Muharriri: A. R. No.: 96 Bir Hasta Ziyareti.. Padişahın Hususi Hekimlerin en Biri, Şövalye İle Antuvanı Yatmakta Oldukları Yerde Tedavi Ediyordu —— — Dokuz yüz doksan dokuz şeytanın sivri boynuzları üzerine yemin ederim ki; aziz Şövalyem.. Bu sefer yakayı ele verdik. — 'Ne gibi?.. — Artık Türkler bizi koy- vermiyeceklerdir. — Koyvermeyip te ne yapa- caklar?.. — Ne mi yapacaklar?.. Canım Şövalyem; Birinci Fransuva gibi taç ve tahtı tehlikede bulunan bir kıral, sizi hassa ordularına kumandan yaptıktan sonra, Şark- tan Garba kadar hükmeden bir hükümdar, ne yapmaz?.. — Sana gelen fikir, bana da gelmedi değil, Antuvan. Fakat.. Şövalye sözünü ikmal edemedi. Birdenbire kapı — açıldı. — İçeri, sakallı, yaşlıca bir adam girdi. Bu adam da Türkler gibi giyin- miş olduğu halde, Musevi şivesile: — Bonjur efendiler!.. Sizi bu- gün daha iyi gördüğüme memnun oldum. Dedi, Şövalye İle Antuvan, yorgan- larına sarılarak yarı bellerine ka- dar doğruldular. Merak ile bu adamın yözüne baktılar. Şövalye cevap verdi: — Şu halde bizi ilk defa olarak bugün görmiyorsunuz?.. — Tabil değil mi ya, Mösyö... Ben, rzati şahanenin hususal he- kimlerinden, Yasef.. Iki gün iki gecedir, sizi tedavi ile meşgulüm. Şövalye ile Antuvan, mırı- dandılar: — İki gün, iki gece... Antuvan ilâve etti: — Ömrümde bu kadar uzun uyku —uyuduğumu — bilmiyorum. Herhalde, kurtardığımız rahibe- lerin ağırlığı Üzerimize çökmüş olacak... Vefasız mahlüklardan bir iki tanesi olsun, şu esnada ziyaretimize golselerdi, ne iyi olurdu ?.. Yasef, evvelâ dikkatle Şövak- yeyi, sonra Antuvanı " muayene etti. Ve sonra : — Vücudünüze — sürdüğüm merhem, çok iyi bir tesir yapmış, Fakat bir iki gün daha hiç bir yerinize su dokundurmiıyacaksınız. Artık benim işim bitti. Kalınız sağlıcakla. Dedi. Ve beraber giren adamlara bir şeyler söyledikten sonra, çekilip gitti. Orada ka- lanlar, dışarı çıktılar, içeri girdi- ler. Iki büyük bohça getirdiler. Birini Şövalyenin, diğetini de Antuvanın yatağının Üzerine ko- yarak odayı terkettiler. Antuvan dayanamadı. Hemen bohçayı açtı. Büyük bir meser- retle bağırdı: — Ah muhterem şövalyem |. Sayenizde, Kırallara lâyık hürmet görüyorum. Bakınız, şu yumuşacık deriden yapılmış cekete.. Hele şu kadife — kilotun zarafetine hiç diyecek yok. Bel kemeri de, tam istediğim gibi enli. Hah.. üzerinde halkalar da var.. Parlamalarına bakılırsa halis gümüş olacak.. Aman, şuna bakınız, Şövalyem; şu hançere... Üzeri, sanki bir kuyumcu dükkânı.. Yemin ede- rim ki, canı bu hançerle ölmek isteyenler, doğruca cennete gide- ceklerdir.. Hay babam, hay.. Şu deri dizlikteki san'at eserine par- mak isırnmamak mümkün değil.. Merhum asılzade pederimin eline geçseydi, hiç şüphesiz buna on egü fiat koyar, prenslerden birine | satardı. Yalnız, şu pabuçlar bir ar ayağıma dar geleceğe ben- ziyor. Fakat bunları feda etmek- tense, ayaklarımı kestirip biçime koydurmayı tercih ederim. Ah, işte bu olmadı... Şapka, tam bir Macar asılzade şapkası.. Halbuki ben bir İspanyol takkesini buna tercih ederdim. Maamafih, onun da icabma bakmak kolay.. Muh- terem Şövalyemi.. Yattığı yerden, — Antuvanın memnuniyet ve meserretine gü- len Şövalye cevap verdi: — Nedir?.. — Artık şu kıyafetle Şarlken cenaplarının huzuruna çıkabiliriz, değil mi?.. — Bu fikir de nereden geldi?.. — Evvelce, bir defa daha arzetmiştim ya.. Mukadderatımız, kıralların hükümdarların hayatile atbaşı beraber yürüyor. Huzuru- muzla mlüşerref etmediğimiz, yak nız bir Şarlken kaldı. Ümit ede- rim ki onu da yakında ziyaret ederiz. Şövalye, derin — derin çekti. Mahzan bir tavırla: — Kim bilir?.. Diye cevap verdi. * Davul ve zil sesleri, ortalığı sarsıyor.. Zurnaların gevrek nağ- meleri, etrafa neş'e saçıyordu. Pencereden dışarı bakan Şövalye, telâşla kapıdan içeri giren Antu- vana sordu: — Antuvanl.. Acaba ne olu- yor.. bu çalgı sesleri nedir?. — Fena., çok fena, Şövak yem... Şu hasta vücudumuzla uzun uzadıya çarpışmıya mecbur olma- dan, başımızın çaresine baksak... Tevekkeli değil.. tepeden tırna- ğımıza kadar böyle kıyetli — elbi- seler verdikleri halde, birer kılıç vermediler... Demek ki bizl silâh- sız bastırmak için Imiş.. onlar da biliyorlar ki, hediye ettikleri şu hançerler, kulak - karıştırmaktan başka bir işe yaramaz... Iyisl mi? Vaktile başımızın çaresine bak- malıyız, Şövalyem, Şöyalye, hayrette kalmıştı. Antuvanın yanına gelerek - mıri- dandı: — Noler söylüyorsun, Antu- van., doll mi oldun.. bize bir şeymi yapacaklarmış. — Daha ne yapacaklar, aziz Şövalyem.. Davul zurna ile kafa- mızı kesecekler.. Derimizi yüze- cekler.. Kazanda pişirecekler.. Tatlı tatlı yiyeceklermiş.. —Allah göstermesin, sizinki için bir şey diyemem. Fakat benim kart ve yağısız etimden eğer bir lokma olsun yiyebilirlerse, alınlarını ka- rşılarım... Şövalye, ndeta telâşa başla- miş.. Antuvanı tutup sarsarak; — Antuvanl.. Kendine gel.. galiba hakikaten kaçırıyorsun. — Ben mi Şövalyem.. emin olunuz ki şu dakikada, karnını tıkabasa doyurmuş.. üstüne de iki tişe şarap yuvarlamış bir papas gibi aklım tamamile başımda. ( Arkası var) İçini — Sevgilin güzel amma, bana ağzı büyük gibi görünüyor. — Eibette, fotoğraf ağran- | dismandır. Yedi Milyar — Borç Para Vaşington, 26 (A.A.) — Nev- dal hükümetl dahilinde bu yılın ' başlangıcındanberi eşhas ve mü- essesata yedi milyar dolar ödünç verilmiştir. Bu ödünçlerin falzi, yürde 4 ile 6 arasında — değişmektedir. Müddetleri altı ay ile otuz. sene arasındadır. Denizlide Elektrik Denizli, 26 (A.A.) — Teşek- kül hâlinde bulunan Elektrik Türk Anonim şirketi esas mukaveleleri ökonomi bakaalığınca tasdik edi- miştir. Kasaba Belediyesinde Kasaba, 26 (A.A.) — Beledi- ye seçimi, vilâyetçe tasdik edil- miştir. Yeni meclis, 15 günden- beri faaliyettedir. Adalara Su Adalara su temini Için, Ziraat bankasından yapılacak (150) bin Hiralık istikraza müsaade edilmesi için Dahiliye Bakanlığına yazıl- mışlır. Yumurta Muayoenesi Yumurta ihraç — nizamnames'nin tatbiki dolayısile ilk muayene bugün yapılacaktır. Bir Yangın Başlangıcı Pangaltıda Papazyan Efendinin evinden yangın çıkmış, genişlemeden söndürülmüştür. Şerif Muhiddin Bey Konseri San'atkârlarımızdan Şerif Muhiddin bey tarafından bu akşam saat 21 de Fransız — Üyatrosunda bir konser verilecektir. Konsere piyıno ile Prof. Karl Mally de iştirak edecektir, Programda Mozart'ın, Bethofen'in ve İtalyan bestekârlarından bir kaçı- nın eserleri vardı veevsenesnereRecerAA AAA Ai kenancenerAn SALI Kasım 30 27 2nci TEŞRİN 924 50 Arabt yT V8 Şaban 12353 Rumi 14 901 Teşrla 1i$) —ei Vahit | Eza>t/Vanatij Vakit (Ezant | y,,, Güneş 218 (7 01| Akşam l12 — | 16 48 Öğle (T 17 | 1201) Vetsi ( 187 | 18 2i ikiadi | 9 46 | 14 20)| İansakk | 12 32/ 5 |ç Vitamin, kalori, gıda, sıhhat HASA Özlü unlarında bol mikdarda vardır. Yulaf, pirinç, mercimek, irmik, nişasta, patates, türlü, vesair özlü unlarla beslenen çocuklar gürbüz, sıhhatli, neşeli olurlar. Hasan markasına dikkat. Taklitlerinden sakıvınız. . A, KUTİEL Faraköy Topçular caddesi No. 33 Eminönünden Bebeğe.. Tramvay Biletçilerinden Para Aşıran Açıkgözlere Ne Dersiniz! Tramvaylarda bilet alışverişi ( Baştarafı 1 inel yüzde ) kalemin renginin aynı idi. Buna rağmen İçimde — şüphe — vardı. Çaresiz, İlranın Üstünü vererek dedim ki: — Eğer bu akşam hesap gö- rürken para eksik çıkarsa karış- mam, ben seni iyice tanıdım. O, istifi bozmadan paraları aldı, ( Ortaköyde Dere boyunda Kilise sokağında 14 No.da Vasil) diye bir de adres verdi. Son seferden sonra depoda besap görürken — şüphenmde — nekadar haklı olduğum meydana çıktı, bir lia altı kuruş on para ek- sikti. Liranın üstüne yumurcağın tramvay parasını da ben ver- miştim. Bizim şirket, akşam hesabını tamam vermeyen biletçiye ertesi gün iş vermez. — Aksiye bak ki cebimde kendime ait yirmi beş kuruş vardı. Veznedara — hâlimi külattım, yalvanıp yökardım;Ayal hal bir iki biletçinin daha başına gelmişli. Veznedar insafa gelme- di, parayı ertesi günü bulup buluşturarak hesabı tamamladım. O gün de © mendeburun yüzün- den gündeliği kaybettim. Yolculardan biri sordu: — Peki adres vermiş ya, — Durur muyum efendi, şir- ket bana iİş vermediği gün, Or- taköyü altüst ettim. Denize dü- gen onluğu bulmak, dereboyunda Vasili ele geçirmekten kolaydır. Verdiği adres te yalan çıktı!,, — Geçen akşam — tesadilfen (...) numaralı biletçinin bulun duğu arabaya binmiştim. Vasili bulup — bulmadığını - sormaktan kendimi alamadım. O, neşele nerek cevap verdi: — Yakaladım haini,*Kuruçeş- mede tramvay bekliyordu. Ara- bada beni görünce kaçmak iste« di. Atlayup yakasına sarılmam ve suratına birkaç şamar indir- mem bir oldu. Doğrusu bundan kendimi alamadım. Pestilini çı- karmama polis mani oldu. Meğer doğru adı Manolmuş. Ortaköyde değil, Arnavut köyünde oturu- yormuş. Sıkıyı görünce ağlamıya başladı. - Zabıt - tutuldu. Beşiktaş Sulh ceza mahkemesine verildi. Artık ferahladım!,, * — Adı 126 buçuk kuruş yev- miye. Vergisl de içinde, ele geçen para ile ölmiyecek kadar geçine- bilirken, bir de bu kontrolların yaz- dıkları cezalar yok mu? Canımıza tak ediyor. Daha iki gün — evvel son mıntakaya gelmeden sigara içtin, diye on kuruş ceza — geldi. Bir buçuk saat süren bir seferde kalabalıkla didin, yorul da sen, gel şöyle gizliden gizliye bir- kaç nefes sigara çekme bakayım. Bugün de piçin biri arkaya asık mış. İn oğlan, derken — düştü, biraz burnu kanadı. Sen ürküt- tün de, düştü, diye ifademi ald- lar. Bizde şaşırıp kaldık; arabaya asılırlarsa niye bırakıyorsun, der- ler. Menetson düşünce başına böyle iş çıkar. Bakalım, şirketten “ihtar,, mı gelecek, para cerası mı7 Biletçiye sordum: — Para kesilmez de, gelir inşallah. — Yok canım, üç ihtar oldu mu, kapı dışarı ederler. Para cezası, nihayet yüz kuruşu geç- mez. Ben bu ceremeyo razıyım. * — Ulan Havvan herif, henden öncejbu efendi bindi, neden ondan bilet parası istemiyorsun da, daha evvel bana yapışiyorsun? — Ağzım topla efendi, ondan da istiyeceğim. — Kaçacak mı sandın beni!.. Şaşkın adam. — JTade ederim bu küfürleri sana, — Çok #söyleyip te — başımi belâya sokma, yoksa... Biletçi efendi de artık kızdı, köpürdü: — Ben de senin gibi bir efendi idim. Biletçi olduksa insanlıktan çıkmadık. Kapının önünde sen durmuşsun, evvelâ senden - bilet istedim, nefolur ki? Münakaşa büyümek İstidadın- da iken araya girdiler. Biletçi, bileleri kesti, arka sahanlığa döndü, dert yanıyor: — Iş değil ya, neçare, zaman bu katlanıyoruz. Daha ileri git- sen, ekmekten oluruz. Altı sene- lik biletçiyim. Şu kolumdaki kırmızı şeridi, üç sene kıdemi olan şirket müstahdimini takar. Yevmiyem- den başka bunun için günde 23 kuruş alırım. Her sene için günde beş kurüş kiıdem zammım var. Altı senelik biletçi olduğuma göre 30 kuruşta bu zammı alıyorum, Eh, namusumla göyle böyle geçi- nip gidiyoruz. Fakat bazı müşte- rilerin bu fena muameleleri Insanı çileden çıkarıyor. Çoluk çocuk olmasa vallahi bir dakika durula- cak meslek değil bul * — Efendi, sizin biletiniz? — Kaç defa vereceğiz. Hem aldığın paradan geri kalan onluğu içet, hem de bir daha bilet iste. Ne açıkgözlülük bul Bu sırada arabaya önden arkadan — iki kontrol — bindi. Tramvay şirketi, son zamanda bu usulü ihdas etmiş: böyle iki kontrol, arabaya önden arkadan ansızın atlayor, İçeride biletsiz yolcu kalıp kalmadığını arıyorlar, (Devamı 11 inci yüze ) ihtar