; i Divan No.: 89 11.934 Çadırında ... Kıral Lui Kaçmağa Mecbur Olmuş, Yolun Üstündeki Bataklığa Saplanıp Kalmıştı. Fakat. Yalın Türk kılıçların dan kurtulan bu talisizler, o esna da coşkun (bulunan Tunanın bulanık sularında kaybolup git- mişlerdi. e Cessurane döğüşen genç Kıral Lüi yalnız başına kalmış ve nihayet kaçmıştı. Ka- çarken yolunu şaşırdığı için bir bataklığa uğramıştı. Bunu gören iki sipahi, kıralın peşini bırakma- mış, onu bataklığın kenarında sıkış» tırmışlardı. Aralarında şiddetli bir mübareze başlamıştı. Kıralın halis çelikten zırhı, bir müddet sipahi- lerin kılıçlarına dayanmıştı, Fakat Üzerinde tüy sallanan tulgası, sert bir kılıç darbesile parpalanmış.. Bu şahane baş, omuza kadar ikiye ayrılmış.. Gök demir içinde bulu- nan o ağır vücut, bataklığın ça- murları içine yuvarlanmıştı. Türk ordusu karargâhında akşam ezanları okunuyor.. Her tarafta zafer şenlikleri yapılıyor- du. ( Divan çadırı ) nın önünde mehterhanel hakani, birinci Suk tan Süleymanın nöbet havasını çalıyordu. Çadırların önünde, öbek öbek ateşler yakılmış.. Macar ova- İarının körpe kuzularından kebap- lar çevrllmeye başlanmıştı, Muzaffer ordunun vezirleri, Beylerbeyileri, divan çadırına ge- lerek Birinci Süleymanın zaferini . tebrik ediyorlar.. Atlattığı ölüm tehlikesinden dolayı memnuniyet- lerini o arzeyliyorlardı... Padişah, dalgın ve düşünceli idi. Karşısında oturan sevgili sadrıazamı İbrahim paşanın sert ve heyecanla söy- lediği sözleri alâka ile dinlemiyor, tekrar ettiği tebriklere bile lüzumu kadar neşe ile mukabele göster- miyordu. Bir aralık birdenbire Ibrahim paşanın sözünü kesmiş: — Hatırlarmısın, Ibrahim.. Hani, Sarayburnunda deryaya gark olan iki derdimendi halâs eden bir Firenk vardı. Onun encamı ne olmuştu ? : Ibrahim paşanın rengi, birden- bire solmuştu: — Beli, Şevketliml. (oFilhal, bugünkü gibi hatırımdadır. Mer- kum, fermanı hümayununuza itaat Sureti göstermiyecek bazı biedebâ- ne ve serkeşane ahvale tesaddi ettiğinden biraz terbiye olsun ve iradei (o şerifiniz oandan sonra yerini bulsun deyu Yedikuleye göndermiştim. Birinci Süleyman, sabırzılıkla sordu: — Sonu nice oldu? — Sonu.. Biz, cenk hazırlığı ile meşgul İken merkum bir gece kalenin dizdarlarına hücum etmiş. Nasılsa yol bulup lağama girmiş.. Orada bir fıçı barut ateşlemiş... Lağamın kemerlerini göçertmiş.. Kendide bu arada kaynayıp gitmiş. — Bu muhakkak mı?. — Bunda, zerre kadar şekkü şüphe yoktur şevketlim. Çünkü, o badireden halâs mümkün de- ğildir; deyu bana kat'i haber getirdiler, — Pekâlâ. bugün beni o hücumdan balâs eden iki atlıyı mutlaka görmek isterim. Ne de olsa, bu adamlar ordugâhta gö- rülmüştür. Tez, bana onları bulk dursunlar, * Uzaktan gelen davul ve zurna seslerine, şimdi tellalların her tarafta akseden şu nidaları da karışıyordu : — Birl al, diğeri hurma dorusu iki atlı.. Ikisi de frenk kıyafetli. birinin mintan: siyah, diğerinin mavi.. Asker arasına karışmış iki yabancı aranıyor... Her kim bun- ların yerini biliyorsa haber versin.. Şayet gören ve bulan olursa. Kendilerini incitmeden, ağrıtma- dan alsın.. (otağı âsafi)ye getirsin.. Bulana.. Cörene.. Haber verene helâlından beş kese kuruş müjdesi vaaaar",. * —illeri!.. (Muhaç) zaferinin ertesi günü, harp meydanı zafer şenliklerine sahne olmuştu. İstanbuldan sureti mahsusada (o getirilen Arguvani İpek kumaş özerine sırma İşlemeli saltanat çadırı kurulmuş.. içine altın bir taht konulmuştu. Çadr nn karşısında, iki bin şövalyenin kesilmiş kafalarından mürekkep bir ehram yükseliyor.. Bu zafer abidesi ile saltanat çadırı arasında, dokuz katlı mehterhanei hakani- nin büyük davulları dövülüyordu. Verirler, o Beylerbeyiler, bütün ordu o Ümera ve (o zabitanı alay elbiselerini giymişler; Sadra- zam İbrahim Paşanın çadırında toplanıyorlar.. Padişaha tebrike gitmeye hazirlanıyorlardı. Biraz sonra tanzim eden bir alayla, önde Ibrahim Paşa olduğu balde saltanat çadırına gitmişler; tebrik merasimini icra etmişlerdi. Birinci Süleyman, sevgili Sadra- zamı İbrahim (Paşanın başına kendi elile elmas işlemeli bir sorguç takmış; diğer vezirlerle ordu erkânına da hıl'atler giydir- miş, kıymettar hediyeler dağıt- mıştı, Herkes yen ve mesrurdu. Ça- dırın önünde çalınan Mehterin oynak ahengi, kalpleri vecde getiriyor; kazanılan zaferin neş'esi, gittikçe artıyordu. Fakat buna rağmen, Birinci Süleymanın yü- zünde açıktan açığa bir neş'esiz- lik görünüyordu, Bunu merak eden İbrahim Paşa, bir aralık sözü dolaştırarak padişaha sor- muştu: — Şevketlim!, Mübarek çeb- reni,z bir hoşça durur. Acaba hatırı hümayununuzda bir endişe mi ver. Yoksa, mizâcı şahane- nizde... Birinci Süleyman, kaşlarını derhal çatmış, cevap vermişti: — Hakka bin şükür ki, mizacı şahanemiz afiyette berkemaldir. Amma, kalbim bihuzurdur. Gönül isterdi ki, şu zaferda âmil olan verirlerim, beylerbeyilerim vesair bendelerim yollu (oyolunca taltif olunurken bundan kimse mahrum kalmıya... Zeki Ibrahim Paşa, padişahın maksadını derhal anlamış; rengi yine birdenbire sararmıştı. Fakat çarçabuk kendini toplamış, müte- cahilâne davranmıştır — Lütfu ihsanınızdan mahrum kalan kimdir, şevketlim?.. (Arkası var) gd. Binal Eve dönünce hayırlı vak'a Dünya İktisat Haberleri Kanadaya Kömür Lâzım Kanadada Büyük bir sanayi faaliyeti (o vardır. Hergün yeni bir fabrika kurulmak tadır. Bu büyük çalışma için lâzım olan kömürü bulmak mühim bir iş olmuştur. Mem'eket içinde bulunan kömür madenlerindeki faaliyet çok art- tırılmış ve bu hareketin verimli neticeleri alınmıştır. 1933 senesi ilk sekiz ayında 6,351,000 ton kömür çıkartılmışken bu sene ayni müddet içinde (8.215.000 ton kömür elde edilmiştir. Fakat bu iki yüz bin tou hergün artan ihti- yacı karşılıyamamış kömür itha- lâtı da hemen ayni nispet dahi- linde artmıştır. | Geçen sene bu müddet zarfında 6.470.000 ton kömür dışardan alınmışken bu sene memlekete 8.208.000 ton kömür sokulmuştur. Kanadaya lâzım olan kömür miktarı munta- Zaman artmaktadır. İhtiyaç hergün artıyor * Her memleket gibi İran da İranda iktisadi vaziyetini sanayi yem in — çok çalışmaktadır. faaliyeti Dünya z buhranı yüzünden birçok istihsalâtını sa- tamıyan bu memleket, bunları bizzat kullanmak yolunu aramak- tadır. Bu maksatla bir ipek mensucat fabrikasının yapılması karar altına alınmış ve İnşaat başlayarak birhayli de ilerlemiştir. Geçen eylül ayında temel atma merasimi yapılan bu fabrikanın bulunduğu şehir yeni ismi Dehnow olan eski Habibâbat şehrindedir. * Sofya ( Hususi) — Bulgaris- tanda her sene aşağı yukarı 300 pçılıği | milyon kilo üzüm yetiştirilir. Bunun onda biri mem- İekette yaş olarak yenilir; bir o kadarı da bilhassa son seneler zarfında ihracata ayrılmıya baş- landı, Geriye kalan takriben 240 milyon kilo üzüm İle de şarap yapılmaktadır. Böylelikle bu sene 150 milyon litre şarap ve 12 milyon litre kadar takriben 50 derecede muhtelif içkiler elde edilmiştir. Bu seneki üzüm mahsulü iyi idi. Yapılan şaraplarda pek beğe- nilmektedir. £ İspirto dereceleri 12ile 13 arasında bulunan bu şarapların bilhassa kırmızı cinsten olanları lezzet itibarile de pek itibardadır. Çekoslovakya ve Almanyaya gönderilen Bulgar şarap nümüne- leri takdir edilmiştir. Bu sebepleğ Bulgar hükümeti Iktısat Nezareti bu seneki şarap ihracatının bu pazarlara doğru © yapılmasını temine uğraşmaktadır. * Sofyadan yazıyorlar: Alâkadar mahafilden duyul- duğuna göre koslovakya ei yakında Bulgaris- tandan 000 kilogram tütün satın almak üzere bir münakasa açacaktır. tandan tü- tün alacak Sözlme inanırsın değil mi Sü- heylâ, bunu senden başkasına an- latsam muhakkak inanmıyacak; amma sen beni bilirsin, ben 8e- ninle ne kadar zamandır arkada- gım, hatırlarsın ya, ayni günde mektebe girmiştik, eskiler bize garip garip bakıyorlardı. Sen uta- niyordun. Ben de öyle, bu tesirler İ bizi yaklaştırdı. Hemen o gün bi- ribirimizle arkadaş olduk.. Bu arkadaşlık böylece devam etti, mektepten beraber çıktık sen muallim oldun, ben birşey olmadım. Yok olmadım değil, ben de bir şey oldum, evlendim. Bilirsin ya ben mektepte iken hiç yalan o söylemezdim. Mektepten çıktıktan sonra da söylemedim. İnan bana, anlatacaklarımın hepsi doğrudur. Nihatla evlendiğimi bilirsis! Nihat fena insan değildir, hattâ belki de iyi insandır. İk zaman- da birbirimizi çok sevmiştik. Sevişmememiz için sebep yoktu. İ Ben gençtim, güzeldim. O gençti, güzeldi. Fakat ya- vaş yavaş aramızda bazi küçük kavgala olmaya başladı. Kabahat benim değildi. Ben tertemiz bir kadındım. Kabahat onundu. Fazla kıskançtı, Bu kıskançlık yüzünden lüzumsuz yere kızıyor, bağrıyor, yapmadığı kalmıyordu. Bir sabah yine manasız yere bir kıskançlık (O kavgasına baş- lamıştı. Söylediklerinln hepsini hiç ses çıkarmadan dinledim. O işine gitmek için bir yandan hazırla" nıyor, bir yandan da söylüyordu. Ben de ona kapıdan çıkarken söyliyeceklerimi kafamda hazırlır yordum. Saate baktı, geç kalıyordu. Hemen eline bergünkü gibi par- desüsünü, bastonunu verdim. Çr karken; — Artık git, dedim, ve bir daha bu eve dönmel Cevap vermedi, yüzüme seven bir insanın gözlerile baktı ve gitti. Artık rahattım. Artık kurtul muş, serbest kalmıştım. Her akşam onun vırvirini dinliyecek, manasız kıskançlık patırdılarını duymıyacaktım. Akşama kadar evin içinde yapmadığım delilik kalmadı. Kendi kendime zıpladım, hopladım, şarkı söyledim, akşam oldu. Onun eve döneceği saat yaklaştı. Ben hiç beklemiyordum. Esasen gelmiyeceğini de biliyor- dum. Onun mağrur bir yaratılışı vardı. Ne olursa olsun kovulduğu bir yere tekrar dönemezdi. a Kapkara yok mu? Kapkarayı (o bilmiyor Oo musun? Hani bizim (küçük (o siyah | ay . Ayvalık Belediye Reisliğinden: eisliğinden: Belediyemizin elektirik santralındaki dizel motörü için lüzumu olan yağ ve mazot ihtiyacımızın altı aylık miktarının ve her on beş günlük İhtiyaç miktarı fabrikaya teslim edilmek üzere ve belediyede mevcut evsafı fenniyeye uygun olmak şartile 935 senesi Mayıs gayesine kadar beher kilosu fiatı 12/11/934 tarihinden itibaren münakasaya konulmuştur. Taliplerin bu müddet zarfında Ayvalık Belediye Encümenine müracaatları ilân olunur. BİLÂYE Nakleden: KAPKARA | İsmet Hulüsi köpeğimiz.. Ne çabuk unuttun, adı Kapkara değil mi? İşte o ikide bir kapıya koşuyor. Kuyruğunu sallıyor, sonra yüzüme bakıyor, adeta Nihadın niçin gelmediğini bana soruyordu. O akşam Kapkaraya hiçbir şey yediremedim. Nihadı düşlün- miyecektim, . Kapkarayı düşün. mem, onu düşünmeme (sebep oldu. Nihat kıskançtı. Seven bir erkek daima” kıskanç olur. Bu onun hakkıdır. Sonra hayvanların, bilhassa köpeklerin hisleri çok kuvvetiidir. Hain olmıyanlara karşı onların bir muhabbeti vardır, Kap- karanın da Nihada muhabbeti; Nihadın hain bir insan olmama" sındandı. * Birkaç gün böyle geçti. Kap- kara hep aynı vaziyette idi; ye- miyor, içmiyor dalma kapıyı gö- zetliyordu. Bir gün Beyoğluna çıkmıştım, Kapkara da yanımda idi. Ben görmeyip geçecektim. Kapkara bir erkeğin Gzerine at- ladı. Gayri ihtiyari baktım, bu erkek Nihattı, evimden kovduğum kocamdı. Oda beni görmüştü. Ge yanıma sokuldu, ben- en af diledi. Ben de inat etme- dim. Beraber Barışmıştık. evimize döndük. » Birkaç ay tekrar beraber ya” şadık. Fakat kıskançlık kavgaları yeniden baş gösterdi. Artık ben, eskiden olduğu gibi onun her söylediğine boyun eğmiyordum. Bir gün müthiş bir kavga ettik Nibat çok kızdı: — Ben seninle yaşayamam! Dedi, eşyalarını topladı, her şeysini. Hattâ Kapkarayı da aldı; çıktı, gitti, Bir hafta geçmişti Bir akşam tek başıma yemeğimi (yiyordum, o kapının zili çalındı. Kapkara içeri koştu, Üzerime atıldı. Çoraplarımı, enta- rimi yalıyordu. Arkadan Nihat girdi. — Bu hayvana, dedi, buradan gidelidenberi bir şeyler oldu;ne yiyor, ne içiyor. Hergün kapıdan fırlamak istiyor, sokakta gördüğü bütün kadınlara koşuyor, sonra birdenbire ay e baş- liyor. Olacak gibi değil, aldım etirdim. Anlaşılan seni görme en yaşayamıyacak. — Seni görmeden de yaşayamı- Dedim. Nihatla göz göze ba- kıştık. Gözlerimizin içi güldü. Kapkara tekrar bizi biribirimizle kavuşturmuştu. Hem bir dabe Üzere, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti Hudut ve Sahiller Sıhhat Umum Müdürlüğünden: 262 adet milli sancak ve sıhhiye forsları nümüneleri üzerinden açık münakasaya konulmuştur. Münakasa 4 Birinci Kânun 934 Salı günü saat on dörtte Galatada Karamustafapaşa sokağında Istanbul limanı Sahil Sıhhiye Merkezinde müteşekkil Komisyonda yapılacağından taliplerin şartnamelerini görmek Üzere mezkür Merkez Baştabipliğine muracaatları. i ” G düzine (634)