baktı: —E, söyle bakalım, Polen,, seni dinliyorum. Diye mırıildandı. Efendisinin ruhunu, — görünü- şünden anlamaya alışmış olan bu zeki adam, kurnaz dıyıındı: — Haşmetmeâb hazretleri, ne irade buyuruyorlarsa, ona dair arzı malümat edeyim. Dedikten sonra sözü yine kı- rala bıraktı... Birinci Fransuva, Polenis bu sözlerine, birkaç daki- ka cevab bulamadı. Sonra arala- rında şu muhavere baş'adı: (Adkan ei SÖON POSTA Meslek Dünya İktisad Haberleri Yunanistanın Kontenjan Rejimi Değişiyor 1935 yılı ilk gününden itiba- ren Yunan'stanın itha'ât ve kontenjan rejimi değişmiştir. Bu hususta hazır- lanmiş olan kararnameye göre, yeni yılda memlekete giren mallar goruplara ayrılmaktadır. Her gu- rupta yazılı eşya başka — başka şartlara bağlı olarak Yunanistana sokulacaktır. Kararnamede yazılı gurupların a nda maldan ziyade de- n’:l::nlckeh dikkat nllm:::*ur. Bu guruplar — Yunanistana mal gönderen — memleketin — iktısadi müvasebatı gözönünde tutularak yapılmıştır. Vaşingtondan — bildirildiğine Almanya il ;::ukA:Tuh:l.ı; yerine Alman ma- mulâtı — vermek işini görüşmek üzere Amerikaya gitmiş olan Bremen pamuk idha- lât tacirlerinden mürekkep bir gurup Vaşingtonda hazırladıkları projeyi Raysbanka — göstermek üzere Vaşingtondaki resmi bir Amerikan ihracat Bankasının bir mümessili ile birlikte Almanyaya dönmüştür. k Amer.kan dış bakanı Hullun bu anlaşma hakkında henüz dü- şünceslai söylemeciği ve kendisine klâkadar Alman ve Amerikan makamlarının tasvibinden geçmiş kat'i bir proje gösterilirse buna karşı gelmiyeceği umulmaktadır. * hafta Almanya ile Cenubt — Afrika ünyonu arasında yapılmış olan ti- corl! anlaşma hak- kında gelen yeni malümata göre Almanya Cenübi Afrika hükümetinden 30 milyon mark takriben 15 milyon İira değerinde yün alacak ve karşı- lığında yapılmış eşya verecektir. Bu 30 milyonluk alış verişin ilk altı milyonluk bölümü üzerinde evve'ce bildirildiği gibi, 30 son lqdn: Mer'iyete gi bir anlaşma lllllyl.lı.pG?ıiyı kalan 24 mik yon marka nit mukavelenin de takas yollle alınacak yünler Üze- rinde yakında yapılacak konuş- malar sonunda aktedimesi — bek- lenmektedir. venesi Geçen essesecccanA -— TAKVİM— Gün PAZAR Kası 31 13 2ncl KÂNUN 935 67 Arabi Rumt — B Şevval 1383 Ü9i Li Kânun 138) Vakli (Eeant - (aa ant” 223 7 22| Akşam|ız 720 |17 23| Yalsı |t aa (8 37 Hılıuılıuk M 38|3 39 Güneş Öye İkinal HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Yazan: Ikinel kânun 13 | ö Hatice — Hatib ARKALARINDAN GELEN ADAM veemeesener LA LER ereLesersene a ereneEras LA Münire küçük, zayıf ve sevimli bir kadındı: — Yine geliyor! diye kekeledi, hem de korkak gözlerle dönüb dönüb arkasına bakıyordu. Vic« dan, elindeki büyük podösüet çantaya pembe boyalı sivri tır- naklarını adeta geçirerek : — Münasebetsiz.. diye söy- lendi, arkana bakma, Münire kızarmıştı. — Biliyorsun ki, dedi, © bizim arkamızdan, ona baktığımız için gelmiyor. Arkamızdan ilk dönüşünde ben de bu fikre zahib olmuştum amma.. — E, şimdi ne düşünüyorsun? Münire gazetelerdeki zabıta sütunlarının en sadık okuyucusu idi. Hele muhakkak ki her gece atmadan evvel ya Fransız veya Lılliıcedon tercüme cinal, ser- ve — polis okurdu. — Bu adam bizim arkamızdan başka maksatla.. — Başka maksatla mı? Adeta — koşar gibi — sür'atle ilerleyorlardı. — Evet arkamızdan gelmiye başladığındanberi — görmedin mi kaç kere kıyafet değiştirdi. Vicdan B — Ne yaptı? Ne yaptı? — Tebdili kıyafet etti. — Sen bayağı delisin. Münire bu söze — ehemmiyet vermedi — muhatabını şaşırtacak insanlardaki emniyetle.. — Ona yokuşta rastgeldiğimiz zaman Üzerinde ne vardı; hatır- hyor musun? — Evet.. Açık renk — bir sü. — Ya - inde mi? bilmiyorum. şey... Herhalde birşey yoktu, — Ya birşey yoktu.. Halbukl bizim ulıııııı= :d:dül:.n uınıı: pardesü, oluna tal 'ıgüıîıriıdı iri gözlükler romanlarını Çok şey b" n bıf 'l"m 68- rarengiz gülüşile güldü. — İsınmış olsa yokuşun ba- şında pardesüyü tekrar giyer midi. — Bu defa da üşümüştür. Münire okuduğu romanlerlaki polis hafiyelerinin - tebessümile gülmekte devam ediyordu. — Ya gözlükleri neden çe karmıştı? Çarşıya giriyorduk. Karanlıkta siyah gözlük takamaz ya! akat bu defa rdeslinün yakasını kaldırmıştı. Yüzünün ya- rısını saklıyordu. — Ben dikkat etmedim. _dıFlı.h'hlhI.: ettim. Ve oza- man deli oşmaya başladım. dh_k:ı.&?-:;.y: hı'lıı.ıIı an- eT için gelmiştim. — ©O haydudun önünde anti- kacılara girib Eııı sarfettiğimizl nasıl gösterirdik. — Ne haydudu! Ayakta rüya mı görüyorsun? — Uykuda olan sensin gaflet '!h":d"- Bu adam acaba bizi ne diye bu kadar büyük bir inadla takib ediyor. ada ni kinde € t :ıi"lııılıiı.. Bir erkeğin bizi ıf'ıâ. elılıdı ben bir harikulâdelik görmüyorum. — Ben görüyorum. — Ne gibi?.. — Bir kadını takib eden bir erkek.. — Kadınları. — Kadınları takib eden diye- lim bir erkek rica ederim böyle mi yapar, Herif — yanımızdan geçerken suratımıza — bile bak- madı... Ben onda çapkın hLir erkek tavrı sezmiyorum. — Kibar adamdır. I Vicdan soluk soluğ; — Kibar adam... Kibar adam kadın peşinde böyle koşmaz. * Köprünün üzerine gelmişlerdi a İdi: — Ayol bari Eminönünden tramvaya binseydik. — Tramvay yerinde duralım da yanımıza yetişs'n değil mi? — Aman Münire sen aklını oynatmışsın, söylediğin gibi herif haydud da olsa Eminönünde o — kadar İnsan arasında bize ne yapar ? ğ — Ne mi yapar? Yine esrarlı esrarlı güldü : — Sen gazeteleri oıumııyor sun — galiba.. Amerikadaki bir numaralı iki numaralı.. Yok bik mem kaç” numaralı halk düş- manlarını Gangaterleri ben Edgar Valasın bir romanında okumuş> — tum. Yoksa da dur Arsen Lüpen- — de idi galiba iki kadın tramvay... Vici arkadaşının — sözünü — kesti : — Barl bir otomobile bim- seydik... — Otomobil mi?. Şoförtün caninin — şerikicürmü olmadığını nereden biliyorsun ?. Vicdan gülmek mi ağlamak — mı İâzım kestiremedi. Yalnız birt — — Lâhavle... Çekti. — Lâhavlesi falan yok dedi. Çarşıkapısından çıkdığımız zaman herif yiae pardesüsünün yakasını indirmişti. Yokuşta yeniden kara gözlüğünü taktı. Bak şimdi par- desül kolunda geliyor. Vicdan Münirenin koluna bir çimdik attı. — Bakma arkana.. 4 Okadar hızlı koşuyorlardı ki — Karaköyde —u:ıylıonilu. 4 Tünelden çıkıyorlardı. Arkaya yine Münire döndü, baktı. —Eyvah, dedi.Buraya da gek miş en arkadaki arabadan çıkıyor. Vicdan da gayri ihtiyari ene dişe duydu. Bu da pek muannid bir takibdi. Sergüzeşt arayan hiç bir erkek kendisine bukadar is- tiskal yapan kacınların arkasından — lmekte bukadar inad etmezdi. lünire* ğ — Aman dedi. Alacaklarını — almaktan vaz geç haydi eve idelim. 'e ilk taksiye atlayan Vicdani takib etti. Tünelden çıkan adam da on- ların gittiğini görünce arkaların- dan bir otomobile atladı. Ön araba sür'atle gidiyordu. Arka- dakide öyle... Harbiyeye geldiler. — Harbiyeden Nişantaşına Ğ şında yeni büyük bir apartımanın önünde ilk taksi durdu. Apartır — man kapısı kapalı idi. Kadınlar — kapıyı çaldılar. j İkinci taksi de durmuştu. Ars kalarından gelen adamın da take siden atladığını gören iki kadıd telâşlâ fısıldadılar: — Ah şu kapıcı da nerede? Kapı açılmamıştı. Ve kapının önündeki iki kadın telâlfuzunda bir taşra şivesi bulunan gene adamın sesini daydular: , — Hrmimefendiler... Affeder: siniz. Mahmudpaşa yokuşundat çıkarken düşürdüğünüz şu altın — bileziği size geri verebilmek Içit arkanızdan gelib duruyorum. Münire koluna baktı ve sonrâ adeta büyük bir sukutuhayal il6 bu altın bileriği genc adamıli parmaklarından çekti: j — Teşekkür ederiz. efendimi dedi. 4 Kapıcı kapıyı — açmıştı. M: gene kadın, genc adama bile vermeden içeri girdiler. Bür yük apartımanın kapisı genc ada" mın yözüne şırakkadak vuruldu. Münire ©o günden sonra bir yatta eşini yaşamasına imkâf bulamadığı — pol'u Ş okumaktan vazgeçmişti.