âl -ve- Zambak'" Büyük Tariht Roman Mubarrin: A. R. No.: 97 28-11 - 934 Vezirin Daveti !.. Antuvan, Şövalyeye Anlatıyordu: “ İkimizi De Kesecekler, Ateşte Kızartıp Yiyecekleri..., —————7Ap— —— Söylediğim sözler de yalan değil.. | olduğumu bilmez değilsiniz. ya; Şimdi, —koridorda dolaşan ve güya, bizim' maiyetimize verilmiş olan o, sırma işleme külâhlı ağa- lardan birine işaretle, bu muzika seslerinin ne olduğunu sordum. Ağa güldü. Sonra, belindeki altın saplı küçük bıçağımı çıkara- rak gırtağına dayadı. Keser gibi yapmaya başladı. Sonra bıçağı, derisi üzerinde gezdirdi. Artık ben budala değilim ya, evvelâ kesilecek, sonra derisi yüzülecek demek istediğini anladım. Daha sonra, yere çömeldi. İşaretle bir ocak yaptı. Üstüne bir kazan oturttu. — kaynattı, kaynattı, kay- natlı.... Ondan sonra yemiye başladı. — Kimi- yiyecekler ? Diye işaretle sordum. Evvelâ beni, sonrada.. Dilim birtürlü varmıyor amma, — söylemeye- meçburum.. Parmağının ucile bu odayı, yani sizi İişaret elti. Antuvanın bu telâşlı hali karşısında, gülmek mi; yoksa düşünmek mi — lâzımgeleceğini Şövalye birtürlü kestirememişti. Koridorda birtakım ayak sesleri işitildi. Kapı açıldı, İçeri, elinde gümüş saplı uzun bir baston bulunan müzeyyen elbiseli bir adamla, maiyetinde bulunan bir- kaç kişi girdi. Bunlar, başlarını eğerek — Şövalyeyi — selâmladılar. İçlerinden biri yarımyamalak bir Fransızca ile : — Veziriâzam Hazretleri, sizi davet ettiler, Buyurunuz. Dedi. Antuvan, derhal elini hançe- rinin kabzasına dayadı. Dudak- larını, Şövalyenin kulağına uzattı! — Desiseyi görüyorsunuz ya.. buradan güzellikle çıkaracaklar.. Sonra tam dar bir yerde kıstıra- caklar.. ondan sonra da, icabımıza bakacaklar... Geçirecek bir sani- yemiz bile yok Şövalyem.. hemen, hançerleri çekip üzerlerine atıla- hm. Dışarı fırlayalım. Nasıl olsa, elimize birer kılıç geçiririz. Diye — mırıldandı... Şövalye, gelen adamları sür'atle gözden geçirmiş, kararını vermişti. Sükü- netini muhafaza etmesi için Antu- yana sert bir işarette bulunduk- tan sonra, gelenlere dönerek: — Sizi takip etmeye hazırız. Dedi, * Bulundukları yer, Macar kıral- larının yaz'ık sarayının bir dairesi idi. Kapıdan bahçeye çıktıkları zaman, — birdenbire bir hayret hissetmişlerdi. Her taraf donanmış, her taraf süslenmişti, Herkes; en güzel silâhlarını takmış, en temiz elbisesini giymişti. Sırma İşlemeli elbiseleri pırıl pırıl yaldızlanan peykler, solaklar, hasekiler, ka- vaslar oradan oraya — koşuyor, padişahla vezirlâzamın bulunduğu büyük daireye gelen misafirleri karşılıyorlardı. Şövalye, * döndü. — Antuvanin yüzüne baktı. Bu bakışta: — Budala misın, Antuvan?.., Söylediğin sözlerle, gördüğün şu vaziyet arasında ne münasebet var?.. Sözlerini ifade eden bir mâna vardı... Antuvan, önüne baktı: — Bazan benim ne budala aziz Şövalyem?.. Diye mırıldandı. Fakat Antı- vanın bu sözleri, som altın yal- dızla parıldayan büyük kapının sağ taralında büyük bir daire vücude getirmiş olan dokuz katlı mehter takımının kulakları par- çalayan gürültüsü arasında du- yulamadı. * Teşrifatçılar, Şövalye İle An- tuvam doğruca Ibrahim Paşanın huzuruna çıkarmışlardı. Ibrahim Paşa, Şövalyeyi bü- yük bir iltifat ile karşıladı. Elini uzattı : — Şövalyel.. Bu mesut gü- nümüzün şenliklerinden sizi de mahrum bırakmak istemedik. Bu- gün bizim bayramımızdır; Kur- ban bayramı.. Bu — mukaddes bayram, ayni zamanda parlak zafer günlerimize de tesasadüf ettiği için efendimiz, büyük bir şenlik tertibini ferman buyurdular, Vâkıâ bu bayram, sadece biz müslümanları ve Türkleri alâka- dar eder. Fekat sizin gibi artık iyi bir Türk dostu olduğu anla- şılan bir kahramanı da içimizde görmek bizi ayrıca memnun ede- cektir. Dedi. Bu sözler, Şövalyenin Özerinde büyük bir tesir yaptı. Birdenbire acı acı kalbi sızladı. Kendisi özbeöz Türk evlâdı idi. Bunu, pekâlâ — biliyor; — ecnebi memleketlerinde bulunduğu za- manlar, bununla iftihar ediyordu. Fakat Türklerle temasa geldiği gündenberi bundan bahsetmek istemiyordu. Çünkü, şahsı Üzerin- de toplanan iğrenç bir ihtiras siyasetinin, — kendisine — büyük bir felâket getireceğini çok Iyi biliyordu. Bunlar Şövalyenin zihninden geçerken, Ibrahim paşa sözlerine devam ediyordu: - — Fakat gerek ben, gerek efendimiz.. sizi böyle bir takım garip tesadüflerle arasıra görmek istemiyoruz. Eğer, hak dininl ka- bul eder ve aramızda kalırsanız, bizi pek çok memnun etmiş ola- caksınız. Bu, din değiştirme de pek ©o kadar düşünülecek bir mesele değil. Dinlerin, hepsinin asslı birdir. Ve bütün bunlar da insanları hayır ve salaha sevket- mek için ihdas edilmiştir. Meselâ bakınız, ben de vaktile (Parga)lı bir rum ve bir hıristiyan oldu- ğgum halde islâmiyeti kabul ettim, Bundan da hiç mütecssir ve müş- teki değilim. Türkler, bu hususta çok asil davranıyorlar. Kendi ara- larına karışanları derhal bağırla- rına basıyorlar, kendi varlıkların- dan ayırmiyorlar... Eğer bu teklifimi kabul ederseniz, efendimizi de pek çok memnun edeceksiniz. Görü- yorsunuz ya?... Size, sadece açık bir teklifte bulunuyorum. İman ve itikadınızı, hiç bir menfaat muka- bilinde satın almak İstemiyo- rüm. — Çünkü, ihsan ve ikbal ile elde — edilir bir — adam olmadığınıza, artık ben de kani bulunuyorum. vArkası var) Bu Bir Tuhaf Hikâyedir !.. B Fofo bir delikanlı gördü, ho- şuna gitti. Konuşmıya bahane olsun diye çantasını yere attı ve bekledi. Fakat Iş hiç te beklediği gibi çıkmadı. Dünye — İktisat Hıbırl-'ıiı v EOŞK O İspanyanın Bütçesi Çok Açık Ispanyanın 1935 senesi bütçesi bazırlanmıştır. Bu projeye göre 270 milyon — peçetalık ( takriben 33 mil- yon İliralık) bir- açık vardır. Ispanya hükümeti şimendifer kum- pany: werilen tazmlaat ve aşınma payı karşılıklarının diğer kolaylıklarla karşılamağı ve böyle- likle bütçe açığını İndirmeği dü- şünmektedir. Bu maksatla şimen- difer — kumpanyalarının — tahvilât çıkarabilmeleri ve hattâ bu tah- vilâtların ödenme müddetlerini kendi imtiyazlarının bitliği tarih- ten daha da sonraya bırakmak imkânları temin olunacaktır. Diğer taraftan — otomobil ve kamyon. nakliyatının kaydaltına alınması ve böylelikle yolların şimendiferlere olan rekabetini azaltmak şekli de karar alına alınmıştır.. Hükümet bu kararlarila 90 milyon peçetalık Ç14 milyon lira) bir bütçe istifa- desi temin edeceği kanaatindedir. * Komşu Bulgaristanın 1934 yılı yöün kırkımı ista- Bulgarista- tistiği — çıkmıştır. mün yün | Y oğAdI kilo kırkımı olan bu yünlerin 8,4:6,521 - kilosunu — hayvanların yetiştiricileri — kendi işleri — için kullanmakta ve sanayia ancak bunun artanını bırakmaktadırlar. Bu 3,5 milyon kilo yünün içinde dışarı pazarlara satılacak mallar da dahildir. İtal, Italyanın ecnebi mem- leketlerle aktetmiş olduğu tediye ve takas anlaşmaları- nın tatbikatını takip İçin bir ko- mite teşkil olunmuştur. Komitenin vazifeleri şunlardır: Itâlyanın akt- ettiği tediye ve takas anlaşmala- rının tatbikini tetkik ve bu hu- susta salâhiyettar nezeretlere baş varmak; anlaşmaların muntazamn surette tatbikini temin edebilecek ökonomik ve mali tedbirleri neza- retlere bildirmek; tediye ve takas anlaşmaları mucibince verilecek ruhsatiyelerin nasıl verileceğini tayin etmek. Millt Ihracat Ofisi mezkür komiteye, deruhte etmiş oldu; vazifeler hususunda yardım ede- cek ve bu maksatla da takaslar için bir Icra Bürosu ihdas ede- cektir. HİKÂYE | Bu Sütanda Hergün U Italyancadan çeviren: Rauf ELBİSENİI:I__ KIYMETİ Banker Tronello gazetelerden birine ilân vererek bir hizmetçi aramıştı. (10 - 15) kişi kadar müracaat ettiler, Aile arasında olan münakaşalardan sonra, ni- hayet banker 30 yaşlarında fakat 22 den fazla göstermeyen uzun boylu, zaifçe ve diğerlerinden daha dikkatli ve ayni zamanda bir kontun * hüsnüteveccühünü kazanmış bir acamı İnlihap etti. Fakat daha ince bir imtihan, bankerin büyük kızı Marcella'ya düşüyordu. Marcellanın astil aile evlerine devam etmesi, genç kızın bizmet- çilerin hal ve hareketi hakkında ince tetkikler yapabilmek kabi- liyetini arttırmıştı. Kendisi de bu gibi işlerin ihmal — olunduğunu iddia ediyordu. Böylece Richard ( hizmetçi ) birkaç gün için Mar- cella'nın hizmetine verildi. Ce- .ovapları ölçülü ve dikkatli idi. Temizliğe — fazlasile — ehemmiyet veriyordu. — Yalnız arkasındaki elbise şık ve biçimli olmasına rağmen eskimiş idi. Banker elbi- selerinden birini ona vermeyi düşünmüştü. Fakat ( Richard ) bu fikri nezaketle reddetti ve eline ilk geçen para ile yeni bir elbise tedarik edeceğini söyledi. Rişara haftada bir gün istirahat günü tayin olunmuştu. Tuhaf değil mi? O, istirahat — gününü — dışarda gezecek yerde kendisine verilen oda da geçiriyordu. Yalnız bir gün Marcella arkadaşlarile bera- ber şehrin en lüks gazinolarından birine girdiği zaman hayret İçin- de kaldı. Hizmetçisi bir köşeye çekilmiş gazete okuyordu. Kendi sınıfındaki halka mahsus olan böyle şık bir yerde hizmetçisile beraber oturmak biraz canını sıkmıştı. Bununla beraber arka- daşlarına — belli etmemek - için renk — vermedi. Çayını içerken ara sıra — Richar'ın geniş alnını, iri ve siyah gözlerini, temiz olduğu halde asil şahsı ile tezat teşkil eden eski elb sesini inceden inceye tetkik ediyordu. Bir aralık Richar başını gazeteden kaldırdı. Mar- cella'yı gördü. Kızardı. Bir reve- rans yaparak yanına gitti ve bir şey arzu edip etmediğini sordu. Genç kız asabiyetle: —— * Rayır;, dedi. Delikanlı bir reverans daha yaparak mahcubiyetten donmuş bir halde yerine döndü. Ertesi gün banker hizmetçiyi çağırarak sordu: — Oğlum paranı niçin öyle lüks yerlerde israf ediyorsun? daha mütevazı bir yere gidemez misin? Evlâdım bir ax muktesit ol! * Genç kızın kalbine bir şüphe girmişti. Bir gün Rişarın dışarda bazı İşlerle uğraştığını bildiği bir sırada odasına girerek çek- meleri karıştırmaya başladı. Bazı lügat kitapları buldu. Bunların arasında - bir de İngilizce lügat vardı. Sayfalarını çevirirken yere bir kâğıt düştü. Açıp okudu: *“Kimse seni sevmedikten son- ra, asil bir ruha, yüksek bir fikre pek nazik bir hisse malik olmuşsun neye yarar? Bütün iti- bar, insanların şahsiyetlerini ve mevkilerilerini sahteleştiriren şu #elbiseye... İ Şahsi arzularını tatmin İçin çalışan herkes, aldandıklarını bil- meden, pek zevkli gözüken fakat tamamile boş olan hayallere ka- pılmaktan çekinmiyor. Zengin bir kız, hizmetçisinin kendisini sev- diğini kat'iyen kabul edemez. Evet anlıyorum: Içtimai vaziyet seviliyor. Fakat bu vaziyet diğişebilir; O halde sevilenlere karşı du- yulan samimi hislerde mi değişi« yor? Demek insanı sevdiren ken- disi değil görünüşü imiş... Ne yazık. ..,, Sıcak bir dalga Marcellanın beynini okşuyordu! Bir hizmetçi- de gürdüğü bu orijinal düşünce- ler onu hayret içinde bırakmıştı. — Tahsili yüksek olabilir. Fa- kat fakir, fakir, diyordu. Bundan sonra böyle bir hizmetciye nasıl emredeceğini düşünüyor ve canı sıkılıyordu. Birgün odasına çekil- miş gergef işlerken aklına bir şeytanlık geldi! İğneyl eline batı- rarak hafifçe bağırdı. Çığlığı İş- ten Richar telâşla içeri girdi fakat Marcellanın güldüğünü görünce büyülenmiş gibi durdu. Genç kız delikanlının yüzüne dikkatli bak- tığı zaman güzlerinin muhabbet ateşi ile parıldadığını farketti. — Artık yol vermeli başka türlü olamaz! Diye düşündü. Bir- kaç gün sonra banker bir baha- ne bularak Richara Bonservi- sini verdi. Hiç kimse o anda delikanlının duyduğu derin tocs- sürü farkedemedi. * Aradan birkaç ay geçmişti. Bir Pazar günü Banker kızı ile beraber civardaki plâjlardan bi- rine gitmişlerdi. Hava ziyadesile sıcaktı. Yolda karşılaştıkları ve kendileri gibi sıcaktan şikâyet eden bir ahpap, biraz İstirahat etmek ve ayni zamanda serinle- mek için onları Kont Righbi'lerin villâsına davet etti. — Bu kont Righi kimdir? — İki sene evvel ölen Kont Achbil'in oğlu. En aşağı on beş milyonluk bir adam. Davet kabul edildi. Esasen böyle kibar kimselerle tanışmak baba ile kızın başlıca hulyaları ldi. Villâya geldikleri zaman ihti- yarca bir hizmetçi ziyaretçileri salona aldı ve kontun, bir İş için bir sant kadar evvel dışarı çıktığını, fakat şimdi nerede ise geleceğini — söyledi. O — sırada işitilea bir otomobil kornası baba ile kızı bahçeye bakan pencerenin önüne kadar sürükledi. Pırıl pırıl parlayan lüks bir otomobilden uzun boylu, şık bir delikanlı indi. Biraz sonra ayni delikanlı, salonun kapısında belirdi ve misafirlerini hürmetle selâmladı : — Hoş geldiniz efendim. Bankerin ağzı açık — kaldı. Cevap verecek söz bulamadı. Kızının kulağına eğilerek fısıldadı:; — Bizim hizmetçi Richard'a ne kadar benziyor, değil mi Marcella ? Fakat kontun sesl, hareketleri, gözleri Marcellaya ortada bir ben- | zeyiş olmadığını anlatmıştı. Beş on dakika kadar süren muhave- releri esnasında banker, konta zevkinin İnceliğinden, şehrin en güzel mevkiindeki villâsının güzel- liğinden, ve içerisinin şahaneliğin- den bahsediyordu. Bu ârada kontu iadel xziyaret için evlerine davet etmeyi unutmadı. Villâdan * — (ÇDevamı 11 iaci yüzde )